“Aslında hepimiz biraz tuhafız. Öyle olmasak nasıl ayırt edilirdik birbirimizden?”

KÜLTÜR

Ötekiliği Kucaklayan Çocuk Kitapları

Masada oturmuş aç olmadığım halde önümdeki tepsiden bir şeyler atıştırıyorum. Maksat beklenmedik bir soru yöneltildiğinde ağzımın dolu olmasından faydalanarak düşünmek için zaman kazanmak. Testosteron hormonuna başlamam üzerinden epey zaman geçmiş. 6 yaşındaki yeğenimle hormona başladıktan sonra ilk karşılaşmamız. Gerginim ve bu karşılaşmaya dair tüm olasılıkları düşünmeye çabalamış olmanın yorgunluğunu taşıyorum. “Neler olacak? Ne soracak bana? Nasıl anlatacağım? Nasıl anlatmalıyım?” Bir sürü soru var aklımda, sanki her olasılık için farklı taktikler geliştiriyorum. Önce uzaktan sessiz bakışmalar atıyoruz birbirimize, bir müddet sonra yakınıma geliyor. “Ben seni kız sanıyordum, erkekmişsin. Sakalını, saçını sevdim” diyor. Yemeğimi bitirince oyun oynayacağız diye kararlaştırıyoruz.

 

Başka bir zamana bırakmayı tercih ettim o an aslında erkek de olmadığımı açıklamayı. Ne demek erkek olmak, kadın olmak; bunları sonra tartışacağız onunla elbette. Bu ikiliğe dair atamaları hayatımın farklı dönemlerinde deneyimlediğimi, hiçbirinde rahat hissetmediğimi konuşabileceğimiz zamanlar olacak biliyorum. Yine de çoğu yetişkinde rastlamadığım bir yaklaşıma sahip olması bu buluşmanın benim için şaşırtıcı kısmı. “Seni …sanıyordum” dediğinde, kimi yaş almışların beni “kadın” ya da “erkek” olduğuma ikna etmeye çalıştığı farklı anları hatırlıyorum. Beni benden daha iyi bildiklerinden eminler. “Sanmak” fiilleri lügatlarında yok, benim hakkımdaki hükümleri kesin, sarsılmaz; onlara göre gerçekliğin ta kendisi. Üstelik bana bu gerçekliği anlatarak yüce bir işe kalkıştıklarını ve onlara minnettar olmam gerektiğini düşünüyorlar belki de. Bir seferinde birisi trans deneyimime ithafen hayatıma yönelik şu soruyu sayıklayıp durmuştu konuşmamız esnasında: “Mutlu musun?” Gerçekte “mutlu değilsin değil mi?” demek istiyordu. “Trans deneyimim beni mutsuz etmiyor, mutsuz olmamın somut/ soyut temelleri toplumsal ve son derece politik” demek gelmişti içimden ama sonra vazgeçmiştim. Mutluyum demiştim uzatmadan.  Lafın kısası, elime roller/ yapılması gerekenler listesi tutuşturmak isteyen yetişkinler bir tarafa, bir takım soru ve cevaplarla deneyimlerimizin “acıklı” karikatürünü yapmaya çalışanlar da az buz değil. Yeğenim ise “sanıyordum” derken, aynı zamanda “yanılmışım, hadi kaldığımız yerden devam edelim” de diyor sanki. Bu karşılaşmamızdan sonra, hayal ederken gerildiğim olasılıkların merkezinde yetişkinlerle konuşmalarım olduğunu anlıyorum. Hazırlıklarımı hep onlara dönük yapmışım meğerse. Henüz önyargıların pek de nüfuz edemediği yeğenimle ilk konuşmamız bu yüzden benim için beklenmedik bir şekilde gerçekleşiyor.

 

 

“Öteki” addedilenleri anlatan kitaplar çocukların “ötekilik” kavramı üzerine düşünmesinde ve bu halleri kapsamasında önemli bir yere sahip. Zaten böyle kitaplarla karşılaşmalarımız sadece diğer insanlar ile ilgili tutumlarımızı da etkilemez. İnsanın kendi “ötekiliği” ile kuracağı bağ için de bunun bir anlamı var. İşte bu bağları kuvvetlendirmesi muhtemel dört kitap önermek istiyorum bugün.

 

Ö.T.E.K.İ. (Gizli Topluluk)

 

Yazar: Pedro Mañas

Resimleyen: Javier Vázquez

Çeviren: Saliha Nilüfer

İletişim Yayınları

10+ yaş üstü

 

“Aslında hepimiz biraz tuhafız. Öyle olmasak nasıl ayırt edilirdik birbirimizden?”

 

Franz kendini, tanıdığı çocuklar içinde “en normali” olarak tanımlar. Fakat bir gün, bir gözüne ambliyopi teşhisi konulunca doktorunun verdiği göz bandajını takmak zorunda kalır. Başlangıçta bu durumun hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini düşünse de, akranları tarafından dışlanır ve yalnızlaşır. Ta ki bir tenefüs vakti, okul bahçesinde oturduğu yerden diğer kuytu köşeleri tutan “öteki” çocukları keşfedene kadar. Birkaç gün sonra sınıf arkadaşı Jacob kendisini gizemli bir toplantıya davet eder. “Farklı” olan 23 çocuğun bulunduğu bu toplantının giriş konuşmasını Jacob yapar:

“…Söyleyin bana neden her dakika bizlere, ‘çatlaklar’ ya da ‘yağ tulumu’ ya da ‘pis cüce’, ‘inek poposu’, ‘iğrenç sıçan’, ‘tel saçlı’ ya da ‘aygır dişli’ diye seslenmelerine katlanmak zorundayız! Neden, açıklayın bana! (…) Size zarar vermelerini istemiyorum. Bunun ne demek olduğunu bilirim. İlk gözlüğümü beş yaşında takmıştım. İşte o andan itibaren Jacop Braun olmayı bıraktım. Bana yeni bir isim takıldı: Dört Göz. Ve bunun tek suçlusu da önemsiz bir gözlük.”

 

Oturan arkadaşlarının önünde gözlüklerini sallayarak devam eder, “Yıllar yılı gözlüklerime lanet okudum. Bir seferinde ayaklarımın altında ezdim ve onu kamyonun altına atacağım dedim. Artık anlıyorum ki benim zavallı gözlüklerimin bir suçu yok. Onları ezmek demek, kendi kendimi ezmek demekti.” Uzun tartışmalardan sonra, farklı olduklarını, diğerleri gibi olmadıklarını anlatacak bir örgüt ismi bulurlar: Ö.T.E.K.İ. yani “Örgütlenen Tuhaf Erkekler Kızlar İleri”.

 

Morris Micklewhite ve Turuncu Elbise

 

 

Yazar: Christine Baldacchino

Resimleyen: Isabelle Malenfant

Çeviren: Deniz Özülke

Güldünya Yayınları

4- 8 yaş

 

“Elbisenin çıkardığı sesleri seviyor. Yürüdüğünde hışır hışır ve oturduğunda kırış kırış. Sırayla tüm ayakkabıları deniyor, ama en sevdikleri yerde tıkır tıkır ses çıkaranlar.”

 

Morris annesi ve kedisiyle birlikte yaşayan, okulda kostüm odasında vakit geçirmekten hoşlanan küçük bir çocuktur. Bu odada bulunan turuncu elbiseyi ve topuklu ayakkabıları giyme arzusu, hetero/cis-seksist normların belirlediği sınırlarla örtüşmez. Zaten sınıf arkadaşlarının “oğlanlar elbise giymez!” diyerek onunla alay etmeye çalışmalarının temelinde de, cinsiyet atadığı bedenlere hangi kıyafetin “uygun” düştüğünü tanımlayan bu normlar vardır. Morris maruz kaldığı zorbalığın üstesinden gelmeye çalışırken, çocuklara ihtimallerin ve arzuların çeşitliliğini hatırlatır.

 

Karl Marx’ın Hayaleti

 

Yazar: Ronan de Calan

Resimleyen: Donatien Mary

Çevirmen: Cemal Yardımcı

Metis Yayınları

8-12 yaş

 

“Bir hayalet dolaşıyor Avrupa’da…”

 

Sınıf çatışmasını hedef yaş grubuna olabildiğince uygun bir dille aktarmaya çalışan bir kitap Karl Marx’ın Hayaleti. Örneğin Marx’ın anlatıcılığında Salı Pazarı’nda piyasanın işleyişini kavramayı deniyoruz, işçilerin çalışma koşullarını gözlemlemek için fabrikaya gittiğimizde ise Bay Kapital çıkıyor karşımıza. Peki, çocukların bu kitapla tanışması neden önemli? “…Kazananın tarihiyle duygudaşlık kuruyorsak, galip gelenle mağlup olanın, muzafferle yenilmişin, alt edenlerle alt edilmişlerin aynı tarihi, aynı duygulanım dünyasını paylaştıklarına inanırız.”[1] diye yazıyor Umut Tümay Arslan. Yıllar boyunca özellikle okulda maruz kaldıkları/ kalacakları egemen tarih anlatısına karşı, çocukların sömürü ilişkilerini merkeze alan bir analizle tanışması bu yüzden önemli. Üstelik Marx’ın kitapta ısrarla vurguladığı nokta bu yazının da sahiplendiği bir amaca işaret ediyor: “İnsanı aşağılayan, köleleştiren, çaresizleştiren ve horlayan her şeyi yıkıp devirmek!”

 

 

Pembe Canavar

Yazar: Olga de Dios

Mikado Yayınları

+3 yaş

 

“Bir gün geldi Pembe Canavar cesaretini topladı ve bir keşif yolculuğuna çıkmaya karar verdi. Büyük beyaz bulutu geride bıraktı. Beyaz ağaçları… Beyaz evleri… Ve tanıdığı herkesi.”

 

Pembe Canavar tek renkli bir şehirde dünyaya gelir. Saklambaç oynarken hep yakalanır, ağaca her tırmandığında düşer ve içine sığamadığı evine sarılarak uyur. Kısacası kimselere pek benzemez yaşadığı yerde. Onun bu hali ve macerası bana Walter Benjamin’in çocuk kitapları üzerine kaleme aldığı bir yazısını hatırlatıyor. Andersen’in öyküsünde krallığın yarısına mal olan değerli bir kitaptan söz edilir. Sayfalarında yer alan insanlar, kuşlar, böcekler bu resimli kitaptan çıkarak adeta canlanır, tabii sayfalar çevrildikçe kitabın içine geri dönene kadar. Benjamin bu betimlemeyi güzel ancak eksik bulur. Çünkü ona göre, nesneler düş kuran çocukla buluşmak için sayfaları terk etmez ama çocuklar “okuduklarından ve gördüklerinden edindiği her rengin tonuna bürünerek” sayfaların içine girebilir.[2] Pembe Canavar’a geri dönersek, onun peşinde tek renkli şehri terk edip, dağları, denizleri, çölleri aşarken çocukların da bin bir renge bürüneceği açık. Üstelik hikâyenin sonunda benzerlerinden farklı olan başka ötekilerle karşılaşmaları da cabası!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[1] Umut Tümay Arslan, “Gelecekler, Melekler, Paçavralar”,  17.03.2020.  https://www.5harfliler.com/gelecekler-melekler-ve-pacavralar/

[2] Walter Benjamin, “Çocuk kitaplarının dünyasına kısa bir bakış”, Walter Benjamin Kitabı: Seçme Yazılar, Çev. Tunç Tayanç, Dipnot Yayınları, 2018, s.216.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YDuvardan Sokağa: Grafiti Sohbetleri
Duvardan Sokağa: Grafiti Sohbetleri

Müzelere pek meraklı biri değilim. Cis-heteronormatif beyaz erkeğin sanat yapıtına karşı ilgisizliğim ve uçuk giriş ücretleri elbette bu durumun başlıca sebeplerinden. Oysa kapalı mekanların, yani giriş-çıkış kapısı olan yerlerin aksine sokak, üretimleriyle sizi bir anda yakalayabiliyor. Feminist bir yaşam sürmek kitabında Sara Ahmed’in söylediği gibi, eğer bir kapı varsa, kapı bekçilerinden de bahsedebiliriz. Bu açıdan grafitinin bekçisiz bir sanat olduğu kanısındayım. Grafitiye dair ilgimin yoğunlaşmasında Seyit Aytekin ile sohbetlerimiz etkili oldu.

MEYDAN

YCis-heteroseksizme karşı transfeminist bir örgütlenme: Kapsama Alanı
Cis-heteroseksizme karşı transfeminist bir örgütlenme: Kapsama Alanı

Cis-hetero normatif patriyakal sistemin yarattığı ayrımcılıkları görünür kılmak ve bunlarla mücadele etmek üzere bir araya gelen Kapsama Alanı’nı daha yakından tanımak için ekipten Baran Alaz ile bir araya geldik.

MEYDAN

YMarksizm ve Trans Özgürleşmesi 
Marksizm ve Trans Özgürleşmesi 

Trans özgürleşmesi, kapitalizme karşı komünist mücadele olmaksızın gerçekleştirilemez ve bu mücadele, kurtuluşları için savaşmaya hazır birleşik bir işçi sınıfı olmaksızın başarıya ulaşamaz.

MEYDAN

Yİnterseksler Vardır! (1)*: “Siz Size Düşeni Yapıyor musunuz?
İnterseksler Vardır! (1)*: “Siz Size Düşeni Yapıyor musunuz?

İnterseks deneyimler, yalnızca iki cinsiyetin tanındığı ve bu ikisinden birine ait olma zorunluluğunun söz konusu olduğu ikili cinsiyet rejimine adeta meydan okur, çünkü bu deneyimler “kolayca” ikili kategorizasyon sistemi içine yerleştirilemez.

Bir de bunlar var

Feminist Tarihçi Joan W. Scott İstanbul’da
Ygritte ile Jon Snow Gerçek Hayatta Kavuşmuşlar
Milli İçkimiz (Güncellendi)

Pin It on Pinterest