İnsan, çok uzun zamandan beri hikâye anlatıyor. Sözlü gelenek aracılığı ile nesilden nesile aktarılan hikâyelerin bir kısmı bugün peri masalları olarak anılıyor.
Richard Dawkins’in adına “memetik” de denilen kültürel evrim teorisi, fikirler, inançlar ve davranışların tıpkı organizmalar gibi mutasyona uğradığını ve kültürler arasında yaygınlaşarak birer “mem” haline geldiğini savunur(1). Bugüne dek ağızdan ağza aktarılarak dünya geneline yayılmaya devam eden peri masalları da memetik bir güce sahiptir. (2)
Örneğin Perrault’un ünlü Mavi Sakal masalını ele alalım. Bu masal tüm dünyada yaygınlaşmış, mutasyona uğrayarak kendini çoğaltmıştır. Edebiyat klasiği Jane Eyre’de, Stephen King’in The Shining romanında Mavi Sakal masalına atıflar vardır. Angela Carter’ın The Bloody Chamber hikâyesi Mavi Sakal masalının feminist bakış açısıyla yazılmış bir yeniden anlatısıdır.
Çoğu masal tam da bu yolla, resim, fotoğraf, sinema, radyo ve internet aracılığıyla, insanın tarih ve kültürünün ayrılmaz bir parçası olacak şekilde evrimleşmiş; uzun yıllara rağmen unutulmamış ve popüler kültürde yerini almıştır. Peri masallarından ilham alan sayısız kitap, film, dizi, tiyatro uyarlaması olduğunu düşünürsek belki de bu türün önemini daha iyi anlayabiliriz.
Onların efsanevi yazarları/derlemecileri düşünüldüğünde ise çoğu kişinin aklında aynı isimler belirir: Grimm Kardeşler, Hans Christian Andersen, Charles Perrault yani peri masalının “babaları”. Ancak peri masalına adını veren, onu popülerleştiren kadınlardan bahsedilmez. Marie-Catherine Le Jumel de Barneville, bilinen adıyla Madame d’Aulnoy ona “Contes de Fées” (birebir çevirirsek Perilerin Masalları) ismini verene dek peri masalı diye bir türün olmadığını biliyor muydunuz?
Catherine, 1666 yılında, henüz on beş yaşındayken, ailesinin zoruyla kendinden otuz yaş büyük D’Aulnoy baronu ile evlendirildi (3). İçki ve kumar sorunu olduğu bilinen baron 1669 yılında vatana ihanet suçlaması ile hapse atıldı. Üç yılın sonunda masumiyetinikanıtladığında kendisine genç karısının tuzak kurduğunu iddia etti. Madamed’Aulnoy’un korkunç kocasından kurtulma işini prenslere bırakmadığı ve meseleyi kendi kendine halletmeye çalıştığı düşünülüyor.
Komplo suçlaması ile idam edileceğini anlayan Madame D’Aulnoy kaçtı ve 1685 yılına dek Paris’e dönmedi. Hayatının dönüm noktası ise Paris’e geri geldiğinde gerçekleşti. Madame d’Aulnoy Saint-Benoît sokağındaki evinde o dönemdeki tabiriyle “edebiyat salonları” denilen toplantılar düzenlemeye başladı. Bu edebi toplantılarda şiirden tiyatro oyunlarına kadar çok çeşitli türlerde eserler üretiyor, anlatıyor ve yazıyorlardı. Ancak hepsinin içinde bir tür öne çıkıyordu: Peri masalları (4).
D’Aulnoy’un salonu kısa zamanda Fransız edebiyat sahnesindekilerin uğrak yeri haline geldi. D’Aulnoy bilinen ilk Fransız peri masalı Contes des Fées: L’île de Félicité’yi (Peri Masalları: Mutluluk Adası) 1690 yılında yayımlayarak türe adını vermiş oldu. İlk defa D’Aulnoy’un dile getirdiği bu terim genel bir kabul gördü ve o dönemden sonra bu isimle anıldı.
D’Aulnoy’un ailesinden, dadılarından ve hizmetçilerinden sözlü hikâyeler dinleyerek büyüdüğü düşünülüyor. Straparola’nın ThePleasant Nights ve Giambattista Basile’nin The Tale of Tales gibi eserlerini kendi kurgusu için ilham kaynağı olarak kullandı ve masalları Fransa’nın edebiyat camiasını adeta ateşe verdi.
Masallarında alaycı, sivri dilli periler vardı. Kahramanları arasında alışılandan çok daha özerk kadınlar, sevgilileri tarafından haksızlığa uğrayan, halklara hükmeden, kendi kocalarını kendileri seçen kadınlar vardı. Yale Universitesi profesörü ve Twice Upon a Time : Women Writers and the History of Fairy Tale’in yazarı Elizabeth Wanning Harries, Wayne States Üniversitesi Fransız Edebiyatı profesörü Anne Duggan, Lewis C. Seifert ve halk masalları uzmanı profesör Jack Zipes gibi isimler onun hikâyelerini feminist olarak tanımlar.
D’Aulnoy yalnız değildi elbette. Onu Fransız masal anlatıcıları, yani Conteuses olarak bilinen, tarihin bir kenara itmeyi seçtiği diğer kadınlar izledi: Louised’Auneuil, Catherine Bernard, Catherine Durand, Charlotte-Rose de La Force, Marie-Jeanne L’heritier de Villandon, Henriette-Julie de Murat. 1715 yılına gelindiğinde kaleme alınıp basılan peri masallarının üçte ikisi kadınlar tarafından yazılmıştı.
Madame d’Aulnoy’un salonlarının ziyaretçilerinden biri olduğu bilinen ve“peri masalının babası” olarak anılan Charles Perrault ilk masal kitabını yayımladığında yeğeni Marie-Jeanne L’heritier de Villandon’un ilk kitabı “Œuvres Meslées” ondan bir yıl önce yayımlanmıştı bile. Marie-Jeanne L’heritier de Villandon aynı zamanda ünlü Rumpeltiltskin masalının da bilinen ilk yazarıydı ama bu masal Grimm Kardeşler’in derlemesinden sonra ünlü olmuştur.
D’Aulnoy ve çağdaşları güçlü, krallıkları yöneten, kaderlerini değiştirme gücüne sahip kadınlar hakkında yazıyorlardı. Onların kadın kahramanları tehlike karşısında çaresiz kalan kırılgan prensesler değildi. Yani bu masallar Disney’de alıştığımız türevlerinden çok daha farklıydı ve çocuklar için kaleme alınmamıştı. Kendi zamanlarının en çok satan yazarlarıydı onlar: popülerlikleri 18. yüzyıla kadar devam etti ve toplumun tüm katmanlarına yayıldı.
Peki, ne oldu da unutuldular?
Tam da bu noktada, Fransa Kralı on dördüncü Louis’in özellikle saltanatının son yıllarında, Fransız toplumunun oldukça muhafazakârlaştığını belirtmekte fayda var. Kilise toplum yaşamına müdahale ediyor, kadın yazarların romanları gittikçe artan eleştirilere maruz kalıyordu. Tarihçi Ian Maclean on dördüncü Louis tahta geçtikten sonra kadın yazımının “neredeyse tamamen” bittiğini yazar(5).
Çünkü bu masallardaki sivri dilli periler krala ve Katolik kilisesine cephe alıyordu. Dünyevi mutluluğun ön plana çıktığı, kadın kahramanın pasif değil mücadeleci olduğu, pagan kökenli perilerin ve büyü gücünün kontrol edebildiği bir dünya tasvir ediyor, muhafazakâr dünya görüşüne açık açık meydan okuyorlardı.
Kadın yazarlar Kralın ve kilisenin buyruklarına tabi olmadıkları bu fantastik âlemlerde periler ve büyücüler aracılığı ile özgürlüğü tadıyor, yaşamlarını zorlaştıran iktidarla alay ediyorlardı. Bu masallar kendilerinin hal ve tavırlarını yöneten, kısıtlayan, onları boğan düzenlemelere karşı direnişlerini ifade eden birer eylemler dizisi gibiydi.
Perrault’un amacı ise bu değildi. O, bu masalları aldı ve ilk işi onları sadeleştirmek oldu. Onları budadı, kısalttı, iyice basitleştirdi ve muhafazakâr ataerkil düzene uygun hale getirdi (6). Böylece dilleri Perrault kadar sade olmaktan uzak Fransız masal anlatıcı kadınlar tarih sahnesinden silinirken o, unutulmamayı başardı.
On dokuzuncu yüzyılda ise Grimm Kardeşler halk hikâyelerini toplama projelerine başladıklarında, Fransız masal anlatıcılarını “sıradan halkın sesini temsil etmedikleri“ gerekçesiyle tamamen reddettiler. Kadın kahramanlar erkek masal anlatıcıların/derleyicilerin ellerinde çaresiz ve pasif bir şekilde tasvir edildi. İyi kadın kahraman her zaman itaatkâr, dindar ve çalışkan olarak gösterildi. Bu kadın modeli, kadını erkeğin çıkarına hizmet etmek için doğmuş kabul eden dindar/ataerkil güç odaklarının işine geliyordu elbette. Madame D’Aulnoy unutuldu. Fransız masal anlatıcıları unutuldu. Geriye hayal ettikleri dünyaların zayıf, kolu kanadı kesilmiş gölgeleri kaldı. O nüktedan hikâyeler baş kaldırdıkları düzenin sağlamlaşmasına hizmet eder hale geldi. Günümüzde bile Disney gibi şirketlerin elinde aynı amaca hizmet ediyor.
Bu kadınların isimleri uzun süredir anılmıyor. Dolayısıyla tarihe ışık tutan masalları da okunmuyor ve basılmıyor. Ama kadınların bu türe yaptıkları katkının herkesçe kabul edilmesi, onların unutulan hikâyelerinin anlatılmasının zamanı çoktan geldi de geçiyor.
İşte tam da bu yüzden, bir gün bir yerlerde peri masalının babalarından, Perrault’tan, Grimm Kardeşler’den, Andersen’den bahsedildiğini gördüğünüzde bu kadınlar gelsin aklınıza.
Özgürlüğü düşleyen, bu düşün etkisiyle kalemlerinden büyü fışkıran, insanlık tarihinin kemiklerine işleyen hikâyelerin yaratıcılarını ve nasıl unutturulduklarını hatırlayın. Peri masalının annelerini hatırlayın.
Kaynakça:
- The Selfish Gene: 30th Anniversary edition. Oxford UP. 16 Mart 2006.
- Jack Zipes, Dayanılmaz Peri Masalı, Alfa Kitap, 2018
- https://bibulyon.hypotheses.org/10505 / “Aulnoy, Marie Catherine le Jumel de Barneville de la Motte“. Encyclopædia Britannica. 2 (11th ed.). Cambridge University Press. p. 917.
- Jack Zipes, Dayanılmaz Peri Masalı, Alfa Kitap, 2018
- Woman Triumphant : Feminism in French Literature 1610-1652, Oxford : Clarendon Press, 1977.
- Jack Zipes, Peri Masalları ve Yıkma Sanatı, (s.100) Alfa Kitap, 2018
*Marina Warner, FromTheBeasttotheBlonde: On Fairy Tales and Their Tellers
(London: ChattoandWindus, 1994)
*Patricia Hannon, Fabulous Identities: Women’s Fairy Tales in Seventeenth-Century France (Atlanta: Rodopi, 1994)
*Elizabeth Wanning Harries, Twice Upon a Time: Women Writers and the History of the Fairy Tale (Princeton: Princeton UniversityPress, 2001)
*D’Aulnoy, Madame. Le Cabinet des fées: Tome 1, Contes de MadameD’Aulnoy. Comp. Elisabeth Lemirre. Arles (France): Editions P. Picquier, 1994.
* L’Île de la félicité de Mmed’Aulnoy: le premier conte de fées littéraire français du roman histoire d’Hypolite, Comte de Duglas (1690).” Merveilles&Contes, vol. 10, no. 1, 1996
The first fairytales were feminist critiques of patriarchy. We need to revive their legacy
The forgotten feminist history of the French fairy tale
Once Upon a Time… A Brief (Feminist) History of the Fairytale