"Kızların tek başına otostop çekmediği bir ülkede yalnız otostoplarım"

MEYDAN

Otostopçu Ewelina’nın Türkiye Deneyimi

<Ewelina’nin blogundan çeviridir>

 

 

21 Kasım 2012. Avrupa’daki son otostopumun tarihi. Baş parmağımı kaldırdığımdan beri neredeyse bir ay geçmişti – ki kısa bir otostop yolculuğu yapmaksızın iki hafta bile geçiremediğim düşünülürse bu epeyce uzun bir süre. Yabancı arkadaşlarımın çoğu Noel için evlerine döndüğünden ve buralıların da şehirde işleri olduğundan, yola yalnız başına çıktım. Normalde böyle bir fırsatın üstüne çekinmeden atlarım ama Türkiye’de, yalnız ve kız başına otostopçuluğun çılgınca görüldüğü ve yalnız bir kızın tehlikeliden ziyade sinir bozucu pek çok durumla karşılaştığı bir ülkede, otostopçuluk eyleminin kendisini sabırsızlık ve hevesle beklerken, bununla birlikte gelen her şeyin yok olmasını diliyordum.

 

Avrupa’da tek kız olarak otostop yapmak hızlı ve eğlencelidir. Türkiye’de çoğunlukla sadece hızlı. Avrupa’da arabaya binince şoförün sorduğu ilk sorular “nereye gidiyorsun” “son varış noktan neresi”, ardından da “gerçekten mi?! çok cesursun/delisin”. Türkiye’de ise “adın ne”, “yaşın kaç”, sanki bir randevuymuş gibi. Elbette ilişki başlatmak umuduyla arabasına almayan, yalnızca gideceğiniz yere güvenli bir şekilde bırakmak isteyenler de var. Konya’ya giderken, dünyayı dolaşan arkadaşından akıcı bir İngilizceyle bahseden Filistinli bir adamın arabasına; İngilizce bilen kızından bahseden ve beni onunla bir süre konuşturan bir kamyon şoförünün kamyonuna; Nur’a ulaşmam gerektiğinde telefonlarını kullandıran ve beni buluşma noktamıza kadar götüren iki tane çok yardımsever öğretmenin arabasına bindim.

 

Size yardım etmek, sizi rahat ettirmek için yapmadığı kalmayan mükemmel şoförler de var. Geçen Mayıs Ankara’ya giderken İngilizcesi benim Türkçem kadar sallantılı genç bir adama otostop çektim. Standarttan öte hiçbir şey ümit etmeksizin, İstanbul’un batı banliyolarından Ankara’ya kadar süren uzun yolculuğu eğlenceli kılmak için her şeyi yaptı. İstanbul’dan geçerken belli başlı binalar hakkında bilgi verdi, lezzetli Türk tatlılarını paylaştı, beni klasik Türk müziğiyle tanıştırdı, memleketi Safranbolu’da yemeğe davet etti, oranın tarihi merkezini gezdirdi, sırt çantamı ağzına kadar yemekle doldurdu, yolculuğumun nasıl geçtiğini anlatmak ve Ankara’ya ne zaman varacağımı söylemek için Ale’yi aradı, otobüs biletimi ayarladı ve beni otogara yetiştirdi.

 

Ancak dönüp baktığımda, şoförlerin erkek arkadaşım olup olmadığını sorduğu, fazla yakın davrandıkları, onlarla seks yapmam koşuluyla birkaç kilometre daha götürmeyi teklif ettikleri, gözlerini şehvetle üzerime dikip baktıkları, reddetsem dahi yolculuğa devam etmekte ısrar ettikleri onlarca yolculuk (hikayelerim büyüleyici olduğundan ya da serüvenlerimi merak ettiklerinden değil, “çok güzel” olduğumdan – o sırada kıyafetlerim eskimiş bulaşık bezine, at kuyruğum pislikten inek kuyruğuna ve gözlerim uykusuzluktan küçük yarıklara benzemesine rağmen) olumlu deneyimlerimi tamamen gölgede bırakıyor. Özellikle başta normal görünen şoförün bir noktada bariz sarhoş gibi davranmaya başlayıp sözlü şiddete başvurduğu (anlayabileceğim dilde) ve gecenin köründe arabadan kaçmak zorunda kaldığım yolculuk.
Maalesef bu olumsuz deneyimler, sonunda iyi kalpli çıkan yabancılara dair saliselik yargılarımı da etkiliyor. Eğer bir olumsuz deneyim diğerini takip ediyorsa, beni arabalarına alan insanların niyetlerinden şüphe duyuyorum. Hiçbir şekilde göz teması kurmam, gülümsemem ya da iltifat kabul etmem mümkün değil, çünkü bunlar daha ileri gitmelerine davetiye çıkardığım şeklinde yorumlanıyor. Bazen bir şoförün kötü niyetli olmadığına emin olmam için uzun zaman geçmesi gerekiyor.

 

Zaman zaman şoförlerim bana kendilerinden bahsediyorlar – uzun bir iş gününden sonra ailelerine kavuşmak isteyen iyi kocalar, sevecen babalar olabilirler. Ne var ki kendilerini batılı bir kızla karşı karşıya bulduklarında hiç de nezaket timsali değiller, kontrolsüz Türk şehvetleri öne çıkıyor. Türkiye’ye gelen ve yalnız seyahat eden kadınların – özellikle otostopçuların – iffetsiz olduğunu düşünüyorlar ve bence bu düşüncelerinden vazgeçirilemeyecek kadar kafayı yemişler. Münasebetsiz bir şoför fazla meraklı sorularına cevabımı – her zaman yalnızca bir “bilmiyorum” – duymazlıktan gelip rahatsız edici sorular sormaya devam edince bayağı sinir bozucu oluyor, sanki beş dakikada Türkçem başlangıç seviyesinden ana dil seviyesine yükselebilecekmiş gibi. Sorular genelde evli, eş, erkek arkadaş kelimelerini içeriyor; bu anahtar kelimeleri anlamama rağmen asla cevap vermiyorum çünkü bu konular onları hiç ilgilendirmiyor. Bazen her şeyi anlamadığıma seviniyorum, en azından bu arsız adamların anlattığı saçmalıklarla uğraşmamış oluyorum. Dediklerinin tamamını anlayabilseydim,  ağızlarının payını verirdim muhtemelen – bazı durumlarda öfkemi kontrol edip cevap vermemek için (şimdiden birkaç Türkçe küfür öğrendim) gerçekten çaba gösteriyorum. Beni engelleyen yalnızca daha güçlü bir erkeğin karşısında – saldırganlaşırsa – hiç şansım olmadığı düşüncesi oluyor. Birkaç zampara söz yüzünden dayak yememin bir manası yok.

 

Şu ana kadar beni Türkiye’de yalnız başına otostopçuluktan fiilen alıkoyacak bir şey olmadı – inşallah böyle devam eder. Hemen hemen dört yılın sonunda, vurdumduymaz ve zarar görebileceğim durumlarda uyanık olmayı öğrendim. Her ne kadar zaman zaman belalı gözükse de, eğer otostopçuluğu bırakıp sıkıcı otobüs ya da tren seyahatlerine geçseydim, yolculuğum kendisini macera yapan her şeyi kaybederdi. Umarım gelecek aylarda maceranın büyük kısmı Avrupa’daki harika deneyimlerimin sadece ufak bir parçasını oluşturan insanlarla uğraşmakla geçmez.

 

(Fotoğraf: Duygu Aytaç)

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YSalacak’ta İki Kız
Salacak’ta İki Kız

"Bilinmeyen" fotoğrafçı kimdi? Bu fotoğraf kaç senesinde çekildi?

KÜLTÜR

YBunca Zaman Arkadaş Olabilir Miydik Yani?
Bunca Zaman Arkadaş Olabilir Miydik Yani?

Ryan Murphy'nin yeni dizisi "Feud: Bette and Joan" üzerine

Bir de bunlar var

Çocuklar Evlendirilmesin. Bunun Nesini Anlamak Zor?
Gülistandan Boş Çıkanlar: Bir Derleme
“Hepimiz Feminist Olmalıyız” – Chimamanda Ngozi Adichie’nin Konuşmasının Tam Metni

Pin It on Pinterest