Kasetin Son Kalesi (2014) adlı kısa belgeselde yönetmen Durmuş Bayram, müzik kasetlerinin ve 25 yıldır Ankara, İtfaiye Meydanı’nda kasetçilikle uğraşan Mehmet Koçoğlu’nun hikayesini anlatıyor. Mehmet Koçoğlu 1968’de Gümüşhane’de doğmuş. Liseden sonra ticarete girmiş ve bir noktada kaset alıp satmaya başlamış. Neden kaset işine girdiği sorusuna verdiği yanıt daha belgeselin başında insanı şöyle bir çarpıyor: “Bunlarla uğraşmamın en büyük nedeni, annemin bana yaptığı ninniler kulağımda kaldı. O müzik beni buralara kadar getirdi.”
Ninni yapmak ilk başta kulağımı tırmalasa da biraz düşününce yerli yerine oturdu. Ninniler bizden büyük zamanları aktaran söz ve melodiler olmanın yanında aynı zamanda ninniyi söyleyen kişinin sesine moduna ve doğaçlama isteğine göre değişen, farklı kollara açılabilen türküler. ‘Ninni yapmak’ aktarımın doğasındaki eylemi ifade ediyor. Anneler de ninni yapıyorlar; kendi çocukluklarından hatırladıkları türküleri çocuklarına uyarlayarak nesilleri birbirine bağlıyorlar. (Keşke bu sırada yönetmen hangi ninnileri hatırladığını ya da ninni kasetleri olup olmadığını sorsaymış.) Mehmet Koçoğlu bir gün Aşık Veysel’i dinlerken, Aşık’ın sesi kendi anlam dünyasına nüfuz ediyor, duruyor ve yeniden dinleme ihtiyacı duyuyor. Böylelikle dünyanın başka bir gözden nasıl görüldüğüne, bunun kendisi ve başkaları için ne anlama gelebileceğine dair kafa yormaya başlıyor. ‘Kasetlerde gerçek hikayeler var. İnsanlar yıllar evvel birşeyler anlattıysa da bunu şimdiki insanlar bilsinler. Bunun içinden bir ders alsınlar insanlar, bir mana çıkarsınlar, bir malzeme çıkarsınlar.’
Belgeselin ilerleyen dakikalarında kasetin nasıl bir mecra olduğuna, kaset işiyle uğraşan insanlara, kendi koleksiyonuna ve sanatçıların değerine dair bir takım önermelerde bulunuyor. Anlattığı hikayelerden biri vefasız oğlan hikayesi. İbrahim Tatlıses, İbrahim Erkal gibi sanatçıların yapımcılığını üstlenmiş bir kaset firması olan Özdeş Plak’ın sahibi Şevket Bey ölünce kaset koleksiyonuyla ne yapacağını bilemeyen oğlu, Mehmet Koçoğlu’na geliyor. Babasına ait devasa kaset koleksiyonunu ona verecek. Nasıl olacak ne kadar olacak diye konuşurlarken Şevket Bey’in oğlu Fenerbahçe maçını sokuyor araya: ‘Abi dedi ne kadar verirsen ver, ben maça yetişecem dedi maça geç kalıyorum dedi. Düşünebiliyor musun, adamın hayatını verdiği, tüm ömrünü verdiği bir koleksiyon bak.’
Mehmet Bey’e göre insanların bütün duyguları sevinçleri, üzüntüleri, yakarışları bu kasetlerde toplanıyor: ‘Yüzde 80 aynı kaderi paylaşan insanlara ulaştırıyoruz. Bir nevi terapi. Kendi dertlerine yoğunlaşması, sıkıntılarını atması. Bir nevi teselli veriyor. Paranın haricinde ayrı bi zevk.’ Devam ediyor Mehmet Koçoğlu: ‘Benim yerime başka biri yapsa bunu büyük paralar ister, çok özel, nadir bulunan eserler var. Ama bu işi para için yaparsanız hiçbir maneviyatı değeri kalmaz. Bura bir gönül işi. Bura insanların kaybettikleri şeyleri yeniden kazandırma yeri. Para olayına girdin mi hiçbir zevki kalmaz.’
‘Para kazandıran var kazandırmayan var ama bizim için hepsi sanatçı. Bizim ekonomimizi ayakta tutan sanatçılar var: Zeki Müren, Mahsuni Şerif, Aşık Veysel, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses vs.’ Ancak hepsinin içinde Zeki Müren’in özel bir yeri var belli ki, onun sayesinde çok para kazandığını söylüyor Mehmet Bey: ‘Zeki Müren’e mevlit okutmayı düşünüyordum ben bir ara. Ve de yapacam yani.’
Hangi seslerden beslendiğimizi, onlara olan sevgi ve vefamızı nasıl ifade edeceğimizi düşünmek çok güzel geldi bana. Mehmet Bey’in dediği gibi, ‘bura bir gönül işi,’ artık o bura neresiyse.
Kasetin Son Kalesi (2014) from D. Bayram on Vimeo.