Peter Kintzing bir saat yapımcısı, David Roentgen ise gizli çekmeceleri, sihirli oyuncaklarıyla ünlenmiş bir mobilya tasarımcısı. Bu otomat 1784’te Fransa kraliçesi Mari Antuvanet’e sunuluyor. Açıkçası neden on iki sene bekliyorlar çözemedim ama kraliçe görür görmez çok etkileniyor bu oyuncaktan, derhal satın alıyor. Zaten kadının sureti de sanki kendisine benzetilmiş. Mari Antuvanet bir süre sarayında, otomatın çalabildiği sekiz ayrı melodiyle oyalanıyor, 1785’te Fransız Bilimler Akademisi’ne hediye ediyor bu gösterişli oyuncağı. 1789’da Fransız İhtilali’yle saraydaki pek çok eşya gibi, bu kadında bir köşeye atılıyor, üstelik kırılıp dökülmüş. 1860’larda tekrar ele geçiyor ve bir onarım görüyor, üzerindeki elbise de bu dönemde yapılmış. Çaldığı aletse kanuna benzeyen santur, elindeki küçük çekiçlerle tellere minik minik dokunuyor kadın. Duyduğumuz ise şöyle bir şey:
Gerçek hayatı canlandırabilen makinaların tarihi Avrupa’da 1734’te flüt çalabilen bir oyuncakla başlıyor. Bu, insan vücudunu, dünyayı ve devleti makinalara benzetip duran Aydınlanmacılarının neden olduğu düşünsel bir devrimin sonucu aslında. Flüt çalanı, kuyruğunu oynatabilen tavus kuşları, suda yüzebilen kuğular, konuşan, yazı yazan, manalı çizgiler çizebilen insan görünümlü otomatlar izliyor ve nihayetinde güya satranç oynayabilen, adı da Mekanik Türk olan bir otomat bu akımın neredeyse sonu oluyor. Yani son dediğime bakmayın tabi, el kol oynatabilen makineler, robotlar, terminatör derken hikaye upuzayıp gidiyor.
Kaynak: Mari Antuvanet’in otomatıyla ilgili bilgi ararken birbirini tekrar eden onlarca yazının yanında, şu kitaba denk geldim, meseleye meraklıysanız tavsiye ederim: Sublime Dreams of Living Machines: The Automaton in the European Imagination. Keşke Türkçe’ye çevrilse kitap.
(Bu yazı daha önce negüzelşeyler‘de yayınlanmıştır.)