Widad Kawar, Batı Şeria’nın Nablus bölgesindeki Tulkarem’de doğmuş. Ailesi kısa zaman sonra Brumana Lübnan’a taşınmış ve en nihayetinde 1941’de Beytüllahim’e yerleşmiş. Eğitimini Ramallah Quaker okulunda tamamlayan Widad, tatillerini annesinin köyü olan Aboud’da geçirmiş. İşte burada, her öğleden sonra kadınların en güzel kıyafetlerini giyip, dokuma yapmak için bir araya geldiği zamanlarda Arap görsel kültürünün nasıl dokunduğunu izleme; öğrenme ve dokuma aracılığıyla hikayeler anlatılabildiğini görme fırsatı olmuş. 1940’ların Filistin’inde artık ‘geleneksel’ olarak anacağımız, müzelerde görebileceğimiz o zengin görsel kültürün bir parçası ve üreticisi olarak kumaşlara ve onları müthiş bir ustalıkla işleyen kadınlara tutkuyla bağlanmış. Bu sayede, köy hayatına, sosyal dinamiklere, kadınların birbiriyle konuşmak için yarattığı alternatif dile şahit olmuş.
‘Büyüdüğüm ev diğer evlerden farklıydı. Annemin elbise topladığı kadınlar çocukluğum boyunca ve hatta hayatımın ortalarında dahi etrafımdaydı.’
İşte bu öğleden sonra toplanmalarından birinde evlerine gelen kadınlardan biri kendisine 2 elbise hediye ediyor, biri te 1800’lerden. Widad o noktada şu an 2000’i aşan dokuma koleksiyonuna başlamış oluyor.
1967 savaşı ve Filistin’in işgaliyle beraber Widad’ın kumaşla olan ilişkisi daha aciliyetli bir hal alıyor. Öldürülen ve sürülen insanlarla beraber bu kadim toplulukların tarih, hafıza ve topraklarına, gündelik iş ve zanaatlerine olan bağları da koparılmak isteniyor. Widad bir yandan mülteci kamplarında çalışırken diğer taraftan sabırla ama aciliyetin farkında olarak dokuma işlerini toplamaya devam ediyor. Beni en çok etkileyen taraflarından biri bu elbiseler sayesinde daha mutlu zamanlara ait, savaş ve yıkımla soldurulmamış, sökülmemiş işlemeleri, renkleri, kumaşları alıp hatırlamak ve hatırlatmak, kendi geçmişine etrafındakilerle beraber sımsıkı sarılmak istemesi. 1948 ve 67 savaşlarıyla beraber nakış, Yaffa’nın portakal bahçeleri gibi, Nablus’un köyleri gibi Filistin’i hatırlatan sembollerden biri olmaya başlıyor. O sırada bunu farketmese de Widad, sonradan aslında ciddi bir mücadele başlattığını ve bunun ne kadar değerli bir uğraş olduğunu idrak ediyor.
İsrail’e karşı verilen mücadele bir yana, aynı zamanda tarih yazımına da bir başkaldırış Widad’ınki. O zamana dek daha çok erkeklerin uğraştığı mimariyle, fotoğrafla, resim ve heykelle yazılan ve hatırlanan erkek tarihin karşısına kadınların el emeğini, zihinsel ve duygusal dünyasını, dokuyarak yazdıkları kişisel tarihlerini dikiyor. Bunu ille karşıtlık olsun diye değil, ‘bu tarihte bizim de sizin kadar yerimiz var. Bu, bizim tarih yazma biçimimiz; bakın, tanıyın ve saygı duyun’ demek için. Yaffa’nın portakalları Filistinliler için belki şimdilik sadece bu nakış işlerinde varlıklarını sürdürüyorlar, Nablus’un köyleri tanınmaz haldeler ancak bir zamanın hayallerinin işlenmiş olduğu bu kumaşlar dokularıyla, renkleriyle, işçilikleriyle özellikle Filistin’in ama oldukça geniş bir Arap mirasının da taşıyıcısı ve yeni nesillere aktarıcısı olmaya devam ediyorlar.
Bu koleksiyonla Widad’ın tepki gösterdiği bir başka unsur ise gündelik hayatın bir parçası olan dokumaların, ne çabuk ‘eski zaman’lara ait ve ‘geleneksel’ diye kodlanarak lüks malzemeye dönüştüğü. Geleneksel kelimesinin bugün yer yer sömürgeci bir zemine de kaydığı ve hem gündelik yaşantıyı hem de tarih algısını değiştirdiği bir dünyada Widad koleksiyonunu sadece sergilemek değil aynı zamanda yaşatmak için evini açıyor. Senelerce topladığı elbiseleri, kumaş örneklerini, takıları, oya, nakış gibi işlemeleri insanlar görebilsin, katkıda bulunsunlar, bu tür işlemeleri unutmayıp geliştirsinler diye evini bir merkeze dönüştürüyor. Aynı zamanda araştırmaya da devam ediyor. Hayatını vakfettiği bu çalışma sonunda bu sene Amman’da açılmış olan (daha tümüyle bitmemiş) Tiraz Arap Elbise Evi adında ufak bir sergi, koruma, geliştirme ve araştırma alanında ikamet etmeye başlıyor.
Kaybolmaya yüz tutmuş Arap Dokuma Mirası’nı anlamaya, korumaya ve yeni nesillere aktarmaya adanmış bu evde çeşitli dönemlerin ve coğrafyaların sosyal morfolojisini ortaya koyan, birbiriyle etkileşim içinde olan Ürdünlü, Suriyeli, bedevi ve başka Arap topluluklarına ait 2000’den fazla kadın erkek ve çocuk elbiseleri, düğün kostümleri, başörtüleri, muskalar ve ev aksesuarları var. Evde gündelik giyim için işlenmiş elbiselerden tutun da ustalık gerektiren, altın ve gümüş ipliklerle bezenmiş nadide parçalara kadar birçok çeşit var. 19 yüzyıldan başlayarak Nablus’tan Beytüllahim’e, Ramallah’tan Batı Şeria’ya, Madaba’dan Ürdün Vadisi’ne aşiretlerin, köylerin, göçebe toplulukların çeşit çeşit stil renk kalıp ve desenlerle kaydettikleri sosyal ve kültürel ağlar, kutladıkları doğum ve düğünler, yasını tuttukları ölümler, hepsi bu kumaşlara dokunmuş, ilham vermeye ve işgal öncesi dönemin kaydını silmeye çalışanlara inat tutmaya devam ediyorlar.
Küratörlük kısımını Amira Alzaben, Salua Qidan’ın üstlendiği Tiraz ekibi, okullarda, üniversitelerde ve kamuyla paylaşmak için çeşitli eğitim programları üzerinde çalışmaya da başlamış. Dokuma tarihini çalışmak ve yaratıcıları olan kadınları tanımak üzere araştırma ve yayınlar için kaynak da oluşturmuşlar.
Filistin’li bir görsel sanatçı olan Nasser Soumi’nin şiiriyle bitirelim:
Filistin tarihi birçok formda yazıldı
Ama en derin ve güzeli
Filistin kadınlarının yazdığıydı
Kuzeyinden güneyine
O elbiselerin nakışlarını işleyen iğnelerle
Ve renklerini veren güneşle
Tiraz ve koleksiyon üzerine yapılmış video. Arapça anlamayanlar için sadece görsel olarak da keyifle izlenebilir:
Galeri fotoğrafları ve ana görsel Rania Gharaibeh’e ait.
Tiraz websitesine şuradan ulaşabilirsiniz.