Nilay Örnek'le resimli apartman dedektifliğinden web sitesine uzanan yolculuğu üzerine...

KÜLTÜR

@nornek’in #herumutortakarar’ı Açık Arşiv Oldu

 

Nilay Örnek  bol bol üreten bir gazeteci. Ve yazar ve podcast yapımcısı. Meşhur Nasıl Olunur  podcast’ini hazırlayıp sunuyor. Şimdi de Instagram’daki Her Umut Ortak Arar hesabından aynı adla çıkardığı “herkesin katkı sağlayabileceği bir açık arşiv ile karşımızda. Bu web sitesinde mimarisiyle, hikayesiyle değerli bulduğu binalar üzerine yazıyor, arşiv malzemeleri paylaşıyor. Resimli apartman dedektifliğinden web sitesine uzanan yolculuğu ve daha fazlası için buyurun…

 

 

Her Umut Ortak Arar web sitesi nereden çıktı?

 

Pandemide hiçbir toplu taşıma aracına binemedim, sürekli aynı mahallelerde yürüdüm. Ne şans ki İstanbul’un eski semtlerinde: Gümüşsuyu, Nişantaşı, Kabataş, Fatih… Oralarda apartmanlar görüyordum. O kadar çok apartman, bina ismi, mimari fotoğraf çekmişim ki yüz bini aşkın fotoğraf var telefonumda. 

 

O sıralarda mimar arkadaşım Kerem Piker bana Zeki Sayar ve arkadaşlarının 1930’larda çıkardığı Arkitekt dergisini gönderdi. Binaların yapılışlarının kaydı tutulmuş orada. A önümdeki bina, a yanımdaki bina, 1930’larda mı yapılmış, o zamanlar ne kadar değişikmiş, diye diye baktım ve bunlara saygı duymaya başladım. Mesela, Gümüşsuyu’ndaki Üçler Apartmanı Seyfi Arkan’ın işi olduğu için çok ilgi çeker, bana göre ise çok blok, pek de seksi olmayan bir yapı. Ama o dönemde yapılışına, kafasına, içinin döşemesine bir bakınca… Bir kere sokakla orantısı güzel, orada başka bir duruş var. Üstünde teras ve havuz varmış. 300-400 metrekare daireler. İçinde o dönem hiçbir yerde olmayan sıcak su sistemi. Mermerler bilmem nereden getiriliyor falan. Düşünebiliyor musunuz konforu? Bunları da okudukça coştum. 

 

Bir Instagram hesabında bu tür fotoğraflarımı paylaşayım, etiketler yapayım, sonra da bunları cep telefonundan sileyim, hafiflerim, dedim. Bunlar insanların ilgisi ve yazdıklarıyla harmanlandı. Kolektif çalışmayla bir arşiv oluşturulabileceğini fark ettim. Şöyle bir çağrı yaptım: Böyle bir evde oturuyorsanız ne olur beni çağırın, içini göreyim. Çağıranlar oldu, fotoğraf gönderenler oldu. Mimarlık hocaları bana yazmaya başladı. Nilay Hanım, biz bu binaları öğrencilerimize gösteriyoruz, anlatıyoruz ama bugünün insanları o evleri düzgün kullanabiliyorlar mı, binalar bugün ihtiyaçlara cevap verebiliyor mu, bilmiyorduk, yaptığınız iş sayesinde öğreniyoruz, dediler. O binalarda yaşayan biriyse mesela, mutfağı karanlık, diyor. Bir dönemin mutfakları hep karanlık yapılmış; kadınlar, hizmetliler düşünülmemiş. Çünkü adamlar oraya girmiyor. 

 

Bu araştırmalar ile dönemi, mimariyi, şehir yaşamını, tarihi öğreniyorsun. Bunları bir web sitesinde herkesle paylaşmak istedim. Hiç kimseyle paylaşılmıyor bu işler. Mimarlık kapalı bir kutu. Sadece mimarlar bunu konuşabilirmiş gibi. Tabii, teknik konuşacak durumum yok ama mimarlık, şehir benimle de ilgili. 

 

 

 

 

Bu paylaşma isteği nereden geliyor? 

 

Birincisi, hafızam çok kötü. Yanımdaki insanlara aktarınca harici disklere yükleme yapmış gibi hissediyorum. Bir kitap okurum, anlatırım, mesela, bir ay sonra unuturum, çevremdekiler benden iyi anlatır. Bende hissi kalıyor işlerin. İkincisi… Eskiden Milliyet’teki köşemin ismi şuydu: Böyle de Bir Şey Var. Bir şey öğrenip hemen size anlatmaya bayılırım. Yaptıkları işlere, ilgi alanlarına göre insanlara mesaj atarım: Şunu gördün mü, buna baktın mı? Üçüncüsü, ben çok şeye zor ulaşıyorum, biliyor musunuz? Bilgiye ulaşmak o kadar zor ki aslında. İnsanların sakladıklarını görüyorum ve bu çağda bunun çok anlamsız olduğunu görüyorum. Sadece bilgi değil, bilginin öğrettikleri de paylaşılmalı. Zor edindiğim bir şeyi başkası da zor edinsin istemiyorum, daha kolay edinsin. 

 

 

 

İdeal Her Umut Ortak Arar yazısını tarif edebilir misiniz?

 

Bir iş mimari açıdan değerlendirilmişse bu çok hoşuma gidiyor. Mimari ayrıntılar olsun. Özellikle 1930’lardan kalma bir bina ise biri tekniğini anlatsın. Üstüne oradaki bir hikayeyi, yaşanmışlığı anlatalım. Tanınmış biri, hikayesini başka açıdan bildiğimiz biri orada yaşamışsa çok daha güzel oluyor. Bugün nasıl yaşanıyor orada? Bina korunmuş mu, korunmamış mı? Korunmuşsa daha çok hoşuma gidiyor. Saygı duyanlar üçüncü, dördüncü kuşak insanların dokundurmadığı binalar hoşuma gidiyor. Bunları hiçbir yerden okumamışsak, bu hikayeler benim ya da bir konuk yazarın bina dedektifliği ile birleşmişse çok hoşuma gidiyor. Birkaç yorum geldiyse, yazı daha da genişlediyse, daha önce sadece hafızalarda olan birtakım bilgiler de eklenmişse benim için mükemmel yazı oluyor. Mesela, Harbiye’deki Başarı Apartmanı pek çok kişinin her gün önünden geçtiği bir apartman. Ama eski fotoğraflarda şunu görüyorsunuz: O ilklerden biri; yanındakiler ahşap, kagir. Mimari özelliklerini buldum, paylaştım. Torunun çocuğu bana mesaj yazdı, annem iyi bilir, diye. Anne hikayeyi anlattı. Efsanevi Konak Sineması’nın bunun altında olduğunu öğrendik. Tütün tüccarı dede, o binayı Rüknettin Güney gibi bir mimara yaptırmış. Sadi Çalık gibi sanatçılar rölyefler yapmış. Sonra bina aile içi çekişmeler yüzünden Banker Kastelli’ye satılmış. Konak Sineması dağılırken Sadi Çalık’ın rölyeflerini Erol Evgin satın almış. Böyle bilgiler ile ben coşuyorum. Acaba Erol Evgin o rölyefleri başka bir binada kullandı mı mesela?

 

 

Yine bir çeşit gazetecilik yapıyorsunuz, değil mi?

 

Evet ve bu vakit alıyor. Seninle konuşan insanlar çoğunlukla 65-70 yaş üstü. Bir kere sana güvenmeleri gerekiyor. Seni kızı, torunu bilip anlatırsa işler kolay ilerliyor. Geçen gün bir apartmandaki bir hanımın telefon numarasını aşağıdaki bakkaldan alabileceğimi söylediler. Şimdi ben Bodrum’da ya da Büyükada’da tatil yapan kadını arayacağım; Sarı Çizmeli Mehmet Ağa. Kadın evini bildiğimi bilecek, korkutucu da bir şey, sorular soruyorsun, apartmanlar özel şeyler. Zor da bir alan aslında. Birincisi, bunu paylaşmaya gönüllü insanlar ile konuşman gerekiyor. İkincisi, herkes de kompakt bilgi anlatmıyor, bir dolu şey alatıyor, sen içinden bazı şeyleri alıyorsun. Bazıları ise başka apartmanların da bilgisini veriyor. Bak, şu torunu, sen onu da ara, diyor. Bir de böyle bir torun kuşağı var. Hafta sonu eki yapıyor olsam torunlar konulu bir haber yapardım. Bu binalara hala sahip çıkan, bunları koruyan, bunların değerini bilen, satılması için çiğnenmesi gerekecek torunlar tanıyorum.

 

 

Sitede bu tür içerikler da bulunabilecek mi yoksa yazılar hep bina odaklı mı olacak?

 

Bulunabilir. Mesela Ataköy dosyası yaptım. Binalar ile başladı ama oradan bir semt hikayesi doğdu. Ataköy benim de semtim, annemin çocukluğunun geçtiği plajlar oradakiler. Çirkin, bütün denizi kapatan, canımı sıkan binaların videosunu çekmiştim. Annem, buradan denize giriyorduk, dedi. İnsanlar o kadar çok yazdı ki bana. O duygudaşlığı hissetmek benim için güdüleyici bir şey oluyor.   

 

 

Sitede daha çok orta-üst sosyoekonomik sınıftan diyebileceğimiz kişilerin binaları mı olacak?

 

Hem evet hem hayır. Türkiye’de burjuva sınıfı yok gibi bir şey aslında. Bir dönem varmış ama çok az. O kesimde de azınlıklar ağırlıklı. Azınlıklar gitti. Bu sitede birçok azınlık hikayesi de okuyorsunuz, çoğu da hüzünlü hikayeler. Onlarla ilgili zaten orta-üst sınıf hikayesi anlatamıyorsun. Tabii, bir dönemin mimarlara ev yaptıranları gustolu, biraz paralı insanlar. Diğer yandan sadece zengin değil, entelektüel kesim de şehirleşmeye, yeni cumhuriyete çok kafa yormuş. Maddi açıdan değilse de kültürel zengiliğe sahip bu insanlar. Bugünden bakınca onlar da başka bir sınıf gibi duruyor.

 

 

Özlediklerimizi kaybetmekte ne kadar pay sahibi olduğumuzu yeterince düşünüyor muyuz sizce? 

 

Ben şikayet etmekten hiç hoşlanmıyorum. Türkiye ile ilgili bir hikaye anlattın mı zaten bir dertlenme oluyor ama bir çözüm önerin var mı? Gazeteci Nurcan Akad bana bir öğüt vermişti. Hayatımın en önemli öğüdü falan olabilir. “Bir şeyden şikayet ediyorsan çözüm önerin de olsun” demişti. Şehrin yapısından, binaların durumundan şikayet ediyoruz da çözüm önerimiz ne? Tabii ki herkesin payı var ama bunu herkesi suçlayarak söylemiyorum. Bizler birer kurban gibiyiz ve yavaş yavaş oldu bunlar. Sahip çıkmak için belli bir kültüre, bilince, uzağı görmeye ihtiyacımız var. Nasıl Olunur’da İlker Küçükparlak ile konuştum. Bir birey olarak her şeye sahip çıkma isteğimden, her şeyin bana ne kadar ağır geldiğinden bahsediyordum. O da, bu sadece senin sorumluluğun değil, dedi. Bir de yedi adım ötesini görmek zorundayız. İnsanlar belki de göremediler. Nişantaşı örneğine bakalım. Bugün, ah keşke kalsaydı, dediğimiz pek çok bina o dönemin şahane köşkleri yerine yapılmış. Köşkler yıkılmış, yerine küçük, modern binalar yapılmış. Onlar 20 sene gibi çok kısa bir sürede yıkılıp bugün, ne kadar güzel, dediğimiz binalar yapılmış. Şimdi onlar da yıkılmak isteniyor ve yerine Keten İnşaat geliyor. Burjuva tipi değişti, parası olan tip değişti. Bütün bunlara sosyoloji açısından bakmak lazım. Hepimizin payı var. 

 

 

Siteye katkılar ne boyutta?

 

İstediğim kadar değil. Özellikle İstanbul dışından yazan olmuyor. Çünkü insanlar genellikle bunun üstün beceriler gerektirdiğini düşünüyorlar. Ben öyle düşünmüyorum. Siz bakın, ben yazılarınızı edit ederim, diyorum. Yazan çizen arkadaşlarıma da söylüyorum. Çok araştırmak lazım, diyorlar. Ya bir bakmaya başlayınca öyle değil. Zaten meraklanıyorsun ve çorap söküğü gibi gelebiliyor. Bir hafta, günde bir saat Instagram’a bakar gibi takılsan bir apartmanı, bir mimari yapıyı çözersin. İlla konuk yazar olmak da gerekmiyor. Bir bina üstüne aileden biri bana bir şey yazdığında da benim için çok güzel bir katkı oluyor. Çünkü bir şeyi çözüyoruz. Yapılma nedenini; satılma, yıkılma nedenini; kimin, neden yaptırdığını. O zaman rahatlıyorum. Buket Uzuner, Ferhat Boratav gibi yazarlar, birer bina yazarız, dediler. Ferhat Bey, mesela, ben Fatih’te doğduğum yeri yazmak isterim, dedi. Eşi, akademisyen Hale Hanım’ın babası mimarmış, Ulus’u kuran kişilerden. Bana telefonda çok acayip bilgiler aktardı, yazayım, dedi. Gözde Kumru bir binanın içine girmiş, seramiklerini fotoğraflamış; senin fotoğraf ajanın olabilirim, diyor. 

 

 

Her Umut Ortak Arar güzelin peşinde bir web sitesi mi olacak?

 

Sanırım öyle ya. Çok iddialı konuşmak istemem ama bu zaten değerliyi kalıcı kılma projesi gibi bir şey. Bunların değerini, hikayelerini niye bilmiyoruz diye soran, yakınlaştırmak için yapılan bir şey. Bir binaya bakmanın öğretebileceklerinin haddi hududu yok, bunu anlıyorum. Şişhane’de Vural Arıkan adında bir apartman var. Kim bir apartmana adını verir ki, diyorum, sonra bir bakıyorum, ANAP siyasetini, KDV’nin icadını falan okuyorum. Bir apartman isminden. SALT’ın açık arşivinde -onlara teşekkür etmeliyiz- Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansikolpedisi’ne desenler çizen ‘Türkiye’nin ilk kadın illüstratörü’ Sabiha Bozcalı’nın fotoğraflarına bakıyordum, mesela, bir zarf gördüm, Bosfor Apartmanı’nda oturmuş, bodrum katında. Kardeşi Cenevre’den mektup göndermiş, bir baktım Nişantaşı’ndaki Desen Apartmanı’nda da oturmuş, orayı buldum. Mis Sokak’ta yaptığı bir çizimi buldum. Oraya da bakacağım, aynı manzarayı yakalayabilir miyim diye. Bütün bunları kovalamak çok zevkli oluyor. Çirkin çok var, çok gözümüzün önünde. Güzelin peşinden gitmek daha kolay, daha zevkli. 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YB’r Şeyler Eks’k demezsin, yo!
B’r Şeyler Eks’k demezsin, yo!

Çağıl Kaya'yla bugün çıkan albümü B’r Şeyler Eks’k’i ve cazdan rap'e uzanan müzik serüvenini konuştuk.

MEYDAN

Y‘Asıl kimse çocuklara saygı duymuyor’
‘Asıl kimse çocuklara saygı duymuyor’

Nasıl çocuklara öncelik verilen politikalar geliştirebiliriz? Eğitim Reformu Girişimi'nden Yeliz Düşkün anlatıyor.

KÜLTÜR

YŞantiyeden sahneye, oradan kürsüye
Şantiyeden sahneye, oradan kürsüye

Ebru Nihan Celkan: İnsanlar da kendi acılarından yola çıkarlarsa ve kendilerini oldukları gibi ifade etmeye başlarlarsa değişim olur.

SANAT

YKötü Kız Kardeş
Kötü Kız Kardeş

Genel olarak ‘iyi bir şey yapmıyorum’ hissi hâkim bende. Ama sadece ‘iyi bir şey üretmiyorum’ değil. ‘İyi bir insan değilim,’ ‘iyi bir sanatçı değilim,’ ‘iyi hiçbir şey değilim'.

Bir de bunlar var

Hostes Rona Altınay’ın Mezarı
Menopoz Vakti Geldiğinde
Zenofeminist Manifesto: Bir Yabancılaşma Politikası

Pin It on Pinterest