Bu yılın en çok beklenen ve bölümler ilerledikçe de en çok konuşulan yapımlarından biri oldu Mare of Easttown. Dizinin yaratıcısı aynı zamanda yedi bölümün de yazarı Brad Ingelsby ve yine yedi bölümün yönetmeni Craig Zobel’in kurdukları bu polisiye dünya, oyunculuğunu izlemeye doyamadığımız Kate Winslet’i başrolde bir dedektif olarak karşımıza getirdi bu sefer. Diziye adını veren Mare karakteriyle, polisiye türüne ve Pensilvanya’daki kapalı kutu kasabaya yaklaştığımız, yaklaştıkça kasabanın birçok farklı yüzünü gördüğümüz dizi, türün klasik suça yaklaşırken kullandığı mağdur-kahraman dedektif-şüpheli denkleminden sıyrılan ve doğrusal değil döngüsel giden bir yapının izini sürüyor. Daha suskun ama daha derin bir anlatının peşine düşmüş oluyoruz bizler de böylece.
Dizi bir çağrıyla başlıyor. Kasabanın yaşlı çiftinin evinden gelen bu endişeli çağrı ilk başta yaşlı bir kadının önemsiz bir endişesi gibi görünse de, sohbet devam ettikçe, Mare’in yakından tanıdığı bu kasaba sakininin ergen torunu banyo yaparken birinin onu dışardan gözetlediğini fark edip evden gittiğini anlattığı bir konuşmaya dönüyor. Dizinin ilerleyen bölümlerinde Mare’in o eve tekrar gittiğinde çözülecek önemli bir parçayla beraber bir döngü tamamlayacağını da göreceğiz. Sıradan ve sakin bir kasaba imgesinin aslında görünenin çok uzağında olduğuna dair bir girizgâh aynı zamanda bu açılış sekansı. Çünkü dizi ilerledikçe bu kimliği belirlenememiş şüphelinin aslında kasabanın kendisi olduğu gerçeği de bu döngüyü başlatan bir ipucu olarak kalacak elimizde. Bunlara geçmeden önce Easttown’un merkezindeki karakter olan Mare’den, diziye kasabayla birlikte adını veren ana karakterimizden bahsetmek istiyorum. Mare’in kelime anlamı diziyle ilgili hikâyenin kasabaya ve polisiyeye yaklaşımını da özetler nitelikte. Mare’in birden fazla anlamı var aslına bakarsanız. İlk anlamı kısrak. Diğer anlamları da güç ya da hoşa gitmeyen durum ve ayın yüzeyindeki karanlıklar. Bu anlamlar dizinin hem konuya hem de karaktere nasıl yaklaştığıyla ve hikâyeyi bu kasaba ekseninde nasıl kurduğuyla ilgili önemli ipuçları veriyor. Kasabanın hem hoşa gitmeyen yüzleşmeler yaşayacağı hem de ana karakterimiz Mare’in görev konumuyla birlikte bu yüzleşmelerin – kendisi de dahil olmak üzere – çoğu kasaba sakininin hayatlarında da gerçekleşeceğinin haberini veriyor hikâye. Heteronormatif çerçevede biçimlenen beyaz erkek merkezli kahramanlık hikâyelerinin aksine kadın kahramanın merkezde olduğu bir hikâye bu. Aileyi kutsayan anlatıların ve bu anlatıların mekân olarak sakin bir arka planı olan kasabaların ‘kol kırılır yen içinde kalır’ anlayışının da aynı ayın yüzeyindeki karanlıklar gibi karşımıza geldiği alternatif bir anlatı da diyebiliriz o yüzden Mare of Easttown için.
Ana akım polisiye türü erkek dedektifi/polisi bir kahraman imgesine dönüştürmekle mükellef malum. Klasik anlatıda, olayların ortasındaki korkmaz, yıkılmaz kahraman erkek dedektifimiz kendi hayatını hiçe sayarak adaleti yakalamayı kendine şiar edinmiş bir yenilmeze dönüşür. Onun ardında destekçisi ve kararlarının yanında bir eş, doğruluğu sorgulanamaz bu “kahramanın” dünyasının yan karakteri olarak karşımıza çıkar genelde. Yahut yapayalnız, tüm ailesini kaybetmiş ve hayatta başka gayesi olmayan bir karakter olarak çizilir. Ve olur da kahramanımız yenilirse zaten canı işine fedadır. Kahramanlık ömür boyu. İşte Mare, erkek egemen türün kodlarını aynı ilk bölümde sos şişesinin kapağını bir hareketiyle çıkarıp fırlattığı gibi bir köşeye atıp kendi çizdiği yeni ve bu klasik kahramanlık kodlarının dışında kalan bir alternatif kahramanlık hikâyesinin yolunu açıyor. Hayatımızda birileri için kahraman olmak zorunda mıyız ya da zorunda bırakılmalı mıyız sorularının peşinden giden bir yolculuğu var Mare’in. Kabullenemediği yas sürecinden, kendi hayatını yaşamaya dair adım atacak gücü kendinde bulabilmesine kadar etki eden sorular bunlar. Tüm bunlarla birlikte Mare kendi yüzleşmesinden kaçmıyor. Onun çizdiği bu alternatif kahramanlık, yenilmez ve en büyük olma yolundaki tek örnek Hollywood-vari kahramanlıklardan da değil. Kendine yakınlaşarak, kasabanın sırlarıyla birlikte kendine kapattığı kapıları da bir cesaret aralayarak, geçmişiyle ve bugünüyle iletişim kurarak gerçekleştiriyor bunu.
Dizinin önemli noktalarından biri de bu yüzleşmeler. Başta Mare olmak üzere dizideki hemen her karakter kendi hayatlarının önemli dönemeçlerini, travmalarını ve bunların sonucundaki sorgulamalarını gerçekleştiriyorlar. Kimi daha durgun kimi oldukça güç olan bu yüzleşmeler kasabanın karanlık ve hiç de hoşa gitmeyen gerçeklerinin de açığa çıktığı durumları beraberinde getiriyor hâliyle. Mare’in büyük oğluyla ilgili yaşadıkları, onun öncesinde baba figürüne karşı duyduğu sorumluluk ve bugüne geldiğimizde torunuyla yakaladığı iletişim onun kendi hayatının döngüsünün bir parçası. Dizinin doğrusal bir yoldan ziyade döngüsel bir yol izlediğinden bahsetmiştim. Bu döngüsellik en çok da Mare’in hayat hikâyesinde ve olaylarla kurduğu bağlantılarda kendini gösteriyor. Bir nevi bir çıkmazın içine sıkışmışken (kendisini bir döngüde görürken) onu kırdığı noktada hayatıyla ilgili onu ileriye taşıyacak adımları da atabiliyor. Babasının ve oğlunun ölümlerinin intihar nedenli ölümleri, 5 yaşındaki torununun tiklerinden çıkarımlar yaparak, korktuğu bir sonla tekrar karşılaşacağı endişesi, geçmişin geleceğe sürekli bağlanacağı endişesini de beraberinde getiriyor. Oğluyla zamanında yakalayamadığını düşündüğü iletişim, babasıyla çok erken yaşta vedalaşmış olması bu endişesini tetikleyen nedenlerden. Öyle ki mesleki anlamda babası ne yaparsa ya da ne olursa kendisinin de onu yapacağını çocukluğundan itibaren belirlemiş Mare. Dedektif olmasının birinci nedeni babası. Babanın ölümü bir nevi yukarda bahsi geçen kahraman erkek dedektif imgesinin de ölümü. Mare bu imgeyi tersine çevirir bir pozisyonda buluyor kendini zaman içinde. Lâkin kendi çocuklarıyla kurduğu iletişimde de babasına duyduğu ona ulaşamama / yetememe duygusunu yansıtıyor çoğu zaman. O iletişimi ve ilişkiyi yakalayamadığını, geç kaldığını, uzak durduğunu düşünen Mare için en başta kendini affetme süreci çabuk gerçekleşmiyor. Geçmişle kurduğu bağ geleceği yakalamasının önünde bir engel. Yas sürecini atlatamayışı da bununla bağlantılı bir bakıma. Ancak olanları kabullenip, zamanı olduğu yerde bırakıp, bugününe ve kendini merkeze aldığı yaşamına odaklandığı noktada endişe duyduğu bu döngü kırılacak. Bununla beraber kendini besleyen yetememe duygusu da Mare’in hem en büyük düşmanı hem de itici gücü oluyor hikâye ilerledikçe.
Kasaba bu travmaların arka planını destekleyen sahneye dönüşüyor. Dün takım arkadaşı olan lise dostları bugün büyük acıların ardından kendilerini anlamaya ve anlatmaya çalışıyorlar. Onların çocukları onların kasabasında kendi hayatlarının derdinde yeni travmaların eşiğinde, herkesin birbirini tanıdığı ve aynı zamanda herkesin birbirinin tehdidi olduğu bu kasabada dünkü gençliğin belirsiz geleceklerinin bugünkü temsillerine dönüşüyorlar. Mare ve akranlarına kalan hayat ve kasabadan, onların çocuklarına kalan hayat ve kasaba hâlâ merkezinde sırlarla, güvensizliklerle, zorbalıklarla, tehditlerle var olmaya devam ediyor. Asıl suç da bu döngünün kendi içinde kaynamasıyla ortaya çıkıyor aslında. Herkes birbirine tanıdık ve herkes birbirinin düşmanı. ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ karanlığının var olduğu ve o karanlığa bir çözüm yaratılmadığı sürece de bu umutsuzluğun süreceği bir kasaba portresi bu. Erin’in cinayetiyle de daha görünür olan bir portre. Onun ölümüyle, Erin’in hayatını hiç sayarak, kararların tüm sorumluluğunu Erin’e yükleyerek onu görünmez, cevapsız ve çaresiz bırakmaya çalışan kasaba gerçeği de böylece kendi karanlığını izleyiciler nezdinde de görünür kılıyor. Merkezdeki cinayetle birlikte bu karanlık taraflara ışık tutulmaya başlandıkça yeni bir dönüşüm yaşanabileceği ihtimalinin de oluşabildiği bir açık kapı da bırakılıyor.
Mare’in oğlunun intiharından beri yardım almadan ilerleme gayesi onun hem bu yetememe korkusundan hem de güven duygusuyla ilgili kendine bile itiraf etmekten kaçındığı soru işaretlerinden ileri geliyor. Git gide yalnızlaşmış, çevresindekileri de kendinden mahrum bırakmış biri Mare. En çok arkadaşlarıyla kurduğu iletişimde bu yalnızlık duvarını bir parça da olsa aşabildiğini görüyoruz. En belirgin olarak da en yakın arkadaşı olan Lori’yle ilişkisinde. Çok uzun yıllara dayanan bu arkadaşlık ikisinin de hayatlarına devam edebilmeleri için, kendilerinden vazgeçmemeleri için orada hazır bekliyor. Lori ne olursa olsun Mare’in yanındayken, hikâye ilerledikçe görüyoruz ki Mare de ne olursa olsun Lori’nin yanında olacak. Buradaki yalnızlık, klasik “kahraman” motifindeki korkusuz dedektifin mağrur yalnızlığı gibi değil. Kendini önce kendine kanıtlamaya çalışan kahramanımızın kendine dair gerçekleri aramaktan korkarken ve onlarla yüzleşirken geçirdiği yalnızlık hissi. Aynı zamanda “Bu kasaba benden sorulur”dan çok “Bu kasabaya ne sormalıyım”ın ardındaki cevabı tek başına aramak zorunda kalan birinin hissi. Arkadaşının kızını bulamadığı için hem kızgın hem suçlu hisseden -hem de kasaba halkı tarafından kınanan – Mare, kasabanın merkezine oturan bir cinayet haberiyle yeni bir sorumluluğun ve yeni bir sorgulamanın da peşine düşmüş oluyor. Şüpheliler çok yakında ama görünmezliğin ortasındalar aynı zamanda. Aynı dizinin başındaki yaşlı çiftin evini gözetleyen kimliği belirsiz şüphelinin bir türlü seçilememesi gibi. Dizinin bu noktada bölümler ilerledikçe ortaya koyduğu şok edici sonlar, yeni şüpheliler ve yeni bilinmezler polisiyenin sıklıkla kullandığı heyecanı daha da yükseltip izleyicide korku ve şüphe duygusunu tetikleyen faktörler olmaktan çıkıp şüphenin yükseldiği karakteri daha yakından tanımaya çağırıyor. Bakmaktan kaçındığımızşeylere bakmayı, sormaktan kaçınılan soruları sormayı hedefliyor hikâye. Bu hem merkezdeki olay için hem de Mare’in kendisi için geçerli. Sormaktan ya da anlatmaktan kaçındığı ya da yakından bakmaya cesaret edemediği kendisine, kendi hayatına, kendi geçmişine her bölümde bir kere daha yaklaşıyor. Yani hem Easttown’un Mare’i aydınlanıyor hem de Easttown’un o hiç hoşa gitmeyen gerçekleri.
Mare tüm bunların ortasında travmasıyla yüzleşmesini (ya da yüzleşememesini) hiç inkâr etmiyor. Öyle bir şey yokmuş gibi, iyiymiş gibi, her şey yolundaymış ve yenilmezmiş gibi davranmıyor. Kendine en çok bu konuda açık sözlü davranıyor bile diyebiliriz. Çözemediği şeyler olduğunu, kendini anlamaya çalıştığını, yeni gelen dedektifle davanın daha yakınında durabilmek için randevulaştığını bir sırmış gibi saklamıyor. O “mağrur” kahramanlardan değil Mare. Olabildiğince net bir şekilde tavrını ortaya koyup, kendi suskunluğu içinde bu tavrı ölçüp tartabiliyor. Kızı onun geçmişten taşıdığı döngüyü kırabilen ve Mare’in de kırmasına ön ayak olan karakterlerin başında geliyor. Hatta en önemlisi diyebiliriz. Okul konusunda ailesine karşı sorumluluk duysa da o kasabada olmak istemediğini sevgilisiyle birlikte keşfeden, cinsel yönelimini, ilişkilerini ailesiyle paylaşabilen, aklına yatmayan her soruyu kendi başına büyük bir kararlılıkla sorgulayabilen, yani o kasabanın olamadığı her şeyi tek başına gerçekleştirebilen bir karakter Siobhan. Mare’in travmasıyla yüzleşmesinin en büyük kırılma noktasını da Siobhan yaşatıyor. Abisinin ölümüne tanık olduğu anı, o anın onda yarattığı travmadan annesini sorumlu tutmasını tüm açıklığıyla Mare’le paylaşıyor. Mare’in annesi Helen için kızı Mare’in bu tek başına olma hâli onu hayatlarında yolunda gitmeyen şeylere karşı tedirgin etse de (torunun velayeti gibi), üçü de birbirinin tamamlayıcısı ve birbirlerinin kahramanlarına dönüşüyorlar. Bir kasabada, bir evde, gençliğinden kalan başka bir travmada sıkışmış Helen, bu sıkışmışlığı tabletiyle hunharca meyve kesip atmaya çalışırken, hayatın devam etmesine karşı duyduğu heyecanı kızı Mare’in hayatına dair gelişmelerde gösteriyor en çok. Kendi hayatı hep sessiz ve gizli kalmak durumunda olmuş çünkü. Kendi heyecanı yıllar öncesinin bilinmeyen anılarında kalmış. Mare kasabanın onlara dayattığı bu gizli kalmışlığı ortadan kaldırma yoluna gidiyor davayla beraber. Siobhan’ın kararlılığı da yol gösterici bir ses oluyor onun için. O yüzden kasabanın Mare’i annesinin ve kızının hikâyeleriyle de şekilleniyor. Aileyi bir arada tutma fikrinden bağımsız olarak kendini bulma fikrinden anlatısını ortaya koyuyor hikâye. “Kutsal Aile” kavramının yıkıcı yanlarıyla karakterlerini de yüzleştirip kendi hayatlarının hikâyelerini bulmaya doğru çağırıyor onları. Dizinin bir başka kilit karakteri Lori’nin sırtına yüklenen ve dizinin merkezindeki cinayetle ilgili olan aile sırrı meselesi Lori’nin hayatındaki en büyük dönemece sebep olurken, onun yanında yine Mare duruyor. Kızı için mücadele veren Dawn, kardeşiyle ne yapacağını bilemeyen Beth, Lori, Helen, Siobhan, Mare… Kendileri olmaktan uzaklaştırılmaya çalışılan, kendi hayatlarına ulaşmaya çalışan tüm bu kadınlar erkek egemen dünyanın sessiz yan rolleri değil klasik anlatının sınırlandıramadığı kahramanları.
Mare of Easttown gerek hikâyesi gerek polisiyeyi ele alış biçimi gerekse muhteşem oyunculuklarıyla ilk bölümden final bölümüne soluksuz bir seyir sundu bizlere. Dizinin kahramanları ise daha uzun bir süre aklımızdan çıkacak gibi değil.
Ana görsel: Mare of Easttown’dan bir kare.