Dünya çapında kürtaj tartışmaları devam ededursun, kürtaj yöntemleri ve teknolojileri bir hayli gelişti. Bugün kürtajdan bahsettiğimizde, eskiden uygulanan yöntemlerin ötesinde pratikler tahayyül etmemiz mümkün. Ne var ki, kürtaj tartışmalarının halen din ve hukuk eksenine hapsolduğu günümüzde, kürtaja ilişkin bilimsel gelişmelerden bahsetmek pek mümkün olmuyor. Oysa tüm bu tartışmaların ötesinde, bugün kürtajdan konuşurken, yıllar önce konuştuğumuz aynı olgudan bahsetmiyoruz.
Bu bağlamda, ilaçlarla düşük tetiklemeyi içeren, tıbbi düşük veya İngilizcesiyle “medical abortion” denilen yöntem, kürtaj deneyimini dönüştüren önemli bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Tıbbi düşük Türkiye’de şimdilik pek bilinmiyor ve uygulanmıyor; ancak dünyada erken gebeliklerin sonlandırılması için sıkça tercih ediliyor. Peki, nedir bu tıbbi düşük?
Tıbbi düşük; erken gebeliklerin (çoğunlukla 12. haftaya kadar) ilaçlar kullanarak, cerrahi olmayan bir yöntemle sonlandırılmasıdır. Tıbbi düşüğün hikayesi ise oldukça ilginç. Aslında, bilim insanlarından önce bu yöntemi kadınların bulduğu söylenebilir. Nitekim, bilimin de ataerkil olduğu dünyamızda, kürtaj pratikleri üzerine entelektüel ve bilimsel bir merak da uzun bir süre uyanmamış. Buna karşılık, 1970’lerde ülser tedavisi için piyasaya sürülen Mizoprostol etken maddeli bir ilacın düşük etkisi yaptığı bilgisi kadınlar arasında yayılmıştı. İstenmeyen gebelikleri olan kadınlar ilacın üzerindeki “gebelik süresince kullanılamaz” ifadesine dayanarak Mizoprostol’ü gebelik sonlandırmak için kullanmışlar ve sonuç almışlardı. Örneğin, bu bilgi 1980’ler Brezilya’sında hızlıca yayılmış ve kadın çevrelerinde konuşulmaya başlanmıştı [1]. Bunu takiben, 1980’lerde Fransa’da geliştirilen Mifepriston etken maddeli bir başka ilaç, gebelik sonlandırmada kullanılmak üzere piyasaya sürüldü. Böylece, Mifepriston ve Misoprostol tabletlerinin kullanılmasıyla, gebeliğin cerrahi olmayan bir yöntemle sonlandırılmasını içeren tıbbi düşük yöntemi geliştirilmiş oldu.
Peki bu ilaçlar nasıl etki ediyor ve tıbbi düşük nasıl gerçekleşiyor? Mifepriston gebeliğin devam etmesini sağlayan projesteron hormonunun salgılanmasını engeller. Bu hormon olmadan yumurta rahim duvarına tutunamaz. Mizoprostol ise rahmin kasılmasını tetikler ve böylece gebeliğin sonlanmasına yardımcı olur. İlaçlar, dokulu bir kanamaya sebebiyet verir. Bu kanamanın miktarı ise gebeliğin süresine göre değişir. Erken gebeliklerde adet kanamasına benzer bir kanama görülebilirken, ilerleyen gebeliklerde düşük sürecine benzer bir süreç yaşanıyor. Süreci anlatan şöyle bir animasyon filmi de var:
Çalışmalar, erken gebeliklerde tıbbi düşüğün başarı oranının %98 olduğunu gösteriyor. Bugün, birçok Batı ülkesinde erken gebeliklerin sonlandırılmasında tıbbi düşük yöntemi kullanılıyor. Aynı zamanda, 2005 yılından itibaren de bu ilaçlar Dünya Sağlık Örgütü’nün zorunlu ilaçlar listesinde yer almakta. Yani haplarla kürtaj olur mu demeyin, vallahi oluyor!
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), hem tıbbi düşüğün hem de vakum aspirasyon (yani küretaj) yönteminin kadınlara seçenek olarak sunulmasından yana. DSÖ, gebeliğin 12. haftasına kadar olan tıbbi düşük prosedürlerinin bir klinikte veya hastanede gerçekleşmek zorunda olmadığını belirtiyor. Buna göre kadınlar, ilaçları evlerinde alabilir ve takip için doktorlarına başvurabilirler. Bu bağlamda, feminist aktivistler tıbbi düşük prosedürünün kadınları güçlendirebileceğini yazıyor. Haplarla gebeliği sonlandırabilmek tıbbi hiyerarşiyi görece kırdığından, tıbbi düşüğün kürtaj travmasını azaltabileceğini ve kürtaj tabusunu yıkabileceğini tartışıyorlar. Bununla birlikte, kürtaj yasaklarının olduğu birçok ülkede feministler, internet üzerinden tıbbi düşük hizmeti sağlanan dayanışma ağları kurdular. Bunlardan ilki Women on Web isimli bir kurum. Women on Web, Hollandalı doktor Rebecca Gomperts tarafından 2006 yılında kurulmuştu. Women on Web’e başvuran kadınlar, internet üzerinden bir konsültasyon dolduruyorlar. Bu konsültasyonlar doktorlar tarafından incelendikten sonra, ilaçlar reçeteli olarak kadınlara gönderiliyor. 2016 yılında 10. yılını kutlayan Women on Web’e, bu vakte kadar 140 ülkeden 200.000 kadın başvurmuş, 50.000 kadın Women on Web aracılığıyla güvenli bir şekilde kürtaj hizmetine erişmiş. Bugün, Women on Web 17 dilde hizmet veriyor ve Women on Web websitesi her ay 1 milyon ziyaretçi çekiyor.
İyi güzel de bizde niye yok derseniz… İşte zurnanın zortladığı yer de benim bu yazıyı yazma amacım da bu. Türkiye’de 2012 yılında, tam da biz kürtaj tartışmaları yaparken, Türk Eczacıları Birliği Mizoprostol etken maddeli ilaçların amaç dışı kullanıldığı gerekçesiyle toplatıldığını duyurdu. Bu tam da tıbbi düşüğün Türkiye’de yaygınlaşmasını engellemek ve kürtaja erişimi kısıtlamak için atılmış bir adımdı. Bununla birlikte, Women on Web websitesi 2016 yılından beri Türkiye’de sansürlenmiş durumda. Elbette bunlar şaşırtıcı değil; hükümetin kürtaj tutumu malumumuz. Ancak bana öyle geliyor ki; burada iş başa düşüyor. Kürtaj tartışmalarını helal mı haram mı, yasal mı yasak mı ekseninden kurtarmak da, kürtaj seçeneklerimizi arttırmak da, feminist mücadelenin bir parçası olmalı.
[1] Arilha, Margarith ve Barbosa, Regina Maria. “Cytotec in Brazil: At least it does not kill”, Reproductive Health Matters, Vol. 1, No. 2, Making Abortion Safe and Legal: The Ethics and Dynamics of Change (Nov., 1993), s. 41-52.