Nuriye Gülmen 143 gündür Yüksel Caddesi'nde direniyor. 23 gündür açlık grevinde.

MEYDAN

Nuriye Gülmen’le Röportaj: “İlk Günden Çok Daha Umutluyum Bugün”

Nuriye Gülmen, Eskişehir Osmangazi Üniversite’sindeki görevinden açığa alındıktan yaklaşık bir buçuk ay sonra 9 Kasım’da Ankara Yüksel Caddesi’nde tek kişilik eylemine başladı. Eyleminin ilk gününde gözaltına alındı. Serbest bırakıldıktan sonra tekrar meydana gitti. Üzerinde “Açığa alındım, işimi istiyorum” yazan bir dövizle oturma eylemine devam etti. Tekrar gözaltına alındı. Serbest bırakıldığının ertesi günü yine meydandaydı. Polisle mücadelesi günler sürdü. Sosyal medya hesaplarından ve blogundan her gün özetini yazdığı eyleminde ısrar ettikçe, etrafındaki meraklı gözler de, destek ve dayanışma için gelenlerin sayısı da gün gün arttı. Türkiye’de hâlâ haber yapabilen az sayıda mecra, bu tek kişilik eylemin kaydını tutmaya başladı. Yabancı basının ilgisi başından beri yoğundu. Eylemin henüz 50. gününde Nuriye Gülmen CNN tarafından “2016’nın Önde Gelen Sekiz Kadını” arasında gösterildi. Bu ilgi cezasız bırakılmadı tabi! Açığa alındığı görevinden 6 Ocak’ta yayınlanan KHK’yla ihraç edildi. 8 Mart’ta ise (bir başka KHK’yla görevinden ihraç edilmiş) öğretmen Semih Özakça’yla birlikte süresiz açlık grevine başladı.

 

Bugün Nuriye Gülmen’in Yüksel Caddesi’ndeki direnişinin 143, açlık grevinin ise 23. günü. Kendisine bu direnişe nasıl karar verdiğini, devam etme gücünü nasıl bulduğunu, son altı ayın nasıl geçtiğini sorduk.

 

Açlık grevinin 22. günü bugün. Nasılsın? Sağlığın, moralin nasıl?

 

Fiziksel ve biyolojik olarak iyiyim. Semih’le birlikte yapıyoruz açlık grevini. İkimiz de iyiyiz. İkimizin de vücudunda tek gözlenebilir değişim kilo kaybı şu anda. Onun haricinde bir şeyimiz yok.

 

Açlık grevinin 22. günü ama direniş çok daha uzun. 142 gün önce “işe iademi istiyorum” diyerek çıktın meydana. En baştan anlatır mısın bize, bu direnişe nasıl karar verdin?

 

Ben 2012 yılında Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümüne yerleşmiştim ÖYP’yle (Öğretim Elemanı Yetiştirme Programı). Daha sonra 35. maddeyle Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’ne görevlendirildim. ESOGÜ’den 2015 yılında, eğitimimi azami süre içerisinde tamamlayamadığım gerekçesiyle atıldım.

 

Yüksek lisansı 3 yıl içinde bitiremediğin için yani?

 

Evet. Halbuki ben üniversitede çalışmaya ve yüksek lisansa başladıktan sonra tutuklanmıştım, siyasi bir davadan. 109 gün tutuklu kaldım. Çıktıktan sonra da görevlendirme işlemlerim vs uzadı, toplamda bir yılıma mal oldu bu tutukluluk meselesi. Üstelik tutuklu kaldığım davadan beraat ettim daha sonra. Ama ESOGÜ tutuklu kaldığım bu zamanı ve toplamda kaybettiğim bir yılı öğrenim süresinin içinde saydı ve görevime son verdi. Sonra dava açtım ve davayı kazandım. Geri döndüm. Ama tam 17 ay sürdü geri dönüşüm. Kazanmam toplamda bir yıl sürdü, göreve başlamamı da çeşitli bahanelerle beş ay uzattılar. O sırada darbe girişimi, OHAL vs derken ben Selçuk Üniversitesinde göreve başladım ve bir gün sonra açığa alındım. Yani 17 ay sonunda göreve başladım ve bir gün sonra açığa alındım.

 

Açığa alınır alınmaz “gidip bir meydanda eyleme başlayacağım” mı dedin, nasıl oldu karar süreci?

 

Bu benim için geçmişi olan bir süreç. 2015’te ilk atıldığımda da direniş mesaim olmuştu. Atılmadan önce de benzer şeyler yaşamıştım. Osmangazi Üniversitesinde çalıştığım süre boyunca çok ciddi psikolojik taciz, yıldırma, mobbinge maruz kaldım. Defalarca soruşturma geçirdim Gezi eylemlerine katıldığım için. Hepsinden yüksek cezalar aldım. Hep bir atılma tehdidiyle çalıştım. Akademik çalışmaya filan enerjimi, gücümü bırakmadılar. 2015’te atıldığımda da birçok çalışma yaptım. Davalara hazırlık yaptım, masalar açtım, imzalar topladım Eskişehir’de. Böyle bir pratiğim oldu. O kadar mücadeleden sonra davayı kazanıp, işe dönüp, hemen ertesi gün açığa alınınca benim için artık son nokta oldu. Bir de FETÖ/PDY soruşturması açmaları tabi. Yani dalga geçer gibi. Kesinlikle buna karşı bir şey yapacaktım.

 

Bir de tabi çevremde barış bildirisi imzacısı çok arkadaşım vardı. O süreçte ben çalışmıyordum ama yakından takip ediyordum. İmza sürecinden sonra çok büyük bir saldırıya oldu akademiye. Bu da benim için hayati bir şeydi. Ama tabi ben o sürecin doğrudan öznesi olmadığım için onlar ne eylerse, ona katılan bir yerde duruyordum. Sonra işte benim önce işe iade, sonra açığa alınmamla birlikte kendi sürecim başladı.

 

Meydana çıkarken aklında ne vardı? Birkaç günlük, haftalık bir eylem mi? Yoksa işe iademi talep ediyorum, o zamana kadar oturacağım burada diye mi çıktın?

 

Evet. Bu eylem tarzını biliyorum. İlk ben yapmıyordum sonuçta. Türkiye’de böyle bir devrimci tarz, gelenek var. Sonuç alana kadar devam eden, vazgeçmeyen bir tarz bu. Bizim eylemimiz de bu direniş geleneğinin devamı aslında. Bir şeyi istersin, bir şeyi talep edersin ve istediğini alana kadar devam edersin. Bedellerini göze alırsın, gerektiğinde ödersin ve sonunda kazanırsın. Türkiye’de başka türlü hak kazanmak mümkün değil. Hak kazanılmış hangi eyleme bakarsanız bakın öyledir. Kararlıdır, saldırıya uğramış ama son noktaya kadar gitmiş, öyle kazanmıştır. Dolayısıyla kafamda böyle kararlı bir şey yapmak gerektiği fikri hep vardı. Çıkarken de öyle çıkmıştım yani. Öyle bir günlüğüne, iki günlüğüne diye düşünerek çıkmadım.

 

Peki tek başına çıkmak?

 

Öncesinde bir çalışma yaptım aslında ben. Pek çok ile gittim. Akademisyenlerle, özellikle barış bildirisi imzacılarıyla, bu süreçte açığa alınmış, ihraç edilmiş, soruşturma geçirmiş kime ulaşabildiysem hepsiyle görüştüm ve aslında bu eylem fikrimi onlara açtım. Böyle bir şey yapalım. Birlikte yapalım. Açığa alındıktan sonraki bir buçuk ayı bu çabalar, görüşmelerle geçirdim. Oradan maalesef bu tür bir enerji, somut bir adım çıkmadı. Bu yüzden ben de tek başıma başladım.

 

Ve 142 gündür meydandasın. Kaç defa göz altına alındın?

 

27 oldu galiba. Daha doğrusu eylem alanına 27 kez saldırı oldu, ben birinde burada değildim. 26 kez gözaltına alındım o yüzden.

 

Gözaltıların yıldırıcı bir etkisi olmadığını polis de anladı galiba.

 

Tabi. Biliyorlar aslında. Başta söylediğim kararlılığın onlar da farkında.

 

Bu eylemin bu kadar büyüyeceğini, destek göreceğini hayal etmiş miydin? Senden çıkıp bir sürü insana ulaşacağını?

 

Yok, böyle bir karşılığı olacağını bilmiyordum. Böyle eylemler yapılıyor. İnsanlar bir yerlerde işi için ya da başka hakları için böyle eylemler yapıyorlar. Ama bu kadar büyük bir karşılığı olmayabiliyor. Bu kadar duyulacağıyla, sahiplenileceğiyle ilgili bi fikrim yoktu doğrusu. Bu kadar insana hitap edeceğini bilmiyordum. Tasavvur bile edemezdim, öyle söyleyeyim. Tabi OHAL olması, pek çok insan aynı şeyi yaşarken, cılız sesin bile olmadığı bir süreçte tek başına bir kadının çıkması etkili oldu. Herhalde bu yüzden bu kadar karşılık buldu. Öyle düşünüyorum.

 

Açlık grevine neden karar verdin?

 

Aylardır soğuğa, kışa, gözaltılara rağmen bu eyleme devam etme iradesi hep gerçekten takdir edildi. Açlık grevi de aslında bu kararlılığın bir devamı. Çok farklı bir şey değil. 120 gün biz burada oturduk. Ben Ankara’da yaşamıyordum. Ama muhatap açısından, talebimi karşılayacak yer Ankara olduğu için buraya geldim. YÖK burda, muhatabım burada. Geldim ve tüm hayatımı direnişe vakfetmiş bir şekilde yaşamaya başladım. Alanda dört buçuk saat kalıyorduk açlık grevinden önce. Ama her gün farklı bir yerde kalması, sırtında çantayla yaşamak, her anını direnişi anlatarak, duyurmaya çalışarak geçirmek, uyku harici her vakit direnişeydi zaten.

 

Ben bu işe hem kazanma iddiasıyla hem de büyük bir adanmayla girişmiş oldum. Yani bedeli de ağır oldu. Gözaltılar, hayatımın tamamen değişmiş olması… Bir yerden sonra, evet geliyoruz, insanlara anlatıyoruz ama eylem bir doygunluğa ulaştı. Ve onca şeye rağmen devletten, resmi makamlardan hiçbir karşılık gelmedi. Bütün taleplerimizi duyup bildiklerinden eminim. Cumhurbaşkanına kadar mutlaka ki biliyorlar. Biliyorlar, bilmezlikten geliyorlar. Ama açlık grevini bilmezden, görmezden gelemeyecekler. Bu görmezden gelebilecekleri bir şey değil. Direnişi bir üst aşamaya taşımak gerekiyordu. Bizim yapabileceğimiz bu. Onları gerçekten sıkıştıracağını düşünüyoruz. O yüzden açlık grevi kararı aldık.

 

Şimdi bir günün nasıl geçiyor? Biraz anlatır mısın?

 

Önceden dört buçuk saat alanda kalıyorduk. Açlık greviyle birlikte 24 saate döndürdük eylemi. Yani artık sürekli alandayız. Geceleri alanda uyumuyoruz, yakın bir yerde dinlemeye gidiyoruz dönüşümlü olarak, sabah alana geliyoruz. Saat 9’da Semih de ben de alanda olmuş oluyoruz. Bu arada biz burada 6 direnişçiyiz. Ben ve Semih’ten başka Acun Karadağ öğretmen var, erken bir evrede eyleme dahil olmuştu. Veli Saçılık uzunca bir süre kendine destekçi dedi ama destekçi olmaktan çok öte eylemin önemli bir parçası oldu, Esra Özkan Özakça katıldı, o da açığa alınmış, daha sonra geri dönmüştü, sonrasında ihraç edildi, en son da Mehmet Dersulu Adana Yumurtalık’ta çalışan bir öğretmen, o da ihraç edildikten sonra geldi. Şu an 6 kişiyiz. Ama eylem şu an açlık grevi gündemiyle devam ettiği için Semih ve ben dışındaki herkes grevi duyurmak için aktif olarak çalışıyor. Biz sabahtan itibaren alandayız. Gün içinde iki kez birer saat alandan ayrılıp dinleniyoruz, uzanıyoruz. Sabahları daha tenha oluyor, okumamızı yapıyoruz. Gazeteler geliyor, kitaplar geliyor. Öğlene doğru çok kalabalıklaşmaya başlıyor Kızılay, Yüksel. İnsanlar gelip geçmeye başlıyorlar. O dakikadan sonra akşama kadar susmamacasına anlatıyoruz ve konuşuyoruz. Açlık grevinde olduğumuz için köşeye çekilmedik yani. Öncesinde eylemimizin rutin hali nasılsa aynı tempoda devam ediyoruz. İnsanlara anlatıyoruz, bildiri dağıtıyoruz, imza topluyoruz. Her gün saat bir buçukta ve akşam altıda basın açıklamalarımızı yapıyoruz, insanlar artık alıştı bu saatlere, bu saatlerde geliyor, katılıyorlar açıklamalara. Ziyaretçilerimiz oluyor.

 

Ziyaretçilerle birlikte beklemediğin karşılaşmalar da oluyor mu?

 

Çok. Mesela en unutamadığımı anlatayım. Genç bir kadın -yaşı oldukça küçük- geldi, dedi ki: “Hayattan bütün ümidimi kesmiştim. Derin bir depresyondaydım. Sonra siz çıktınız, burada eylem yapmaya başladınız. Ve ben her gün bu eylemi takip ederek yeniden hayata bağlandım. Ve evden çıkmayı başardığım ilk günde buraya sizin yanınıza geldim.” En çarpıcı örneklerden biri bu. Ama bunun gibi gerçekten yaptığımız şeyin kıymetini anlatan, değer veren yüzlerce insan var. Sosyal medyadan mesajlar yağıyor. Özellikle mesela bir gözaltı olduğunda, hemen ertesi gün alan o kadar kalabalık oluyor ki… Semih’le açlık grevine başladıktan sonra gözaltına alındık, uzun süre siyasi şubede tutulduk. O beş gün boyunca biz yokken sırf alanı doldurmak için gelmiş insanlar, çok güzel bir kalabalık varmış, fotoğraflardan gördüm.

 

Eyleme başladığından beri bloga yazıyorsun her günün gelişmelerini. Uzun süre nuriyegulmendireniyor.wordpress.com’dan takip ettik olanları.

 

Evet. Şimdi direniyoruz.net de var, daha güncel, hem de bütün direnişleri kapsıyor. Biliyorsun bizim direnişimiz başka illere de sıçradı. Şu an yanılmıyorsam 9 yerde, -Betül Kalkedeon’u bıraktığı için 8’dir belki- devam eden eylemler var. İstanbul’da Cevahir AVM önünde Nazife Onay, Bodrum’da Engin Karataş, Aydın’da kamu emekçileri, Malatya’da Erdoğan Canpolat, Sertaç Ökdemir, Özkan Karataş, Cengiz Uğurlu; Düzce’de Mimar Alev Şahin, Ankara’da Mahmut Konuk ve Cemal Yıldırım; Didim’de Barış Bozkır. Sitemiz yayına yeni başladı. Yakın zamanda gün gün bu illerdeki direnişlerle ilgili gelişmeler bu sitede olacak. Malatya’da mesela yetmişe yakın gündür gözaltına alınıyorlar, eylem devam ediyor. Her gün polis saldırısı oluyor. Her gün gözaltına alınıyorlar. Bodrum’daki arkadaş aynı şekilde. İstanbul’da Nazife Onay sürekli gözaltına alınıyor ve her seferinde bir gün gözaltında tutularak savcılığa çıkarılıyor.

 

Meydana çıkarak bu kadar kişiye umut oldun, senin umudun ne durumda diye sormak istiyorum son olarak. Başta nasıldı? Şimdi nasıl?

 

Kazanacağına inanıyor musun diye soruyorlar bana hep. Şunu söyleyeyim: inanmasan bu yapılabilecek bir şey değil kesinlikle. İnanmasan şurada bir saat duramazsın. Ben umudun yaratılan bir şey olduğunu düşünüyorum. Tek bile olsan. Sen bir şey yapıyorsun, birileri inanmaya başlıyor sana, yaptığın şeye inanmaya başlıyor. Ondan başka birileri etkileniyor ve oradan bir umut doğuyor. İnsanlar bunu hissediyorlar.

 

Elden ele…

 

Elden ele. Ben de şimdi ilk güne göre çok daha umutluyum bu yüzden. Bugün direnişimiz daha büyük. Aynı umudu taşıyan binlerce insanız.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YMaskeler, Ruhlar ve Dışarıda Kalanlar
Maskeler, Ruhlar ve Dışarıda Kalanlar

Ruh yittiğinde mi bürünülür maskeye? Yoksa ruhu örten, donduran, giderek yok eden şey midir maske? Ya da arkasında yarattığı sahicilik efektiyle beraber hakikatin kendisi mi?

SANAT

YTanınmamış Çocuklar, Hayaletimsi Kıpırtılar ve Eksilten Yazı
Tanınmamış Çocuklar, Hayaletimsi Kıpırtılar ve Eksilten Yazı

Halide Edib’in 1920’lerdeki metinlerinde, Türk edebiyatının Türklüğünü tesis eden birçok başka yazarınkinde olduğu gibi yaldızlı büyük anlatının gerisinde yazının sildiğinin, örttüğünün, karaladığının okunmasını bekleyen bir şeyler var.

SANAT

YHarap Mabetler, Ruhu Eşyaya Karışan Kadınlar ve Zamansız Parmak Uçları
Harap Mabetler, Ruhu Eşyaya Karışan Kadınlar ve Zamansız Parmak Uçları

Halide Edib’in kırılmış bir kadınlığın içinden, duyuşun tazyikiyle yazdığı mensur şiirleri, "kadınlığın biçareliği” ile yaşamsal ve yazınsal mücadelesine ışık tutuyor.

MEYDAN

YJules Gleeson’dan Judith Butler ve Guardian sansürüyle ilgili açıklama
Jules Gleeson’dan Judith Butler ve Guardian sansürüyle ilgili açıklama

"Maalesef Guardian editörleri Judith Butler’ı sansürleme kararlarını hayata geçirmeyi seçtiler."

Bir de bunlar var

100 Gün: “Burası Yok, Burada Duvar Var”
Feminist gibi şarkı söylemek: Kamla Bhasin Güney Asya’da feminizmin bir güç olmasını nasıl sağladı?
Bedeni Yerle Bir Etmek: Kesikler, Dikişler ve Anarchitecture Üzerine 

Pin It on Pinterest