Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi vesilesiyle...

MEYDAN

“Kürtaj Yaptıran Kadınlar da Çocukları Sevebilir”

Kürtaj hakkı her gündeme geldiğinde işin içinden çıkılmaz bir konu olduğu ya da kürtajın bir hak olmasından öte ortada bir tür haklar çatışması varmış gibi bir algı oluşur: Bir yanda kadınların kendi bedenlerine dair söz hakkı konuşulurken, diğer yanda çocukların ‘doğma’ hakkı üzerine durulur. Hak kavramı kadının insan haklarını gözetirken kürtaja karşı çıkabilir mi? Kadının insan haklarını desteklemek, kürtajla ilgili kararın kadının yararına yani kadının bedeniyle ilgili kendi inisiyatifine bırakılması gerektiği yönünde bir uzlaşmayı gerektiriyor.

 

Türkiye’de kürtaj yasal ama devlet hastanelerinde başvuran kadınlar için bir engel süreci boy gösteriyor. Pek çok hastanenin reddettiği kulaktan kulağa yayılırken, kadınlar-ekonomik bir zorlayıcılığı yoksa- çözümü süreci özel sağlık kurumlarına taşımakta buluyor. Kimi zaman çözüm ‘merdiven altı’ diye tabir edilen sağlık kurumu dışındaki ortamlara gidiyor ve bu süreç kadınların güvenliğini ve sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Kürtaj tartışmalarının yoğun olduğu 2018 başlarında medyaya yansıdığı ölçüde Rize Devlet Hastanesi, zorunlu koşullar dışında kürtaj yapılmadığını “Yapılmıyor çünkü” diyerek açıkladı. Nevşehir Devlet Hastanesi, tıbbi zorunluluk dışında devlet hastanelerinde yapılmadığını aktardı. Aynı ilde bir özel hastane “Doktora bağlı…” diyerek süreci özetledi.

 

Kadınların pek çok alana giriş çıkışının yazılı olmayan kodlarla işaret edildiği bir eşitsizlik düzleminde, erkeklerin güçle iyiden iyiye hemhal olduğu politik belirleyiciler, erkeklerin kadınların bedeni üzerinde de belirleyici olduğu bir uzlaşı sahası yaratır. Taciz ve şiddet oranları yükseldikçe ya da kadın bedeni reklam ve eğlence sektörünün istifade ettiği bir alan haline dönüştükçe kadınlar daha da savunmasızlaşır. Dışardaki Dünya’nın kadınların ya da kız çocukların yeteneklerini küçümsemesi/dikkate almaması, bedenlerin sürekli bir risk altında olduğuna işaret eden imgeler ya da bedenlerin istila edilen, fethedilen bir şeye dönüşmesi olarak kendini sürdürür. Örnekleri ve ara satırları daha da çoğaltabiliriz. Planlanmamış bir hamilelik aslında istilacı bir Alien’ın bedeninizi ele geçirmesi gibi. Kötü bir uzaylı Dünya’ya gelir ve ilk fethettiği şey kadınlar olur; ilk kötülüğünü de kadınların bedeni üzerinden inşa eder. Kadınların vücudu kolonize olan ve planların yürütüleceği bir üs haline gelir. Uzaylılardan ve dolayısıyla kötülükten kurtulmak için çözüm yolu kadınlardan ve kadınların karınlarında taşıdıkları kötülükten kurtulmaktan geçer.

 

Kürtajı tartışırken belki de ilk öncül kişinin bedeninin güvenli, özel ilgiye ve desteğe tabi, sağlıklı tutulması olmalıdır; bu olmadan belki de bütün hak konuşmaları anlamsızlaşır. Bir kadının vücudunu koruma hakkına inandığımız ölçüde kürtaja karşı tavrımızı belirliyoruz. Çelişkili imgelerle dolu, hatta kimi zaman distopik ögelerle dolu bir atmosfer yaratarak kadında-önceden yok olduğunu varsaydığımız- bir acıma, tiksinme, aşağılık duygusu gibi çeşitli duyguları harekete geçirmeye yönelik bir eylem planı sunuyoruz. Kürtajın zararları, anne-bebek arasındaki ‘annelik’ motifleri ya da bebeğin kürtaj esnasında yaşıyor olduğu gibi örnekler.

 

 

 

Temelde kürtaj ve kürtaj sonrası süreçlerin hepsi kadını acımasızlaştıran ve sorumluluk almayan bir varlık olarak konumlandırıyor. “Çocuğa” yönelik bir şiddet yaşanıyor ve bunun tek sorumlusu olarak kadına işaret ediliyor. Erkeklerin adaleti her yerden tesis ettiğine duyulan bir inanç içinde kadınların doğmamış çocuklarına duymak zorunda oldukları sevgi anlayışı, buradan hareketle kadınların adaleti bozduğu yönünde bir algıyı pekiştiriyor ve bu tutum doğum-ölüm dikotomisi içinde paket paket servis edilir hale geliyor. Öte yandan dünya genelinde kürtaj ekonomisinin belli bölgelerde kürtaj sonrası çocukların da satışıyla birlikte 500 milyon dolara ulaştığı biliniyor. Neredeyse kendi ekonomisini yaratmış bir sektör haline dönüşen bu alanda, kadınlar neden hedef haline geliyor? Bir kadın kürtaj olduğunda kazanmaz. Kürtaj masraflarını karşılamak üzere yapılan harcamalar ya da tedavi öncesi ve sonrasında maruz kalınan süreçler… En önemlisi bir kadın bu süreçlerde sağlığını kaybedebilir.

 

Yakın zamanlı bir örnek olarak Céline Sciamma’nın son filmi “Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi” (2019) bir kürtaj sahnesiyle izleyiciyi baş başa bırakır. Sahneyle ilgili yönetmenin Jezebel’e verdiği röportajın ilgili kısmını aşağıdan okuyabilirsiniz. Bu yazıyı kendi Twitter hesabından paylaşarak, görmeme aracı olan sevgili Emine Emel Balcı’ya minnettarım. Aslında bu sahneyle birlikte kürtaja ilişkin düşünmek, her şeyin ötesinde kadının yararına odaklanmak yukarıda okuduğunuz sevmek ya da sevmemek metninin, meselenin çocuk sevgisi olmadığının söylenmesine ilişkin bir doğuş hikayesiydi. Kadınların hamilelik periyodunda erkekler ve toplumsallık içinde bir tür Prokrustes evine girdiğini pek ala söyleyebiliriz: Her tarafından çekiştirilen bir kadınlık ile zemine uygun ebatlara getirilmeye çalışılan kadınlık. Öte yandan bu sahne anne ile çocuk, kürtaj olanla o kürtajı uygulayan arasında ya da izleyici ile hizmetçi arasında bir mesafelenmeyi mümkün kılıyor. Sahnenin yarattığı mekansızlık hali nerede ve kimi izlediğinize dair bir belirsizliği askıda tutarak, özne ve nesne arasında kabaca ‘kimin kimi izlediği’ yönünde karmaşık bir zemin sunuyor. Bu haliyle yönetmenin öyküsüne dair sunduğu böylesi bir iç anlatı, bir iç anlatı olmaktan çıkarak çevrelediği hem filmin kendisini, hem de izleyiciyi kaygan bir zeminde ayakta durmaya ve düşünmeye fazlaca itiyor.

 

Céline Sciamma Jezebel söyleşisinden kesit:

 

Filmdeki en vurucu sahnelerinden biri karakterlerden birinin kürtaj yaptırırken yüzüne dokunan bebeğin olduğu sahne. Bu sahnenin nasıl oluştuğundan biraz bahsedebilir misin?

 

Céline : Özellikle bu karakter (hizmetçi) için bir kürtaj sahnesi olacağını biliyordum. Yani aslında onun “hizmetçi” karakteri olmasını istemedim. O karakter hiçbir zaman kadrajda bir aksesuar olarak bulunmadı. Onun bir karakter, özne olmasını istedim. Bu nedenle karakterin kürtaja giden bir yolculuğu var. Sinemada çok az kürtaj sahnesi gördüm. Örneğin, Mingui’nin Altın Palmiye ödüllü “4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün”ü kürtaj hakkında bir filmdi. Ama bence çok sık yansıtılmamış bir şeyi yansıtacağınız zaman bunun filminize ne şekilde oturduğunu, nasıl filminizin dilinin bir parçası olacağını ve filminizin tahayyülüne nasıl katıldığını kendinize sormalısınız. Yani mesele sadece hali hazırda zaten yapması zor olan bir kürtaj sahnesini oluşturmak değil. Bunun ötesinde bir şeye ihtiyaç vardı. Bir çocuk fikri ve onun nasıl oluştuğu gizemli bir şey. Ama ben bunun -kürtaj- aynı zamanda gündelik bir şey olduğunu göstermek istedim. Aynı zamanda odada yaşayan insanlar ve çocuklar var ve bu çocuklar aslında orada yaşayan kişinin çocukları olmayabilir. Tabi ki kendi kürtaj hikayenize göre bu sahneyi farklı şekillerde okuyabilirsiniz. Hizmetçi karakterini teselli eden çocuk imgesi bence çokanlamlı; bu imge aynı zamanda kürtajın kişinin çocukları sevmediği ya da çocuk istemediği anlamına gelmediğini de gösteriyor. Bu sahneye girmeye böyle karar verdim.”

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Nilgün Toker: “AKP hak kavramını siyaset yapma tarzının dışına çıkarıyor.”
Bosna Hersek’ten Meseleli Kuir Tasarımlar: TANKA
İtalyan Lolipopu Berlusconi

Pin It on Pinterest