Cumhuriyet Duruşmasından Çizilmemiş Mahkeme Resimleri 2

MEYDAN

SEGBİS arası, kodların şiiri, Ahmet Şık sessizliği

Duruşma tecrübesi olmayanlar için yabancı bir tamlama olabilir “SEGBİS arası”. 2011’den beri duruşmalar Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi’yle kaydediliyor. Bu esnada da aşağı yukarı saatte bir ara vermek ve CD değiştirmek gerekiyor. Bu, eğer mahkeme heyetinin zaten vereceği arayla birleşmezse dört dakika mola demek. İşte bu biraz da fazlasına sarkan dört dakikalar, çizilmemiş mahkeme resimlerinden bolcasını koyuyor önümüze.

 

Arada jandarma bedenlerinden oluşan duvar, önce salonun farklı yerlerinden yükselen “Ahmet!”, “Turhan Abi!”, “Murat!”, “Mıstık!”, “Kadri!” sesleriyle aşılıyor. Duruşmanın ilk günlerinde görevli jandarmalar da fazla gergin olduğundan tutukluların dönüp de seslenen kişiye bakması, el sallaması daha zordu. Bu işte en tecrübelisi Ahmet Şık; usta bir manevrayla dönüyor, neredeyse kendisi sohbet açıyor. İkinci gün Musa Kart’ın basbayağı ayağa kalkıp herkesi selamlaması o kadar zarifti ki, jandarma da bu sahne alışa ses edemedi. Bu işte en “cool” olanın Hakan Kara olduğunu teslim etmek gerekir; kitleden gelen tezahürata bir rock yıldızı zamanlaması ve sükûnetiyle karşılık verdiğinde yakınları bile hemfikir.

 

Duruşmanın üçüncü gününde bu SEGBİS araları, başta iyiden iyiye heyecanlı olan selamlaşmaları aşıp küçük diyaloglara evrilebildi. Bu da şu demek… Dokuz aydır tam da böyle hukuk, akıl ve izandan uzak bir iddianame yüzünden cezaevinde olan birine “Naber?” demenin bir güçlüğü, onun karşısındakine de “Naber?” demesinin bir beyhudeliği var. Olsun. Öyle tatlı tatlı bakışılan, hatta iki üç defa “Naber?”, “N’olsun, senden?” denen bir anın resmi. Ne yazık ki jandarma vakit müsaade etse dahi tutuklu sanıkların aile fertleriyle sarılmasına meydan vermiyor. Kadri Gürsel’in oğluna sarılmasına bile izin çıkmadı. Bu zor bir resim.

 

Duruşma salonlarında belli yasaklar var ama bunların arasında dürbün olduğunu pek sanmıyorum. Bir dürbün isterdim. Örneğin gazetenin avukatlarından Bülent Utku’nun savunmasını pek esasa ilişkin bulmayan savcıya “Eğer sabrederseniz Allahın sopası başlıklı bölümde sizden bahsedeceğim” dediği anda yüzünü yakından görebilmek için isterdim bunu. Duruşma savcısının, daha evvel Cumhuriyet gazetesinin bir yazarının Fethullah Gülen’e hakaret ettiği gerekçesiyle iddianame hazırlamışlığı vardı çünkü.

 

Terör örgütleriyle ilgili bir bahis açık… Turhan Günay’a Cumhuriyet Kitap Eki’nde hangi kitaplara dair yazı basmayacağı sorulduğunda “Mesela -de’leri, -da’ları ayıramayan bir yazarın kitabını anında bırakırım” deyişinin heyette yaratacağı tesiri dürbünle tespit etmek isterdim. Eğer tek bir dürbün kullanma hakkım olacaksa, seçmek zorsa da bunu Hakan Kara’nın savunması için kullanabilirdim. İçinden Caretta yumurtaları, Akdeniz fokları ve kendisinin başka bir ilgi alanı olan dijital devrim mevzuları geçen şahane savunmasının, heyet mimiklerini nasıl dondurduğu da yakın görülmeli. ByLock’un icat olunmadığı bir tarih evresinde bir ByLock’çuyla temas kurduğu, bu yüzden de “FETÖ’cü” olduğu söylenen bir adam karşılarında yapay zekâ diyor, bilgisayar kodlarından söz ederken “Ben boş zamanlarımda kod okuyordum. Kod okumak felsefe gibidir. Kimi zaman koda daldığınız zaman şaşırırsınız, şiir okumuş gibi olursunuz” diyor. O suratlar yakından görülmek istenmez mi? Sadece “x kod adlı terörist” tamlamasının bilindiği bir âlem burası. Asla çizilemeyecek bir mahkeme resmi.

 

Bu tefrikanın içinde, hiç olmayan resimlerin de yeri var. Cumhuriyet çalışanlarının birçoğu savunmalarında Fethullah Gülen’le birlikte çekilmiş bir fotoğraflarının bulunmadığını söyledi altını çize çize. Çektirenlerden, yan yana duranlardan, fikir sorup icazet alanlardan hiç olmamışlardı. Mahkeme heyetinin önünde sıra sıra dizili mavi klasörlerde bu fotoğraflardan hiç olmayacaktı.

 

Davanın görüldüğü üçüncü günden anlam verilemeyen bir mahkeme resmi de kayıtlara geçsin madem. Ancak öğleden sonra başlayabilen duruşmanın başında mahkeme başkanı diyor ki “Dün bir avukat bir eylem yapmış, yere 100 dolar atıp gitmiş”. Bu gerçek mi, bu hakikaten bir eylem mi, bu ne, asla hakiki manasına eremeyeceğimiz, “takipsizlik” verdiğimiz bir resim olarak kalacak.

 

Çarşamba itibarıyla tutuklu sanıkların savunmaları ve sorguları bitti. Söz, “Ben savunma yapmıyorum, itham ediyorum” diyen Ahmet Şık’tayken salonun da bir resmi olmalı. Pür bir sessizlik, bozuk klimalar yüzünden vücut sıvılarından kaybetmeye başlayan dinleyici kitlesindeki üç beş yelpaze bile donmuş neredeyse. Bunun da resmi çok zor ama o konuşuyor, salonun içinin yağları eriyor. O zamanki adıyla Cemaat’in yıllardır devlet kadrolarında, orduda, yargıda, MİT’te, Emniyet’te AKP işbirliği ve teşvikiyle nasıl örgütlendiğini, 15 Temmuz darbe girişimine adım adım nasıl gelindiğini istikbalde yazılacak, hatta o gün yazdığı bir kitabın önsözü gibi anlatıyor. Gazetecilik etiğini, kaynağını siyasi duruştan alan bir ahlakın esaslarını hatırlatıyor. Savcı “seminer” dinlemek istemediğini söylüyor, mahkeme başkanı “Bu işte bir yanlışlık var, bizim karşımızda köşe yazısı yazmayın” diyor. Oysa ki bu resimde Ahmet Şık asıl yanlışlığı tarif ediyor.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YCumhuriyet Duruşmasından Çizilmemiş Mahkeme Resimleri 1
Cumhuriyet Duruşmasından Çizilmemiş Mahkeme Resimleri 1

"Duruşma salonunda resim çekmek, video ve ses kaydı yapmak kesinlikle yasaktır."

MEYDAN

YErkek şiddeti, evine yapılan baskında kıskıvrak yakalandı
Erkek şiddeti, evine yapılan baskında kıskıvrak yakalandı

Saniye saniye görüntülenen film gibi operasyonda “erkek şiddeti” yaralı olarak ele geçirildi. T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı öncülüğünde yürütülen operasyona hükümete bağlı Bayan Akademileri de büyük destek verdi.

MEYDAN

YFeminizmle Mücadele Derneği Ya Da Siz Bu İstanbul Sözleşmesi’ni Neden İmzaladınız?
Feminizmle Mücadele Derneği Ya Da Siz Bu İstanbul Sözleşmesi’ni Neden İmzaladınız?

Kadın avukatların, savcıların, hâkimlerin, tüm kadın yargı çalışanlarının mesleki sorunları da akla gelir de I. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi tertip edilip kadınlar için “Adalet mi, eşitlik mi?” konuşulacağı aklınıza gelir mi?

Bir de bunlar var

Dersim Yenigün Kadın Dayanışma Derneği ile söyleşi: Gerçekleşebilecek bir düş kuruyoruz
Tünelin Sonu
Boşandık Canım, Ölmedik

Pin It on Pinterest