Biliyorum size de oluyor: Ben bazen yataktan Erkin Koray olarak kalkıyorum. Bunların adına Erkin Koray günleri diyorum. Bu sabahlarda saçlarımın ucuyla dipleri arasında bir tutarsızlık… Basitçe kirlilik olarak adlandırılamayacak, su ve sabunla çözülemeyecek bir atalet. Aynanın yanındaki rafa uzanırken eklemlerimden “Krak!” diye bir ses çıkıyor, çünkü bu Erkin Koray günlerinde kendimi genelde dörtyüz yaşında hissediyorum. Elimi uzatıp içimi değil ama façamı kesinlikle düzeltecek o spreyi kavrıyorum.
Dünyanın en bitik ve başarısız kozmetik ürünü yazısına hoşgeldiniz: Kuru şampuandan bahsediyorum. Ana maddesi genelde nişasta (Evet…) olan, basınçlı metal kutularda satılan bir saç ürünü. Şöyle kullanılıyor: Saçların kelleye inatla ve sebepsizce yapıştığı günlerde, kuru şampuanı fıs fıs biçiminde saçın belli bölümlerine uyguluyor, bir-iki dakika bekliyorsunuz. Bu esnada saçlarınızda bir kaç dakika içinde yok olacak beyaz bir toz tabakası olduğundan, peruğu pudralı bir İngiliz yargıcı gibi davranmak için güzel bir fırsat doğuyor. Kuru şampuan saçtaki kiri, pası, ürün fazlasını emerken “İtiraz ediyorum,” diye bağırıyorsunuz. Ve itiraz ediyorsunuz da… Sönük saçlara.
Neyse bir kaç dakika böyle takıldıktan sonra, ince bir tarak yardımıyla saçınızı fırçalıyorsunuz. Beyaz tozcuklar gidene kadar tarıyor, ya da bir havluyla saçlarınızı ovalıyorsunuz. Yaa, işe yarıyormuş değil mi? Demiştim.
Belki moda dergilerinin ünlemlere ve garip laf oyunlarına boğulmuş kozmetik yazılarına alışmış olduğumuzdan, bu yazıda bir türlü gereken neşe ve galibiyet tonuna ulaşamadığımdan endişeleniyorum. Tatlılık yapıp hoşuma giden bir şeyden bahsedeyim dedim, bin pişman oldum. Fakat inatçıyım, sonunu da getireceğim. Bin pişman olmaya elveda! Mısır nişastası pişmanlığı da emiyor! (Biraz daha dinamik oldu, di mi?)
Valla olan biten şu: Bu ürünü almadan önce arkasındaki fikrin ve vaadettiklerinin tamamen saçmalık olduğunu düşünüyordum. Bir de Allah’ı var, çok iğrenç geliyordu. Saçını yıkamayacaksın, toz sıkacaksın, tarayacaksın, hacim gelecek. Vay babam. Gerçekten mide bulandırıcı. Atalarımızın tüm sorunlara cevabı olan suya abuk sabuk icatlarla yaklaşmayınız. Diye düşünüyordum. İyisini bulup kullanana dek.
Kuru şampuanın saç yıkamaya alternatif olmadığını kabul etmek ve buna göre davranmak gerekiyor. Hem de hayatın her alanında. (Burada neden bahsettiğimi bilmiyorum) Belki saçlarınız kirlenmeden şak diye yağlanıyor. Belki fön çektirdiniz ve havalı pırasalarınızı bir gün daha fazla kullanmak istiyorsunuz. Belki temiz saçlarla spor yaptınız ve bir daha duşa girecek vaktiniz yok. Ne bileyim işte, modern kadınlar çeşitli şeyler yapıyor ya. Onlardan birini yaptınız ve sonuç sönük saçlar oldu. Kuru şampuan bu zamanlar için var.
Ben kendi kuru şampuanımı bugüne kadar iletişim kurduğum bütün çalışanlarının ya deli, ya depresyonda ya da gizli bir tarikat üyesi olduğuna neredeyse emin olduğum Sephora’dan satın almıştım. Batiste ve Oscar Blandi de kuru şampuanı güzel beceren markalar. (Batiste cep dostu, Oscar Blandi değil) Belki saf mısır nişastası da işe yarar, ama denemedim, nolur kafanıza bir şey olursa bana suikast düzenlemeyin.
Herhalde söylememe gerek yok ama bu yazı için kuru ya da ıslak hiçbir şampuan şirketinden para almadık. Para alacak olsaydık da bunu okuduktan sonra hayatta vermezlerdi.