Evet yanlış duymadınız: Papaz yok, camiye gitti. Aslında tam olarak böyle olmadı ama papaz gitti sonuçta ve bu amansız savaşı CAMİ YENDİ, TC YENDİ. İsteyen istediği kadar Noel diye tepinsin, Derinkuyu’da cami yendi, haberiniz olsun.
Fotoğrafta gördüğünüz Aziz Theodoros Trion Kilisesi, diğer adıyla Üzümlü Kilise, Nevşehir’e yakın önemli yerleşim yerlerinden biri olan Derinkuyu’da, Rumca adıyla Malakopi’de inşa edilmiş. Derinkuyu, Aksaray’dan (Koloneia) Kayseri’ye (Kaisereia) giden Bizans yolu üzerindeki yeraltı şehirlerinden biri. Hıristiyanların Romalıların zulmünden kaçmak için kazdığı en müthiş, daha sadece %10’u ortaya çıkartılmış ve gezmeye açık yeraltı şehri. Derinkuyu’da 19. yüzyıla ait anıtsal iki kilise var ve bu açıdan civarındaki yerleşim bölgelerine göre, nasıl diyeyim, biraz daha (çok afedersiniz!) papaz dostu olduğu anlaşılıyor. Ve bu sebeple tahmin edeceğiniz üzere burada çok papaz olunmuş.
1920’lere kadar Derinkuyu Rum ağırlıklı olmasına rağmen dil ve din açışından karışık bir nüfusa sahip. Bizans’tan kalma birkaç ufak kilise ve manastırın yanında bir de Rumca eğitim verilen prestijli bir okul var. Bir sene arayla (1858 ve 1859) inşaatlarına başlanan yukarda bahsettiğim iki büyük kilise ise 1839 Tanzimat Fermanı’ndan sonra gayrimüslimlere tanınan haklar içerisinde inşa ediliyor.
Üzümlü Kilise’den diğer kareler şöyle:
Bahsettiğim iki kiliseden diğeri ise camileşmiş. Baş Melekler Kilisesi olmuş size Cumhuriyet Cami:
Minare vesilesiyle fetih tamamlanmış gibi. Camiye dönüştürülmüş kilise oldukça sık rastlanan bir durum olmakla beraber, bu örneğe bakarsanız özellikle iç mimarisi mümkün mertebe korunmuş. Aşağıda linkini verdiğim akademik çalışmaya göre ikonostaz ve belli başlı Hıristiyan semboller yapının içerisinde yerli yerinde duruyor ve bu anlamda ilginç bir örnek.
Bu iki kilise birbirine mesafe olarak çok yakın ve yerleşim planları da birbirlerine oldukça benziyor. Bu kadar yakın mesafede aynı mezhepten iki benzeri kilise olmasının sebebi, bahsettiğim araştırmaya göre, birbiriyle geçinemeyen iki Rum Ortodoks mahallesi olabilir. 1923 itibariyle Anadolu’nun her yanında terkedilmiş kiliseler çeşitli kişisel ve yerel istek/ihtiyaçlara göre kullanılıyor. 1940’lara kadar bu iki kiliseden Üzümlü Kilise değirmen (nasıl bir şey hayal edemedim), Baş Melekler Kilisesi ise tahıl ambarı olarak kullanılıyor.
Baş Melekler Kilisesi 40’ların sonunda Tahsin Ertaş adlı bir vatandaşa satılıyor ve Ertaş’ın sözleriyle, tek bir taşına dokunulmadan camiye dönüştürülüyor. Girişine de şu yazı konuyor: “Eğer Ayasofya’nın fatihi Fatih Sultan Mehmet ise bu toprakların fatihi de Atatürk’tür.”* Bu ibare Demokrat Parti ve CHP arasında o dönemlerde din, sekülerlik ve Atatürk mirası üzerinden gerçekleşen ateşli tartışmalar ve çekişmeler içinde değerlendirilirse özellikle düşünmeye değer.
Bunu okuduğumda, aklıma birkaç ay evvel çıkmaya başlayan Magma Dergisi’nde, Serkan Ayazoğlu’nun tarihçi Cemal Kafadar ile yapmış olduğu söyleşideki fetih muhasebesi geldi. Kafadar bir yerde şunları söylüyor:
Bir kere bugün fetihler nasıl anlaşılmalı ve anlatılmalı? Bu soruya taze bir bakış getirebilir miyiz? Anadolu ve Rumeli’nin Türkleşme – İslamlaşma anlatısına bizim hikâyemiz olarak sahip çıkıyor, o anlatıdaki biz’le özdeşleşiyor, kendimize evlad-ı fatihan diyoruz, hep kendimizi evlad-ı fatihan yani fethedenlerin çocukları kimliği çerçevesinde görüyoruz. Peki evlad-ı meftuhan kim? Onlar da biz değil miyiz? Bir dakika, onlar biz değilsek biz kimiz? … Biz orada fatihan olarak mı, meftuhan olarak mı bulunduk?
Biz kimiz hakkaten? Fethedilen (penetre edilen) olmanın yarattığı sonsuz utancın hesabını geçtim; hep fetheden olmak, karşısına da fethedilmiş topraklar, dinler, kimlikler, bedenler koymak insanın öncelikle kendi karmaşık, derin ve çok katmanlı tarihine ve ilişkiler ağına ettiği bir haksızlık değil mi? Kimlik inşamızı karşıtlık üzerine konumlandırılmış, sadece biri olabileceğimiz bir fetheden ve fethedilmiş ikiliği üzerinden yapmak, bitmek tükenmek bilmeyen bir ezikliğin, sığlığın ve hırsın en açık göstergesi herhalde. İnsanın kendi tarihine en acıklı ihaneti.
Aziz Theodoros Trion (Üzümlü) Kilisesi’nin özgün kitabesinde Yunanca şunlar yazıyor:
Agios Thedoros Trion’un bu çok kutsal kilisesi, İmparator Sultan Abdülmecid Han zamanında, onun yüksek iradesi ile, Aziz İkonion (metropoliti) Neofitos Efendi’nin teşviki ile ve burada (Malakopi) mahalinde ikamet eden Hırıstiyanların bağışları ile, Haldiaslı baş mimar Kiriako Papadopoulos Efendi’nin zahmetleriyle inşa edilmiştir. Agios Theodoros’a ithaf edilmiş ve kutsanarak açılmıştır. Ki onun (Agios Theodoros) vasıtalarıyla Allah bu memleketi bütün tehlikelerden korusun. Amin. Sene 1858 Mayıs 15
Dua tutmamış, papaz da camiye gitmiş ama nasıl olduysa üzümler yerinde duruyor. İleri sarıyor ve bugünlere geliyoruz. Üzümleri turistleri şehre çekmek, döviz bırakmalarını sağlamak için yem olarak kullandığımız, fethimizin nadide örneklerini pazarladığımız günlere:
“Derinkuyu Kaymakamı Mithat Can Kutluca, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın ilçeyi ziyareti sırasında talimatını verdiği Üzümlü Kilise olarak bilinen Aziz Theodoros Trion Kilisesi’nin, Kaymakamlık Köylere Hizmet Götürme Birliği’ne tahsisi işlemlerinin başladığını bildirdi. Kilisenin yıllardır atıl durumda bulunduğunu anımsatan Kutluca, “Yakında turizm faaliyetlerinde yerini almasını beklediğimiz kilisenin, ilçemiz turizmine bundan sonra daha faydalı olacağına inanıyorum. Tarihi Üzümlü Kilise’nin hem ilçe turizminin gelişmesinde hem de kültürel faaliyetlerde kullanılması planlanıyor” dedi. Kilise ve civarındaki 16 adet dükkan ile 1 adet kafeteryanın Kaymakamlığın kontrolüne geçeceğini, Derinkuyu Yeraltı Şehri çevresinin fiziki olarak daha uygun bir biçimde ortaya çıkmasını ve turistin daha çok ilgisini çekerek, ilçede kalma süresinin artırılmasının planlandığını belirten Kutluca, Bakan Günay’ın kiliseden elde edilecek gelirin kiliseye harcanması talimatı verdiğini söyledi.”
Sözkonusu meydan, 16 dükkan ve kafeterya yapılmış, gördüm. Ancak atıl durumdaki Üzümlü Kilise’nin halini de siz gördünüz. Bir kilisenin, turistlerin ‘ilçede kalma sürelerinin artırılması’ amacıyla bakıma değer görülmesi bugünkü tarihsel ve kültürel miras anlayışımızı özetliyor. Bir internet sitesinin okunma ve bounce rate hesabını yapar gibi kilise cami ve ören yeri gezme hesabı yapmak tam da bu kafaya yakışıyor.
* Bahsettiğim akademik çalışma İngilizce olduğundan ve orijinaline yer vermediklerinden kendim çevirdim ve bu sebeple yazıt biraz farklı olabilir.
Tuğba Tanyeri-Erdemir, Robert M. Hayden, and Aykan Erdemir’in Baş Melekler Kilisesi üzerine yaptığı çalışma için şuraya.
Kapadokya Nevşehir Derinkuyu Üzümlü (Aziz Theodoros Trion) Kilisesi turizme kazandırılacak, Hristiyan Gazete, Temmuz 2012
Aziz Theodoros Trion Kilisesi, Turistik Rehber