Osmanlı’nın son demlerinde pek çok yenilik, varlıklı kesimden kişilerin girişimiyle ülkeye gelir, padişahlarsa telefon, vapur, otomobil ve benzeri yeni teknolojilere ya karşı çıkar ya da meraklı ve temkinli yaklaşırlardı. Önce araştırma, denenme sürecini izler sonra ne yapacaklarına karar verirlerdi.
Deniz araçlarında nüfusun artışına ve hayat koşullarının değişmesine bağlı olarak ortaya çıkan yük taşıma işleri, ilkin İngiliz ve Rus tüccarlar tarafından fark edilip değerlendirilmişti. 1844’te ise Osmanlı bandıralı, ilk iki buharlı gemi taşımacılığa başlamıştı. Şirket-i Hayriye, yani Sultan Abdülmecid’in onayı ve iştirakiyle yük ve yolcu taşıma imtiyazı verilen ilk anonim şirket, 1850’de kurulmuş, 1945’te Şehir Hatları’na devredilinceye kadar da İstanbul ve Boğaziçi arasında taşımacılık yapmıştı:
“Tanzimat’tan sonra. . . Kâra dayalı işletmecilik anlayışını geliştirmek ve bunun için yetişecek kadroları oluşturmak için 200 dolayında öğrenci Fransa’ya gönderilmiştir . . . bu öğrencilerin . . . ilk yaptıkları iş Napolyon’un 1807 tarihli Code de Commerce‘inin iki kitabını tercüme edip 1850 yılında Ticaret Kanunu olarak yayınlamak olmuştur.” (Güvemli-Kaya, 2015, s. 52)
İlk düzenli tarifeler 1902 yılında, Seyrüsefer Kalemi adı altında yayınlanır. Şirketin yayınladığı ilk tarife; Ermenice, Fransızca, Rumca, Türkçe dillerindedir.
Hayırlı Şirket, 1944’te hükümetçe satın alınır, karar 24 Ocak 1945 tarih ve 4697 sayılı kanunla onaylanır. (Fatma Şensoy, Eylül 2018).
İlk otomobiller taş kaldırımlarda sarsılıyor
Dünyada, ilk buharlı kara taşıtları ise 18. yüzyılda Fransa’da, içten yanmalı motorlar da 19. yüzyılda Almanya’da dolaşır. Otomobil ise Osmanlı’da ilkin imparatorluğun başkenti İstanbul’a getirilir.
I. Abdülhamid yasaklamaya çalıştıysa da gelişmelerin önüne geçemediği için otomobile (yalnız şehirdışında olmak üzere) kullanım kısıtlaması getirir. II. Meşrutiyet ile de otomobil yasakları tamamen kaldırılır (Mustafa Yeni, 2011).
20. yüzyılın başında, Basralı Züheyrzâde Ahmed Paşa ilk otomobil kullanan kişi olur. Toplumda büyük ilgi toplar. Öyle ki Refik Halid Karay, artık Araba Sevdası’nın (Recaizade Mahmut, 1898) yerini otomobil sevdasının aldığını söyler bir yazısında (Yeni İstanbul Gazetesi, 1949).
Dergâh çevresinde yetişen ralli şampiyonu Sâmiye Cahid
Silivrikapı’daki Yedi Emirler Dergâhı’nın son şeyhinin (İbrahim Şuaeddin Efendi) en küçük kızıdır Sâmiye Cahid. Babası dünyaya açık bir kişiliktir ve o da bu sayede modern bir eğitim alır. Sekiz yıllık musiki eğitimi sonucunda 1922’de kemençe öğretmeni olur. Darülelhan’da hocalık yapar.
1923’te edebiyatçı Burhan Cahid ile evlenir. Dönemin marka otomobillerini (Buick, Ford, Cadillac, Fiat, Nash) peş peşe kullanmaya başlar. Otomobil kulübü Turing’e üye olur ve yılda bir düzenlenen otomobil yarışlarına katılır. Sâmiye Cahid ehliyet niyetine verilen (şehadetname) belgeli ilk kadın sürücü ya da sürücülerden biridir. (1927’de, Eskişehir’de tüm kentin ilk ehliyetini alan anomim “şoför hanım”a tebrik mesajı Resimli Şark Dergisi’nde yer alsa da kimliği belirlenememiş.)
Sâmiye Cahid Turing Otomobil Kulübü’nün düzenlediği yarışlarda dereceye girer. Fakat esas, ralli şampiyonluğuyla ses getirecektir.
1931 yılında, 9 kilometreyi geçkin İstinye-Zincirlikuyu arasındaki parkurda Organizasyon Komitesi ve Hakem Kurulu onayıyla erkekler sınıfında yarışmaya katılır ve birinci gelir. Kupasını Belediye reisi Muhiddin Üstündağ’ın elinden alır.
Yarışta ikinci olan Vehbi, “Kurallara uyulup, yarışa hanım alınmasaydı, birinci ben olacaktım” diyerek sonuca itiraz eder. Konu adliyeye taşınır ve Sultanahmet Sulh Hukuk Mahkemesi karar verir: “Bir kadın da otomobil yarışlarına katılabilir ve birinci gelebilir.”
1933’teki yarışta tekrar birinci olur Sâmiye Cahid. 1934’teki bir yarıştaysa kaza geçirir, ağır yaralanır. Sol kolundan pek çok ameliyat geçirir, neticede artık parmaklarını kullanamayacaktır. Yine de, 1972’deki vefatına kadar tutkuyla otomobil sürmeye devam eder. (Burak Çetintaş, 2009)
Hakkı Devrim Sâmiye Cahid ile bir röportaj yapmış, ondaki otomobil sevdasını da şöyle anlatmıştır:
“. . .arabayı seviyordu onu kullanmayı seviyordu, yarışları anlatırken ben hızı seviyorum insanların kontrol edebildiği hızı seviyorum diyordu. Bana sorarsanız onun için enteresan bir sürücüydü, rastgele 10 kişiyle kadınlı erkekli mülakat yapsanız Sâmiye Hanım söyledikleriyle otomobille olan ilişkisi sebebiyle fark edilirdi. Onun otomobil sevgisi bir başka sevgiydi. . . Öbür otomobil sahibi hanımların arabalarıyla daha çok kocaları meşgul, Sâmiye Hanım öyle değil arabaya bizzat hakim. Bazı meclislerde sık sık dile getirdiğim iyi şoför vites değiştirirken bunu hissettirmeyendir sözünü Sâmiye Hanım’dan bu yolculukta öğrendim. Senelerden beri bu lafı çok tekrar ederim.”
40’lı yıllarda Seyr-ü sefer müdürlüğü yapan Kemal Bey, kadınların trafikteki seyri için “kadın şoförlerin hiçbirinin ölümlü bir kazaya karışmadığını, soğukkanlılık ve dikkat hususlarında erkeklere ‘taş çıkarttığını’” söylüyordu. (Duygu Özalp, 2017)
Detaylı tarihlere yönelmek özünde bir kültürel eleştiri biçimi ve kesinlikle ayrıntılarda boğulmak değil. Olsa olsa bir menfaatçilik tespit dedektörü. Kesitler halinde, bir bakışla anlaşılıyor ki otomobil sayısının az olduğu dönemde, varlıklı kesim içinde, kadınlar da hızlı bir şekilde otomobil kullanmayı öğrenmiş, ehliyetler almış, motor sporları tutkunu olmuş. Bu konudaki makas peyderpey açılmış.
Kapak görseli: Sâmiye Cahid Morkaya