Kadınlara ait bir cami. Perde yok, paravan da. Mihrap var, sonra minber. Nerede ibadet etmen gerektiğini gösteren, sesini duyduğunda homurdanan, ileri geri konuşarak bedenini hırpalayan kimse yok. Her yer sana dost.
Serinin beşinci yazısında kadın camilerinin kökeninden, Çin’deki gelişiminden bahsettim. Bu camilerin Çin’den başka Özbekistan, Afganistan, Maldivler, Endonezya, Lübnan, Suriye, Hollanda, Almanya, Danimarka, ABD ve Kanada gibi birçok ülkede örnekleri mevcut. Şamil Camilerden farkı, imamları, müezzinleri ve cemaatlerinin kadınlar olması. 2010 sonrasında açılan kadın camilerinin bazıları, bütün cinsiyetlerden herkese açık fakat imamları kadın. Yani camilerin ayırt edici özelliği, imamlarının kadın olması. Bu yazıda seçtiğim dört örnek üzerinden kadın camilerinin hangi alanlarda nasıl güvenlik ve dostluk sunduğunu; imkanlarını ve kapsayıcılıklarını ele alıyorum. Kadınların camilerde öne çıkması neleri değiştirebilir, onu irdeliyorum.
Yer verdiğim dört örnek: 2015’te Hasna Maznavi önderliğinde ABD’nin ilk kadın camisi olarak açılan Amerika Kadın Cami (The Women’s Mosque of America);[1] 2016’da Kopenhag’da Danimarka’nın ilk kadın imamı Sherin Khankan tarafından kurulan Meryem Cami (Mariam Mosque);[2] 2017’de ABD, Berkeley’de Rabia Keeble’nin önderliğinde açılan Meryem’in Kalbi Cami (Heart of Mary Mosque);[3] 2017’de Fransa’da Eva Janadin ve Anne-Sophie Monsinay tarafından kurulan Simurg Cami (Mosquée Sîmorgh).[4]
Kadın imamların ataerkil dini söylemlere meydan okuması ve erkek otoritelerin kurallarını reddetmesi, kadınların muzdarip olduğu birçok meşakkati değiştirebiliyor. Camide öne çıkan kadınlar, beden polisliğini sonlandırabilir; kadın düşmanı mihrap imgesini yerle bir edebilir; diyalogun önünü açabilir; dini nikahı, kadın haklarının korunduğu bir evlilik sözleşmesine çevirebilirler.
Beden Polisliği
“Bir beden için o bedenin tehlikeli olduğuna dair toplumsal bir anlaşmadan daha tehlikeli bir şey olamaz.” der Sara Ahmed. Kadınların bedenleriyse camilerde “fitne”yle (temptation) özdeşleştirilip kontrol edilir, yönlendirilir ve hırpalanır. Bu tehlikeli toplumsal anlaşmayı, tehdidi ve tahakkümü yakın zamanda Ayasofya’da deneyimledik. Çok değil, camiye çevrildikten sadece iki gün sonra Ayasofya’da kadınların bedenlerinin fotoğrafları çekilip sosyal medyada damgalandı. Bir sosyal medya kullanıcısı, bir kadının başını, diğerininse sırtı ve bacaklarının fotoğraflayarak “Ayasofya artık müze değil, buraya uygunsuz kıyafetlerle girilmesi önlenmeli” yazdı. Yüzlerce kez tekrar paylaşılan bu gönderinin altına gelen yorumlardan birkaçını buraya alıntılıyorum:
“Oradaki mümin kardeşler ellerindeki telefonu bırakıp müdale etselerdi ya. Bana denk gelenin vay haline.”
“Hocam kesinlikle çok dikkat edilmesi gerekiyo. Denetim şart. Çamlıca Camii ne gittiğimde yanımda ailem olmasa kavga etmem işten bile değildi. Taylılar,minililer, sarılıp oturan çiftler. Zıvanadan çıkarırlar insanı ve çoğuda tahrik etmek için yapıyor adım kadar eminim”
“Bursa Ulu Camii için Cimer’e dahi yazdım. Maalesef aynı. Hem de ön saflara kadar geliyorlar, insan namaz kılacak yer arıyor cami içinde.”
“Çok yazık! Daha dün açıldı ve bu durum çok acı verici. Selatin camileri de dahil artık bir çeki düzen verilmeli.”
“Kadın polislerin çoğunun başı açıktı bunu da belirtmek isterim”
Daha onlarca yorumda Diyanet ve İletişim Başkanlığı etiketlenerek yetkililer, kadınları denetleme “görevine” çağrılıyorlar.
Camide kadınların bedenlerini gözetlemek ve denetlemek, eğer kıyafetlerinden memnun kalınmazsa hırpalamak, damgalamak ve tehdit etmek, gündelik hayatın içinden tahakküm edimleri. Kadınların camilerde deneyimlediği, aşağılayıcı ve hırpalayıcı beden polisliği. Dünyanın farklı yerlerinde bu tahakkümü deneyimleyen kadınlar, kendi camilerinde beden polisliğine son veriyorlar.
2015’te kadınların kendilerini güvende hissedecekleri, aktif olabilecekleri ve saygı görebilecekleri bir mekan olarak açılan Amerika Kadın Cami’nde bir kıyafet kuralı (dress code) var: “Olduğun gibi gel”. Dışarıda her nasıl giyiniyorsan içeride de aynı şekilde durabilirsin. Hasna Maznavi önderliğinde kurulan caminin şiarı, burada “beden polisliği” yapılmaması.
İki yıl sonra Berkeley’de açılan Meryem’in Kalbi Cami’nin kurucusu Rabia Keeble’ye göre kadınların camilerde açıktan fiziksel saldırıya uğramasına gerek yok: “Hassaten erkek imamlar, yargılayarak eziyorlar kadınları. Kıyafet seçiminden örtünme şekline kadar en ufak şeyleri bile eleştiri konusu yaparak camide kadınları utandırmaya, istenmediklerini hissettirmeye çalışıyorlar. Kadınların bilhassa göçmen kadınların ezilmedikleri ve yargılanmadıkları güvenli mekanlara ihtiyacımız var. Kendi camimize sahip olmanın ya da mevcut camilerde farklı bir düzenlemeye gitmenin vaktidir artık!”
Hakeza Fransa’da Eva Janadin ve Anne-Sophie Monsinay, 2017 yılında Aydınlık İslam’ın Sesi Derneği’ni (VIE) ve bu dernek aracılığıyla adını, tasavvuf öğretilerinden alan Simurg Cami’ni kurdular. Bu caminin ilkelerinden biri, kadınların bedenleri ve kıyafetleri üzerinde hiçbir baskı oluşturulmaması.
Mihraba Geri Dönmek
Mihrap, müminlerin yöneldikleri ve cemaat namazlarında imamın durduğu girinti. Kadınlar ona yaklaşabilir mi! Türkiye’deki birçok camide buna müsaade edilmiyor. Sözgelimi genişliğiyle bildiğimiz Süleymaniye Cami’de sadece erkeklerin ve turistlerin ardında kalan, paravanlarla kapatılmış dar bölümlere geçebiliyorsunuz. Mihraba doğru yürüdüğünüzde güvenlik görevlileri ve erkek müminler sizi hatanız ve hadsizliğiniz hakkında uyarıyorlar. Ki mahalle camilerini varın siz düşünün; her daim dar ve kapalı alanlara sıkışmak zorundasınız. Kadın camileri, işte bu tecrit sistemini yerle bir ediyor.
Amerika Kadın Cami’ne gelen Fatma Kassamali, buraya kıyasla geleneksel camilerde her zaman ikinci sınıf yurttaş muamelesi gördüğünü söylüyor, “çünkü size ayrılan mekan ya çok küçük ya hiç özen gösterilmemiş oluyor halbuki bu, İslam’ın ruhuna aykırı.”
Kopenhag’da Danimarka’nın ilk kadın imamı Sherin Khankan önderliğinde kurulan Meryem Cami’nin benimsediği ilkelerden biri, ortak mekanda eşitler olarak ibadet etmek.
Simurg Cami, aynı mekanda bütün din, mezhep, etnik köken ve cinsiyetlerden herkesin birlikte eşitler olarak ibadet etmesi ilkesini benimsiyor. İbadetler kadın, erkek ve transları kapsayacak şekilde ortak mekanda yapılıyor.
Meryem’in Kalbi Cami, kadınların rutubetli odalarda saklanarak ibadet etmeyeceği bir mabet. Rabia Keeble’ye göre “Bu, Rosa Parks’ın otobüsün arka kısmında oturmaktan bıkmasına benziyor. Kadınlar, caminin arka bölümünde oturmaktan bıktı!” Keeble’ye kadın camisini açmak için ilham olan şey, bu bıkkınlık! Çünkü bir mabet, yorgunluk ve bıkkınlık hissettirmemeli müminlere.
Bu camilerde kadınların vurguladığı bir mesele var: “Biz tarihte görülmeyen bir şeyi talep etmiyoruz, haddizatında camideki yerimizi geri istiyoruz!” Mihraptan uzaklaştırılan kadınların onunla bağı, çok eskiye dayanıyor çünkü. Kadın camilerine adını veren “Meryem Ana”, sadece Hristiyanlık için değil İslam’da da bir “mihrap” figürü. Mabetle ilişkisi, o doğmadan evvel başlar, annesi tarafından mabede adanır.[5] Kur’an-ı Kerim’e göre Meryem bint İmran, mabette yaşar ve herkesle birlikte ibadet eder.[6] Süleymaniye gibi bazı camilerin mihrabına nakşedilen ayet, Meryem’in mabetteki yerinden bahseder.[7]
Meryem imgesinin kökenini ve kadınların peyderpey mihraptan uzaklaştırılmasını birlikte düşününce şu kanıya varıyorum: Kadın camilerinde mihrabın herkes için açık ve erişilebilir olması, bir kopuş değil süreklilik tarihte.
Minber ve Diyalog
Minber, Cuma günleri hutbenin okunduğu kürsü. Kadınların değil minbere çıkması, buradan okunan hutbeyi dinlemesi bile hoş görülmüyor geleneksel camilerde. Halbuki kadın camilerinde minbere çıkan imamlar aynı zamanda bir diyalog kuruyor müminlerle.
Mesel malumunuzdur, ikinci halife Ömer bin Hattab, cuma hutbesi sırasında mehir miktarına kısıtlama getirmekten söz ederken o sırada cemaatten bir kadın Halife’yi uyarır. Konu hakkında kısıtlayıcı bir karar alamayacağını belirtir, Halife de hatasını kabul edip geri adım atar. Günümüzde bu işlevinden çok uzaklaşmış olsa da minbere çıkmak, “hesap verilebilirlik” ilkesini beraberinde getirir. Minbere çıkana müdahale etme hakkı vardır cemaatin.
Kadın imamlar, işte bu ilkeyi geri kazandırıyorlar minbere. Erkek imamlar tarafından yukarıdan aşağıya, hiyerarşik bir şekilde okunan (kimi ülkelerde merkezi) hutbe sistemini ters yüz edip imamla cemaat arasında diyalog ve eşitlik tesis ediyorlar.
Her mezhepten kadının katılımcı, gözlemci ve destekçi olabileceği vurgulanan Amerika Kadın Cami’nde hutbeden sonra imamla cemaat arasında diyalog ve tartışma başlatılıyor. Tartışmaya zaman ayırdıktan sonra çay ve sosyalleşme faslına geçiliyor. Kadınları en çok memnun eden işte bu diyalog, bir perdenin arkasından imamın sesini duymaya çalışmak ya da bir bodrum katındaki dijital ekrandan hutbeyi takip etmek yerine diyaloğa girmek.
Caminin kurucusu Hasna Maznavi, kadın camisi planını, bir Cuma günü camide, “Minberden benimle konuşan bir kadını duymak harika olmaz mıydı?” sorusuyla yaptığını söylüyor. Maznavi’ye göre diyalogun kurulduğu bu cami, Müslüman kadın akademisyenlerin ve öncülerin mirasının tecessüm etmiş hali.
Simurg Cami’nin eşitlik ilkesi, hem kadın ve erkek imamların eşitliğini hem de imamlarla müminler arasındaki eşitliği vurguluyor. Bu, özellikle hutbelerin tartışmaya açılması ve Kur’an-ı Kerim’in karşılıklı yorumlanabilmesi için izlenen yol. Tartışmalarda herkesin düşüncelerini ifade etme özgürlüğünün altı çiziliyor camide. Söz konusu uygulama, dinsel egemen sınıfın oluşmasını önlemek için alınan bir tedbir.
Meryem’in Kalbi Cami’nin kurucusu Rabia Keeble, geleneksel camilerde kadınların değil minbere çıkma ve diyaloga girme, hutbeyi dinleme fırsatına bile sahip olamadıklarını belirtiyor: “Geleneğe göre kadınların cuma namazına katılmaları istenmez, erkekler rahatsız olurlar kadınları görmekten, onlara evde kalıp ibadet etmeleri söylenir. Camiye geldiklerindeyse arka kısımlarda ve havasız yerlerde imamın ne dediğini işitip hutbeye konsantre olamıyorlar bile.” Bu ataerkil birikime karşılık, Meryem’in Kalbi Cami bütün cinsiyetlerden müminlere açık olsa da yalnızca kadınların imamlığını destekliyor.
Kopenhag’daki Meryem Cami’nde vakit namazları bütün müminlere açıkken ayda bir kılınan cuma namazına sadece kadınlar davet ediliyor. Bu uygulama, kadınların kendilerine ait bir mekanda ibadet etmelerine ve diyaloga girmelerine olanak sağlıyor. Camide benimsenen dokuz prensipten biri, Müslüman kadınların imam olma hakkı.
Bazı kadın camilerinde cuma namazının sadece kadınlara açık olması ya da bir caminin sadece kadın imamları desteklemesi üzerine Nancy Fraser’ın siyasal yaklaşımıyla eğiliyorum. Fraser, kamusal alandaki katılımcıların farklılıkları askıya alınarak gerçekte öyle olmadıkları halde sanki eşitlermiş gibi müzakereye girmelerinin katılım eşitliğini teşvik etmeyeceğini söyler. Aksine bu tür bir askıya alma, hakim grupların lehine işler. Ki feminist araştırmalara göre kadın ve erkekler müzakere sahasındayken erkekler, kadınların sözünü iki kat daha fazla kesip daha fazla söz hakkı alarak daha uzun konuşuyorlar.
Kadın camilerinde cuma namazının sadece kadınlara açık olması, müzakere sahasında eşitlerin diyalogunu tesis ediyor. Buhari’ye göre Hz. Peygamber’in geleneğine dayanıyor bu uygulama. Mescid-i Nebevi’de yapılan toplantılar boyunca kadınlar, kendilerine yeterince süre ayrılmadığı gerekçesiyle katıldıkları diğer buluşmaların yanı sıra Peygamber’in kadınlara özel bir gün ayırmasını talep ederler; bunun üzerine Peygamber tarafından ayrı müzakere günleri tahsis edilir.[8] Bu anlamda sadece kadınları davet eden bir cuma namazı, İslam’ın kapsayıcılık ilkesine halel getirmez.
Eşitlik Yoksa Evlilik de Yok
Meryem Cami’nin benimsediği dokuz ilkeden geri kalanı: Müslüman kadınların boşanma hakkı; Müslüman kadınların dinler arası evlilik yapma hakkı; Kur’an-ı Kerim’i toplumsal cinsiyet eşitliğine dayanarak yeniden okumak; antisemitizmin yanı sıra İslam karşıtı söylemle mücadele etmek; tasavvufu ve çoğulcu İslam’ı destelemek; ataerkil yapılara, uygulamalara ve ikiliklere meydan okumak; eşcinsel azınlıkları ayrımcılık ve nefret suçundan korumak; kadın sünnetine karşı küresel bir mücadele vermek.
İmam Khankan, şiddet sonrası hayatta kalan kadınlarla dayanışma ağı kurduğu gibi ataerkil dini pratiklere karşı da mücadele yürütüyor camide. Khankan’a göre camide kadın imamların varlığı ve erişilebilirliği, ev içi şiddet gören kadınların bunu anlatırken, dayanışma talep ederken ve boşanmak için yardım isterken kendilerini daha rahat hissetmeleri için çok önemli.
Eğer nikahınızın Meryem Cami’de kılınmasını istiyorsanız, internet sitesinden indirebileceğiniz sekiz sayfalık bir evlilik sözleşmesini imzalamanız gerekiyor. Hayli kapsamlı ve ayrıntılı bu sözleşemeye göre çok eşlilik, ev içi psikolojik ve fiziksel şiddet sonunda evlilik iptal ediliyor. Özel alanda eşitlik tesis etmeye yönelik sözleşmede evlilikteki hakları sıralanıyor kadınların.
Bu evlilik sözleşmesi ve İmam Khankan’ın tutumu üzerinde durmamız gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de kendini dindar olarak tanımlasın ya da tanımlamasın birçok çift, dini nikah kıyıyor. İmamlar tarafından (erkek olduğunu belirtmeme gerek var mı) camide ya da çiftlerden birinin/yakının evinde kıyılıyor bu nikah.[9] İmam, bir kağıda tarihi, kişilerin adını ve belirlenen mehir miktarını yazarak nikahı kayda alıyor.
2012’den beri sahada gözlemci olarak bulunurken bazı dini nikahlara tanık oldum. İmamlar nikah sırasında kısa bir konuşma yapıyor, miktarını belirledikleri mehir; çiftlerin birbirlerine karşı görev ve sorumlukları; aile kurumunun önemi hakkında. Hiçbir imamın kadın haklarından; kadınların psikolojik, ekonomik, fiziksel şiddete karşı yapabileceklerinden bahsettiğini duymadım. Boşanma sebeplerinden ve kadınların nafaka miktarını belirleyebileceklerinden söz etmedi kimse. Halbuki imam, bunları anlatarak kadınların diledikleri zaman kullanabilecekleri bir manivela kılabilir nikahı, tıpkı Meryem Cami’nde olduğu gibi. Bir kadın imam neleri değiştirebiliyor!
Khankan’ın dediği gibi, “Cinsiyet eşitliğine odaklanan anlatıları yaymalıyız. Yüz yüze olduğumuz ataerkil yapılara meydan okumadığımız sürece, hep bir sorunumuz var.” Özel alanda eşitlik tesis etmeliyiz. Kadınların öne çıktığı camilerde özel alana yönelik eşitliğin adımları atılıyor. Özel alanda tesis edilen eşitlik, kadınların camilere daha rahat ve özgür bir şekilde katılabilmesinin de önünü açar.
***
Virginia Woolf bize “kendimize ait bir oda”dan bahseder. Dünyanın farklı yerlerindeki mümin kadınların kendilerine ait bir cami için verdikleri mücadelenin önemi hakkında düşünüyorum. Mümin kadınlar olarak bıktık, sürekli başa dönmekten, birçok cephede mücadele etmekten yorulduk.[10] Ama bütün yorgunluklar, kendimize ait bir camiyle neler yapabileceğimizi görmeye değer.
[1] Amerika Kadın Cami’nin ilke ve olanaklarına buradan bakabilirsiniz. Açıldığı hafta Edina Lekovic tarafından okunan hutbeyi buradandinleyebilirsiniz.
Sonraki sayfalarda yorumlayacağım bu cami hakkında bilgileri şu iki makaleye referansla yazıyorum, ayrıca dipnot vermeyeceğim: Brie Loskota, “Muslim Women Create a Mosque of Their Own in Los Angeles”, Religion Dispatches.
[2] Meryem Cami’nin ilkeleri ve faaliyetleri için burayı ziyaret edebilirsiniz.
Lin Taylor, “The rise of the imama: women-led mosques are growing”, Thomson Reuters Foundation. (Ayrıca dipnot vermeyeceğim)
[3] Meryem’in Kalbi Cami’nin internet sayfasına buradan erişebilir, faaliyetlerine bakabilirsiniz.
Allyson Escobar, “Women-Led Mosque Opens to Build Place Where Everybody Is Welcome”, NBC.
Lisa Fernandez, “California mosque led by women opens doors to all”, Reuters. (Ayrıca dipnot vermeyeceğim)
[4] Simurg Cami hakkında bilgi edinmek ve hutbeleri okumak için bu sayfayı ziyaret edebilirsiniz.
[5] Kur’an-ı Kerim, Al-i İmran 3/35: Rabbim, karnımda olanı hür olarak sana adadım.
[6] Kur’an-ı Kerim, Al-i İmran 3/43: Ey Meryem! Rabbine divan dur ve secdeye kapan ve rüku edenlerle beraber rüku et.
[7] Kur’an-ı Kerim, Al-i İmran 3/37: Zekeriyya ne zaman onun bulunduğu mihraba girse, yanında bir yiyecek bulurdu. “Meryem! Bu sana nereden geldi?” der; o da “Bu, Allah katındandır.” derdi.
Bu konuyu daha ayrıntılı bir şekilde Nevin Reda’nın “Women in the Mosque: Historical Perpectives on Segregation” makalesinden takip edebilirsiniz.
[8] Buhari, İlim, 36.
[9] Nikahı kıyan kişinin sadece DİB’e bağlı bir imam olması gerekmiyor; ilahiyat fakültelerinden akademisyenler veya MEB’e bağlı din kültürü öğretmenleri de nikah kıyabiliyor. 2017 yılındaysa “il ve ilçe müftülüklerine evlendirme memurluğu görev ve yetkisinin verilmesine ilişkin düzenlemeyi içeren yönetmelik” resmi gazetede yayımlanarak müftülere resmi nikah kıyma yetkisi de verildi.
[10] Yorgunluktan bahsederken Güney Afrika’da kadınların camide kendilerine yer açma mücadelesini anmak isterim. İki yıl önce teravih namazı kılmak isteyen kadınlar, camiden erkekler tarafından zorla çıkarılıp şiddete uğradılar. Olayın görüntüleri sosyal medyada yayıldığında, kadınlar muhtelif platformlarda cami deneyimlerini dile getirerek “Yorulduk!” dediler: “Bıktık! Camide bir kadının varlığının neden ve nasıl şiddetli tartışmalara yol açtığını anlamaya ve açıklamaya çalışmaktan yorulduk. Kadınların mabetlerden zorla uzaklaştırılması, ne İslam fıkhıyla ilgili ne de Peygamber geleneğiyle. Bu, şiddetle ilgili! Kadınlara yapılan kontrolsüz güçten doğan şiddettir. Çok yorulduk!” Bkz. Khadija Patel, “all the women in me are tired”, Mail&Guardian; Kgaugelq Masweneng, “We want to pray in mosques too, says a group of Muslim women”, TimesLIVE; Aaisha Dadi Patel, “Women of Waqf start a movement”, Mail&Guardian.
Görsel: Kelly Izdıhar Crosby, Tapestry of Sisterhood.