2 Nisan, Maria Sibylla Merian’ın 369. doğumgünü. Merian, 1647’de Frankfurt’ta doğuyor. Ailesi ressam ve matbaacılardan oluştuğundan, küçük yaşta çizim yapmaya başlıyor. Önceleri sırf çiçek ve bitki resimleri çizen Merian, Frankfurt’un ipek ticaretindeki önemi nedeniyle bol bol ipekböceği görüyor ve incelemekten keyif aldığı bu hayvanları da çizimine eklemeye başlıyor. Böylece yavaş yavaş böceklere, özellikle de tırtılların kelebek ve güveye dönüşüm süreçlerine odaklanıyor ve o zamanlar pek bilinmeyen metamorfoz olgusunu sıkça resimlemeye koyuluyor. Kadınların ressam localarına üyeliği yasak olduğu ve yağlı boya çalışmak sadece lonca üyelerine ait sayıldığı için, resimlerini suluboya yapmak zorunda kalmış. Bu esnada Almanya’da bitkilerle uğraşan kadınların, şüphe çektikleri takdirde hâlâ cadı ilân edilerek öldürülebildiğini hatırlatalım.
Merian’ın, çağdaşı naturalistlerden en büyük farklarından biri (kadın olmasına ek olarak) böcekleri izole bir kategorizasyonla değil, yaşam alanları içinde ve diğer canlılarla etkileşimleriyle ele alması. Herhangi bir böceği inceleyip işi bitince atmaktansa, Merian onları besliyor, üremelerini sağlıyor, larva süreçlerini izliyor, hangi bitkilerden ne kadar yediklerine dikkat ediyor ve çemberin tamamlanmasını bekliyor. Böceklerinin çoğunu kendisi yetiştiren Merian, Gettysburg College biyoloji bölümünden Kay Etheridge’e göre, otçul böceklerin her birini barındıkları bitkiyle beraber gözlemleyen ve anlatan ilk naturalist.
Ancak Merian, çoğunlukla bilim kadını sıfatından arındırılmaya çalışılarak sadece “iyi bir çizer” olarak anlatılagelmiş. Uzun yıllara yayılan gözlemleri, araştırmaları, boy boy kitaplarına rağmen, kendisi hakkında yazan Heidrun Ludwig gibi araştırmacılarca “doğayı seven bir ressam, ev kadını ve anne” olarak tanımlanıyor (Etheridge). İyi ev kadını Merian, 1685’te kocasından boşanıyor, iki kızını da alarak önce Friesland’da yaşayan dini bir grubun yanına, sonra oradan da ayrılarak sadece kızlarıyla Amsterdam’a yerleşiyor. Amsterdam’da kadınların yasal olarak iş kurma ve para kazanma hakkı olmasından yararlanarak, resimlerini satmaya ve koleksiyonerlerin dolaplarında tuttukları böcek türlerini incelemeye başlıyor. Ancak moda olduğu için koleksiyonlara katılan bu ölü böceklerin çoğunun nereden geldiği, nelerle beslendiği, doğal yaşamları gibi bilgiler koleksiyonerlerde mevcut değil. Bu araştırmadan memnun kalmayan Merian, böcekleri doğal ortamlarında görmek için Güney Amerika’daki Surinam’a gitmeye karar veriyor ve 255 tablosunu hızlıca satışa çıkarıyor, eşyalarını topluyor ve ne olur ne olmaz diye vasiyetini hazırlıyor. Sonra da o zaman 21 yaşında olan küçük kızını da yanına alarak, en çok tanınan kitabı Metamorphosis Insectorum Surinamensium’u yazacağı iki senelik Surinam yolculuğuna 52 yaşında çıkıveriyor.
Merian, Amsterdam’a dönüp kitabını tamamladıktan sonra çeşitli eleştirilerle karşılaşıyor. Kitabından belki de en çok bilinen çizimi (üstte) yayıldıkça, böcek ve bitki dünyasını Merian kadar bilmeyen insanlar (erkekler) çizimin hatalarından bahsetmeye başlıyorlar. Peder Lansdown Guilding, resimdeki karıncaların birleşerek köprü kurmasına takılıyor. Guilding’e göre karıncaların böylesi bir köprü kurması mümkün değil, bu yüzden resmi “entomolojik bir karikatür” olarak tanımlıyor, fakat kendisi elbette Surinam’a ayak basmamış (Etheridge). Guilding’in bu açüklaması dünyadaki diğer tüm açüklamalar gibi geçersiz ve karıncaların bu tip köprüler kurduğu günümüzde herkesçe biliniyor. Guilding’in ve naturalist William MacLeay’in resimde dalga geçtiği bir başka unsur da sinekkuşunu yiyen örümcek tasviri. MacLeay bu tasvire öyle sinirleniyor ki, yanlışlığını kanıtlamak için bulduğu örümceklere kuşlar atıyor ve örümceklerin kuşlardan “kaçtığını” rapor edip Merian’ı yalancılıkla suçluyor. Neyseki dönemin başka bir araştırmacısı W. E. Shuckard, bu iri örümceklerin diğer böcekleri ve ufak kuşları yediğini kanıtlıyor da bu açüklama çabaları ciddiyetini bir miktar yitiriyor.
Kuşkusuz, Merian’ın her araştırmacı gibi yanlışları, abarttığı yerler, birbirine benzeyen böcek ve bitkileri karıştırmak gibi hataları var. Ama sadece Almanca okuyup yazabilen, Latince bilmeyen bu kadın yine de çok iyi bir bilimci. Çağdaşları klasik bir eğitimi olmadığı ve elbette kadın olduğu için kendisini aralarına almasalar da, ilk kez böceklerin tüm yaşam döngülerini kaydetmesi ve Avrupa’da varlığı bile bilinmeyen yüzlerce böceği belgelemesiyle, Merian kendinden sonraki araştırmacılara dev bir kaynak sağlıyor ve entomolojinin anası olarak adlandırılıyor.
Beni Merian’ın çizimlerine en çok çeken, suluboyasının ince dokunuşları arasında resmettiği mücadeleler oldu. Bitkilerin yaprakları her zaman böcekler tarafından yırtılmış ve kemirilmiş, resmedilen hayvanlar birbirlerine karşı bir savaşın içindeler ve tüm bu kaosun kenarlarında bir yerlerde bir tırtıl, metamorfoz geçirerek kelebeğe dönüşebiliyor. Çizimlerde anlatılan doğa, ne romantik ve idealize, ne de estetikten uzak, sıkıcı dokümanlardan ibaret. Merian’ın böcekleri diğer araştırmacılar gibi öldükten sonra kesip biçerek değil de henüz yaşarken çizmesinde bu resimleri de farklı kılan bir şey var. Böcekler besleniyor, mücadele ediyor, hayatta kalıyor, tüketiyor ve dönüşüyorlar. Merian’ın ayrıldığı kocasını, inatla geri aldığı soyadını, şehirden şehire, ülkeden ülkeye kaçışlarını ve geri dönüşlerini, bilimde de ressamlıkta da bitmek bilmeyen mücadelesini, çizdiği kesitlerde görmeden edemiyorum.
Kaynaklar:
Kim Todd, Chrysalis: Maria Sibylla Merian and the Secrets of Metamorphosis
Kay Etheridge, “Maria Sibylla Merian and the metamorphosis of natural history”
Andrea Wulf, The Woman Who Made Science Beautiful
Görseller: Metamorphosis Insectorum Surinamensium