Förtalskassan kesinlikle bir halk mahkemesi değildir. Metoo da değildi. Orada olan biten, birçok kadının bir araya gelip çıkmazlara, ihmalkarlıklara, tecavüzlere ve bir dizi suistimallere maruz kaldıklarını ve bu suçların artık bir son bulması gerektiğini söylemesiydi.

MEYDAN

#metoo Hareketinin Geri Tepmesi – Tanıklar Sanık Olarak Cezaya (böyle) Çarptırıldı

Göteborgs-Posten(GP)’de 8 Nisan 2021 tarihinde yayımlanan Metoos backlash – så blev vittnen dömda förövare adlı Fanny Wijk imzalı makalenin çevirisidir.

 

 

#metoo hareketinden dört yıl sonra SVT (İsveç devlet kanalı), Soran İsmail’in dava süresince hedefe konmasıyla ilgili deneyimlerini anlatan bir belgesel yayınlar. Göran Lambertz canlı yayında kendisini tecavüzle suçlayan kadına dolandırıcı diye hitap eder. Aynı zamanda, beş kadın, sosyal medyada fail olduğunu iddia ettikleri kişilerin isimlerini ifşa etmekten suçlu bulunur. #metoo hareketi gerçekten geri mi tepiyor?

 

Komedyen Soran İsmail, #metoo hareketi esnasında ortaya atılan bir çok tecavüz ve cinsel taciz suçu iddasından sonra, 2017 sonbaharında gözden kaybolmuştu. Şimdi, SVT’nin yeni belgeseli “Persona non grata (istenmeyen kişi)” da tam anlamıyla yeniden sahneye geri döndü. Belgesel, komedyenin davasını yıldızının parladığı zamandan hor görüldüğü döneme kadar anlatıyor. Açılan tüm soruşturma davalarının düşmesine rağmen, aleyhindeki suçlamalar hala devam ediyor. Ancak İsmail’i ihbar eden kadınlar belgesele katılmayı reddetmiş veya kendilerine sorulan sorulara cevap vermekten çekinmiş.

 

Bu olaydan birkaç hafta önce, adalet müsteşarı Göran Lambertz bahçesinde ani bir basın toplantısı düzenler. O gün, tecavüz şüphesiyle girmiş olduğu hapishaneden tahliye edilmiştir. Basın toplantısında, kendisine yönelik suçlamaların hepsi silinmiş olarak, Göran Lambertz olanlarla ilgili kendi yorumunu sunar. Villasının dışında bir düzine haber kanalından gazeteciler vardır. İsveç ulusal kanalı SVT ve Expressen canlı yayındadır.

 

Göran Lambertz, kendisini tecavüzle suçlayan kadını yalancı ve dolandırıcı olarak niteler ve onu ismiyle anar. Kamuoyu önünde küçük düşürüldüğü ve yanlış bir yargılamaya maruz kaldığı için devletten bir milyon kron tutarında tazminat talep eder. “Sembolik bir eylem” olarak, esas onun kendisine tecavüz ettiğini söyleyerek, kadına karşı suç duyurusunda bulunur.

 

#metoo hashtag’i altında, yüzbinlerce kadının tecavüz ve cinsel taciz hakkında ifade vermesinin üstünden geçen dört yılın ardından bugün bir çok kişi, odağın asıl meseleden tamamen uzaklaştığına inanıyor. Şiddete maruz kalmış kadınların hikayelerini öne çıkarmak yerine bugün, basın etiği ve hukuk tartışılıyor. GP, metoo hareketi ile açılan cinsel suç davaları esnasında ve sonrasında adı ifşa edilen erkeklerin açtığı “förtal”, yani karalama/hakaret/itibarsızlaştırma gerekçesiyle açılan tazminat davalarını inceledi.

 

Ancak, fail olduğu iddia edilen kişilerin isimlerini özel şahıslar dışında medya da kamuyla paylaştı. 2017 sonbaharından sonra, medyada haksız muamele gördüğünü veya itibarsızlaştırıldığını düşünen kişilere destek veren kurula toplam on bir rapor sunuldu. Bu dosyalardan on tanesi gazetecilik etiğinin ihlali nedeniyle mahkumiyetle sonuçlandı. Aynı zamanda, Granskningsnämnden (radyo televizyon inceleme kurulu) mahremiyete saygı gösterilmediği için SR, SVT ve TV4’teki birkaç haberin yayınlanmasına izin vermedi. Bu yüzden mi erkeklerin hikayeleri artık medyada öne çıkıyor? #metoo hareketi gerçekten geri mi tepiyor?

 

Irena Pozar: “Kadınlara Ne Oldu?”

18-25 yaş arası genç kadınlara yönelik İsveç’teki en büyük dergi olan Veckorevyn’in genel yayın yönetmeni ve gazetecisi Irena Pozar, Expressen’deki bir köşe yazısında, medyanın Göran Lambertz’in basın toplantısını ele alış biçimini eleştirerek, bilgisini ve özel konumunu canlı televizyonda davacı kadını tamamen yok etmek için kullandığını öne sürdü. Tanınmış birçok gazeteci de, Soran İsmail hakkındaki basın toplantısı ve belgeseli, metoo’nun asıl mesajının unutturulduğunun ve gömüldüğünün kanıtı olarak nitelendirdi.

 

–Basın toplantısı birçok kişiye metoo hareketine karşı bir ters tepkinin ortaya çıktığını açıkça gösterdi. metoo’nun ilk yılında yaptığımız olası hataları telafi etmek için ters yönde biraz fazla hızlı koşuyor olabiliriz. Bu, ataerkilliğin çirkin yüzünün, aynı anda birçok kişiye gösterildiğinde ne gibi sonuçlar doğurabileceğinin rahatsız edici derecede açık bir örneğiydi, diyor.

 

Expressen ve SVT’nin basın toplantısını canlı yayınlamayı seçmesi, medyanın saygılı ve rasyonel gördüğü erkeklere ne kadar çok itimat ettiğinin, aynı zamanda kadının kimliğini korumadaki başarısızlığının bir göstergesidir. Irena Pozar, bunun hem basını hem de kadınları bireysel ve grup olarak yaraladığını söylüyor.

 

– Medya etiği içinde var olan kural ve tutumların sıkı bir savunucusuyum. Bu kurallar çok önemli ve aksi uygulamaları görmek istemiyorum. Fakat, medyanın bir adamın mikrofonlara ne söyleyip söyleyemeyeceğine karar verme becerisi olmadığını farkettiğimde ve tüm bunların bir davacıyı nasıl etkilediğini gördüğümde bu inancımı kaybettim.

 

Irena Pozar. Fotoğraf: Nils Petter Nilsson

 

Metoo hakkında kitap yazıyor

Irena Pozar şu sıralar metoo hareketi sonrasında yaşananlar hakkında yazdığı kitabında, harekete karşı bir tepki doğduğunu savunuyor. Kitapta medyanın kadınlara ve hikayelerine nasıl baktığını, davaların yargı tarafından ve sosyal mecralarda nasıl ele alındığını inceliyor.

 

– Medyanın göbeğindeki biri olarak, metoo tartışmalarının ifade veren kadınları öncelemek yerine, medya etiği hakkında tartışmalara dönüştüğüne tanık oldum. Tüm bu kadınlara ve onların hikayelerine ne oldu? Unutulmadıklarını bilmelerini istiyorum, diyor.

 

Metoo hareketi süresince, faillerin isimlerini ifşa eden kadınlara yönelik medyadaki ihlaller ve karalama/hakaret mahkumiyetleri, tartışmanın asıl mesele olan cinsel istismardan uzaklaşarak başka bir yöne kaymasına sebep oldu. Böylece, cinsel istismar ile suçlanan erkeklere tartışmayı yönetmek için bir kez daha fırsat verilmiş oldu.

 

– Metoo ile ilgili olarak iftira, etik ve hukuktan bahsediyoruz. Dünyanın eşitlik bakımından en önde gelen ülkesi İsveç’te, her gün acı çeken kadınlardan maalesef ki bahsedemiyoruz.

 

Irena Pozar, asıl sorunun devam ettiğini ve hikayelerin toplum tarafından bu şekilde ele alınmasının, kadınların yaşadıkları istismarı anlatmaya cesaret edememesine yol açabileceğini söylüyor. Bizi ileriye taşımak için, toplumun ana organlarında, siyasette, yargıda ve medyada cinsiyetçiliğe ve kadın düşmanlığına sıfır tolerans göstermemiz gerektiğini belirtiyor.

 

– Bugünün genç erkekleri daha bilinçlidir diye, sorunun kendi kendine düzeleceğine inanmaktan vazgeçmeliyiz. Durumun böyle olduğuna dair elimizde hiçbir gösterge yok. Genç erkekler de her zaman olduğu gibi partnerlerini dövüyor ve kadınlara karşı cinsel suçlar işliyor. Kesinlikle arkamıza yaslanmamalıyız, diyor.

 

Davalar böyle geçti

İsveç Suç Önleme Konseyi’nden alınan istatistikler, rapor edilen tüm cinsel suçların yalnızca yüzde 10’unun dava ile sonuçlandırıldığını gösteriyor. GP, 2017 ve 2020 yılları arasında mahkemeye giden ve içinde metoo’dan bahsedilen yaklaşık elli davayı inceledi. Bunların hepsi İsveç’in en büyük yasal veritabanı Acta Publica’dan alındı. Bu davalarda, metoo hareketinin kendilerini ifade vermek için cesaretlendirdiğini, daha az yalnız hissettiklerini ve cinsel istismara maruz kalmalarının kendi suçları olmadığını anlamalarını sağladığını söyleyen kadınlara ait birçok ifade bulunmakta. Ayrıca, sanık erkeklerin, kadınların ifadelerini uydurmuş, renklendirmiş veya abartmış oldukları gerekçesiyle davaların düşmesi için, metoo’ya atıfta bulunduğuna dair örnekler de mevcut.

 

İşte metoo hareketiyle bağlantılı davalardan ve dava sonuçlarından bir seçki:

 

Hakaret davasında 5 hükümlü

Metoo sonrasında yapılan suçlamalar sadece cinsel istismar suçları değildi. İşin içine, taciz iddialarını kamuoyunda duyurdukları gerekçesiyle beş kadına yönelik açılan iftira cezaları da girdi. Metoo hareketi süresince İsveç’teki en dikkate değer dava, 2019’da Fredrik Virtanen’i Instagram’da tecavüzcü olarak duyurduğu için ağır iftiradan hüküm giyen Cissi Wallin’e karşı açılan dava oldu.

 

Mahkeme elbette ki, bir istismara maruz kaldığınızda yaşananları açıkça anlatmanızı istiyor. Ancak sınır, sanık erkeklerin isimleri ifşa edildiğinde, ‘förtal’, yani haksız yere hedefe koyma/hakaret etme/itibarsızlaştırma gerekçesiyle keskin bir şekilde çizilmiş oluyor. Peki burada isme nasıl bir anlam yükleniyor? Mart 2021’de bir kadın, 9.000 üyeli bir Facebook grubunda bir yönetmeni tecavüzcü olarak ifşa ettiği için üst mahkemede yargılandı. Bu davalar arasında isimleri özel şahıslara ait olan ve kadınlar tarafından kamuda ifşa edilen tecavüzcü veya pedofiller de var.

 

Lund Üniversitesi’nde hukuk bilimci ve kıdemli öğretim görevlisi olan Linnea Wegerstad, bu beş iftira cezasını, Ulrika Andersson, Lena Karlsson ve Clare McGlynn ile birlikte yürüttüğü metoo projesi kapsamında araştırdı. Proje kapsamında araştırılan konular arasında, metoo’dan sonra gelen cinsel taciz raporları hakkında ne gibi bir gelişme sağlandığına ve hikayelerini sosyal medyada paylaşan kadınların bununla neyi başarmak istediklerine dair içerikler bulunmakta.

 

– Çoğu cinsel taciz davasının düştüğünü biliyoruz. Bunun elbette gerekçeleri vardır. Ancak metoo’nun parmak bastığı asıl nokta, birçok kadının hikayelerini başkalarıyla paylaşma ihtiyacını hissediyor olmasıdır, diyor.

 

Förtal davaları, cinsel istismara maruz kalan kadınlara karşı bir tepki olarak görülebilir. Sonuç olarak, yargı önünde adaleti bulamayan kadınlar hikayelerini paylaşmanın başka yollarını buldular, ki bu da birçok davada, ismi ifşa edilen erkeklerin polise başvurmasıyla sonuçlandı. Bu durum, cinsel taciz davalarının geri çekilip düşmesine yol açtı.

 

– Mahkeme, istismara maruz kaldığınızda yaşadıklarınızı açıkça anlatmanıza izin veriyor ancak sanık erkeklerin isimleri ifşa edildiğinde sınır çekiyor. Kişinin adını vermeden sadece cinsel istismarı anlatsanız ne olur? Bunun hikâyeye ne gibi bir faydası var?

 

Sosyal medyada faillerin isimlerini ifşa etmek sadece metoo hareketinde rastlanan bir durum değil. Dijital veya viral hak adı altında, zarara uğramış bir kişinin hikayesini çevrimiçi paylaşması, kişinin görünür kılınmasının veya failin neden olduğu zararın karşılanmasının bir yolu olarak görülmekte. Ancak bu, linç kültürünün veya cancel kültürünün bir uzantısı olarak da görülebilir; örneğin, ihtilaflı bir fikri ifade eden veya suç işleyen kişiler ifşa edildikten sonra onları bazı platformlardan dışlamak gibi.

 

– Viral hakkın, mevcut hukuk sistemimizin başaramadıklarını yerine getirmeyi amaçlayan bir fonksiyonu olduğu söylenebilir. Bu, bir tür politik aktivizm olarak deneyimlerini paylaşma arzusu ile ilgilidir. Linnea Wegerstad, bu tavrın gelecekte artıp artmayacağını tahmin etmenin zor olduğunu söylüyor.

 

Linnea Wegerstad Fotoğraf: Christer Hermodsson

 

Medyadaki etik çöküş

Medya stratejisti Brit Stakston, metoo ayaklanmasını ve medya etiğine ilişkin çökmeleri yakından takip etti ve Cissi Wallin aleyhine açılan hakaret davasını, metoo’ya karşı verilen bir tepki olmasından ziyade, bir rahatlama olarak gördüğünü belirtti. Hukuki süreç yerini dijital halk mahkemelerine devretmemeli, yeni bir gelişme olması durumunda polise bildirilmelidir.

 

– Bir hukuk devletinin gelişmesi muhbirleşmiş bir toplumu korumakla mümkün olamaz, en basit anlamda bile desteklenmesi topluma bir fayda sağlamaz. Hiç kimse, failin kurbanını gömüp gerçek hikayeyi kontrol etmesini istemez. Geliştirilmesi gereken, dijital olarak birbirimizi nasıl linç ettiğimiz değil, hukuk sistemidir, diyor.

 

Brit Stakston, dijital halk mahkemelerinin, linç kültürünün ve dışlamanın stratejik olarak iyi planlanmış bir metod olduğunu söylüyor ve örnek olarak, İsveç makamlarından yasal bilgiler sunan bir web hizmeti olan Lexbase’i gösteriyor. Birisi hakkında hızlı bir şekilde bilgi edinme ve bu bilgileri bağlamından kopartarak yayma imkanının olması, hukuk sisteminde çökme riski yaratır.

 

Brit Stakston. Fotoğraf: Simon Rehnström/SvD/TT

 

– Dijital dünyada fısıltı oyunu acımasızdır. Söylentilerden, ön kovuşturmalardan veya çektikleri cezalardan yola çıkarak, bir dışlama pratiğinin parçası olmamak, hepimizin aldığı bir sorumluluk olmalıdır, diyor. Ama en iyi hukukçular bile medya ortamını bu şekilde kullanmayı seçiyorsa bu bize dair ne söylüyor? Demek ki, bilirkişiler dahi artık hukuki sürece güvenmiyor.

 

Medya, metoo mahkumiyetlerinden sonra birçok ders aldı. Brit Stakston, Göran Lambertz’in canlı basın toplantısının medya etiğinin işlemediğine dair çok iyi bir örnek olduğunu söylüyor.

 

– Basın toplantısı katılan herkes için bir felaketti. Medya birimlerinin işbirlikçi haline gelebilmesi, manipülasyona karşı koruma mekanizmalarını devreye sokmanın o kadar kolay olmadığını gösteriyor.

 

Karalama Davası Fonu (Förtalskassan) kadınları destekleyecek

Fail erkekler medyada gittikçe daha fazla yer bulurken, metoo’nun esas meselesine odaklanmak isteyen karşı sesler de var. Soran İsmail hakkındaki belgesel SVT’de yayınlandıktan sonra, gazeteci ve yazar Maria Sveland ve medyacı Cissi Wallin, istismara uğrayan kadınlara konuşma fırsatı sunacakları kendi belgesellerini yapmak için bir kitle fonu kampanyası başlattı. Hazırlayacakları belgeseli yine SVT’de yayınlamak istiyorlar.

 

Maria Sveland aynı zamanda, amacı metoo sonrasındaki ifadeleriyle bağlantılı olarak iftira/karalamadan hüküm giyen kadınları maddi olarak desteklemek olan Förtalskassan’ın girişimcilerinden biridir. Bu fonun işleyişini, grevin yasak olduğu zamanlarda sendikal hareketin işsizlik sigortası fonuyla çalışmasına benzetiyor, ki o zaman, dayanışma adına protesto yapabilmek için herkese maddi destek sağlanabilmekteydi.

 

– Metoo hareketiyle bir süreliğine de olsa çatlayan sessizlik kültürünün geri dönmesini istemiyoruz. Kadınların dava açılma korkusuyla konuşmaya cesaret edememesi, üzerinde durulması gereken bir durumdur. Maria Sveland’a göre, tüm istatistikler ifşa sonucu en fazla tehdide maruz kalanların kadınlar olduğunu göstermesine rağmen, erkekler için oluşan yasal belirsizliğe odaklanılması insanları öfkelendiriyor.

 

metoo boyunca yüz binlerce kadın sosyal medyada uğradıkları tacizleri anlattı, iftira davasından İsveç’te hüküm giyen kadınların birçoğu da özel ve kapalı gruplarda tanık olarak ifade verdi. Maria Sveland, metoo sürecinin bunca kadının tanıklıklarına karşın, erkeklerin masumiyetine hizmet etmesini tamamen gerçek dışı buluyor.

 

– Polise ihbar edilen cinsel suç sayılarının azlığını ve bunlardan sadece yüzde onunun yüksek delil talepleri sebebiyle kovuşturmaya değer bulunduğunu düşünürsek, odağımızı hatırlamalı, esas derdimiz olan cinsel şiddeti tartışmalıyız. Konuşmamız gereken şey bu, diyor.

 

Maria Sveland. Fotoğraf: Nils Petter Nilsson

 

Yargının dışında var olan bir tür halk mahkemesini teşvik etmenin bir riski yok mu?

 

– Förtalskassan kesinlikle bir halk mahkemesi değildir. metoo da değildi. Orada olan biten, birçok kadının bir araya gelip çıkmazlara, ihmalkarlıklara, tecavüzlere ve bir dizi suistimallere maruz kaldıklarını ve bu suçların artık bir son bulması gerektiğini söylemesiydi.

 

Maria Sveland, metoo gruplarının, sahip olduğumuz yasal sistemi ihlal etmek veya onun yerine geçmekten ziyade, kadınların değişim talep etmek ve yaralarını sarabilmek için güç toplayabilecekleri bir yer olarak işlev gördüğüne inanıyor. Sorunun üstesinden gelmek için tüm yargının gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyor.

 

– Hukuk sistemi sadece dürüst ve objektif insanlardan değil, ne yazık ki seks suçlularından, seks alıcılarından, kadınları taciz eden ve çocuklarına tecavüz eden erkeklerden de oluşuyor. O zaman erkeklerin bu derece bireysel bir güç elde etmesini engellemeniz gerçekten çok daha acil ve önemli hale geliyor, diyor.

 

Maria Sveland da, Göran Lambertz’in basın toplantısından sonra bir köşe yazısı yazdı. metoo sırasında failleri ifşa eden kadınlara yapıldığı gibi, Lambertz’e de hakaret/karalama/iftira suçundan dava açılmasını umduğunu yazdı. Şimdiye kadar böyle bir gelişme olmadı.

 

– metoo kesinlikle ölmedi ama tanık olduğumuz şey de en başından beri devam eden bir geri tepme. Aslında bu garip değil, tüm siyasi özgürlük hareketlerine dönüp baktığımızda, ezilen bir grup değişim talepleri formüle etmeye çalıştığında, iktidarın hep direndiğini görüyoruz. Feminist harekette ve metoo’da yaşanan da bu, diyor.

 

Hareket ilk gününden beri muhalefetle karşılaşmış olsa da, Maria Sveland geleceğe olumlu bakıyor ve kadınların kürtaj ve oy haklarını kazandıkları gibi, cinsel şiddet konularının da bir gün ciddiye alınacağına ve farklı soruşturma pratikleri geliştirileceğine inanıyor.

 

– Kimse metoo gruplarının yasal sistemin yerine geçmesini istemiyor. Öte yandan hukuk sisteminin adil olmasını, daha iyi işlemesini ve yapısal sorunları ciddiye almasını talep ediyoruz.

 

 

 

Ana görsel: Nils Petter Nilsson, Roger Turesson/DN/TT, Yvonne Åsell/SvD/TT, Kollage GP.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Odalar ve Merdivenler
Filistin’in Kurtuluşu Feminist bir Meseledir!
Welcome to İstanbul, Sarai

Pin It on Pinterest