Başak (Kıvılcım Ertanoğlu), Ayfer (Dönmez), Melis (Öz). Bu üç kadın sahnede yaklaşık bir buçuk saat kadar pek hareket etmeden, hiç ayağa kalkmadan bir oyun oynuyorlar. Bir ailedeki üç kuşak kadının kendileriyle ve birbirleriyle kurdukları ilişkileri anlatan Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin üzerine övgü dolu yazılar daha önce de yazılmış.[1] Yazan, yöneten ve oyunun dekorunu çizen Murat Mahmutyazıcıoğlu. Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin, Murat’ın diğer bir oyunu Fü ile birlikte kitaplaştırılmış. Oyun 2017’de, Afife Ödülleri Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü ve Tiyatro Eleştirmenler Birliği Yılın Yerli Oyun Yazarı Ödülü’ne layık görülmüş. Başak da yine geçen sene 22. Sadri Alışık Sinema ve Tiyatro ödüllerinde Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu ödülünü bu oyundaki şahane performansıyla almış.
Bu üç kadının kendileriyle ve birbirleriyle olan ilişkileri bir armut ağacının çevresinde örülüyor. Armut ağacı önce, Ayfer’in kızı Başak hamileyken armut ağacına sık sık baktığı için armuta benzeyen bir çocuk doğuracak diye endişelenmesiyle oyuna dahil oluyor. Başak’ın Melis’i doğurmasından hemen sonra, kocası Fehmi’nin evliliklerinde ve hayatında silikleşmeye başlamasından hemen önce kesilen ya da kesilmesi istenen bu armut ağacı, üç kadının her biri için başka bir anlam taşıyor. Kızı Melis’ten sonra ikinci bir çocuk doğurmayan Başak tarafından kesilmesi talep edilen, doğurganlığın sembolü olan armut ağacı, rahme vurulan bir sekte ya da varlığı iğdiş edilen bir koca halini alıyor. Büyümenin ve uzun ömrün de simgesi aynı zamanda armut ağacı. Daha en başından, Melis’in doğumuyla ilişkili olarak bahsi geçen bu ağaç, oyun boyunca hem Melis’in yıllar içinde büyümesini izleyeceğimizin habercisi hem de ölmek isteyip de bir türlü ölemeyen Ayfer’in ölemeyişi oluyor.
Hemşirelik okuyan Başak’ın önce hemşiresinin (kız kardeşinin) yanında kalan ve sonra hemşireler tarafından bakılan annesi Ayfer’le ilişki kurmaktan kaçınması kendi kızı Melis’le olan ilişkisiyle sarmalanıyor. Başak’ın bedeninin Melis’e hamileliği sırasında yaşadığı zorluklar, kızını içinden atmak istemesi ve ölme arzusu bir arada ve bir anda belki de sonrasında annesiyle ve kızıyla kurduğu ilişkilerde yıllarca etkisi olan kocaman bir isyana dönüşüyor. Öte yandan Melis, hemşirelik mesleğini icra edemeyişinden kızını sorumlu tutan Başak’tan intikam almak için, sırf annesi iğne yapamasın diye hastalanmamaya uğraşıyor. Tıpkı annesinin anneannesini sevmediği gibi o da annesini pek sevmiyor. Annesinin kendi bedeninden atamadığı, Melis’in bedeninden “su olup” gidiyor.
-spoiler alarmı-
Bu üç kadının hayatlarının en güzel günlerine ait anıları aynı gece birbirlerine değerek hatırlayışları oyunun doruk noktası oluyor. Ayfer ve Başak – zaman zaman Melis – bir ağızdan kendileri gibi pek çok kadının yıllarca işitmeye maruz kaldığı tahakküm içeren cümleleri ardı ardına sıralıyorlar. Ve en sonunda hep birlikte tehditkârca bağırıyorlar: “Toparlayamazsın!”
Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin hariç tutulanları yahut dahil edilmeyenleri anlatan bir oyun. Söylenemeyenler ve hatırlanamayanlar üzerine kurulmuş bu oyun, üç kuşak kadının ayrı ayrı ve bir aradaki hikayelerine dahil olma imkanı sunuyor. Bu imkan sayesinde, hatırlamanın bir başka formu olan unutuşun – belki de farkında olmaksızın – affedişe dönüşmesiyle, birbirlerine olan kırgınlıklarının çözüldüğü bir sonda bu kadınlar birbirleriyle ilişkilerini “toparlamaya” başlıyorlar.
Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin’in senaryosu Başak, Ayfer ve Melis’in oyunculuklarıyla birleşip izleyiciyi için etkileyici bir deneyime dönüşüyor. Sahnedeki bedensel hareketin sınırlılığı senaryoya vurgu yaparak oyundaki karakterlere derinlik kazandırıyor. Henüz izlememiş olanlar sezon bitmeden 19 Nisan Perşembe Toy İstanbul’da, 20 Nisan Cuma Kadıköy Theatron’da, 27 Nisan Cuma Toy İzmir’de, 11-12 Mayıs Bergama Uluslararası Tiyatro Festivali’nde, 27 Mayıs Pazar Baba Sahne’de bu şahane oyunu hala izleyebilirler.
[1] http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/860975/Ruhu_yarali_istanbul.html