Sık sık bedenlerin iç kısımları için de güzellik yarışmaları düzenlenmesi gerektiğini düşünmüşümdür.
-Elliot Mantle (Dead Ringers, 1988 / Yön: David Cronenberg)
Küresel bir tabu olan kadın doğurganlığını konuşmak için “ikizlik” metaforu kulağınıza nasıl geliyor? Peki annelik, öjeni ya da biyopolitika gibi iç içe geçmeye müsait kavramları “jinekolojik bir tekno-fetişizm” üzerinden çarpıştırmaya ne dersiniz?
1975 yılında New York’taki dairelerinde ölü bulunan ikiz jinekologlar Stewart ve Cyril Marcus, 35 yıl arayla doğmuş ayrı yumurta ikizi gibi değerlendirilebilecek iki farklı yapıma ilham oldu. Tuhaf bir ritüel sonucu öldükleri düşünülen ikiz jinekologların gizemli öyküsü 1988’de beden mütehassısı David Cronenberg tarafından beyaz perdeye aktarıldığında bahsettiğim ikiz yapımlardan ilki doğmuş oldu.
Cronenberg, Dead Ringers ile sorunlu bir bütünün iki yarısı olan tek yumurta ikizi jinekologlar Beverly ve Elliot Mantle’ın (her ikisi de Jeremy Irons tarafından etkileyici bir şekilde canlandırılmış) rahatsız edici hikâyesini sunar. Gerçek vakadaki gibi erkek olarak karakterize edilen jinekologlar, mutant bir rahime sahip Claire Niveau hayatlarına girince tepetaklak olurlar. Filmin başında kendini yarım (doğuramayan) bir kadın gibi tanımlayan Claire, finalde hikâyenin en güçlü karakteri olarak çıkar.
İş ve özel yaşamlarında birbirlerinden ayrılamayan Mantle kardeşler yalnızca dünyaca ünlü cerrahlar olarak kariyerlerini değil, aynı zamanda -ve daha da rahatsız edici bir şekilde- hayatlarına giren pek çok kadını da paylaşırlar. Claire bu döngüyü mutant rahmi ile ortadan ikiye yarar. Çünkü 80’li yıllar sinema ve edebiyatta kadın karakterlerin bireyleşmeye ve özsaygılarını kazanmaya başladıkları yıllar.
Neoliberalizmin yükselişiyle eş zamanlı olarak biyopolitika taktikleri de piyasa gerekleriyle buluşuyor aynı dönemde. Kadın bedeni fit olmanın, haz duymanın ve doğum kontrolünün de nesnesi olarak özerkleşiyor. Özellikle de gösteri işinde. Claire karakteri bir oyuncu olarak önce sömürülen sonra da yüceleşen bir kadın. Benzer özerkliği yine dönemdaş bilimkurgu klasiği Alien serisinde de izliyoruz. Ellen Ripley, Xenomorph’ların üremek için seçtiği en özel konaktır ve bireysel tercihleriyle rahmini ve anneliğini sorgulamaktan çekinmez. Deforme olan, ötekileşen, bağımsızlaşan rahim fikri mutasyon ya da uzaylı varlıklar üzerinden konumlandırılır. Çünkü halen kadın, doğurganlığına ve annelik tercihine tek başına hükmedememektedir. Fedakârlık Ripley’i efsaneleşmiş bir “anne” haline getirir.
21. yüzyıla geldiğimizde bu tabu farklı özgürleşme hareketlerinin gölgesinde kalmaya devam ediyor. Kadın hareketinin cesareti durumu farklılaştırsa da doğurganlığa dair bireysel tercihler halen binlerce yıllık evrimsel kodların tahakkümü altında, neoliberal gösteri toplumunun da nimetleriyle şekilleniyor.
Tam bu noktada Dead Ringers bu kez bir TV dizisi olarak karşımıza çıkıyor. Amazon Prime’ın en iddialı yapımlarından biri olan bu mini dizi, 1988 versiyonunun tuhaf bir ayrı yumurta ikizi. Genetik ve jinekoloji sektörlerini ahlaki tabulardan sıyrılmış sert karakterler üzerinden eleştiren bir yapıma dönüşürken akıllara Nip/Tuck’ın şoke eden bölümlerini getiriyor.
İnsan varoluşunun biyolojik kırılganlığını özetleyen sert açılış sahnesi (elimden geldiğince spoiler vermekten imtina etmeye çalışıyorum) içinde bulunduğumuz “Instagramable” (instagramlaştırılabilir) değerler dünyasındaki doğurganlık mefhumunun dizide nasıl işleyeceğine dair sarsıcı bir ipucu. Doğurganlığın biyolojik olduğu kadar psikolojik ve toplumsal taraflarını da sorgulamanın elzem olduğu kırılgan çağımızda, Rachel Weisz’in canlandırdığı ikiz jinekologlar üzerinden dijitalleşmiş, bedensizleşmiş, verilere indirgenmiş ve bir “kült” düzeyine çıkarılmış bir doğurganlık teması izliyoruz.
Jeremy Irons’ın canlandırdığı ikiz jinekologlar mutant kadın rahmini manipüle edebilmek için tıp araçlarını fetişist bir dönüşüme sokarken, Rachel Weisz’in canlandırdığı jinekologlar gelişmiş teknolojiyi en üst perdeden kullanarak rahmin kendisini bir fetişe dönüştürmeyi başarıyor.
Dead Ringers (1988) filminin afişinden, jenerik tasarımı: Big Film Design
Dizi bir yandan da doğurganlığın “gösteri”ye dönüştüğü eşiği ve hiper- doğurganlık aşamasının yeni etik bileşenlerini kurcalıyor. Jinekolojik deneyler Cronenberg’teki bedenlenme yaklaşımından ve hedonizmden sıyrılıp bu kez annelik, beden tahakkümü, kölelik, doğurganlık ve gösteri kavramlarıyla kucaklanıyor. Öyle ki, artık bir rahimden bile söz etmiyoruz, klinikteki doğumhanelerin vitrinlerinde sergilenen doğurganlık artık yaşayan bir rahime ihtiyaç duymuyor.
21. yüzyılın Dead Ringers’ında bedenlenme, kadın jinekologların devreye girmesiyle, kitap ve film versiyonundan farklı olarak biyopolitik bir deneyime dönüşmüş. Cronenberg’in çapraşık dünyasındaki gibi yoğun bir “flesh” (et) bombardımanı yok. Bu kez çok daha sert bir gerçeklik var: kadın bedeninin piyasalaşmış sağlık kurumları dolayımıyla biyopolitik öz-tahakkümü.
Dead Ringers (2023) dizisinden
Neoliberal piyasanın kodlarıyla yoğrularak evrimsel teknoloji nesnesi haline gelmiş doğurganlığı, tıbbi gözetim ve kitle gösterisi olarak pazarlamak suretiyle üst sınıfın öjenik hayallerini gerçekleştiren bir klinik -aslında tapınak- yaratan ikiz jinekologlarımız finale doğru birbirinin içine geçen dönüşümler yaşıyor. Ana karakterlerin bu sarsıcı deneyimlerinin yanı sıra anneliği reddeden kadınlar da güçlü karakterleriyle yeni yüzyılın cüretkâr rol modelleri olarak kadınları bilimsel bir kurgu vasıtasıyla “anneliği” yeniden düşünmeye sevkediyor. Anne olmanın mutlu etmediği ve toplum baskısına direnmiş güçlü kadınlar bunlar. İkiz jinekologların annesi de, klinik müşterileri olan zenginler “kült”ünün anneleri de bu reddedişin temsilcileri olarak izleyenleri doğurganlıkla ilgili sorgulamalara sürüklüyor.
Kadınların gerçekten isteyerek karar vermeleri gereken, kutsal ya da mecburi olmayan, hassas bir durum doğurganlık. Bunu aşırı karakterler ve sıradışı bir öyküyle konuşmayı başarmış bir dizi Dead Ringers. Her doğum hikâyesinin vurucu bir sanatsal edimle eşdeğer konumlandırıldığı zengin bir finale sahip olan bu kışkırtıcı dizi, tek kelimeyle cüretkâr. Doğumun akışına bırakılması gereken bir süreç olduğunu hatırlatıyor ve bunun elbette tabulaştırılmadan konuşulması gerekiyor.
Toplumsal dönüşümlerin katalizörü olabilecek yüksek fikirler ve sıradışı yaratıcılık, ancak taşlandıkça değer bulur. Bu tip yapımların, yeterince taşlanmasını umarak, kadın olma durumuna dair ezber bozacak yaratıcı fikirlere öncülük edebileceğini görüyoruz.
Ana görsel, dizi afişi: Territory Studio