“Cuma namazı kadınlara farz değil, öncelik erkeklerindir” kanaati nereden geliyor, nasıl işliyor?

MEYDAN

Kutsal Mekanda Kadınlar III: Cuma ya da Çok Önemli Adamların Namazı

Bursa Ulu Cami’den Beştepe Millet Cami’ye

 

Bir kadın geldi koşar adım avluya, önünde bebek arabasını sürerek, baştan ayağa siyah giyinmiş, feracesi dalgalanıyor rüzgarda. Parmağını kaldırdı, yüksek sesle,

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا نُودِيَ لِلصَّلٰوةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِ وَذَرُوا الْبَيْعَۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

 

dedi. Sonra Türkçesini söyledi: “Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığında Allah’ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” Cuma Sûresinin 9. ayeti.

 

22 Şubat 2019. O cuma Bursa’daydım, namazı Bursa Ulu Cami’de kılmak için avludan geçip camiye yöneldim. Güvenlik görevlisi durdurdu kapıda: “Cuma namazına bir saat kala hanımları içeri almıyoruz.” Kadınların cuma namazı kılıp kılamadığını sordum, “Avluda kılabilirsiniz” dedi, “bakın orada bayanlar var”. Dönüp baktım; avlu duvarının önüne hasırlar serip oturmuş, cuma namazı için bekliyor kadınlar, hava buz gibi.

 

Yanlarına gidip oturdum, bekliyoruz, yaklaşık kırk beş dakika var. Ama yarım saat içinde o kadar kalabalık olduk ki hasırlarda tek kişilik bile yer kalmadı. Bunun  üzerine önümüzdeki cami duvarının dibine bir hasır daha serildi ve yeni gelen kadınlar orada oturmaya başladı. Bu sırada erkeklerle dolup taştı cami. Son anda gelenler kapıdan bile geçemeyince güvenlik görevlisi, yanına iki kadın görevli çağırdı ve uzaktan duyamadığım bir şeyler söyledi. Bu iki kadının üzerinde güvenlik görevlisinde olduğu gibi lacivert yerine mor üniforma vardı. Güvenlikten değil ama hem cami temizliğinden sorumlu hem de kadınlara “yol yordam” gösteren görevlilerdi. İki kadın, doğruca yeni serilen hasırın oraya gidip kadınları kaldırmaya başladılar. Bazıları kalktı, bazıları kaldı ama bir hengame başladı. Kadınlar, “Biz nereye gidelim o zaman” diye soruyorlardı. Bunun üzerine görevliler seslerini yükselttiler: “Kadınlara cuma namazı farz değil, buraya erkekler gelecek, siz şu anda onların farz ibadetine engel oluyorsunuz.”

 

İşte tam o anda bir kadın geldi koşar adım avluya, önünde bebek arabasını sürerek, baştan ayağa siyah giyinmiş, feracesi dalgalanıyor rüzgarda. Selamsız, duraksız, Cuma Sûresinin 9. ayetini okudu. Birkaç dakika sessizlik oldu. Sessizliği bozan yine kendisi: “Bu ayette erkekler denmiyor, bakın, iman edenler, deniyor. Siz iman etmiyor musunuz!”

 

Uzun bir tartışmadan, ayıplamalardan, şikayetlerden sonra hâlâ avludan ayrılmaya direnen kadınlar yeniden yerleştiler hasıra.

 

 

Türkiye’de yaşayan mümin kadınlar, hem erkeklerden hem DİB görevlilerinden sayısız kere duymuşlardır: “Cuma namazı kadınlara farz değil, öncelik erkeklerindir.” Tamam değil. Mezhep geleneğine dayanan bu kanaati, hafızalarımıza nakşedip kutsal mekanın kenarına, duvarın dibine, avlunun gerisine nasıl geldik? Bu kanaatin; cuma günleri erkeklerin caminin merkezinde yer alması, kadınlarınsa çeperinde kalmasının dört temel argümanı var.

 

1.Özel ve Kamusal İşlerin Cinsiyetlendirilmesi

 

Yukarıda geçen Cuma Sûresinin 9. ayetindeki hitap genel olsa da müçtehitlerin ortak görüşüyle kadınlar, bu çağrının dışında tutulur. Kanaatlerine göre “alışverişi bırakın” ifadesi, hitabın genel değil, sadece erkeklere yönelik olduğuna dair bir delil. Çünkü alışveriş yani ticaret, kamusal alandaki bir erkek faaliyeti. Kadınsa ev işleri, çocuk bakımı ve kocaya hizmet etmekle meşgul olur. Ayette geçen “iş bırakma” buyruğu ev ve hizmet işlerini kapsamaz. Dolayısıyla Allah’ın alışverişi bırakıp camiye davet ettiği kişiler sadece hür erkeklerdir. [1] Kadınlar ve köleler değil.

 

Evine, kocasına sunacağı hizmeti aksatacağı endişesi yüzünden cuma namazı dahil olmak üzere kadınların camiye katılmaları, Hanefi mezhebinin kurucusu İmam Hanefi’ye göre caiz değil, Hanefi fakihlerinden İmam Serahsi’ye göre mekruhtur. Bu yüzden birçok fakih, hutbenin sahihliği için dinleyenlerin erkek olması şartını ileri sürer. Hutbeyi dinleyen erkekler o sırada uyusalar ya da sağır olsalar bile hutbe caizken sadece kadınlardan oluşan bir cemaate hutbe okumak caiz değildir.[2]

 

Camilerin kamusal alana dönüşmesi önündeki engellerden ilki, özel alandaki ataerkil toplumsal cinsiyet rolleri. Peygamber döneminde kadınların camiye katıldığı vaki.[3] Öyleyse özel alandaki cinsiyetçi iş bölümüne dayanılarak dile getirilen bu argüman, kadınların camiye katılmalarını kolaylaştıracak uygun koşulları hazırlamaktan kaçınmak için öne sürülüyor. Çünkü gerekli olan yeni düzenleme, geleneksel cinslerarası iş bölümünde kadınların payına düşen ev işleri ve çocuk bakımının eşit olarak paylaşılmasını gerektirir. Ancak ve ancak özel alanda eşitlik sağlandığında kadınların camiye katılımı kolaylaşır ve buna bağılı olarak artış gösterir.

 

Kadınların camiye katılabilmeleri, özel alana yönelik yeni düzenlemelerden bağımsız düşünülemez. Diyanet, gerçekten uygulasa bile salt camilere yönelik toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı mekân politikaları yeterli olmaz; aynı zamanda özel alanın cinsiyetçi kalıpyargılardan arındırılması, ev işlerinin ve çocuk bakımının cinsler arasında paylaşılması, kadınların özel alanda kendilerine zorunluluk olarak dayatılan iş yükümlülüğünden özgürleşmesi elzem. Birçok erkek yazarı rahatsız eden tam da bu nokta:

“Cadde ve kaldırımları dolduran, çağdaş geçinen, başı boş ve sorumsuz kadınlar dışında dinine bağlı, eşine ve çocuklarına sadık, namazında niyazında olan kadınların kaçta kaçı bugünkü şartlarda her Cuma günü çoluk çocuğunu ve evinin işlerini bir kenara bırakarak camiye koşup gönül rahatlığı içerisinde ve geride bıraktıklarından emin bir halde baştan sona kadar hutbeyi dinlemeye ve cemaatle beraber bu namazı eda etmeye tahammül edebilir? Evet, böyle bir uygulama pratikte ne derece mümkün olabilir acaba? Allah’ın kolaylaştırdığı bir işi, feminist yaklaşımlarla zorlaştırmanın manası nedir? Sonra müslüman hanımlar bu hususta kendi hallerinden tamamen memnundurlar. Kur’an’ın hükümleri karşısında erkeklerle eşitleme çabasına düşülen papatya hanımların kaç tanesinin namaz veya Cuma namazı diye bir sorunu bulunuyor ki?!”[4]

 

Kadınların özel alandaki emeklerini görünür hale getirerek bunları, şefkat ve sevginin zorunlu sunumları olarak kabul etmek yerine, iş bölümüne tabi tutmak, kadınların camiye ve cumaya katılmalarının önünü büyük ölçüde açacak. Ancak bu konudaki olası bir gelişme, erkeklerin geleneksel ataerkil iktidarlarını sarsacak ve özel alandaki rahatlarını da kaçıracak.

 

2.Çeperdekiler Hariç

 

Kadınların cuma namazının dışında tutulmalarının ikinci dayanağı, hemen hemen bütün fıkıh kitaplarında geçen ve cuma namazının genelliği hükmünü sınırlandıran bir hadis: “Cuma ihtilam olan herkese vaciptir (farzdır). Dört kişi bundan istisna edilmiştir: Çocuk, köle, kadın ve hasta.”[5]

A. Nadwi, fıkıh kitabında bu hadisi, köleliğin suç olduğu modern zamanlara şöyle uyarlar: Cuma namazı, özgür, yetişkin, cezai ehliyeti olan ve mukim erkekler için farzdır. Kadınlar, çocuklar, yolcular ve camiye gelmekte zorluk çekecek olan hastalar için farz değildir. [6] Bu rivayet ve modern yorumlarına göre kadınlık durumu, geçici çocukluk dönemi ya da hastalık gibi kabul edilir ancak kadınların farkı, mazeretlerinin ömür boyu sürecek olmasıdır. İlahiyatçılara göre bu hadisin yerindeliği, kadınların siklus/adet döngüleriyle ilgili. Menstruasyon/kanama haftasında birçok kadının namaz kılmadığı doğru. Tutarsız olansa kadınların bir haftalık menstruasyonunu bir ömürlük tanımlamakta ve kutsal mekanı kirleten bir necaset olarak görmekte.

 

F. Mernissi, bizi çeperdekilerin kim olduğuna daha yakından bakmaya davet eder. Çünkü onlar, bu dinin ilk iman edenleri. Ayette geçen “Ey iman edenler” çağrısına karşılık cumanın dışında bırakılan ilk iman edenler: Bir kadın, Hatice bint Hüveylid; bir çocuk, Ali bin Abu Talib; bir köle, Zeyd bin Harise. Cuma namazına kimin katıldığına dikkat etmek, bu mekânda kimin merkezde, kimin çeperde bulunduğunu anlamak için önemli. Egemen sınıfın İslam’ını çözümlemeye ancak buradan başlayabiliriz.[7]

 

3.Beden ve Sınır Politikası

 

Kadınların cuma çağrısı dışında bırakılmasının üçüncü argümanı, kadın bedeninin fitne olarak görülmesi. Hakim fıkıh anlayışına göre cuma namazının sahih olabilmesi için herkesin erişimine açık bir şekilde kılınması gerekse de fitneye sebep vermemek için kadınların camiye alınmaması cumanın sahihliğine halel getirmez.[8] Fitneyle özdeşleştirilen kadının kutsal mekandan nasıl tecrit edildiği ve beden üzerinden çizilen sınırlar için bu serinin ikinci yazısına yönlendireceğim: Kutsal Mekanda Kadınlar II: Kuzguncuk Cami’nde “Fitne” Üzerine. Bu bölümde sadece kutsal mekandan kadın bedeninin tecridiyle çelişen birkaç uygulamayı örnek vermek istiyorum.

 

Bu geleneksel kanaatle çelişen, gene İslam’ın kaynakları: Kur’an-ı Kerim’de ilgili ayette geçen “Ey iman edenler!” şeklindeki genel hitabın bir uzantısı olarak Peygamber’in “Ezanı duyan herkese cemaate katılım farzdır”[9]sözü. Ve uygulamaları: Amre bint Abdurrahman ve Ummü Hişam bint el-Haris, Peygamber’in cuma günü hutbe sırasında Kaf Sûresini okuduğunu ve kendilerinin de bu sûreyi ondan dinleyerek öğrendiklerini söyler. İbn Sa’d, cuma namazına giden kadınların camide erkek saflarının arkasında saf oluşturarak Peygamber’in hutbesini dinlediklerini kaydeder.[10]

 

İkinci halife Ömer bin Hattab, bir cuma hutbesi sırasında kadınların mehir miktarına kısıtlama getirmekten söz ederken o sırada cemaatten bir kadın sesini yükseltip Halife’yi uyarır. Peygamber’in mehir hakkındaki görüşlerini hatırlattıktan sonra Ömer’in konu hakkında herhangi kısıtlayıcı bir karar alamayacağını belirttiğinde Halife, hatasını kabul eder.[11] Şimdi, değil kadınların hutbe sırasında yorum yapabilmesi ve sesini duyurabilmesi, cuma günleri caminin kapısından girip giremeyeceği tartışma konusu. Ki Bursa Ulu Cami’de olduğu gibi birçok camide cuma namazının bir saat evvelinden kapılar kapanıyor kadınların yüzüne. Şimdi, avluda bir hasırın üzerine sığamıyorsa ikinci bir hasır için direnmek zorunda kadınlar.

 

4.Minberin İktidarı

 

Son ve gizil argüman, minberin iktidarını korumakla ilgili. Yukarıda geçmiş olmasına rağmen hatırlatmama izin verin, fakihlere göre hutbenin sahihliği için dinleyenlerin erkek olması şarttır ve sadece kadınlardan oluşan bir cemaate hutbe okumak caiz değildir. Kadınların hutbeyi dinlemeleri hadi bir nebze, ama yetinmezlerse, bir kadının cuma hutbesi okuması…

 

Cuma namazının ayırt edici özelliği, hutbedir. Nerede kılınıyorsa kılınsın, bölgenin yönetim sistemi ister hilafet ister palamenter olsun, her zaman iktidarın gündemindedir. İktidar, cuma namazında hutbede ne okunduğunu, cemaatin tepkisini-tepkisizliğini her zaman belirler ve denetler. Aişe bint Ebu Bekir ve Ali bin Ebu Talib, Cemel Vakası günlerinde öyle yaptılar. Muaviye bin Ebu Süfyan, dördüncü halifeye karşı ayaklanmanın fitilini minberde ateşledi. Halife Ali’nin şehrin merkezi dışında hutbe okunmasını sınırlaması; Emevi Hanedanlığı’nın kuruluşu boyunca minberde Halife Ali aleyhine propaganda yapması;  iktidara gelen Abaasilerin minberi Emevilere karşı çevirmesi, tesadüf değil. Minber kimin elindeyse siyasi iktidar ondadır. Kutsal mekan ibadetin ama aynı zamanda iktidarın üretim yeri.

 

Yakın tarihten bir örnekle, Mustafa Kemal Atatürk’ün Balıkesir Zağanos Paşa Cami’nde minberden bizzat hutbe okuması[12] ama bu hutbeden iki yıl sonra, 1925’te, Kadın Birliği, Diyanet İşleri Müdürlüğü’ne başvurarak camilerde kadın konferansları düzenlemek istediğinde bu talebi reddetmesi, tesadüf değil. Nezihe Muhiddin, camilerin bir toplanma yeri olduğunu belirterek bu teşebbüsün aydın olmayan, özellikle kulübe ya da birliğe katılamayan kadınlara ulaşmaya katkısı olacağını savunuyordu. Ama hükümet izni verilmediği için TKB, müdüriyetten olumsuz yanıt aldı. Konu, basında “hanımların va’zı” olarak alaycı bir dille kaleme alındı ve kadıların camilerde vaaz verme izni olmadığı tekrar tekrar söylendi.[13] Değil minberde, etrafında oturan bir kadın bile eril iktidarın tedricen sarsılması demek.

 

Cumhuriyet Gazetesi, 1925. Kadınların camilerde toplanmasını ve vaaz etmesini alaya alan karikatür, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Nadir Eserler Bölümü.

 

Bursa Ulu Cami’den Beştepe Millet Cami’ye

 

Şimdi, çember daraldığında erkeklerin bile değil, çok önemli erkeklerin namazı cuma. Kovid-19 salgını tehlikesinin farkında olarak DİB, 13 Mart’ta cuma namazı kılınmayacağını duyurdu. Ancak bir hafta sonra, 27 Mart’ta, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki Beştepe Millet Cami’de; 3 Nisan’da ise Ahmet Hamdi Akseki Cami’de seçkin erkeklerden oluşan bir grupla temsilen cuma namazı kılındı. “VIP cuma namazı” tepkilerine karşılık resmi bir açıklama yapıldı: “İslam medeniyetinin en önemli coğrafyalarından olan cennet vatanımızda, İslam toplumunun şiarlarından biri olan cuma namazının temsilen de olsa devam etmesi gayesiyle, gerekli sağlık tedbirleri alınarak, Türkiye’de tek bir camide de olsa kılınmasının uygun olacağı düşünülmüş ve Ankara il ve ilçe müftülerimizin katılımıyla Ankara Millet Camiinde, bugün ise Ankara Ahmet Hamdi Akseki Camii’nde kılınmıştır. [14] Açıklamaya göre, salgın tehlikesi boyunca her hafta farklı bir camide temsilen cuma namazı kılınacak aynı şekilde.

 

DİB, temsilen cuma namazı kılınamayacağını biliyor, sadece, kadınları cuma namazının dışında bırakan kanaate körü körüne bağlı olduğu gibi cuma namazının şartlarına bağlı değil. Çünkü DİB’in ilmihalinde de belirttiği üzere, bir yerde cuma namazı kılınabilmesi için o namazın herkese açık olması gerekir: “Belli bir yerde bulunan kimseler, cuma namazı kılınmasına izin verilmiş camide, sadece belirli kimseler girmek kaydıyla cuma namazı kılamazlar.”[15]

 

1924’ten beri Diyanet’in minber politikasının iki veçhesi var. Birincisi, her daim bütün yayımlarında kadınlara cuma namazının farz kılınmadığını ve camide toplanma hakkının erkeklere ait olduğunu hatırlatmak. İkincisi, burada toplanan erkekleri, merkezi hutbe sisteminin bileşeni yaparak iktidarın sürekliliğine katkı sağlamak. Cuma namazından vazgeçmek, herhangi bir ibadeti kutsal mekandan eve taşımaktan çok daha fazlası. Şimdi hutbeler, seçkin erkeklerin temsilen kıldığı cuma namazıyla yayımlandığına göre, DİB, minber politikasının iki veçhesini de bir süreliğine bırakmıyor. Aldığı risk insan hayatı olsa bile.

 

 

 

Görsel: Abdelaziz Haounati, Inside Mosque

 

[1] Sabri Hizmetli, Cuma Namazı Kadınlara Da Farzdır, Ankara, Yeni Çizgi Yayınları, 1996, s. 70-2.

[2] Hizmetli, A.e., s. 119, 69.

[3] Marion Holmes Katz, Women in the Mosque: A History of Legal Thought and Social Practice, New York, Columbia University Press, 2014, Chapter I, p. 17-110.

[4] Recep Çetintaş, Devlet, Siyaset, İbadet Üçgeninde Cuma Namazı, İstanbul, Usul Yayınları, 1995, s. 160-1.

[5] İbn Ebi Şeybe, Musannef, Çev. Yaşar Güngör, İstanbul, Ocak Yayıncılık, 2009, 3.c., 5190. Bu hadisin yorumu hakkında bkz. Hizmetli, Cuma Namazı Kadınlara Da Farzdır, s. 91-4, 130-6.

[6] Shaykh Mohammad Akram Nadwi, Al-Fıqh Al-Islami: According to the Hanafi Madhab, V.I, Angelwing Media, 2007, p. 208.

[7] Fatma Mernissi, The Veil And The Male Elite: A Feminist Interpretation of Women’s Rights in Islam, Translated by Mary Jo Lakeland,  Basic Books, New York, 1991, s. 69.

[8] Hüseyin Hilmi Işık, Tam İlmihal: Se’adet-i Ebediyye, 14.bs., İstanbul, Işık Kitabevi, 1976, s. 207.

[9] Ebu Davud, Salat, 552.

[10] Savaş, Hz. Muhammed (S.A.V) Devrinde Kadın, s. 113, 126. Hz. Peygamber’in eşleri de cuma namazını cemaatle kılmışlardır: Rivayete göre, Ümmü Seleme, evinde saçlarını taratırken minberden Peygamber’in “Ey insanlar” çağrısını duyunca bu işini erteler. A.y.

[11] Ahmet Önkal, Nebi Bozkurt, “Cami, Dini ve Sosyo-Kültürel Tarihi”, DİA, İstanbul, TDV Yayınları, 1993, 7.c., s. 50.

[12] Zeki Başar, Camilerimiz: Tarih Boyunca Çeşitli Hizmetleriyle, Erzurum, Atatürk Üniversitesi, 1977,  s. 100.

[13] Yaprak Zihnioğlu, Kadınsız İnkılap: Nezihe Muhiddin, Kadınlar Halk Fırkası, Kadın Birliği, 2.bs., İstanbul, Metis Yayınları, 2013, s. 168.

[14]https://www.diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/29452/diyanet-isleri-baskanligindan-cuma-namazi-ile-ilgili-aciklama, okundu, 15.04.2020.

[15]https://namaz.diyanet.gov.tr/namaz/html/kutuphane/HTML/NamazIlmihali/assets/basic-html/page-85.html, s.85, okundu 15.04.2020.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YŞenlik ve Diyanet
Şenlik ve Diyanet

Ama gündelik hayat her zaman ulus devlet politikalarının gerektirdiği gibi akmaz mabetlerde. Özgürlüğün tekrar keşfedildiği ve hissedildiği sıradan kararlarla, politik-bürokratik yapının önemsiz görerek açıkta bıraktığı çatlaklardan sızarak, çatlakları genişleterek resmi kutsalı ihlal eder insanlar.

MEYDAN

YCumhur İttifakına Kadınsız Camiler Lütfen
Cumhur İttifakına Kadınsız Camiler Lütfen

Son yirmi yılda yapılan, restore edilen ve dönüştürülen camilerdeki mekânsal düzenlemeler, insanların dinlenebilmesine veya birlikte vakit geçirebilmesine olanak sağlamıyor. Bilinçsizlikten ya da liyakatsizlikten yapılmıyor bu; planlı ve sistemli.

MEYDAN

YCamileri Kim, Nasıl Kirletiyor?
Camileri Kim, Nasıl Kirletiyor?

Kutsal mekân ritüel, beden, toplumsal cinsiyet, sınıf politikaları çerçevesinde temellük ve dışlama stratejileriyle üretilir. Kutsal bir mekân sadece keşfedilmez, kurulmaz veya inşa edilmez; belirli çıkarları olan kişilerce sahiplenilir ve işletilir.

MEYDAN

YKardeş Katli
Kardeş Katli

Kardeşlik girişimi kardeş katline dönüşür. Fıtratına uygun davranmayan kadınlar hedef de gösterilir, tehdit de edilir. Planlı bir şekilde kamusal alandan silinirler, tarihte hiç var olmamış gibi; tarihte örneği çoktur.

Bir de bunlar var

Alaçam’da un yağ şeker var; helvacı nerde?
İmtiyazsızlar için Sosyal Mesafe: Alan Nasıl Bir Kaynak?
Makarna Bilmecesi

Pin It on Pinterest