18. yüzyıl İngilteresinden bir kadının yazdıkları, Lady Mary Montagu’nun "Türkiye Mektupları."

KÜLTÜR

Garp ile Şark’ın Çok Cinsel Hikayesi V: Sınır Tanımayan Leydiler

Binbir Gece Masalları’nın “Sandıktaki Kadın”ı ile başlamıştık hasbihale, cinin kutulara, sandıklara kapattığı kadınla. Erkek egemen toplumun eril özneleri birer dev, cin, doğa üstü varlık değiller ama gelin görün ki onlar da kadınları bir yerlere kapatmaya pek meraklılar. Tüm o harem fantezileri de zaten buradan çıkmıyor muydu? “Ahh” diyordu batılı adam içinden, “Vay be” diyordu, “Bak sen şu şarkın despotuna! Almış tüm kadınları emrine, kapatmış haremine, hem hükmediyor hem arzularını tatmin ediyor.” Bir yandan güya eleştirirken diğer yandan iç geçiriyordu. Belki kendisinin bile adını koyamadığı BDSM eğilimlerini yansıttığı bir hayâl yarattığının farkında bile değildi. Yazıyordu da yazıyordu. “İlle de” diyordu “o haremdeki kadınlar!” Ah bilseniz Montesquieu İran Mektupları’nda neler neler uyduruyor Sultan’ın cariyelerine acı çektirme yöntemleri hakkında.

 

Ama heveslenmeyin. Bugün konumuz Harem değil. Elbet Harem’in sırlarını da ifşa edeceğiz. Benim işim Harem’e dair söz söylemek değil gerçi. Varsa bir misyonum o da o Harem’i uyduran zihinlere dair bir şeyleri birlikte düşünmemize vesile olmak. Gerçi bunun için de ister istemez haremin perdelerini aralayıp, duvarlarına kulağımızı dayayacağız ama bugün konumuz başka.

 

Bugün 18. yüzyıl İngilteresinden bir kadının yazdıklarını, Lady Mary Montagu’nun Türkiye Mektupları’nı anlatacağım size. Neden sandıktaki kadınla başladın söze derseniz bu defa kilitlendiği sandığın değil de evinin ve ona konan sınırların dışına çıkan bir kadından söz edeceğim çünkü. Her ne kadar kocasının himayesinde de olsa ve cinin esir ettiği kadının aksine gizli gizli değil de “izinli” yapıyor olsa da seyahat eden bir kadın Lady Mary Montagu. Laf aramızda sonradan sayesinde İstanbul’a gittiği o kocayı evde bırakıp başka maceralara da atılmıyor değil Aşka düşünce bu yeni heyecandan kaçacak kadınlardan değildi belli ki Lady Mary. Ah yoksa haklı mıydı Şehriyar’la Şahzaman? Bu kadınlar her yerde her devirde aynı mı? Söz dinlemez “kötü özne”ler her biri. Lady Montagu’ya kızı bile kızıyor bu bağlamda. Mektupların da kızının ve damadının tüm engelleme çabalarına rağmen yayınlandığını belirtelim.

 

1689’da doğan ladymiz o çalışkan ve bilmeye meraklı ama her şeyi ancak zorlayarak elde edebilen kız çocuklarından. Aristokrat bir aileye doğuyor doğmasına da aristokrat da olsa kız çocuklarının fazla eğitilmesine gerek var mı filan, hala tartışılan mevzular bunlar. Kendi kendine Latince ve Fransızca öğrenen, babasının kütüphanesinden çıkmayan Lady Mary daha sonra kızına yazdığı mektuplarda da kızların eğitiminin ne kadar önemli olduğunu vurgular ve torununun eğitimi konusunda önerilerde bulunur. Ancak ne öğrenirse öğrensin toplumda eğitimli olduğunu saklamasının daha uygun olacağını da belirtir. (Başka bir yazının konusu olacak kadar çetrefilli mevzular. 18. yüzyıl Londra edebiyat çevrelerinde eğitimli, ağzı laf yapan, erkeklerle aşık atan bir kadının başına ne belalar açılıyordu bunu şimdilik unutalım ve esas meseleye dönelim..)

 

Lady Mary tıpkı Şehrazat gibi önce babaya isyan ediyor ve kendisini başkası ile evlendirmeye niyet eden babasından gizlice 1712’de bir süredir mektuplaşmakta olduğu Edward Montagu ile evleniyor. Oysa ailenin iktisadi durumu için diğer aday daha cazip. Ama paranın ve babanın kanunu arzuyu her devirde engellemek istese de her zaman başarılı olamaz. Gerçi dediğim gibi, Lady Montagu babasının itirazına rağmen –ya da belki sırf bu yüzden- evlendiği adamı 1738’de İngiltere’de ardında bırakıp İtalya ve Fransa’da yaşamına devam edecek. Ama şimdi 1710’lara dönelim.

 

1716’da İstanbul’a elçi olarak gönderilen eşi ile birlikte İstanbul’a gelen Lady Montagu 1718’de kızının doğumunun ardından kocası ile birlikte İngiltere’ye geri döner. Kocasının siyasi misyonu başarısız olsa ve kısa bir sürede İngiltere’ye geri çağrılmış olsa da Lady Mary İstanbul’da yaklaşık iki yılını boş geçirmemiştir. Pek çok tanıdığına –ki aralarında meşhur şair Alexander Pope da vardır ve Pope’un da ladyimize vurgun olduğu söylenir ama onunla alay ettiği dizeleri bu aşka karşılık bulmadığı için mi yazdığı bilinmez- mektuplar yazar ve bulunduğu yerle ilgili bilgiler aktarır. Bunun yanı sıra Osmanlı’da uygulanmakta olan çiçek aşısı yöntemini de öğrenen ve dönüşünde uygulayan Lady Mary bu konuda da otoritelerle –bu defa kilise ile- çatışacak ve lanetlenecektir.

 

Mektuplara dönecek olursak öncelikle, mektup yazma merakının Lady Mary Montagu’nun henüz Montagu olmadan çocukluk ve gençlik yıllarından itibaren sürdüğünü söylemek gerekir. Bu nedenledir ki hayatı boyunca yazdığı tüm mektuplar yayına hazırlandığında üç ciltlik bir külliyat oluşturur. Bu mektupların 1708-1720 yıllarına ait ilk cildinin bir kısmı bu elçilik seyahati yılları mektuplarından oluşur. Elçilik seyahati esnasında yazdığı mektupları üzerinde bizzat kendisi çalışan ve yayıma hazırlayan Lady Montagu mektupların ölümün ardından yayınlanmasını tercih eder. Öyle de olur. Kızının engelleme çabalarına rağmen mektuplar 1763’da London Chronicle gazetesinde ilk kez yayınlanır. Lady Mary’nin tüm eserlerinin kitap halinde basıldığı 1837’den sonra ise özellikle Turkish Embassy Letters (Türkiye Mektupları) ayrı basım olarak da farklı şekillerde yayınlanır ve hep çok okunan bir metin olur. Kendisinden sonraki seyahat edebiyatını, özellikle kadın seyyah ve yazarları etkilediği düşünülen metin “Doğu”’yu anlatan temel metinlerden biri olarak kabul görür.

 

Her fırsatta yerleşik değerlerle çatışmaya giren Lady Montagu köklü ve yerleşik şarkiyatçı söylemle de bir hesaplaşmaya giriyor muydu sorusu bizi burada asıl ilgilendiren ama o mevzuyu da bugüne kadar pek çok araştırmacı didik didik etti. İlk seküler kadın seyahat metni olarak da tanımlanan Lady Montagu’nun seyahat mektupları bu nedenle hem sonraki kadın seyyahlar tarafından sıklıkla alıntılanmıştır hem de özellikle feminist bir perspektifle şarkiyatçılık eleştirisi yapanlar tarafından incelenmiştir. (meraklısı için dipnot 1) Hesaplaşma sorusunun cevabı ise koca bir evet. Hatta ağır bir hesaplaşmaya giriyor kendisinden önce Doğu’ya seyahat etmiş erkek yazarlarla. En çok da kadınlar ve kadın dünyası hakkında ne denli uyduruk ve yalan yanlış şeyler yazdıklarını vurguluyor. Kendi seyahatnamesinin otantikliğine ısrarlı bir vurgu ile o güne kadar yazıla gelmiş olan yanlışları düzelteceği iddiası ile kalem oynatıyor. 17 Haziran 1717 tarihli mektubunda bir arkadaşına yazarken ondan istenen şeyleri yerine getiremeyeceğini çünkü talep ettiği şeylerin Türklerin gerçeğine uymadığını belirtiyor ve devam ediyor: “Görüyorum ki fikirlerinizi Türkiye hakkında bilgisi gayet az ve itimad edilemeyecek olan yazar Dumount’tan almışsınız. Umumiyetle yalan ve saçma dolu Şark seyahatnamelerini burada okumak bana garip bir zevk veriyor. Bu yazarlar herhalde ömürlerinde hiç kadın görmedikleri halde kadınlardan (…) bahsederler.”

 

10 Nisan 1718 tarihli bir başka mektupta ise o güne kadar İstanbul’u anlatan seyyahların sadece Beyoğlu’nda vakit geçirdikleri için şehre dair hiç doğru bir söz etmediklerinden bahseder ve kendi yazdıklarını çoğu zaman hakikat olarak tanımlar. Bu hakikate de mevkiisi ve kadın oluşu nedeni ile ulaşmıştır: “Hiçbir seyyah size bu konuda bilgi verememiştir. Yalnız şu kadarı var ki benim diğer seyyahlardan farkım buradaki mevkiimdir.”

 

Görüldüğü gibi, bir kadın olarak doğuya seyahat eden Lady Mary erkek seyyahların, kadınların bu konudaki üretimini sadece kendi yazdıklarındaki bazı eksikleri tamamlamaktan ibaret bir ek olarak konumlandırmak istediklerinin farkında. Ve buna müdanasız bir biçimde alaycı bir dille meydan okuyor. “Adiyö. Milady. Size anlattığım, ömrünüzde göremeyeceğiniz ve hiç bir seyyahın yazılarında bahsedemeyeceği bir manzaradır. Zira buralara girecek bir erkek derhal hayatından olacaktır.” diye yazarken Edirne’den, adeta sizin yalanlarınız diyor, beyler yetti artık! Şu an içinde vakit geçirdiğim doğulu kadınlara ait harem, hamam gibi mekanları da -ki oralara girseniz öldürülürdünüz- Doğu’nun genelini de uydurup durmuşsunuz. Bu yüzden Lady Montagu hem bu gelip uyduranlara hem de henüz görmemiş olanlara doğuyla ilgili hakikatleri anlatmayı vaat ediyor.

 

Peki bu tavrı onu şarkiyatçı bir yaklaşımdan kurtarır mı? Ya da bir tür kız kardeşlik söylemi ile kadınların ortak dertlerine işaret edişi, bazı araştırmacılara göre Doğulu kadınların hayatlarını olumlarken dolaylı olarak kendi ülkesindeki kadın hakları konularını eleştirişi, feminist olması emperyalist bakışını temize çeker mi? Bunlar oldukça karmaşık ve bir defada evet ya da hayır diye cevaplayamayacağımız sorular. Ama ben şimdi Lady Montagu’nun mektuplarındaki iki sahneye ve bu iki sahnenin kışkırttığı bir hayâl gücünün resimlerine bakmak istiyorum şarkın ve garbın çok cinsel hikâyesi bağlamında. Ama yine uzattım lafı. Şehrazat gibi bir sonraki yazının tıkını ve kendi varoluşumu garantilemek adına sadece iki ipucu vereyim: Hamamdaki çıplak kadınlar ve Ingres’in tabloları. Arkası yarın.

 

 

Meraklısına Dipnot
(1)Şarkiyatçılık üzerine yapılan çalışmalar ilk aşamada monolitik ve homojen bir söylemden sözettiler. Edward Said’le başlayan bu yaklaşım Batı’nın Doğu hakkında ürettiği metinler ağını tartışırken şarkiyatçılığın homojen ve eril bir söylem oluşuna vurgu yapar. Daha sonra bu söylemin çatlaklarına ve çelişkilerine dikkat çeken çalışmalar yapıldı. Neticede homojen bir bütün olduğu iddia edilen oryantalist söylemin aslında kendi içinde de hiçbir zaman o kadar bütünlüklü ve tutarlı olmadığı, farklı yüzyıllar arasında, farklı milletlerin ürettikleri Oryantalizmler arasında çok büyük farklılıklar olduğu ortaya kondu. Bu alanda Billie Melman, Meyda Yeğenoğlu ve Reina Lewis gibi akademisyenler özellikle kadın öznenin görmezden gelinmesi noktasına vurgu yaparlar ve batılı kadınların yazmış oldukları seyahat metinlerini incelerler.

 

(2)Billie Melman, Lisa Lowe, Meyda Yeğenoğlu ve Teresa Hefernan gibi araştırmacılar farklı şekillerde bu sorular ile uğraşılar ve örneğin Lowe onu eril söylemden kesinlikle ayrışan bir pozisyonda değerlendirirken Yeğenoğlu buna karşı çıkar ve Montagu’nun hakim eril söylemden ayrılmayışını göstermeye çalışır.

 


 

Ana görüntü: Jean-Étienne Liotard’ın Lady Montagu’yu Türk kıyafetleriyle gösteren resmi, 1756.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YGarp ile Şark’ın Çok Cinsel Hikayesi IV: Şehvetin Esiri Erkekler ya da “Dominatrix”ler
Garp ile Şark’ın Çok Cinsel Hikayesi IV: Şehvetin Esiri Erkekler ya da “Dominatrix”ler

İpek uzun çorapları, parlak çizmeleri ve mini mini kamçısı ile Şadan’a emretmekten memnun bu hayal kadının (batılı kadın) karşısında Şadan (doğulu erkek) titreyerek ve tapınarak onun emirlerini bekleyecek ve itaat eden bir esir olacaktır.

KÜLTÜR

YGarp ile Şark’ın Çok Cinsel Hikayesi III: Osmanlı Romanının Şehrazatları ve Tehlikeli “Box Woman”ları
Garp ile Şark’ın Çok Cinsel Hikayesi III: Osmanlı Romanının Şehrazatları ve Tehlikeli “Box Woman”ları

Doğulu erkek yazarımız bir taraftan uzaklardaki Avrupalı kadını idealize etmekte ve arzulamaktadır öte yandan eleştirmekte.

KÜLTÜR

YGarp ile Şarkın Çok Cinsel Hikâyesi II: Binbir Gece’nin Güya Özgür Şehrazatı
Garp ile Şarkın Çok Cinsel Hikâyesi II: Binbir Gece’nin Güya Özgür Şehrazatı

Yani yas tutacaksak bu hem öldürülen genç kızların hem de kadın libidosunun yası olmalıdır.

Bir de bunlar var

Gündelik Sorunlar 101: Komşularımızla Nasıl Huzurlu İlişkiler Kurabiliriz?
Kazuo Ishiguro ile Röportaj: Kurgu Sanatı
Jessica Jones: Bir Şiddetten Hayatta Kalma Öyküsü

Pin It on Pinterest