1894 yılında Sultan Vahdettin’in kızı olarak dünyaya gelen Sabiha Sultan’ın bu fotoğrafı, 1921 yılında amcası son halife Abdülmecid Efendi’nin oğlu Ömer Faruk Efendi’yle evlendiği gün çekilmiş. Ömer Faruk Beyefendi’nin rakipleri de oldukça güçlüymüş: İran Şahı Ahmet Şah Kaçar ve o zamanlar Çanakkale Savaşı’ndan henüz çıkmış Mustafa Kemal de bu talipler arasında.
Sabiha Sultan’ın yaklaşık 40 yıl sonra, ortanca kızı Hanzade Sultan’ın dünürü olan ve başbakanlık da yapmış olan Suat Hayri Ürgüplü’ye yazdırdığı hatıralarında bu evlilik teklifi şu şekilde aktarılıyor:
“Evet, Mustafa Kemal beni istemiş. Benimle konuşmuş değildir, ama ben çekindim ve istemedim. Zira, önümde hiç de iyi örnek olmayan Enver Paşa ile Naciye Sultan’ın hayatı vardı. Sonra, tanınmış bir kumandanla aile hayatı kurabileceğime inancım yoktu.”
Yakın dostlarına ise Mustafa Kemal’i bir kere gördüğünü, hoşlandığını ama Ömer Faruk’u sevmesi nedeniyle onunla evlenmesinin mümkün olmadığını anlattığı rivayet ediliyor.
Büyük bir aşkla evlendiği 1921 yılının üç yıl sonrasında ise Sabiha Sultan sürgüne, önce İsviçre’ye, sonra Fransa’ya, oradan da Mısır’a gönderiliyor. 1948 yılında, Mısır’dayken eşiyle boşanıyorlar. 1952 yılında Hanedan mensuplarının Türkiye’ye geri dönüşüne izin verilmesiyle ülkeye geri dönüyor ve 1971 yılında kızı Hanzade Sultan’ın Yeniköy’deki yalısında hayata veda ediyor.
Yine Kahire’de sürgünde bulunan bir başka hanedan mensubu Gevheri Sultan’ın Sabiha Sultan’a 1951 yılında yazdığı mektup sürgündeki hayatın zorluklarını şöyle anlatıyor:
“Pek muhterem sevgili hemşirem,
…Ailemiz efradından birçoğu gibi hayat tarzımı istikbal ümidine bağlayarak bugüne kadar yaşadım. Fakat ne şartlar içerisinde yaşadığımı burada tekrar etmek gereksizdir. Gördüğüm uygunsuzluklar dolayısıyla pansiyondan pansiyona naklederek hayatımı sürdürmekteyim.
…Vaziyetimi beni yakından görmekle anlayabilirsiniz. Bugün üstüme giyecek iki kombinezonumdan başka bir şeyim yoktur. İnsan gençliğinde her türlü sıkıntıya tahammül edebilir fakat yaş bir dereceye geldiği zaman tahammül etmek şöyle dursun, nefsine pek ağır geliyor. Cenab-ı Hak’dan dilediğim tek şey, bir an evvel rahmetli anneciğime kavuşmaktır.
…İşte, benim yüksek kalpli hemşireciğim! Benim gibi bedbaht bir kadına merhamet gösterip yardım etmek bir sevaptır. Bugün yardımınıza muhtacım. Sizi seven ve pek çok seven merhum amcanızın ruhuna hürmeten bilmeyerek size karşı bir hatada bulundum ise beni affediniz ve iltifatınızdan beni mahrum etmeyiniz. Bunu yüksek kalbinizden ve hakka ve adalete olan bağlılığınızdan beklerim. Bilvesile en derin hürmetlerimle mübarek ellerinizi öper, iltifatınızı beklerim efendim.
Gevheri”
Kaynak: Fotoğraf, 1930’lardan 70’lere kadar Cumhuriyet Halk Fırkası aleyhtarlığı yaptığı yazılarıyla ve Osmanlı mirasının korunması için gösterdiği çabalarla bilinen popüler tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı arşivi‘nden alınmış (202).
Kaynak: Mektuplar