Justin Bieber ve küçük hayranı, İstanbul, 2013.
…Ufaklığın yüzündeki öyle çıldırmış, saf bir sevinç ki o Justin’in ayarlanmış, Garfield ifadeli kuulluğu daha da bir gülünç görünüyor yanında. Hepimize bu şekilde, tepeden melekler yağıyormuş gibi, kutupta eriyen buzullar umuttan yapılmaymış gibi mutlu olmak nasip olsun inşallah. Herkesin gönlünde yatan bir Justin Bieber var… Justin Bieber hayatta ulaşmak istediğimiz zirvelerin bir sembolü de olabilir pekala. Zirveydi yükselmekti derken Nazi gibi konuşmaya başladım ama demek istediğim şu aslında, hayatta alaycılığın, sinik gülüşlerin değemediği türden mutluluklar oluyor. Fotoğraftaki ufaklığın öyle bir nöbetin pençesinde olduğu o kadar belli ki öyle alaycı malaycı yaklaşamıyorum. On sene sonra bu fotoğraftan utansa ne olur ki? Aslında bunda utanılacak ne var ki? Şu her halttan utanma ve sonra utanacağımız korkusuyla bir şey yapmaktan çekinmeyi de bırakmak gerekmiyor mu? (Bana şu awkward -garip addedilen an ve hareketlerden devamlı utanma, bunun sonucunda hayatın bir utanma/başkası adına utanma çemberi haline dönüşmesi- kültüründen gına geldi galiba biraz) Ne olursa olsun parlak prenses elbisesi ve süt dişleriyle hayatı boğazından yakalamıştı işte o an! Risk buydu!
(Bu arada Justin Bieber’a Garfield dediğim için biraz tedirginim ne yalan söyleyeyim. Yarın cesedimi bulursunuz artık, tavşan anaokulu makasıyla bıçaklanmışım, kafatasımda Hello Kitty kalemkutusu darbeleri var, mücadele de edememişim çünkü ellerimi de simli uhuyla birbirine yapıştırmışlar)