Beyonce’nin VMA performansını gördünüz mü?
Get More:
2014 VMA, Artists.MTV, Beyonce, MTV VMA Video Vanguard (Medley), Music, More Music Videos
Beyoncé, geçtiğimiz aylarda çıkan “Flawless” (Kusursuz) isimli şarkısında Nijeryalı yazar Chimamanda Ngozi Adichie’nin kadınların ürkek ve tereddütlü olacak biçiminde yetiştirildiğinden bahseden ve “feminist” kelimesine sahip çıkan, “Hepimiz feminist olmalıyız” başlıklı TED konuşmasından ses parçaları kullanmıştı. VMA Ödülleri’nde aynı şarkının 10:25’ten itibaren gerçekleşen performansını izlemeniz lazım. Kısaca (ve yukarıda gördünüz ama yetmez, bir daha):
Vooov. Bir yandan dünyanın en ünlü ve en yetenekli kadın şarkıcılarından birinin FEMİNİST kelimesi önünde milyonları selamlaması ne kadar muhteşem bir… görsel. Ama acaba sadece bir görsel mi? Tabii ki değil. Beyoncé tekkadın başarılarının hepsini bileğinin hakkıyla elde etmedi mi? Ama son zamanlarda Beyoncé’nin feminizmi müthiş bir stil ve havayla yüklenip havaya kaldırma teşebbüsünde beni aynı zamanda çok sevindiren, onurlandıran ve korkutan bir şeyler var. Demek istediğim Beyoncé’nin feminizmi kirlettiği falan gibi saçma sapan bir şey değil asla. Sorun Beyoncé’nin yansıttığı koşulsuz mükemmellik ve o mükemmelliği yansıtamadığı bir gerçekliğe tahammülü olmadığını hissettirmesi mi? Yoksa “feminist” sıfatının ANCAK dünyanın en ünlü ve en yetenekli kocası, dünyanın en parıltılı, hareketli ve karlı meslek hayatı, en ısmarlama bebek ayakkabılarıyla adımlandırılmış dünyanın en sevimli bebeğinden sonra gelecek ve hakedilecek bir tür titr haline gelebileceği korkusu mu? Feminizmin şimdi moda olduğu ve bir gün demode olacağı endişesi mi?
Bu bahsettiğim kusursuzluk korkusu da elbette kendini feminist olarak tanımlayan herkesin kusurlarını açıkça göstermesi ve kendini “insan”, hatta “yakın” kılması gerektiği gibi garip bir noktaya gidiyor. Oysa Beyoncé’nin kusurlarını görmek gibi bir derdim yok, onun kusursuzluğundan ben de çok mutluyum. Beyoncé’nin yansıttığı kusursuzluk bende kirli bir yetersizlik duygusu değil, gülünç olduğunu neşeyle kabul ettiğim bir öykünme hissi yaratıyor. Belki mesele sadece şu: uzun süredir inandığım ve ısrarla dalga geçilmeye, yokmuş ya da etkisizmiş gibi davranılmaya çalışılan prensipleri bu boyutta ve bu parlaklıkta, Beyoncé geçerliliğinde (yani Pepsi’lere layık olarak) görünce bocalıyorum ister istemez. Belki de bu yüzden bir gün birimize “Beyoncé feminist olmayı milyon dolarlarıyla haketti, ne isterse yapar, siz ölümlüler o kurallara hala tabisiniz” denecek ve kusurlarımızı kabul edemeden, ettiremeden demir pençe bu sefer “her şey artı feminizm” adı ve cisminde gelecek diye korkuyorum.
Bitirirken bambaşka bir not açmak şart bence: Bir yanda feminizmin medyada bir tür anahtar kelime haline geleceği korkusu, bir yanda ülkemizin Beyoncé’ye yarımağız cevabı Hadise’nin son şarkısı ve klibinde LGBTQ’yla bir ve özdeş bir sloganı bağlamından tamamen kopartıp, klibinde motorlu araçlar üzerine bindirip dön babam döndürmesi. Aramızda ışıklar yılı.
Hadise’ye bu kadar acımasız bir rekabeti davet etmesindeki korkusuzluğundan dolayı saygı duyarak biraz üzülmemek de elde değil – Oldurmaya çalıştığı Hadise projesini mümkün kılacak disiplin, endüstri, koordinasyon bu toprakta basitçe yok ve olmadı. Ülkede bu kalibredeki şarkıcıların hepsi bir yerde üzücü bir amalgam diyelim, fakat bu son “Nerdesin Aşkım”la beraber Hadise’ninki bir tür küçük çapta telefon dolandırıcılığına benziyor. Ülkemizin Beyoncé’si sektörün eksikliklerini gey sloganının üzerine oturarak çözmeye çalışıyor. Dev siyah ekran üzerinde yanan beyaz harfler: VAAAAAAAAAAAAAH.
Çözüm önerisini bu iki figürden ve yapıtlarından birden deli gibi şüphe duymak doğrultusunda teklif ediyorum, yoksa Hadise biraz fazla mağdur olmuş oluyor, arada kalan izleyicilerin hepsi zaten kıyım içinde. Ne diyorsunuz?