D.A.: Resmin hikayesini anlatsana.
Sevil Tunaboylu: Geçen yaz bir gece evde oturuyorum. Evin penceresi bahçeye bakıyor, bahçeden eve girebilirsin, öyle bir ev. Bahçeden sonra korkuluklar ve yol var, arabalar park etmiş. Bir tane sokak lambası. Pencerem açık. Normalde perdelerimi hep kapatırım ama o gün pencere açık ve pencerenin açık olduğu kısım da perdesiz. Bilgisayarımda bir şeyler yapıyorum. Hatta hatırlıyorum, İğneada’ya kamp yapmaya gidecektik ve ben bir şarkı listesi hazırlıyordum yolda dinlemek için. Kedim de pervazda geziniyor.
Bir ses duydum. Bunu nasıl yazacaksın bilmiyorum ama…
Senin anlattığın gibi yazacağım.
Böyle ÇIP ÇIP ÇIP ÇIP ÇIP diye bir ses… Ses kediden geliyor sanıp kediye yaklaştım, kızım n’apıyorsun diye. Kafamı bir kaldırdım, herifin teki aynen resimde olduğu gibi bir ağacın altında. Bana bakarak mastürbasyon yapıyor.
Ne yaptın?
Kalakaldım. Hemen perdeyi kapattım. Her seferinde insan diyor ki “Şimdiki aklım olsa…”. Şimdiki aklım olsa çığlığı basardım, ne bileyim suratına bir spot tutardım, flaşla fotoğrafını çekerdim, üzerine bir şey fırlatırdım, filan. Ama o an öyle bir donakaldım ki. Tabii en güvenceli yerdeyim, evimdeyim, masamdayım. Kahvemi içiyorum, kedim yanımda. Yani öyle bir uyuşmuşum ki o an o tatlı hayatın içinde. Böyle bir gerçeklikle karşılaşınca…
Sadece perdeyi kapatmak istedin?
Sadece perdeyi kapattım. Ve bir süre durdum. Ne zaman gitti bilmiyorum. Perdeyi bir süre açmadım. Resimdeki adam sigara açıyor, o aslında ev arkadaşımın hikayesinden kurguladığım bir kompozisyon. Çünkü ev arkadaşım da ona aynı yerden bakan bir adamın sigara içtiğini görmüş bir gece pencereden. Muhtemelen aynı adam olduğunu düşünüyoruz. Yani işini bitirmiş…
Keyif sigarası içiyor?
Evet. Sadece o kırmızı ateşi görmüş ev arkadaşım da.
Sen pencereden baktığında adamın yüzünü seçebiliyor muydun yoksa sadece bir silüet miydi?
Aynen resimdeki gibi ters ışık vardı. Yani adam gölgede, güvendeydi. Sonra belki bu gibi şeyler yüzünden sokağa bir lamba daha geldi. Resmi yapmadan önce o sahnenin fotoğrafını çektim erkek arkadaşımı model yaparak. Işığı ayarladım vesaire…
Olayı yeniden canlandırdınız yani erkek arkadaşınla? Aynı ışıkta adamın yerine geçti?
Tabii tabii adamın yerine geçti. Hatta gerildik, şimdi birisi görürse yanlış anlamasın diye. Sapık yaftası yapıştırmasınlar diye. Ama güldük eğlendik canlandırma sırasında genel olarak. Resmi yaptıktan sonra bir de pencere buldum çerçeve için yolda yürürken. Şimdi sık sık pencerelerle çalışıyorum.
Peki resmi yaparken nasıl hissettin? Komik mi geldi iğrenç mi geldi… Ya da şöyle sorayım, adamı bir şekilde ölümsüzleştirmiş gibi hissettin mi?
Bende öyle gelişmiyor. Mesela sergimde de küçüklüğümden, genç kızlığımdan, anılarımdan yola çıkarak bir yerlere ulaşmıştım. Bunları hatırlamak bir yandan iyi gelmiyor. Ki öyle travmatik şeyler de değil. Hepimizin yaşadığı, daha anamızın karnındayken yapıştırılan etiketler var ya kadın kimliğimizle ilgili. Nasıl iyi anne, nasıl iyi hanım, nasıl iyi kız evlat olacağımızla ilgili etiketlerin yeter be dedirttiği bir zamanda çıkmış bir sergiydi. Doğal bir sonuçtu yani. Fakat gene de o dönem o anılara fazla yoğunlaşınca nostaljiyle birlikte bir sıkkınlık da geldi. Sergi oluştukça ve o parçaları birleştirince rahatladım. Bir sonuca oluştu ve orada bitti. Yani tabii ki bitmedi… Ama rahatladım.
Resmin neredeyse bir doküman gibi bir yandan. Bu olaylar günlük hayatımızın içinde olağan ama resimde çok karşılaşmadığımız sahneler. Bu açıdan yeni bir tarafı olduğunu düşünüyor musun?
Evet biraz öyle bir tarafı var. Ben son dönem öyle bir yola girdim zaten. Yani bir takım unutmamam lazım gelen anılar alıyorum hayatımdan. Aslında bir nevi secere tutuyorum çünkü kendimi hep böyle diken üstünde hissediyorum. Az önce evin o tatlı uyuşuk haline daldım demiştim ya, ne zaman oraya dalsam kötü bir şey oluyor. Sanki hep uyanık olmamız gerekiyor. Bu ülke bize hep uyanık olmamızı salık veriyor. Daha geçen gün Tayyip Erdoğan kadın erkek eşit değildir dedi. Artık her şeyi bir oyun gibi görmeye başladım. Fakat bir yandan da bunları unutmamam gerek. Bunları yazmıyorum, resim yoluyla kendime hatırlatıyorum.
İnsanlar bunu farklı şekillerde de algılayabiliyor. Mesela o resimde tekinsiz bir şey olduğu belli ama şöyle düşünen de var: beni gözetleyen bir adam var ama aynı oranda ben de onu gözetliyorum. Bakışıyoruz. Aslında okuması açık, her ne kadar şu anda biraz kapatsak da. Ama dediğim gibi resmi yaparken rahatsız olmadım. Ben ancak böyle atlatabilirim, ya neşeyle ya bir sıkıntıyla. Öbür türlü iyileşemem. Yani bu da zaten… o kadar çok şey yaşıyoruz ki sokaklarda, orada burada. O an kalbim ağzımdan çıkacak gibi olsa da, neden bir şey yapmadım diye sonra kendime çok kızsam da bu bir şey değil aslında. Çünkü diğer yandan bakınca da yaşıyorum mesela! İnsan bunun için şükredebiliyor.
Bu resmin bir adı var mı?
Perdesiz.