*Jen Richards’ın 8 Nisan 2017 tarihli “We had sex but I never told him I am trans” adlı yazısının çevirisidir.
***
Çok seksiydi ve daha da önemlisi bir ilişkisi yoktu. Ancak söylemememin nedeni bunlar değil. Söylemedim çünkü öfkeliydim.
Onu seks için kandırdığımı söyleyebilirsiniz.
Gecenin 3’üydü ve ben mesaisi bitmiş taksisinin ön koltuğundaydım. Tanıştığımız partiden dönüyorduk, beni eve götürüyordu. Göz kamaştırıcıydı. Doğu Avrupalı’ydı, kuvvetliydi, spordan değil çalışmaktan kaslanmış bir vücudu vardı.
Benimle kibarca flörtleşti. Onun kadar çekici birinin kız arkadaşı olmamasına cilveli bir şüpheyle yaklaştım. Haftanın yedi gecesi çalışıyor ve kızlarla tanışma şansı hiç olmuyordu, en azından böyle söylüyordu. Bu bir fırsattı, biliyordum. Elimi şefkatle koluna koydum. Aramızdaki engel kalkınca tüm vücudundan geçen enerjiyi hissettim.
Kısa süre sonra bir otoparka çekti ve öpüşmeye başladık, ellerimiz birbirimizin bedenlerini keşfetmek için bir koltuktan diğerine uzanıyordu. Eteğimi yukarı kaldırıp ellerini kalçalarımda gezdirince kalbim sıkıştı.
Gecenin bir yarısı, Chicago’nun batı tarafında, karanlık bir otoparktaydık ve yolda başka araba görmemiştim. Beni taksisinden atarsa yolda kalırdım. Daha kötüsü—iriliğini ve gücünü düşününce—beni kolayca öldürebilirdi. Irkım ve coğrafyam beni böyle bir tehlikeden çoğunlukla korumuştu ama şu an çok tehlikeli bir çizgide olduğumu biliyordum.
Bu ana kadar trans kadınların erkeklere trans olduklarını söylemeden asla ilişkiye girmediğine yemin ederdim; ne de olsa karşı karşıya kaldığımız tehlikelerin en çok farkında olanlar biziz. Ben daha önce kesinlikle böyle bir şey yapmamıştım. Peki o zaman beni bu duruma getiren neydi? Evet, vakit geçti, ikimiz de tahrik olmuştuk ve kafamız iyiydi. Adam inanılmaz seksiydi ve daha da önemlisi, bekardı. Ama söylememeyi seçmemin sebebi bunlar değil. Söylemedim çünkü öfkeliydim.
Bu olaydan tam bir hafta önce New York’a giden bir uçaktaydım. Jim adında bir baba ve ergen kızının yanında oturuyordum. Baba kız beraber üniversitelere bakıyorlardı. Jim tam bir babişkoydu. Muhabbet etmeye başladık ve birbirimize ısındık, çabucak “bekar mısın?” sorusuna geldik. İndiğimizde kızı bariz flörtleşmemize bakıp gözlerini devirdi ve birbirimize e-posta adreslerimizi verdik. Ertesi hafta birkaç kez yazıştık ve ben nihayet “Bana çıkma teklifi edecek misin?” diye sordum. Cuma gecesi için sözleştik.
Neredeyse tüm işim trans meselesiyle ilgili olsa da, biriyle kendisine trans olduğumu söylemeden saatlerce konuşabilmem, kendimce kayda değer bulduğum becerilerimden biri. Bu konuda bana pratik yapma imkanını en çok veren ortam uçuşlar ve bu yüzden Jim’e trans olduğumu aslında hiç söylemedim.
O an, trans olduğumu biliyor olmalı ama kibarlıktan sözünü etmiyor diye düşündüm. Yani, trans görünüyorum, değil mi? Aynaya ne zaman baksam, artakalan maskülenliğin yontulmamış çıkıntılarını, tüm katmanlarıyla cinsiyetin parşömenini görüyordum. Muhakkak, bir bakışta anlamış olmalıydı. Ayrıca ceketimin üzerinde bir “trans” rozeti vardı. Bunu da görmüş olmalıydı! Taammüden nahif zihnimde nihai güvence Jim’in Joe Biden’ı ne kadar sevdiğinden söz etmesiydi. Başkan yardımcısı Biden daha yeni trans hakları üzerine konuşmuştu, bu yüzden Jim’in translığımla sorunu olmadığını bana bu şekilde gösterdiğine ikna olmuştum. Biliyor. Bildiğini biliyorum, bildiğini bildiğimi biliyor, o yüzden her şey yolunda, sorun yok.
Cuma geldi, dairemde neşeyle şarkı söyleyerek ve dans ederek hazırlanıyordum. Hoşlandığın biriyle tanıştığındaki beklentiyle dolu heyecanı, geçişten sonra bir daha hissedeceğimi düşünmüyordum. Belki de trans olmak herkesin dediği kadar kötü olmayacaktı.
Restoranda buluşmadan bir saat önce, Jim’den bir e-posta aldım. Özetle şunu diyordu: “Biraz önce internette ismini arattım. Senin ne olduğunu anlamamıştım. Öyle bir şeye merakım yok.”
“Öyle bir şeye.”
Nasıl hissettirdiğini anlatabilir miyim bilmiyorum. Bugün bile nasıl bir deneyimle bağdaştırarak ifade edebilirim bilmiyorum. Bana en yakın gelen benzetme, bir tür bağımlılığın tedavi sürecinde olduğunuzu bildirme süreci. Bunun gibi, trans olmak da kim olduğunuza ama en çok da geçmişinize dair, ilk tanışmada belli olmayan bir parça bilgi. En iyi benzetme olarak hayatları mahveden ve canlar alan bir hastalığı seçmem ise çok şey söylüyor.
İlk içgüdüm ondan özür dilemekti ki bu şu an beni utandırıyor. “Hiçbir şey söylemediğim için üzgünüm. Bildiğini sanıyordum. Neden sadece yemek yiyip üzerine konuşmuyoruz?” O hisle bunları yazabilirdim. Gece ilerleyince hislerim acıya sonra ise öfkeye dönüştü. Belli ki “öyle bir şeye” merakı vardı.
Bir arkadaşın partisine gittim ve elimden geldiğince kafa dağıttım. Pek sağlıksız ama geçici de olsa etkili yollarla. Geç olduğunda ve eve dönmem gerektiğinde arkadaşım uyuşturucu karşılığında kendisini istediği yere götüren bu taksi sürücüsünden bahsetti. Sadece seksi olup olmadığını sordum.
Cılkı çıkmış beynimin bir yerinde, bu gece biriyle sevişeceğime karar vermiştim bile ve acı veren bu “trans olduğunu söylemelisin” zırvalığıyla uğraşmayacaktım.
Yani, çoğunlukla heteroseksüel erkek kaygısının bir kurgusu olduğunu bildiğim bu durumda buldum kendimi. Bir erkeği “seks” için kandırıyordum. Keşke en azından kendimce aynı mantık yürütmeyi yaptığımı, yani şoförün bir şekilde bildiğini ama bir şey demediğini söyleyebilsem, ama o anda gerçekten umurumda değildi. Çünkü siktir ettim. Jim’i siktir ettim. Trans kadınları öldürmüş ya da beni görünce kusma sesleri çıkarmış ya da üstüme tükürmüş ya da bana gülmüş ya da arkadaşlarımı dövmüş ya da benden sadece birkaç kilometre uzakta olan zavallı siyah kızları infaz etmiş tüm pislik herifleri siktir ettim. Hepsine lanet olsun. Söyleseniz de söylemeseniz de, natrans sanılsanız da sanılmasanız da, her şeyi “doğru” da yapsanız yanlış da, pek bir şey fark etmiyor. Hiçbir şekilde kazanamıyorsunuz, bari en azından güzel vakit geçireyim.
Reglimle ilgili bir şeyler mırıldanarak elini kasığımdan ittim sonra da ona oral seks yaptım. Olanlara inanamıyordu. Bunu biliyordum çünkü “Bunun olduğuna inanamıyorum. Şu an bu gerçekten oluyor mu?” diye sorup duruyordu. Nihayet “Evet, oluyor. Şimdi çeneni kapa ve keyfine bak.” demek zorunda kaldım. İşi bitince beni eve bıraktı. Numaramı istediğinde vermedim ve bir daha onu görmedim.
Yaptığım şey için kötü hissetmiyorum. Son derece aptalcaydı, tehlikeliydi ve her şeyden çok bana zarar veren bir hareketti. Ama dünyadaki hiçbir şey beni ona borçlu olduğuma ikna edemez. Şoföre gelirsek, şüphesiz ki arkadaşlarına eve bıraktığı seksi bir hatunla harika bir oral seks yaptığını anlatacaktır. Tek gerçek bu.
Yazarlarından birisi olduğum internet dizisi Her Story (Onun Hikayesi)’de, trans bir kadın olan Paige tanıştığı James’e trans olduğunu söylememeyi tercih ediyor. Daha önceki bir sahnede, bir erkeğin Paige’in yatak odasından çıktığını ve Paige kendisine dışarda yemek isteyip istemediğini sorduğunda Paige’i başından savdığını görüyoruz. “Sorun değil” diye cevap veriyor Paige, idmanlı bir ilgisizlikle. Paige kendisiyle özelde cinsellik yaşayıp dışarda beraber görünmek istemeyen hetero erkeklere alışkın. James ile ilk randevusunda, akşamın tam o an bitme ihtimaline boyun eğerek trans olduğunu söylemek üzere, ancak James’in cazibesi onu güçsüzleştiriyor ve bir hevesle söylememeyi tercih ediyor.
Bu seçim nedeniyle kendini, çoğu insanın kıymetini bilemediği ama kendisinin her zaman inkâr ettiği aşık olma sürecinden geçerken buluyor. Silinmiş bir sahnede Paige, arkadaşı ve kendi gibi trans kadın olan Violet’e: “Ben sadece randevusu olan bir kız olmak istedim,” diyor. Basit bir replik ama kalbimi kıran da böylesine sıradan bir arzunun basitliği.
Daha sonra James başkası aracılığıyla Paige’in trans olduğunu öğreniyor ve ona “Bana söylemeliydin,” diyor. Özür dilemek ya da kaçmak yerine Paige “Söylemeli miydim?” diye karşı geliyor. Bu benim ne ekranda ne gerçek hayatta gördüğüm bir an. Trans bir kadının, trans olduğunu açıklaması etrafında dönen geleneksel anlatıya karşı koyduğunu hiç görmedim. Dizinin en önemli repliklerinden biri olduğunu düşündüğüm bir itiraf James’den geliyor: “Benim kumar sorunum var.” Biraz durup devam ediyor: “Sadece anlamaya çalışıyorum, benim sana bunu söylemem için doğru zaman ne zaman olurdu?”
İlham veren ama dürüst de bir an. James hepimizin söylemesi gereken şeyler olduğunu ve ne zaman söylememiz gerektiğine ilişkin basit kurallar olmadığını fark ediyor.
Jim’le ve taksi şoförüyle yaşadıklarım yıllar önceydi, hâlâ kim olduğumu anlamaya çalıştığım ve geçiş travmasıyla baş ettiğim zamanlardı. Trans olduğumu halihazırda bilmeyen hiçbir erkekle bir daha asla yakınlaşmadım ama özür dilemem ya da utanmam gereken bir şey olduğunu da düşünmüyorum artık. Ben kendimle gurur duyuyorum. Trans olmanın her türden eşitsizliğe gözümü açmasıyla gurur duyuyorum. Janet Mock, Bamby Salcedo ya da Gavin Grimm gibi hayranı olduğum güçlü insanlarla küçük de olsa ortak bir noktam olmasından gurur duyuyorum.
Bununla beraber, hâlâ, trans olduğumu kime ve ne zaman açıklamam gerektiğini bana kimsenin söyleyemeyeceğini düşünüyorum. Bu beni ilgilendirir ve bu mevzu, cis kişilerin zar zor tasavvur edebileceği hususlar ve karmaşa barındırıyor. Sık sık şöyle düşünüyorum: “Erkekler bana aşağılık herifin teki olduklarını belirtmek zorunda olana kadar, benim belirtmem gereken hiçbir şey yok.”
Ana görsel: Getty Images