15 Temmuz günü birkaç günlük bir gündem boşluğundan fırsat bulup ortaçağ kedileri ile ilgili bu yazıya başlamıştım. Bir blogdan diğerine, bir tivitten ötekine, 800-900 sene evvel yaşamış kedilerin hayatına dair pati izleri peşinde keyiften 4 köşe hopluyordum. Sonrası malum…olaylar olaylar. Şimdi de, eeeh yetti be gündeminizden…diyerek, girecek trafonun olmadığı zamanlara, kedilerin ortaçağ deliklerinde farklı muzırlıklar peşinde oldukları diyarlara gidelim.
Saraybosna Üniversitesi’nde Ortaçağ tarihi dersleri veren Emir Filipovic 4 sene evvel yaptığı bir arşiv çalışması sırasında aşağıda gördüğünüz patilere rastlar. Filipovic, Dubrovnik’te 15. yüzyıldan kalma bir yazma eser içinde karşılaştığı bu izlerin fotoğrafını çekerek kedilerin nasıl tarih yazdığını dünyaya duyurur. Leiden Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı hocası Thijs Porck bu fotoğrafı gördükten sonra kaleme aldığı bir metinde şöyle yazar: “Kedisi olanların bileceği üzere, kediler siz yazı yazarken klavyenizin üstünden yürüyerek geçmeye bayılır. Bu fotoğraf, kedilerin bunu yüzyıllardır yaptığının kanıtı.”
Biliyorsunuz, kedilerin olur olmaz yerlere işemesi de oldukça sinir bozucudur, hele de üstüne işenen, 1420’lerde ne çilelerle üretmekte olduğunuz bir yazmaysa. Porck aynı yazısında, sabah işe gelip de sayfanın ortasında kocaman bir çiş lekesi bulan ve cinleri tepesine çıkan bir kâtipten bahseder. Mağdur kâtibimiz çiş lekesini çembere alır, yanına bir kedi çizerek onu şu sözlerle lanetler:
“Hic non defectus est, sed cattus minxit desuper nocte quadam. Confundatur pessimus cattus qui minxit super librum istum in nocte Daventrie, et consimiliter omnes alii propter illum. Et cavendum valde ne permittantur libri aperti per noctem ubi cattie venire possunt.”
Meali: “Burada eksik kısım yok. Bir kedi gece gelip buraya işemiş. Deventer’de bu gece bu kitaba işeyen pis kediye lanetler olsun! Ve kedi kılıklı tüm işeyenlere! Gece kitaplarınızı açık unutmamaya dikkat edin.”
Peki böyle emek ve incelik isteyen nadide yazma eserlerin bulunduğu bir kütüphanede kedinin işi ne? Porck bu sorunun cevabını 9. yüzyılda İrlandalı bir keşişin yazdığı şiirde buluyor (Robin Flower Galceden İngilizceye çevirmiş, ben de Türkçeye yuvarlıyorum):
Ben ve kedim Pangur Bán,
Benzer işler peşindeyiz:
Fare avlamak onun zevki,
Gece boyu kelime avlamaksa benimki.
İnsanlar kedileri kemirgenlerin korkulu rüyası oldukları için yüzyıllardır besliyor, ödüllendiriyorlar.* İşte kütüphanelerde olmalarının sebebi de bu. Kediler kâtipleri ve kitapları kolluyor, Tarihin bekçiliğini yapıyorlar (belki de bekçilikten çok daha fazlasını…kıskıskıs)
Kütüphanede dirsek çürüten Hildebart’ın öğlen yemeği tarihbilmez, arbilmez bir fare tarafından çalınıyor. Bakınız, Hildebart aç, Hildebart çileden çıkıyor:
Haliyle, Hildebart bu fareyi lanetliyor: “Pessime mus, sepius me provocas ad iram; ut te deus perdat”
Meali: Seni rezil fare seni, beni çileden çıkarttın! Allah senin cezanı versin!
Ama daha da iyisi, 11. yüzyıldan Boethius’un De consolatione philosophiae (Felsefenin Tesellisi) adlı eserinin ağzının tadını bilen bir takım farelerce tırtıklanmış olması:
Canım, felsefenin de tesellisi mi olurmuş allaşkına, diye isyan eden bu fare soruyor: Ne yani, gidip de İncil’i mi kemirseydik?
Kedilere geri dönecek olursam, Irina Metzler diyor ki:
Ortaçağda insanlar kedileri “tanıdık dünyayla vahşi olan arasındaki eşikte durdukları” için canlı farekapanı göreviyle sınırlandırmak istemiş olabilirler. “Kediler insan topluluğunun davetsiz misafirleriydi. Sahip olunamazlardı. Tıpkı fareler gibi evlere sinsice girerlerdi. İnsanların onlara katlanmasının tek sebebi fareleri dize getirmeleriydi.” Bu durum, kavramsal bir karmaşaya sebep oluyor. İyi avcı oldukları için işe yarar canlılardı, ancak “evcilleşmeleri natamamdı.” Zındıkların da tam evcilleşmemiş olduğu söylenebilir, ortodoks düşüncelere karşı çıkarak ve tefsirde oradan oraya diledikleri gibi dolanarak ortaçağ hayvan hikayelerinde geçen vahşilik tanımına uyuyorlar. Yani, hayvan sembolizmi içersinde kediler de hayvanlar aleminin zındıkları olabilirler.**
Zındık kedilerle cadılar arasındaki dostluğa ise şimdi girmiyorum, o da bir başka yazının konusu olsun…
* Yakınlarda izlediğim bir kedi belgeseline göre, dünya üstünde kendi isteğiyle evcilleşmiş tek hayvan kedi. (3000 senedir kendi iradesiyle evcil ama hiçbir zaman da tam olarak evcil değil.)
** “Heretical Cats: Animal Symbolism in Religious Discourse” Medium Aevum Quotidianum Vol. 59 (2009).
Ana görsel kaynak
Diğer kaynaklar şöyle, böyle ve de böyle