Elgiz Müzesi’nin her sene gerçekleştirdiği teras sergilerinin on dördüncü edisyonu bu sene “Görülmeyenler” başlığıyla 20 Haziran günü açıldı. Katalog metnini çevirdiğim bu heykel sergisi kapsamında, 2020 ve 2021 yıllarında takip ettiğim edisyonlardan farklı olmak suretiyle, daha hacimli işler gördüm. Bu işler arasında en ihtişamlı heykellerden biri, sanatçı Büşra Kölmük’e ait “Kül” isimli iş. Büşra Kölmük’ün sanat anlayışını ve üretimini 5harfliler’in ilgisine sunmak istedim.
Sevgili Büşra, öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğin için teşekkürler. Kendinden ve sanatsal yaklaşımından bahseder misin?
Teklifin için ben teşekkür ederim. 1989 yılında İstanbul’da doğdum. 2009 Yılında Kocaeli Güzel Sanatlar Üniversitesi heykel bölümünde eğitimime başladım. İstanbul’a yakın bir yerde bir senelik heykel sanatı eğitimi almak istiyordum; aslında ressam olmaktı hedefim. Fakat metal heykelcilik ile tanışınca eksik olan bir şeyler tamamlanmış gibi hissettim. Sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel bölümünü kazandım ve eğitimimi orada sürdürdüm. Metal heykel üzerine yıllardır çalışıyorum. Sert bir malzemeyi organik yapılara çevirmeyi seviyorum. Genelde tasarımlarım beni üzen ve rahatsız eden konular üstüne kurulu.
Katıldığın sergilerden ve sergilerde sunulan kapsamın çalışmalarını nasıl etkilediğinden bahseder misin?
Türkiye’de birçok karma sergiye katıldım. Londra’ da da karma bir sergide yer aldım. Galerilerle sergi içeriğine göre çalıştım. Sürekli üretmeye ve tasarım yapmaya devam ediyorum. İlgimi çeken bir konu olduğunda elimde uygun bir heykel varsa onunla dâhil oluyorum ya da tasarımlarımdan uygun gördüğümü vakit uygunsa üretmeye başlıyorum.
Peki belirli bir sergi için üretirken seni üretmeye sevk eden ne oluyor? Kavramsal çerçeveyi belirten metin mi, ilham mı, yoksa birtakım şahsi ve bağımsız düşünceler mi?
Aslında bahsettiklerinin hepsi etkili oluyor. Sergi metnini okurken farklı bir şey aklıma gelebiliyor veya o dönemde ilgimi çeken şeyi metinde kendi açımdan görebiliyorum.
Metalle çalışmak senin için ne anlama geliyor? Metalin üretim aşamasında verdiği his nasıl?
Metalin bendeki etkisi gerçekten çok farklı, “Aşk” gibi. Herkesin bana ilk sorduğu soru “zor değil mi?” Evet, çok zor ve sevilmeden yapılabilecek bir iş değil. Ama çalışırken meditasyon yapıyormuş gibi hissediyorum. İnanılmaz huzur veriyor. Yeni bir heykele başlarken çok heyecanlı oluyorum süreç içinde çok yorulsam da sevdiğim işi yapmaktan çok mutluyum. Metal doğaçlamaya çok müsait bir malzeme. Akışı sürekli değiştirebiliyorsunuz. Yeni bir heykele başlarken kendime sınırlar koymuyorum. Meselemin ne olduğuna karar veriyorum ve ne yapmak istediğime. Süreçle beraber heykel kendini şekillendiriyor. Sonuç benim için de sürpriz oluyor. Bu şekilde heyecanımı kaybetmeden yoğun çalışabiliyorum. Çünkü bitmiş halini çok merak ediyorum. Heykel sanatına yeni başladığım zamanlarda sanatçı bir arkadaşım “Metal sana nasıl olmak istediğini söyler dinle.” demişti. Bu sözün gerçekte ne anlama geldiğini zaman içerisinde anladım. Kısaca yine dünyaya gelsem yine metal heykeller yapmak isterdim.
Ne kadar güzel… Peki atölyen nerede?
Şu an için sabit bir atölyem yok. Çünkü çalışmaya uygun sessizlikte, aynı zamanda da geniş bir mekân bulmak zor. Şehir merkezinin dışında kıstaslarıma uygun yerler zaman zaman çıksa da sürekli olarak bulunmak isteyebileceğim bir yerle henüz karşılaşmadım. Kimi zaman küçük kimi zaman ise çok büyük ebatlı heykeller yapıyorum. Genelde demir çelik fabrikalarıyla çalışıyor ya da atölye kiralıyorum. Kısa sürede bir proje yetiştirmem lazımsa üniversitemde yapıyorum. Etrafımda durmadan çalışan insanların olması motivasyonumu artırıyor.
Metal dışında hangi malzemelerle çalışıyorsun? Ressam olma hedefiyle yola çıktığını söyledin. Hâlihazırda heykeltraşlığın yanı sıra pratik ettiğin başka sanat dalları var mı?
Metal dışında çok fazla malzeme denedim. Çamur, polyester, taş, ahşap, kâğıt deneysel malzemeler, belki onları da severim dedim ama metalin verdiği zevki onlardan alamadım. Henüz sergilemediysem de heykel dışında resim de yapıyorum. Yaptığım resimleri üç boyutlu hâle getirdiğim zaman sergilemeyi düşünüyorum.
Elgiz Müzesi’ndeki “Görülmeyenler“ başlıklı teras sergisinde bulunan işini konuşalım biraz da. Bu hacimli işi nerede ürettin, böyle üretimlere atölye koşulların elveriyor mu?
Müzedeki Kül isimli heykelim tasarım aşamasındayken sergiye başvurdum. Sonuçlar belli olduğunda iki üç aylık bir sürem vardı teslim için. Sergiye dâhil olan arkadaşlarımızla beraber üniversitenin bahçesinde heykel sempozyumuymuş gibi bir alan oluşturduk ve hep beraber üretmeye başladık. Bu şekilde motivasyonumuz hiç düşmedi ve çok keyifli bir süreçten geçtik. Ebat olarak çok daha büyük heykeller de yaptım, ama açık alanda. Çünkü atölyenin tavan yüksekliği üretime elverişli olsa bile ortaya çıkan iş bu sefer kapıdan çıkarılamıyor ya da vinç için yeterli alan olmayabiliyor.
Tabii, bu kadar hacimli işler üretmenin lojistiği de zor belli ki. Peki, heykellerinin yerleştirmesinde ne gibi unsurları önemsiyorsun? Bu heykelin terastaki konumu nasıl sence?
Yerleştirmede dikkat ettiğim en önemli etken, kimseye zarar vermemesi ve heykellerin etrafında tam tur atılarak seyredilebilmesi. Elgiz Müzesi’ni seviyorum. Büyük ebatlı heykeller sergileyebileceğimiz nadir yerlerden. Heykelimin şu an da bulunduğu konumdan rahatsız değilim. Sadece daha geniş bir alandan tam olarak seyredilebilmesini isterdim ama vincin uzanabileceği en uzun noktadan yerleştirildi. Çok ağır olduğu için ve zemin taşlarından dolayı elle müdahale etmek mümkün olmadı.
Biraz da pandemide nasıl bir süreç geçirdiğini konuşalım. COVID-19 sürmekle birlikte pandemi önlemlerinin kaldırılması, dünyanın yeniden açılması, etkinliklerin yeniden başlaması gibi durumlar sanat pratiğini etkiledi mi?
Pandemi benim için zor geçti maalesef. Sanırım basından ve varsayımlardan fazla etkilendim. Aileme bir şey olacak ya da benden dolayı biri zarar görecek diye hep gergindim. Sergiler, sempozyumlar ve birçok projem ertelendi. Çevrimiçi sergiler oldu yine ama ne seyirci ne de sanatçı için tatmin ediciydi. Motivasyonumu çok sarstı. Bir yandan da, hastalıktan dolayı verdiğimiz birçok kaybın yanı sıra, maddi şartlardan dolayı da çok fazla insan hayatından vazgeçti. Her gün bunları duymak, izlemek beni depresifleştirdi. Aslında Kül de bu sürecin sonunda ortaya çıktı. Kendi içimdeki görülmeyenleri fark ettim. Korkularım, sevinçlerim, planlarım, ne olmak, ne yapmak istediğim… Ve bir gün durup “Evet şu an kötü şeyler oluyor ama düzelecek küllerimizden yeniden doğacağız,” diyerek bu heykele başladım. Bütün heykellerimin yeri başka ama “Kül” benim için yüksek bir manevi değere sahip. Bana çok iyi geldi. Üretim aşamasındayken aksilikler yaşadım ama bitti ve şu an sergide. Olayların hafiflemesinden ya da kanıksamamızdan dolayı şu an eskiye dönebiliyoruz. Etkinliklerin tekrar başlaması yeniden yoğun bir şekilde üretken olmamı sağladı.
Son olarak seni zihinsel olarak meşgul eden, üretime dönüştürmeyi planladığın kavramlardan bahsetmek ve belki yakın zamanda izleyiciyle buluşacak olan çalışmalarına dair ipuçları vermek ister misin?
Türkiye ve dünya gündeminin sürekli değişmesi hepimizin zihnini çok meşgul ediyor. Ürettiğim heykellerin birbirinden farklı meseleleri temsil etmesi de bu yüzden. Geçen sene Elgiz Müzesi’nde heykelim kadına şiddet ile alakalıydı ama bu temas içeren bir şiddet değildi. Çünkü faillerin çoğunlukla sanat ile ilgilenmediğini düşünüyorum. Onlara bu şekilde anlatamam. Benim sözüm, eylem ve söylemlerinin şiddet ve ötekileştirme olduğunu fark etmeyenlere. Bilinçli ve bilinçsiz mobbing uygulayanlara. Çevremizde denk geliyoruz. “Git makyaj yap,” “Şöyle giyinsene,” “Bu şirkette topuklu ayakkabı giymek zorundasınız,” gibi baskılar var. “Sen kadınsın taşıyamazsın” derken söylemlerinin farkında değiller. Metalle uğraşan bir kadın olarak şunu çok duyuyorum: “Bu erkek işi değil mi, bir kadına göre çok iyi yapmışsın, erkek gücü ister.” “Hayır, bu tam da kadın gücü ister,” diyorum. Karşı taraf aslında iltifat ettiğini sanıyor ama fark etmeden ötekileştiriyor. Üstelik bunlar, eğitimli bir kesimden gelen tepkiler. Eğitimsiz tarafı kesip atmak çok kolay olabilir. Ama asıl biz bunu değiştirmeliyiz. Herkesin şiddet algısı farklı, fiziksel şiddeti herkes eleştirir. Sonra gelip üstüne ötekileştirme yapılması bana garip geliyor. Tarihte kadınlar hep arkaplanda tutulmuş. Sürekli sorulan soru “Neden kadın sanatçı, bilim insanı vb. az?” Etrafımızda birçok kişi “Sen kadınsın olmaz, yapamazsın,” diyor. Hatta olmasın diye elinden geleni yapıyor.
Bir süre doğanın dengesinin bozulmasını ve genetik yapılarla oynanmasını temsil eden işler yapmıştım. Bunu hepimiz eleştiriyoruz ama evinde genetiğiyle oynanmış hayvan besleyen birçok insan var. Tüye alerjiniz mi var, size tüysüz hayvan üretelim. Kas ağrısı çeken kediler, nefes problemi yaşayan ya da sağır edilen köpekler… Sanırım en büyük meselem eleştirdiğimiz şeyin içinde olmamız. Farklı bir bakış açısında eleştirdiğimiz kişilerin biz olmamız. Herkesin önce kendi kapısının önünü süpürmesi gerekiyor. Eleştirmek kolay ama uygulamak zor.
Şu an üstüne çalıştığım farklı bir projem var. Resimlerini yaptığım işlerin üç boyutlu hâlini yakalamaya çalışıyorum. Psikanaliz üzerine kitaplar okuyor, araştırıyorum. Uzun süredir insanları gözlemlemeye çalışıyorum. İnsanların birbirine etkisi ve psikolojik olarak değişimleri. Yıl sonunda bazı çalışmalarımı bitirmiş olacağım. İçime sinerse ilk kişisel sergimi onlarla oluşturacağım.
Çok teşekkürler, sevgili Büşra.
Ben teşekkür ederim.
Kapak görseli: Büşra Kölmük ve heykeli Kozmos. Fotoğraf: Galip C. Olcayto