Gnanapriya Bolishetty’nin Feminism in India’da yayımlanan “Why Do Women Living Feminist Lives Have A Problem With The Feminist Tag?” başlıklı makalesinin çevirisidir.
Feminizm düşmanlarının sayısı, kendini feminist olarak tanımlayan insanların sayısından katbekat fazla. Şaşırtıcı olan, “feminist” hayatlar yaşayan pek çok kadının kendine feminist dememesi. Bunlar; sosyal, kültürel veya ailevi baskılara karşı kendi seçimlerini yapma gücü olan kadınlar.
Kendini feminist olarak tanımlamayan kadınlarla konuştuk, birçok farklı ve ilginç görüşle karşılaştık.
Prerna,* bir yazılım şirketinde orta kademe yönetimde çalışan, yirmili yaşlarının sonlarında yaptığı bir evlilikten çıktıktan sonra yalnız yaşamaya karar vermiş 36 yaşında, boşanmış bir kadın. Kariyerinde hızla yükselirken seyahat etme tutkusunu keşfetmiş. Geçtiğimiz 8 yılda 20’den fazla ülkeye seyahat etmiş ve birkaç yıl içinde kendi seyahat şirketini kurmayı planlıyor.
Feminizm ile özdeşleşmemesinin sebebi sorulduğunda, “aslında özümde sıkı bir feministim, ama mesele şu ki, temel ataerkil değerlere inanan geleneksel bir aileden geliyorum. Bu yüzden evde çatışmadan kaçınmak için feminist görüşlerimi bastırıyorum. Ofiste feminist kimliğimi gizli tutma ihtiyacı hissediyorum çünkü kariyerimi etkileyebilir. Hatta bazen içten içe öfkeden köpürsem de onlarla savaşmanın beni yalnızlaştıracağını hissettiğim için cinsiyetçi sözleri göz ardı ediyorum ya da onlara gülüp geçiyorum. Belki bana gizli feminist diyebilirsiniz; bununla gurur duymuyorum.”
28 yaşında ve mimar olan Pallavi, hem feministlerin hem de feminist olmayanların yargısından korktuğunu söylüyor. “Kuşkusuz, ben bir feministim, fakat aynı zamanda da rahatıma düşkünüm. Feminist olmayanların beni damgalamasını istemiyorum. Diğer yandan feministler, kulaklarına feminist gelmeyen bazı kişisel seçimlerimi yargılayabilirler diye endişeleniyorum. Bu yüzden bu etiketten kaçınıyorum: Feminist olsun veya olmasın, yaşantımı kimseye izah etmek istemiyorum. Hatta kendime feminist demeyerek, toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerekliliği üzerine konuştuğum insanları ikna etme gücümün daha yüksek olduğunu farkettim. Feminist olduğumu söylediğim anda savunma silahları kalkıyor, bana adil yargılanma hakkı vermiyorlar.”
Yukarıdaki kadınlar gibi, Jenny pratik nedenlerle kendine feminist demiyor. Jenny 30 yaşında bir yazılım mühendisi ve kocası ile 2 yaşındaki kızını o geçindiriyor. Kocasının yazma hayalini desteklemek için finansörlük görevini yürütmeye gönüllü olmuş. Kocası Rahul evde olduğu için kızlarının sorumluluğunu da Rahul üstlenmiş durumda.
Evlilik hayatları kesinlikle basmakalıp sayılamayacekken ve Jenny böyle cesur seçimler yapmışken neden feminist olarak tanımlanmakla ilgili sıkıntı yaşadığı sorulduğunda şöyle cevap verdi: “Bu ehemmiyette bir kimliği üstlenmenin büyük bir sorumluluk olacağını hissediyorum. Etrafımdaki kadınların başına gelen, şu anda pratik nedenlerden dolayı göz ardı ettiğim, adaletsizlikleri görüyorum. Ancak kendime feminist dersem ve bunun gerektirdiği adımları atmaz veya bu konuda konuşmazsam kendimi suçlu ve ikiyüzlü hissedeceğim. Ayrıca bir feminist olarak tanımlanmanın, her bir yaşam tercihimin feminizm merceği altında incelenmesi anlamına geleceğini düşünüyorum, ki sanırım buna göre yaşamak çok zor bir iş.”
Bu kadınların sayısı hiç de az değil. Yargılanma korkusu, pek çok bağımsız kadının feminist tanımlamasını sahiplenmesinin önüne geçen ciddi bir faktör. Kadınların çoğu “feminizm” sözcüğünün etrafında öbeklenmiş olan olumsuz düşüncelerin ve kalıpyargıların farkında ve bu damganın haksız olduğunu düşünüyorlar.
Maggie, 39 yaşında bir fizyoterapist. Şimdilerde bebeğine bakmak için evde kalmayı tercih ediyor. Feminist etiketinden duyduğu hoşnutsuzluğunu şöyle dile getiriyor: “Feminizmi öyle uzun uzadıya düşünmeme gerek yok: her bireyin cinsiyete bakılmaksızın hayatta yapmak istediklerini yapma hakkına sahip olduğundan kim şüphe edebilir? Feminizmle ilgili problemim daha çok feministler. Bence öfkeleri biraz abartılı ve kolayca parlıyorlar. Böyle kadınlarla bir tutulmak istemiyorum.”
Ayrıca, gelişim yıllarında çocuğuyla daha fazla vakit geçirmek için kariyerine ara vermesinin, feministler tarafından yargılandığını hissettiğini de ekledi. Ona kendisini bu şekilde hissettiren kaç feministi kişisel olarak tanıdığı sorulduğundaysa, yalnızca uzaktan bir ikinci kuzeni olduğunu söyledi. Görüşleri, feministlerle olan kendi tecrübesinden ziyade, feministlerin toplum tarafından algılanışı ile daha fazla gölgelenmiş gibi duruyordu.
34 yaşında ve başarılı bir mücevher markası sahibi olan Susan, nasıl başlangıçta Maggie ile aynı nedenlerle feminizmle özdeşleşmede problemler yaşadığını anlatıyor. Feminizme atfedilen bir tür siyaseten doğruculuk ve feministlerin erkek düşmanı imajının onu feminist etiketinden uzaklaştırdığını söylüyor; oysa hayatında birçok feminist tercih yapmıştı. Sadece kariyer ve özel hayatında yaptığı seçimlerden ötürü de değil, bu tercihleriyle ilgili hiçbir zaman sözünü sakınmamıştı.
Susan, “feminizm ve feministler hakkında yaygın olan fikirlerin ötesine bakmak ve uğraşmak zahmetine girmedim,” diyor. “Ama Chimamanda Adichie’nin ‘Hepimiz Feminist Olmalıyız’ konuşmasını dinledikten sonra gözlerim açıldı diyebilirim. Sonrasında daha fazla feminist düşünce ve metinle haşır neşir oldum. Bir feminist gibi düşünür ve yaşarken kendime feminist dememenin ikiyüzlülük olacağına karar verdim.”
Yukarıdaki kadınların anlattıklarında ortak ve açık olan şey, feminizmin temel ilkeleriyle — siyasi, sosyal ve özel alanlarda hak eşitliği talebi — bir sorunları olmaması. Fakat feminist etiketiyle sorun yaşıyorlar. Bazıları ataerkil bir toplumda daha rahat hareket edebilmek için bu nitelemeden uzak dururken, diğerleri feministler tarafından yargılanmaktan korktuğu için kendilerine feminist demiyorlar.
Bu durum, feminizmin çok seslilik veya farklılık içermeyen monolitik bir teori olduğuna inanan feministler için bir değerlendirme vakti geldiğini gösteriyor. Feministler feminist ideolojiyi yayarken, feminist ilkelere aykırı olan seçimleri yargılamaktan kaçınmalılar. Feminizm, ataerkil yapılarla mücadele etmek için gelişmiş sosyal ve politik bir hareket; feministler tarafından, ataerkil yapıların ürünleri olup olmadıklarına bakılmaksızın, bireysel tercihleri yargılamak için bir araç olarak kullanılmamalı.
*Gizliliği korumak için isimler değiştirilmiştir.
Ana görsel: Ewa Kuryluk, Gölgemi Çizerken, 1978.