Lola Olufemi’nin Mart 2020’de Pluto Press’ten yayımlanan Feminism, Interrupted adlı kitabının 10. bölümünün çevirisidir.
Dayanışma Etkin Bir Kelimedir
“Biz, YPJ yani kadın savunma birliğinin üyeleri olarak, Güney Amerika’nın tüm kadın direnişçilerini selamlıyoruz. Bu kadınların bilmelerini istiyoruz ki sadece DAİŞ’e karşı askeri bir mücadele göstermiyoruz; aynı zamanda en büyük hedeflerimizden biri kadınların özgür olduğu bir toplum yaratmak. Gayemiz tüm kadınların özgür, güvende olma ve yasal kürtaja erişim haklarına olan desteğimizi göstermek. Kürt kadınlar olarak, mücadelenizi yakından takip ediyoruz. Bir kadın daha merdiven altı kürtajlar sebebiyle ölmeyecek! Jin Jian Azadi! -Kadınlar, yaşam ve özgürlük!”
-YPJ, Kadın Savunma Birlikleri
Özgürlük, barış, adalet… devrim halkın seçimidir.
-Sudan İhtilal Sloganı
Dağı özgün biçimlerde, aynı doruğa yönelerek tırmanıyoruz. Kendi yollarımızla Hong Kong Polis Gücü’ne karşı gelmeye devam ederken, hayal gücümüzün tepe noktasından hapis karşıtı yeni bir topluluk doğabilir -Jun Pang Dayanışması (Jun Pang Solidarity) her zaman feminizmin kalbinde yer almıştır. ‘Global kız kardeşlik’ etrafındaki fikirler 20. yüzyılın sonlarına doğru önem kazanmaya başladı, savunucuları kadın özgürleşmesine yaklaşımın sınır ve kıtaların ötesinde gerçekleşmesinin gerekliliğini dillendirdiler. Bu bakış, kusurlu bir kavram olan ‘evrensel ataerkillik/patriarkaya’ dayanmış olsa da coğrafi konum gibi gelişigüzel bir neden yüzünden bölünmeyi reddetmenin gücünü tanımaya alan yarattı. İstisnasız, radikal feminist hareketlerin güç aldığı ortak nokta her daim taleplerinin global doğası ve zalim, baskıcı yapıların iç içe geçmişliğini anlama yetileri olmuştur. Belki de yakın geçmişte uluslararası beraberliğin en ateşli örneklerinden biri 1970’te haksız gerekçelerle hâkim Harold Haley’nin cinayetine bağlı olarak suçlanan siyahi siyasi devrimci Angela Davis’in tutuklanıp alıkoyulmasının ilham verdiği olaylardır. Dünyanın çeşitli yerlerinden feminist gruplar, Davis’e beraat çağrısı yapan mektup, bildirgeler göndermiş ve destek gösterileri düzenlemişti. Bu grupların bazıları: Meksika Kadınlar Milli Birliği, Angolalı Kadınlar Komitesi, Modishu’da Somalili Kadınlar, Mısırlı Kadınlar Komitesi ve Guyana’nın Kadın İlerici Örgütü’ydü. O anda, dönüşümcü politikalar uygulayan feminist kolektifler, hareketlerin kendi kendilerini izole edip taleplerini sadece ulus devletlerin sınırları içinde yönelttiklerinde neyin kaybedilebileceğini anladılar.
Dayanışma, ulus kavramını ya da üzerinde bulunan sayısız ülkeleriyle güncel ve tarihi istismar, sömürgeci yönetim ve askeri birlik ağlarıyla çevrelenmemiş bir dünyada yaşadığımız algısını yıkar. Dünya denen karmaşık yapbozda neler olup bittiğini bilme işi, şahsi zorluklarımıza yakın ve paralel olarak gerçekleşen diğer direnişleri tanımaktan geçiyor. Çoğu zaman feministlerin ayrı ayrı kendi ülkelerinde yürüttükleri hak arayışı birbiriyle örtüşüyor. İrlanda’da STRIKE4REPEAL adlı halk tabanlı bir feminist koalisyon, 3 Ekim 2016’da Polonya’da gerçekleşen Siyahi Protestoları’ndan ilham alarak, İrlanda yönetiminin gündemde olan bir halk oylamasını ertelemeye devam ettiği takdirde kadınları siyah giymeye ve grev yapmaya çağırmıştı. Hareketler her zaman birbirleriyle uyum içinde olmuştur ve faşistlerin dünya çapında kurdukları güçlü bağlarla mesafe kat etmeye başladığı bir iklimde, feministlerin de aynısını yapmaları hayati önem taşıyor.
Dayanışmayı tanımlamak güç. En basit ifadeyle: farklılıkları bir kenara koyup çalışmak, ortak olarak maruz kalınan baskı karşısında birlik olmaktan dünyayı senden farklı tecrübe etmiş insanlarla yan yana durmaya kadar değişkenlik gösterebilir. Kaygan, vıcık vıcık bir kavram: hareket halinde, parçası olduğumuz dalgaları birleştiren ve bölen. Feminist bir tanım dayanışmayı, kolektif bir gelecek öngörüsüne gönül vermiş stratejik bir güç birliği olarak anlamlandırabilir. Karşılıklı yardımlaşma bu birliğin merkezinde yer alıyor; ezici şartları yenmeye çabalayarak, sahip olduğumuz platformları, kaynakları, meşruiyeti, sesleri, becerileri, birbirimize verme düşüncesi. Birbirimizden alıyor ve veriyoruz, birbirimizin yerine suç ortağı ve sabotajcı ve aksaklık yaratan kimseler oluyoruz. Dayanışmanın sembolik, pratik ve estetik birçok boyutu var. Sembolik olarak, protesto görüntüsünde ya da enerjisini ve dikkati kendi üzerinden başka birine/bir şeye çekmeye çalışan şarkı, şiir, konuşmacı tarafından temsil ediliyor. Pratikte, strateji paylaşımı yani bir bağlamda başarıya ulaşmış taktiklerin nasıl bir başkasında etkili olabileceğini görebilmek. Estetik açıdan ise dayanışma, birliktelik anlarından filizlenen güzelliğin yarattığı duygusal yanıtlar, ki bunlar bizi bildiğimiz haliyle dünyayı değiştirebileceğimize inandırıyorlar.
2019’da radikal Fransız Afro-feminist örgüt Mwasi Collectif, Avrupalı siyahi feminist düşünür, akademisyen ve aktivistlerin planlanlanmış çalıştay, eğitim ve paneller üzerinden aralarındaki iletişim ağlarını pekiştirmek, düşünce, his ve yöntem paylaşımında bulunmak adına bir araya geldiği Nyansapo Festival’ini düzenledi. Bu gibi eylemler uygulamalı bir biçimde, sınırlar arasında çalışmanın ve kampanya ile taleplerin ortaya atılabileceği ortak bir tabanda hemfikir olmanın gerekliliğini gösteriyor.
Dayanışmanın feminist hareketlere sunduğu en temel şey işi yapacak daha fazla beden. Dikkat çekme işi, farkındalık yaratma, imza toplama, grev yapma, yolları-köprüleri-yerleşkeleri bloke etme, tehditkâr yönetimleri alaşağı etme işi. Mücadeleye daha fazla insanın katılması demek direnişin pratik tarafının yeni hızla, yeni güçle ya da en azından yenilenmiş bir enerjiyle başarıya ulaşabilme olanağı demektir. Dayanışma dar bir dünya görüşünü reddeder ve geleceğe dair görüşlerimizi birbirimizinkilerle bağdaştırmaya davet eder. Aynı zamanda dokunaklı bir deneyimdir: birçok zaman dünya çapında yer alan şiddete tanık olduğun ve bunu bulunduğun yere işaretlediğin anlamına gelir. 2019’da Londra’da Sudan Diasporası üyeleri Avrupa Komisyonu önünde politik okumalar, şiir ve şarkılar içeren anma törenleri düzenleyerek bölgedeki süregelen kanlı devrimin şiddetini vurguladı. Dayanışma aynı zamanda yaralarımızın iyileştiği bir mekân olabilir, kendi suç ortaklığını adlandırdığın ve sessiz kalmayı reddettiğin.
Global olmayan yerel yoktur. Global olmadan yerel de olamaz. Bireysellikle kafayı bozmuş parçalanmış bir toplumla savaşmanın, noktaları birleştiren bir politikadan daha iyi bir yanıtı olamaz. Birbirimizle dayanışma içindeyken, politikanın her yerde, her katmanda, dünyanın her bölgesinde olduğuna dair farkındalığımızı gösteriyoruz. Feminizmin kıtasal bir başlangıç noktası olduğu düşüncesini ortadan ikiye yarıyoruz; mücadelede birbirini tanımak, “Seni görüyorum.” demektir, “İrade sahibi olduğunu anlıyorum ve fiziksel olarak senin yanında duramadığım için seni olduğum yerden güçlendirebilmeyi diliyorum.” Dayanışma, uluslararası bağlamda, gelişmekte olan bir politik tutumu şart koşar. Yani tepkilerimizde ve çözümlerimizde esnek kalabilme yetisi; sahada olanları dinleme ve kaynakları yeniden dağıtma….
Carol Rackete, sivil toplum örgütü mülteci kurtarma gemisi Sea-Watch 3’ün Alman kaptanı, 43 mülteciyi Libya kıyısından kurtarıp İtalyan yetkililerin kurtarılan grubu Akdeniz adası Lampedusa’ya getirmesi yönündeki talebine karşı geldiğinde, devlet emirlerini çiğnedi ve bunu yaparken tutuklanmayı göze aldı. İnsan yaşamının, imhayı ön kabul alan bürokratik güç sistemlerinden daha değerli olduğunu görmek dayanışmanın eylem halidir. Benzer olarak, en engelleyici kürtaj kısıtlamalarına sahip ülkelerin kıyılarına teknelerle ulaşan Hollandalı STK, Women on Waves, bölgenin kadınlarını güverteye alıp, ücretsiz kürtaj hapları ve kürtaj desteği sağlamak adına uluslararası sulara açılarak dayanışmanın aktif, cesur bir prensip olduğunu kanıtlıyor. “Kadınların kendi bireysel egemenliklerini koruyabilmek için devletin egemenliği altından çıkmalarının gerektiği gerçeği – bu devletlerin kasten kadınların sağlık haklarına ulaşmalarını engellediğini gözler önüne seriyor.” diyor Leticia Zenevich Huffington Post’a.[1] 26 yaşında Bristol’den bir kadın olan Anna Campbell, Mart 2018’de YPJ – Rojava merkezli (IŞİD) DAİŞ’e karşı savaşan bir grup bünyesinde gönüllülük yaparken ölen yedi İngiliz’den biri. Afrin’i sakinlerinden boşaltmaya yardım ederken Türk füzeleri konumunu vurduğunda yaşamını yitirdi. Dayanışma, bizi başkalarına destek verebilmek için bir şeyleri (canlarımız, vatandaşlık, özgürlük) riske atmaya itiyor; teorideki prensiplerimizi teste tabii tutmak için.
Sıfır Sınır
Neha Shah ırkçılık karşıtı bir örgütleyici, bana kendi dayanışma anlayışının baskıcı projelerin sınır tanımazlığının bilgisiyle şekillendiğini söylüyor ve bu sebeple direnişimizin de sınır tanımaması gerektiğini:
“Beraberlik anlayıştan gelmeli ve anlayış da ne dediğini bilecek konumda olan insanları dinlemekten geliyor. Filistin topraklarının altında olduğu sömürgeci kontrolün zehirli etkileri orantısız şekilde kadınlara zarar veriyor. Filistin bağlamında gösterilen feminist mücadelenin Filistinli kadınları dinleyerek başlaması gerekiyor – örneğin Donald Trump’ın Filistin halkını silip topluluk haklarını çözündürmeye yönelik ‘Yüzyılın Anlaşması’na karşı örgütlenme çağrılarına katılarak veyahut İsrail’e karşı boykot, tasfiye ve ambargo çağrılarına kulak asarak.”
Shah’a göre, dayanışma bizden ulusun ötesinde düşünmemizi talep ediyor:
“Feministler olarak ulus ötesi düşünce biçimini benimsemenin basit bir nedeni var – aksi takdirde, en yüce güçlerimizden birinden vazgeçmiş oluyoruz. Özgürlük mücadelesi, tek başına sırtlanmak için fazla zorlu ve bu zorluğu dünya üzerindeki tüm kadınlarla paylaşıyoruz. Bunun ötesinde, feminizm uluslararası/üstü olmalı çünkü patriarka da böyle; yaptığımız analizlerin ülke sınırlarında duraklamasına izin verirsek kadınlara yönelik baskıyı bir bütün olarak kavrayıp karşı çıkamayız.”
Dayanışma gelecek hakkında düşünmemize de yardım eder. Kürt kadın hareketinde aktif Elif Gün, özgür bir gelecek tahayyülünün mücadelemizde birbirimizi tanıyabilme yetisiyle yakından ilintili olduğunu söylüyor:
“Benim bakış açıma göre feminist bir gelecek bir mücadele çünkü gerçekten zorluklar ve direnişler olmadan hayatın aynı güzellikte olmadığına inanıyorum ve bu sözü Kürt kadın hareketinin arkasındaki büyük zihinlerden biri olan Sakine Cansız’dan alıyorum. Silahlanmış kadınlar olmadan, ebediyen ve duraklamadan sisteme karşı direnen kadınlar olmadan, feminist gelecek oldukça imkânsız. Bana göre feminist gelecek yalnızca aktif ve toplu direniş yoluyla başarabileceğimiz bir şey.”
Dışarıya dönük bakmak politikanın Batı ve Batı’da yaşayan insanlar etrafında döndüğü anlayışını sınar. Dünyanın düzenini belirleyen güç dengeleri devletlerin suç ortaklığı yapması nedeniyle çoğunlukla sabit kalsa da – üzerine oturup, sindirmemiz gereken bir olgu – ulus ötesi dayanışma bir vaatte bulunur. Bize dünyanın başka bir şekilde düzenlenebileceğini hayal etme yetisi tanır: sınırların, ulusların ve devletlerin varlığını tabiilikten çıkarır. Ortak çıkar ve karşılıklı yardımlaşma adına çalışmak feministlerin ulaşmaya çabaladığı dünyayı modeller: su basınçlı hortumla birimlere tıkıştırılmış fertler değil de topluluk olarak yaşamak istediğimizin farkına vardığımız dünya. Bu birimlere istediğiniz adı verin: ülkeler, kıtalar, yarımküreler ya da aileler. Tanıdığımız halleriyle ulus devletlerin göreceli olarak yeni oluşumlar olduğunu dikkate aldığımızda, geçmişimizin başından beri birbirimizi içerdiği konusunda hatırlatılırız. Dayanışma eylem belirten bir kelimedir – geleceğe dair ne mavi kâğıda çizilmiş bir plan sunar ne de körce olumlu görüler. Her zaman birbirimizi sevmemizi ya da kişiler arası ilişkilerimizde meydana gelebilecek incinmişlikleri silmeyi şart koşmaz.
Eğer birlik bize bir ötekinde huzur bulma konusunda yardımcı olacaksa, aynı zamanda birbirimizin en kötü kabuslarına da dönüştürebilir. Dayanışma denemelerinin nasıl kıtaların ve bölgelerin jeopolitik durumunu kolay tüketilebilecek şekilde indirgediğine dair sayısız örnek mevcut. Boko Haram 2014’te 276 kızı Chibok, Borno State, Nijerya’daki bir liseden kaçırdığında STK’lar ve toplumun ileri gelen figürleri kendilerini dayanışmak için duruma dahil etmekte oldukça hızlı davrandılar. ‘Kızlarımızı Geri Getirin’/’Bring Back Our Girls’ hashtaglerde, fotoğraf kampanyalarında, Michelle Obama’dan tutun Papa’nın katılımıyla dünyada dolaşan liberal slogandı. Bu hareketin niyeti, dünya çapında kızların can güvenliğine duyulan endişeyi belirtmekti fakat kampanyanın doğasından, bilindik sloganın cümle yapısına kadar her şey yeniden üretilen Batı hegemonyasını ortaya çıkarıyordu. ‘Kızlarımızı Geri Getirin’: oradaki sahiplenici -mız eki (our) ele alınan durumun inceliklerine ihanet etti.
2019’dan bu yana hala özgürlüğüne kavuşamamış kızlar var. Belki de en önemli soru şu, sembolik sloganların ötesinde feminist dayanışmaya ne oluyor? Olay, cinsiyetin nasıl terörist örgütler tarafından şok etkisi amaçlı kullanıldığını anlamakla başlıyor. Hassas, tehlikeye açık kız sembolünü bozmak ve bunun yerine neyin onu hassas konuma düşürdüğünü, neyin yoksulluk içinde tutsak ettiğini, neyin terör için kolay bir hedefe dönüştürdüğünü inceleme altına almak dayanışmanın bir eylemi olabilir. Kendimizi bahsi geçen mağdurların sahibi ilan etmeden önce bir politik krize yol açan karmaşık ilişki dizilerini kavramak, dayanışma gösterilerinin basitçe ‘kötülüğe karşı bir araya gelmeye’ ya da ‘nefret karşısında beraber yer almaya’ indirgenmesini engellemede biraz da olsa yol kat edecektir.
1982’de Hazel Carby ortaya şöyle bir soru attı: ‘beyaz feministlere sormalıyız, “biz” derken tam olarak ne demek istiyorsunuz? Gelişigüzel olarak uygulandığında dayanışma feminist hareketlerimizin en çirkin kısımlarını kusar: başımıza musallat olmuş ırk ve sınıfa bağlı tahakkümü gözler önüne serer. 2018’de Amerika ve İngiltere’de gerçekleşen kadın yürüyüşleri, yaşamak zorunda bırakıldığımız farklı şartlara yönelik ciddi ve içten bir şekilde meşguliyet geliştirilmediği sürece tek başına dayanışmanın hareketlerimize neden ivme katamayacağının başlıca örneğiydiler. Yürüyüşler, biyolojik köktenci retorik, siyahi feminist figürlerin ırkçı şekilde tanrılaştırılması, kesişimsel analizin eksikliği – yani kadınların sosyal konumlarının cinsiyetleri dışında sınıf ve etnik kökenleri tarafından da etkilendiği savı – ve seks işçilerinin hakları konusundaki tutarsızlıklarla bulanmıştı. Genellikle siyasi krizlere yönelik anaakım tepkiler, politik anın aciliyeti adına aykırı sesleri görmezden geliyor ya da aktif olarak susturuyor. Kadınlığın ve içi boş liberal politikaların sınırlarında, kenar mahallelerinde gezinenler daima siyasi bütünlüğü bozanlar olarak bir kılıfa sokulmuşlardır. Basit bir anlatı zafere ulaşabilecekken, onlar ortalığı karıştırırlar; kolay olması gerekeni karmaşık hale getirirler. Fakat feminizm, kolay cevaplar vaat etmez. Birbirimizi nasılsak öyle görebilmenin zorlu sorumluluğunu getirir: hatalarımızla, gözden kaçırdıklarımızla ve yarı yolda bıraktıklarımızla. Anaakım feminizmde, beyazlık bu yarı yolda bırakmanın merkezinde yer alıyor. Hatalar dillendirildiğinde savunmalar ve kadınların da yapısal ya da sistemik şiddetin bir parçası olabileceği olgusunun reddi dayanışmaya ket vuruyor. Kullandığımız terminoloji başka türlü birliklere karşı bir kalkan görevi de görüyor, mesela ‘beyaz olmayan kadınların’ (‘women of color’) bu terim altında, beyazlığa yakınlıklarını artırarak varoluş hiyerarşilerini pekiştiren, siyahi karşıtı koalisyonlar oluşturabileceği gerçeğini gölgeliyor.
Kadın olma, kadın-lık, taleplerimizi gerçekleştirmek için altında toplandığımız o dev çatı, gerçek değil. Maruz kaldığımız canilikleri azaltmak için stratejik olarak kullandığımız bir çıkış noktası sadece. Bu, birbirimizi incitmekten öylesine çekinip gerçek düşmanlarımızın kim olduğunu unutacak duruma gelmememizi gerektiriyor. Bir kere hür olunca, birbirimizden nefret etmekte de özgür olabiliriz, dayanışmayla alay edip, işe yaramadığını ortaya atabiliriz ama içinde bulunduğumuz şartlar altında yaşadığımız sürece, dayanışma başarı şansımızı tepeye taşıyan ve deneyimlerimizi bireyselleştirmeyi amaçlayan bariyerleri delip geçen isteklerde bulunabilmemizi sağlayan en mühim siyasi araçlardan bir tanesi. İnsanlar, dayanışmanın sakarca harekete geçirilmesine dair kuşku duymakta haklılar ve bir sürü yenilgiye alışıklar. Belki umut dolu bir karamsarlık en iyi şansımız – farklılıkların üstünde örgütlenmemizin nedeni bunun sorunlarımızı çözüme ulaştırması değil, fakat fiile dönüştürmeyi amaçladığımız görüşlerin herkesi kapsaması gerekiyor. İyisiyle kötüsüyle başkalarının hayatına fazlasıyla dahiliz. Chandra Mohanty ‘dayanışma denemeleri birlikte çalışıp savaşmayı seçmiş insan topluluklarını ön plana alır.’ diyor. ‘Reflective solidarity’ yani yansıtmalı dayanışmanın üç kişi tarafından meydana getirildiğini öne süren Jodi Dean’i alıntılıyor: “Benimle beraber, üzerimden ve bir üçüncüye karşı durmanı rica ediyorum.”[2] Dayanışma, birbirine duyulan ve buna göre genişletilip geçersiz kılınabilen bir inanç. Hiç değilse, feminist bir gelecek kurma çabalarımızı tehdit eden o üçüncü kişiye olan odağımızı keskinleştirmemize yardım ediyor.
* Lola Olufemi’nin ‘Girl, Interrupted’ adlı eseri çağrıştıran ‘Feminism Interrupted, Disrupting Power’ adlı eserinin son bölümünün çevirisidir. Kesintiye uğratmak anlamına gelen kelimenin ‘mola arası’ olarak özgün yorumunun sebebi yazarın hızla popülerlik kazanmış olan ana-akım feminizmin kapitalizm tarafından yutulmasına tepki olarak, nefeslenip radikal feminist değerleri tekrar gözden geçirmek ve yaygınlaştırmak amacıyla kullandığı didaktik ton ve bir nevi oyun planını analiz etme biçimidir.
Olufemi, L. (2020). Feminism, Interrupted: Disrupting Power (Outspoken). London, UK: Pluto Press.
[1] www.huffingtonpost.in/entry/women-on-waves-abortion-boat_n_590b8338e4b0d59049a857c (last accessed 07/2019)
[2] “I ask you to stand by me over me and against a third.” (ing.) Chandra mohanty, Feminism Without Borders: Decolonizing Theory, Practising Solidarity (Durham: Duke University Press, 2003)
Ana görsel: Varvara Stepanova, ‘Dessin pour textile’ (Tekstil tasarımı), 1924.