Kirli Savaş döneminde Arjantin askeri hükümeti tarafından işkence ve imha binası olarak kullanılmış şimdi hatıra müzesine dönüştürülmüş olan Museo Sitio de Memoria ESMA binasının önündeydik ve ben mağdurların camlara basılmış fotoğraflarına bakakalmıştım. Arkadaşım isimlerimizi önümüzde duran listeye yazdı ve cunta tarafından kaçırılıp bu binada işkence görmüş eski mahkumlarla tanışıp binanın içine girebilmek için beklemeye başladık. Camlara basılmış anneme benzeyen her yüzle uzun uzun bakıştım. Annem Türkiye’deki cuntayı düşünce tutuklusu olarak geçirdi ve anneme benzeyen her yüz beni bu binaya ve geçmişine daha da yakınlaştırdı.
Kafamdaki düşüncelerden sıyrılıp arkadaşlarımın yanına döndüğümde herkes elimize tutuşturulan İrlanda asıllı Arjantinli yazar Rodolfo Jorge Walsh’ın yazısını birbirlerine danışarak çevirmeye çalışıyordu.
“Önümdeki albay isimler arıyor veya bende olduğunu düşündüğü bir kağıdı.
Ben ölümü arıyorum ya da haritada bir yer. Bu aslında bir arayış değil; sadece bir hayal.
Bir gün onu arayacağım. Artık benim için bir önem ifade etmiyor. Ama yok oluşunun arkasındaki sır perdesini aralayabilmek için gideceğim. Onu bulacağım ve bir anlığına yanlızlığım geçecek. Artık unutulmuş bir gölge gibi hissetmeyeceğim.
Albay onun nerede olduğunu biliyor.”
İçeri alındığımızda eski mahkümlar bizi bekliyordu ve bu binada yaşadıklarını bize anlatmadan önce ellerine mikrofon uzaltıldığında tek tek hepsi aynı soruyu sordular:
“Adım Leonardo Martinez ve Santiago Maldonado’nun nerede olduğunu bilmek istiyorum. Maldonado nerede?”
“Adım Nestor Fuentes. Santiago Maldonado’nun nerede olduğunu bilmek istiyorum. Maldonado nerede?”
“Adım Miriam Lewin ve Santiago Maldonado’nun nerede olduğunu bilmek istiyorum. Maldonado nerede?”
“Adım Ana Maria Soffiantini ve Santiago Maldonado’nun nerede olduğunu bilmek istiyorum. Maldonado nerede?”
Ben ise suratımda bir karmaşayla arkadaşıma döndüm. “Carolina, Santiago Maldonado kim?” Arkadaşımın alelacele yaptığı açıklama şuydu: “Arjantinli bir aktivist. Ağustos başında Mapuçe yerlileriyle Şili sınırında Benetton fabrikasını protesto ettikten sonra kaçırıldı. Benetton fabrikası yerlilerin toprağına el koyup çalıyor; onu protesto ediyorlardı. Ama Arjantin hükümeti mi kaçırdı Şili hükümeti mi daha bilinmiyor. Mapuçe yerlilerinin lideri Şili’de hapiste.”
Biraz zaman oldu sanırım ben kimin nerede olabileceğini sormayı bırakalı. İnsan konuşmaktan, görmekten ve soluk almaktan utandığında sormayı bırakırmış. En azından benimkisi öyle oldu. Ankara Garı katliamı ve Hacı Lokman Bekir’in cansız bedeninin sürüklenişi arası bir gündü, sustum. Ve herkesin aynı soruyu, aynı ismi tekrarlayarak kayıp bir bedene sahip çıkması bana sanırım konuşabildiğim bir zamanı hatırlattı.
İşkence ve imha binasındaki odalarda yaşananlar anlatılırken gerek katılanlardan gerekse de anlatanlardan ağlayıp sarılanlar oldu. İşkencenin vahşetini buraya sıkıştıramam ama çoğumuzun 80 döneminden aşina olduğu yöntemlerdi anlatılanlar. Çevremdekilerin hüznü ve bu hüznün getirdiği yıkım üzerinden bir araya gelip birbirlerine sarılabilmeleri bana hayatımda olmayan başka birşeyi gösterdi. Biraraya gelip geçmişe dair birlikte yas tutabilecek bir alanın olması şimdiyi anlamanın ve soru sormaya devam edebilmenin bir parçası.