Sevgili 5Harfliler!
Nasılsınız? Ben çok heyecanlıyım. Çünküsü şurada! Hayatta yapmaktan en çok hoşlandığım şeylerden birini düzenli ve yazılı biçimde yapma fırsatına erişiyorum: Garip şeyler izleyip laklak etmek. Ama burada günahıma siz 5harflileri de ortak ediyorum, burada beraber ağlıyor, beraber gülüyor, evimize haciz geldiğinde beraber sokakta yatıyoruz. Ve hepimizin babası da Münir Özkul. Ve turşunun iyisini… Ayılar yer. (Yazar burada biraz yüzüne su çarpıyor)
Ne diyorduk? Burada yapacağım iş şu: Gönlümün değdiği filmleri, yerlisini yabancısını, sizin için özetliyorum. Öne çıkan sahnelerden örnekler gösteriyorum. Bazen neden bahsettiğimi unutup size tipik terazi kadınından bahsediyorum. Her zamanki şeyler yani… Köşemizin adı: Ses Getiren Yapım. Çünkü son kertede seçtiğim filmlerin hepimizden “Iy,” “Annecim,” ya da en azından “Gözlerim… Gözlerim yanıyor!” gibi sesler getirmesine özen gösteriyorum. Burada yazmamın iyi olabileceğini düşündüğünüz acayiplikte bir şeye denk gelirseniz bana yorumlardan bir ses edin, hep beraber gülelim.
Bu haftaki filmimiz ise eşit oranda garip, korkunç ve komik olmayı başaran o nadir yapımlardan biri: Başrollerini Harika Avcı ve Hakan Ural’ın paylaştığı, janrını Tecavüz/Yaşam olarak belirlediğim “Alışırım”. Alışırım’ı aylar önce 5harfliler yazarı Kiraz Akın’ın tavsiyesiyle izlemeye başladım. Hislerim kısa sürede inanmazlıktan coşkuya, terörden çaresizliğe tatlı bir tren yolculuğuna dönüştü. Microsoft Word’un sayfa sayısı olarak 24’ü gösterdiği (Annecim) bu neredeyse lisans tezim kadar uzun (Annecim!) yazı için, Kiraz’a teşekkürü bir borç bilirim.
Ve sizi temin ederim ki ne olursa olsun bu filme alışamayacaksınız. Film için minik bir araştırma yaparken sinemalar.com adresinde Alışırım’ın mükemmel bir özetine rastladım. Benim kalemim o özlüğe erişemeyeceği için kendisini hiç dokunmadan buraya ödünç almaktan başka şansım yok:
“Çok ünlü bir şarkıcı kızı (Harika Avcı), dört genç kaçırıp bir dağ evinde tecavüz ederler. Saldırgan gençlerinde biri (Hakan Ural), şarkıcıya aşık olur. Kadın bir süre sonra kendi yaşamına döner.”
…Evet. Bunu hiçbirimiz beklemiyorduk. Film, bu sinemalar.com üyesine böyle görünmüş gerçekten. Televizyon karşısında kendi kendine “Saldırgan gençler ve tecavüz sonrası, Avcı bir süre sonra kendi yaşamına döndü bak, hayat işte,” demiş. Filmde olanlar tam olarak bu değil, ama bundan daha az garip de değil malesef.
Öncelikle filmin girişinin ağır ağır, tadını çıkartarak üzerinden geçmek istiyorum, çünkü filmin ilk birkaç dakikası senaryo tamamen yangın yerine dönmeden önce elimizde olan tek şey. Daha sonra gireceğimiz saçmalık denizinde hayatta kalmak için mecburen hızlanacağız.
Filmimiz Harika Avcı’nın Dinozor Barni kılığında assolist olarak sahneye çıkmasıyla ve bitmek bilmeyecekmiş gibi gelen bir gazino sekansıyla açılıyor.
Ve set ekibinden Ergun Sımsıkı’yla tanışıyoruz (Ay çok ayıp. Ergun Sımsıkı sette bizler için çalıştı, ismiyle dalga geçmemeliyiz…). İsimler Harika Avcı’nın kostümünün üzerinden kayarken Harika Avcı’nın söylemekte olduğu “Alışırım” isimli şarkı gerçek bir eza marşına dönüşüyor ve Haneke sinemasına göz kırparcasına defalarca dinleyenine verdiği rahatsızlık hemen bitecekmiş gibi yapıyor, ama eza bir türlü bitmiyor. Dayanamayıp ölçtüğümde toplam süresinin sadece iki dakika olduğuna inanamadığım bu parça, senelerdir kötü müzikle kalaylanmış bu kulakları bile şişirmeyi başardıysa, gerçekten özel bir eser olmalı…
Şarkı kendi kıvrımları içinde kaybolmaya ve yaşayanları sonsuzluğa çağırmaya devam ederken gazinonun içinden başka simalarla tanışıyoruz. Mesela bu sima:
Az önce tanıştığınız, gazinonun adını bir türlü aklımda tutamadığım için Tombi olarak hitap edeceğim gizemli garsonu. İfadesine bakıp onun için üzülmeyin, çünkü o hep böyle. Sahnede çeşitli aerobik hareketleri yapmakta olan Harika Avcı’ya kulisten arzu dolu bakışlar fırlatarak, gecesine devam ediyor. Şimdilik hoşçakal Tombi… Dağ evinde görüşürüz.
Birbirleriyle robotik ifadelerle konuşan gazino patronlarından duyduğumuz kadarıyla Assolist Harika Avcı, çalışması zor ve kaprisli bir kadın. İki kalantor bu konuyu çerçeveleyerek üstüne basıyorlar fakat en sonunda sağda duran Patron iki kolunu birden havaya atarak “Gene de şunca yıllık gazino patronuyum, böyle assolist görmedim” diyerek Avcı’nın hakkını kendisine teslim ediyor. Bu garip diyalog sayesinde dört dakika boyunca bize “Alışırım” dinleten yönetmen Harika’nın karakterinin esansını bize yaklaşık beş saniyede bildiriyor: Böyle assolist.
Programını bitiren Avcı, mor bir fırtına gibi kulis odasına dalıyor ve herkese bir temiz fırça çekiyor. Kapıdaki gazetecileri kovuyor, şifonunu üfürüyor ve yalnız kalmak istediğini belirtiyor. Neden? Bilmiyoruz. Ve Allah için hiç bilemeyeceğiz de. İlerleyen dakikalarda film inanılmaz bir gariplik sarmalına dönüşecek ve Harika Avcı’nın assolistlikten ve şöhretten neden bu kadar sıkıldığını merak etmeyi unutacağız.
Harika Avcı’nın hakikaten de çok meşhur olduğundan şüphe duymamamız için bir televizyon sekansı bizi bekliyor. Televizyonda Harika Avcı, Harika Avcı’nın önünde Harika Avcı’dan bahsediyor. Sokaktaki vatandaşı bunları yaparken pek göremeyiz, demek ki Harika Avcı gerçekten de çok ünlü.
Daha sonra Harika Avcı’yı izleyenlerin evreniyle tanışıyoruz. Ölümlüler! Soldan sağa dost sima Tombi, Tehlikeli Sakallı, Hakan Ural ve Çiçekçi Coşkun’un bira ve garip sohbetler üzerine kurulu bir hukuku var: Kadınsızlık temelli, sımsıkı bir dostluk. Bu dörtlü, kadınsızlıktan mustaripler ve bunu sık sık dile getirmekten çekinmiyorlar. Özellikle Hakan Ural, Harika Avcı’ya duyduğu saplantılı sevgiden dolayı evini bir tür Dünya Harika Avcı Merkezi’ne dönüştürmüş:
Sonucun itibarıynan bu garip dörtlü, Harika Avcı Merkezi’nde akşamları toplanıp seksi bir kadın bulmanın yollarını bazen tatlı bir çaresizlik, bazen kan dondurucu bir iğrençlikle tartışıyorlar. Tombi, Avcı’nın sahne aldığı gazinoda garson, Hakan Ural ise fotoğrafçı olduğundan, tecavüz dörtlüsü Harika Avcı’nın film çekimi setine girmeyi başarıyorlar ve şöyle bir röportaja şahit oluyorlar (00:48’den itibaren):
“Bir seks ilahesi olmak… Sizi hiç rahatsız etmiyor mu efendim?”
“Hayır. Etmiyor. Seks dolu bir yaratığım ben.”
Senaryo, (Bu arada senaryonun köşe yazarı Arda Uskan tarafından yazıldığını da eklemek isterim) gelecek tecavüz sahnelerinde bir an olsun Harika Avcı’ya karşı sempati beslemeyelim, onun bunu hakettiği gerçeğini aklımızdan çıkarmayalım diye bütün kirişleri yerine dayıyor. “Öyle assolist ve seks bombası olursan, böyle röportaj verirsen dört tane duvar sürüngeni seni yanlış anlar ve öyle tecavüze uğrarsın işte. Yapacak bir şey yok, seks bombası olmasaydın sen de. Seks bombası olman şart mıydı? Omzunu açmasaydın Harika. Omzunu açman şart mıydı? Ayrıca gazetecilere kendinden emin, gülmeseydin öyle. Hepsini hakediyorsun,” diyor. Avcı’nın seks konusundaki beyanatlarını duyan bizimkiler, doğal olarak şu şekle giriyorlar:
Özellikle Hakan Ural’ın yüzünde hayatının kadınıyla tanışmış ama ondan nefret etmiş gibi, ihtiras, plan ve iğrençlik dolu bir ifade hasıl oluyor:
Röportajın akşamında dörtlümüz gene günden kalanları, yani kadınsızlığı tartışıyorlar. İşte bu noktada Hakan Ural bombayı patlatıyor: “Mesele Harika Avcı’ya etrafının nasıl sahte insanlarla dolu olduğunu gösterebilmekte…” Yani tecavüz etmekte. Öyle mi Hakan Ural? Demek öyle. Gerçekten çok güzel düşünmüşsün. Saç jölesini kafaya yükleyince, dokunmuş galiba. Hakan Ural’a göre assolist Avcı bir kere kendileriyle tanışsa, gerisi gelir… Bundan emin. Tombi bu fikri bayağı tutuyor.
Hakan Ural daha sonra evine, Dünya Harika Avcı Merkezi’ne dönüyor.
Elindeki almanak boyundaki seksi kadın dergisine bakarak bir akademisyen edasıyla bir kere tanışmayı başarsalar Avcı’nın hepsiyle birden kendi rızasıyla sevişeceğini söylüyor. Onları bir tanıyabilse… Ural bu noktada bu dünya saçması, ilaç tedavisi gerektirebilecek teorisine dair tek kanıtını da paylaşıyor yakın dostlarıyla: “Arkadaşlar, ben hayatımın son altı senesini bu kadını inceleyerek geçirdim. Onu tanıyorum.”
Bu noktada Tombi ve diğer iki düdük, baştan kadın kaçırma işine şüpheyle yaklaşsalar da birden sevinç havasına geçiyorlar. Burada filmin bütün saçma sapanlığına rağmen kanımın biraz donduğunu ve filmi izlemeyi bir süre bıraktığımı söylemem lazım. Senaristin “Seks filmi yazayım, çok satıyor,” diye masa başına oturup yanlışlıkla bu topraklarda kadın meselesine dair korkunç olan her şeyi listelemesi neredeyse bir başarı sayılır. Cinsellikle, seks bombası figürlerle kurulan o hazin ilişkinin sınırlarıyla bu film vasıtasıyla tanışmış olan gençler, bugün kırk yaşını geçtiler ve aynı kafa karışıklığıyla aramızdalar. Alışırım’ın verdiği hastalıklı mesajların yüzde birini kendilerine düstur edindilerse, etraflarındaki kadınlara dünyayı zindan ettiler. Bütün gülünç diyaloglarının, anlamsız sahnelerinin ardında, Alışırım’ın kalbinde çözümsüz bir karanlık yatıyor. Ben bunları düşünürken dörtlüden şiddete yatkın olduğunu sakalından ve elinde taşıdığı bıçaktan anladığımız Tehlikeli Sakallı, “Dünyanın en güzel kadını, seni mutlu etmeye geliyoruz!” diye bağırıyor. Mutlu etmeye geliyorlar. Uzaklarda bir senarist keyifle ellerini ovuşturuyor, çünkü bir ilke imza attı: tecavüzü suçsuz kılmayı başardı.
Sonra olanlar oluyor: Tombi’nin Harika Avcı’nın külodunu çalıp koklaması episodunun arkasından (Bu noktada ayağa kalkıp odanın içinde biraz yürüdüm, biraz açılayım diye kollarımı havaya kaldırdım) dörtlü, Harika Avcı’yı kaçırıp bir dağ evine getiriyorlar.
Saç modelinden ve Hakan Ural oluşundan dolayı filmin esas oğlanı olduğundan şüphelendiğimiz Hakan Ural, tecavüzün belki de en sık rastlanılır bahanelerinden (“O da isteyecek”) birini öne sürdüğünde tabii ki izleyicinin kafasında elli tane daha kırmızı bayrak uçuşmaya başlıyor. Esas oğlanı rıza kavramının millerce uzağına, gerçeklik duygusundan tamamen kopmuş bir tecavüzcü olarak yerleştiren bu film, sonradan doğabilecek bir aşk hikâyesini nasıl toparlamaya çalışacak? (Filmin sonundan bir not: Toparlamaya çalışmayarak.) Fatmagül’ün Suçu filminin aksine, tecavüzcü-tecavüze uğrayan arasındaki ilişkiyi bir tür tatlı Uludağ kaçamağı, yorgun ruhların buluşması olarak değerlendiren film, neredeyse izleyeninden bir tecavüzcü yaratmaya yeminli.
Kaçırma olayından sonra dağ evinde Hakan Ural, Harika Avcı’ya kendisini kaçırma sebeplerini anlatıyor. “Bizi sen de seveceksin,” diyor. Bu noktada inanılmaz bir diyalog yaşıyorlar (05:54 civarı büyük kopuş):
Harika Avcı dörtlüye yanıldıklarını, seks bombası statüsünün reklam için hazırlanmış bir duman bulutu olduğunu, kendisinin “öyle bir kadın” olmadığını söylüyor ve son olarak şunu ekliyor: “Benim dış görüntümün, benimle hiçbir ilgisi yok.” Bir seks bombasının ağzından daha kafa karıştırıcı bir şey duymak mümkün mü, bilmiyorum. Şöhretten sıkılan Avcı, hayatından, çıplak omuzlarından ve kendinden uzaklaşmış, beşinci boyutta, çaresiz bir kadın. Filmin başında gazetecilere dediği gibi “seks yaratığı” da olsa, kendi görüntüsünün kendiyle hiçbir ilgisi olmadığını iddia eden, şöhret pençesinde “masum kadın” da olsa, artık çok geç. Avcı ne yaparsa yapsın, cezalandırılacak. Filmimiz Harika Avcı’ya “Hadi hadiiiii, zoru görünce hemen de reklam oldu, di mi?” yapıyor ve mucizevi biçimde tekrar tecavüzü haketmesini sağlıyor.
Esas Oğlan Hakan Ural niyeyse allahın soğuğunda dışarı çıkıp sigara içerken ve “Allah allah… Bizi tanıdı ama pek sevmedi. Planda bu yoktu, ne yapmalı?” diye düşünürken, Tehlikeli Sakallı daha fazla dayanamıyor ve Harika Avcı’ya ilk tecavüzü gerçekleştiriyor. Tecavüz, dünyanın en eğlenceli ve dinamik şeyiymişçesine düdüt, düdüt, düdüt diye giden, tempolu bir bilgisayar müziğiyle de kutsanıyor. Hakan Ural içerde hadise çıktığını farkedince içeri koşuyor ama artık çok geç. Böyle olsun istememişti. O, Harika Avcı’nın onları sevmesini planlamıştı. Bu şekilde o da sallantılı esas oğlanlığını kazanıyor: Kaçırma ve tecavüzü ilk aklına getirip, planlayıp, herkesi gaza getiren o idiyse de, tam olarak öyle değil. Üstelik saçları da çok gür ve deri ceket giyiyor. Demek ki hâlâ esas oğlan olabilir! Hakan Ural canhıraş Harika Avcı’nın yatağa bağlı olduğu odaya giriyor ve şu diyalog yaşanıyor:
“Sen de mi ihtiyacını görmeye geldin? Hadi bitir işini. Onların hepsi hayvan. Senin de farkın yok onlardan.”
“Ben buraya size saldırmaya gelmedim.” (“Bir kere gülümseseydin, tatlı söz söyleseydin bizimki saldırmak olmayacaktı, neden anlamıyorsun Harika?”)
“Neden geldin o zaman?”
“Belki bir ihtiyacınız olur diye düşünmüştüm.”
(Tecavüz sonrası soğuk bir meşrubat? Sen hakikaten de ancak hayallerde görülebilecek bir Disney prensisin Hakan.)
Burada olabilecek en son şey oluyor, ve Harika Avcı Hakan Ural’ın ince düşüncesinden etkileniyor. En olmadık yerde gelen bu nezaket, Harika Avcı’nın tereddütle sağa bakmasını sağlıyor.
Evet, bu da oldu. Taraflar birbirine aşık oldu. Bu şartlar altında ve tecavüz sonrası ihtiyaç kontrolü sebebiyle. Dağ evinde bu çalkantılı dönem, anlamsız uzunluklardaki tecavüz sahneleriyle ve düdüt düdüt müziğiyle devam ediyor. Ta ki, Harika Avcı dörtlüyü birbirine düşürene, Tombi’ye aşk sözü verip kandırana dek. Avcı, Tombi’yi dağ evinin kenarında gizlenmiş meşhur Jaguar’ına binip şehre inmeye ve dolayısıyla kaçırıldığı haberi herkesçe bilinen Avcı’nın civarlarda olduğu bilgisini habersizce yaymaya ikna ediyor. Filmin izleyenini hapsettiği kıkırdama, dehşet, kıkırdadığı için suçluluk ve sonrasında gelen yorgunluk zindanlarında demlenirken ve “Herhalde ben artık hiçbir şey hissetmiyorum,” diye düşünürken, Tombi’nin Jaguar’la köye doğru uzaklaşmasını camdan izleyen Avcı kendi kendine şu inanılmaz, inanılmaz repliği fısıldayarak beni gülmekten yerlere yapıştırdı:
“Uç benim güzel Jaguar’ım. Harika Avcı’nın dillere destan arabasının plakasını bir tanıyan çıkar inşallah. O zaman sen görürsün, salaklar şahı PİS ŞİŞMAN!”
Nasıl olduğunu anlamadık ama filmin bitmesine yaklaşık on dakika kaldı. Tecavüz başına on dakika ayırdıkları için olsa gerek. Eldeki vakit on dakika, ivedilikle olması gerekenler ise şunlar: Köyde Avcı’nın plakasının tanınması, Tombi’nin gerçekten de belasını bulması, polis baskınının yaklaştığını hisseden dörtlünün iyice zıvanadan çıkıp birbirini dövmeye başlaması, şiddete yatkın Tehlikeli Sakallı’nın gerçekten de şiddete epey yatması ve birkaç kişiyi bıçaklaması. Ayrıca şanslı bir bonus: İnanması zor ama gerçek bir sevişme sahnesi. Bu kadar tantananın içinde birbirlerine âşık olduklarını anlayan Avcı ve Ural sevişecekler. İzleyici bir de “normal”ini görmüş olacak yani. Üstelik Harika Avcı, Hakan Ural’a şunu diyecek:
“Sana güveniyorum sevgilim. Yıllardır kimseye güvenmemiştim.”
Haydaa. Ben de hayatımda sokaktaki kadının hayatını bu kadar zorlaştıracak bir film izlememiştim. Resmen üstüne bastıra bastıra “Ara ara tecavüzü hepimiz düşünür, harekete geçmeyi isteriz… İnsanlık hali. Önemli olan kızı kendine âşık etmekte. Sonrasında güvenini bile kazanabilirsin,” diyor.
Şimdi sevgili 5harfliler, (Ağzımıza yerleşsin diye size ha bire böyle hitap ediyorum, gizli bir tarikata dönüşmeye çalıştığımızdan değil) (Kötü de olur muydu aslında?) (Tapınak olarak eski televizyon seti dekorlarının yığıldığı bir çöplüğü hayal ediyorum) (Sabaha karşı ellerinde meşalelerle kirloş bir BBG koltuğunun etrafında dönen kadınlar…) bu noktaya kadar filmdeki diğer özürsüz gariplik/iğrençlik yumaklarını sıralamaya çalışalım:
– Harika Avcı’nın sahip olduğu şöhrete alışamaması bağlamında etrafındaki herkesin kendisine gerçek bir AYI gibi davranması. Sırayla önce gazino patronlarının, sonra şüpheli garson Tombi’nin, sonralıkla acar fotoğrafçı Hakan Ural’ın ve Sapıklar Kulüp Evi’ndeki herkesin inatla Harika Avcı’yı bir insan olarak görmekte zorlanması ve son kertede filmin bunu davul ve zurnayla kutlaması.
– İnsan ruhunun köşelerini anlamak açısından herhangi bir README.txt ile yarışır dümdüzlükte olan senaryonun tecavüz/Harika Avcı dekoltesi sahnelerine dakikalar ayırırken Harika Avcı’yı herhangi bir travma ya da insani duygu yaşarken gösterme ihtiyacını hissetmemesi.
Film bu rezil mesajların arasında, bir polis baskını ve çatışmayla, Tombi’nin hazin ölümüyle ilerliyor. Hakan Ural ve Harika Avcı’nın Tombi’nin ölümüne tepkisi şöyle oluyor:
Polisler gerçekliğin bitip günahın başladığı bu dağ evine son hız yaklaşırken, Harika Avcı vicdanını konuşturuyor ve Hakan Ural’a kaçması için yardım ediyor. Bu noktada tecavüzcü kimliğinden tamamen sıyrılmış, sonuna kadar onurlu Esas Oğlan bir Hakan Ural’ı beyaz kazağıyla ormanda bir peri gibi koşarken görüyoruz.
Fakat Ural, polisten kaçmak için saniyeleri olsa da biraz durup nefeslenerek durum değerlendirmesi yapmayı ve Harika Avcı’ya hakkını teslim etmeyi ihmal etmiyor. Size yemin ederim uydurmuyorum, Ural, angora kazağıyla masum bir kartopu gibi bir ağaca yaslanıyor ve nefes nefese yukardaki her hecesinde en az on yanlış bulunan bu sözleri sarfediyor:
“Erkek kızdı. Sapına kadar. Belki de sevmiştir… Bilinmez ki.”
Bu asırlık değerlendirmeyi yaptıktan ve ormanda kendi kendine seslendirdikten sonra Hakan Ural, koşmaya devam ediyor. Film, sinemalar.com kullanıcısının “Kadın bir süre sonra kendi hayatına geri döner,” olarak özgürce yorumladığı noktaya, Harika Avcı’nın tekrar film setlerine ve şöhret dünyasına döndüğü hayatını gösteriyor bize. Ama o da ne, bir ziyaretçisi var. Kim mi? Zor zamanlarda çareyi her zaman ağaca yaslanmakta bulan Hakan Ural ve dert ağacı:
Filmin bu son karşılaşmasında arkada o Allah’ın cezası “Alışırım” şarkısı on gün kafamda çakılı kalacağını muştulayarak, neşeyle çalmaya başlıyor. Karşılaşmada ise duygular yoğun:
Derken Avcı, meşhur Jaguar’ına atlayıp film setinden son hız uzaklaşıyor. Hakan Ural’a ise nerede hata yaptığını düşünmek kalıyor. Bir bilse, neyi yanlış yaptığını bir bilse…
…Ah bir bilse. Belki her şey başka olurdu. Bambaşka olurdu.