Kadına şiddete hayır kampanyalarındaki gözü morarmış, dudağı patlamış, saçı dağılmış kadın görsellerinden sıkıldınız mı? Nasıl bir yenilik hoşunuza gider? Mesela İpana’nın yumurta deneyinden ilhamla İlyas Salman’ı yarısı kadın-yarısı erkek olarak crossdress etsek ve kadın tarafını kana bulasak? Heyecanlandınız değil mi? Peki iki yanına burunlarından kan akan, suratı morarmış vampir makyajlı kadınlar ekleyip sokaklarda yürütsek?
5Harfliler’de daha önce şurada ve şurada kadına şiddeti bitirmek için kadın kılığına giren erkekler ve mor makyajlı kadınlar tarafından gerçekleştirilen müsamerelere değinilmişti.
Kadına uygulanan şiddetten bahsedilirken mağdur kadının fotoğraflarını görmekten; tecavüz haberlerinde kollarından yatağa bağlanmış, çıplak şekilde kollarıyla bedenlerini sarmalamış, ucuz pornolardan kesilip yapıştırılmış gibi görünen ağzı kapatılmış kadın figürleri görmekten sıkılıyoruz; sıkılmalıyız da. Şiddet erotizmi, şiddeti kanıksattırıp yeniden üretimine alan açmaktan başka bir işe yaramıyor.
Peki şiddetin uygulayıcıları nerede?
İzmir 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü çalışanı Prof.Dr. Hüseyin Yavuz Astarcıoğlu, aynı bölümde görev yapan bir kadın doktora tecavüz edip hakkında yakalama kararı çıktıktan 951 gün sonra yakalanıyor. Savunması: “Evlenmek istiyordu. İlişkinin devam edip etmeyeceğini sordu. Ben de etmeyeceğini söyleyince sinirlendi. Bu nedenle tokat attım.”
Astarcıoğlu ile ilgili Radikal haberi burada, şuradan da Vatan gazetesindeki haberde kendisinin mesleğini yapamayıp para kaybetmesi ve tecavüz ettiği kadına verdiği tazminat üzerinden adeta mağdurlaştırıldığı bir metne ulaşabilirsiniz.
Yargıtay Tetkik Hâkimi Bayram Selek, karısı H. Selek’i dövdüğü gerekçesiyle yargılandığı mahkemeye gönderdiği savunmasında, “Hiçbir hukukta böyle suç görülmemiştir, kutsal kitaplarda da düzenlenmemiştir. Aile içi diye bir suç olamaz” demişti. Selek’in dava hakkında “Kur’an-ı Kerim’de Yusuf Peygamber’in ağzından şöyle denir: Doğrusu kadınların fitnesi-tuzağı, şeytanın fitnesi-tuzağından daha büyüktür” dediği habere buradan ulaşabilirsiniz.
Elazığ’da karısını öldürüp, cesedini gömmekten dolayı yakalanıp tutuklanan Oktay Aydın’ın, karısını öldürdükten sonra bir arkadaşına 100 lira verip Adıyaman’a gönderdiği ve buradan “Ben Semra, beni aramayın, çocuğum sana emanet, iyi bak” diye mesaj attırdığı ortaya çıktı. Bir başka tanık da cinayetten sonra Oktay Aydın’dan evlilik teklif aldığını söyledi. Aydın’ın “Bunu duyan arkadaşlarım ziyaretime geldiklerinde, kim olsaydı aynı şeyi yapardı diyorlar” dediği haber şurada.
Futbolcu Kerem Şeras, 2011 yılında o dönem henüz boşanmadığı eşinin, kendisini tekmeleyerek dövdüğü iddiasıyla Cumhuriyet Savcılığı’na yaptığı şikayet üzerine eşine ve çocuğuna 6 ay süreyle yaklaşmama cezası almıştı. Şeras’ın eski eşini yaralamak suçuyla 6 ay hapis cezasına çarptırılma haberini şuradan okuyabilirsiniz.
İstanbul’da iki aylık hamile olan polis memuru eşi, albay Ahmet Keleş’ten kendisini dövdüğü gerekçesiyle şikâyetçi oldu. Aynur Keleş’in avukatı Ayşegül Mardinli dava hakkında şöyle demiş: “Hükümde 2 aylık hamile eşine şiddet uygularken sesi mesken dışına çıkmasın, duyulmasın diye ağzını koli bantıyla kapatmak ve darp etmek suretiyle fiziksel şiddet uygulayan sanık Albay Ahmet Keleş, mahkeme kararıyla 5 ay hapis cezasına mahkum edilmiş, 5 yıl boyunca denetim süresine tabi tutulmasına karar verilmiştir.” Haberin tamamı için buraya ve buraya bakabilirsiniz.
Örnekler sonsuz da olsa kadına şiddetin faillerine, hele resimlerine ulaşmak o kadar kolay değil. Şiddet haberlerinin genelinde failin değil mağdurun fotoğrafını buluyorsunuz. Denemesi bedava, “eşini öldüren..”, “katil zanlısı..” yazıp arattığınızda bile karşınıza gelen görseller genellikle şiddete maruz kalan kadına ait. İşlenen suçun haberini okurken suçluya değil, öldürülen, yaralanan, tecavüz edilen kadına bakıyoruz. Şiddetin uygulayıcıları resimsiz, isimsiz, silüetsiz, uzak ve flu figürler olarak varolmaya devam ediyorlar. Halbuki kadın şiddet gördükten sonra dahi objeleşmeye, haberin “rengi” olmaya devam ediyor.
O yüzden canımız ille de kadına şiddet mi çekti? Şöyle efendime söyleyeyim, bir dayak, bir tecavüz, en olaylısından bir cinayet mi tahayyül etmek istedik? Çevremize bakalım yeter. İyi okullara, saygın profesörlere, hukuk adamlarına bakalım, en olmadı gidip komşudan bir fincan tuz isteyelim. Şiddetin uygulayıcıları uzaklarda değil, kürsülerde, sokaklarda, bindiğimiz araçlarda, apartmanımızda. Belki ünlü erkeklerimiz seneye kanlı makyajlar yapmak yerine bu adamlardan birisi olarak giyinmek isterler, ama o zaman pek eğlenceli olamıyor tabi. Çünkü ne makyajını yapabilecekleri, ne kostümünü giyebilecekleri bir karakter var ortada. Tek yapabilecekleri herhangi bir adam gibi giyinmek.
Peki dışarıdan bakınca nasıl mı anlaşılacak? Bütün mesele de o ya zaten, anlaşılmayacak.
Ana görsel: Cornelis Ketel, Civic Guards Company of Captain Dirck Jacobsz Rosecrans en Lieutenant Pauw (1588)