İran’da Jina Mahsan Amini’nin rejim tarafından öldürülmesi ardından başlayan ayaklanmaya ve ayaklanmanın sloganı Jin Jiyan Azadi’nin anlamına dair, İranlı Kürt solcu feministler bir bildiri yayınladılar. Orjinali Farsça olan bildiri pek çok dile çevrildi. Biz de Türkçe’sini yayınlıyoruz.
Kürt solcu feministlerin İran’daki son feminist ayaklanmaya ilişkin toplu açıklaması
Bizim Kürdistan’dan yükselen sesimizi duyuyorsunuz. Bu ses, tarihi ayrımcılık, tutuklamalar, işkenceler, idamlar ve sürgünlerle geçmiş bir coğrafyanın solcularının ve marjinalleştirilmiş feministlerinin sesidir. Bu durum 1979 Devrimi’nin ilk günlerinden günümüze güncelliğini korumaktadır. Biz, şiddet dolu bir tarihin yanı sıra direniş ve mücadele dolu bir mirası devralan Kürt kadınları ve queer insanlarız. Bizler her zaman çoklu cephelerde mücadele vermek durumunda kaldık: Kürt ve Kürt olmayan erkeklerin patriarkasına karşı, diğer bir taraftan kökten İslamcı rejime ve de dayatılan cinsiyetçi hiyerarşiye karşı. Şoven feministler tarafından etnik-ulusal azınlık söylemi temelinde bize dayatılan çeşitli kesişimsel (intersectional) baskı biçimlerini görünür kılmak için ciddi bir mücadele veriyoruz.
Şoven feministlere karşı, toplumsal cinsiyet baskısını etnik-ulusal azınlık olarak bize dayatılan çeşitli tahakküm biçimleriyle kesişimselliğinde ifade etmek için çok mücadele ediyoruz.
Bugün, içeriği ve biçimi itibariyle İran’da bir devrime tanıklık etmekteyiz. Devam eden direnişte dillere pelesenk olan, Kürtçe “Jin-Jiyan-Azadî (Kadın- Yaşam- Özgürlük)” sloganı bu devrimi adeta ete kemiğe bürümektedir. Bizler İran’daki insanların özellikle kadınların sokaklardaki yürekli ve önü alınamaz direnişlerine koşulsuz şartsız destek vermekteyiz. Jina Amini’nin devletin kadın-kırımıyla katledilmesi bugün yaşanan ayaklanmanın fitilini ateşlediğinden, biz Jina’dan sonra bu ayaklanmayı şöyle isimlendirmek istiyoruz: “Jina hareketi (the movement of Jina)”, “yaşam için mücadele -the movement for life-”). Jina ismi, bize Yaşamı hatırlatan ve aynı zamanda şimdi her yerde yankılanan sloganın ikinci kelimesi, hem hayat hem de hayat-veren anlamlarına tekabül etmektedir. Jina ismini ayrıca anlamlı buluyoruz çünkü biz inanıyoruz ki “Berxwedan jiyan e.” (‘Direnmek yaşamaktır’ Kürtçe sloganına bir gönderme).
Bu ayaklanma, cinsiyetçi ve cinsel baskı sorunsalını kamuoyuna mal etmekle kalmayıp aynı zamanda cinsiyetçi, etnik ve sınıfsal baskı biçimlerinin radikal anlamda, yani karşılıklı birbirleriyle ilişkili olarak da nasıl ifade edilebileceğini de pratikte gözler önüne serdi. Bu politik kenetlenme, protestocuların diktatörlüğe, politik İslam’a, şovenizm, patriarka ve de sermayenin zaptına karşı güçlü ve birleşik bir cephe oluşturmalarını sağladı. Sosyal mücadeleleri, sözde ‘mahrem alanlardan’ ‘kamusal alanlara’, domestik mekanlardan sokaklara taşıyan bu kadınlar ve queer insanlar, patriarka, devlet ve sermayeden kurtulmanın ne denli göbekten birbirlerine bağlı olduğunu gösterdikleri için bizlere gerçekten ilham vermektedirler.
Şunu unutmayalım ki kritik bir süreçten, tarihi bir dönüm noktasından geçmekteyiz. Jina, bizleri bu çok boyutlu ve zor şartlarda bir araya getiren ortak bir kılavuza/’koda’ (‘code’) dönüştü. Bizler kendimizi, Jinalar’ın cinayetinde adaletin takipçisi olan sosyal hareketlerin, özellikle kadın cinayetlerine ve queer cinayetlerine karşı çıkan feminist ve solcu hareketlerin bir parçası olarak görüyor ve ayrıca ‘dışlayıcı milliyetçiliklere’ (sol ya da sağ taraflı fark etmeksizin)’ karşı bir duruş sergiliyoruz.
“Jin-Jiyan-Azadî” sloganı ilk olarak Türkiye’deki Kürt kadınlarının mücadelelerinde ortaya çıktı ve son zamanlarda Rojava’daki temel sloganlardan biri haline geldi; İran’da göz açıp kapayıncaya kadar ülkenin her köşesine yayıldı. Bu sloganla ilgili ilham verici olan şey, Ortadoğu’daki sömürgeci ve emperyalist güçler tarafından tayin edilen sınırları aşabilmesidir, tıpkı devletsiz bir ulus olan Kürtlerin, özellikle de Kürt kadınların yaptığı gibi. Biz bu uluslar ötesi ve sınırlar ötesi birliği, Kürt kadın hareketinin gücünün bir göstergesi olarak ve aslında bariz bir ibaresi olarak değerlendiriyoruz. Kendimizi İran’daki kadın protestolarının ve queer toplulukların ayrılmaz bir parçası gibi görmemizin yanı sıra, aynı zamanda Kürdistan’ın Irak, Türkiye ve Suriye’deki diğer parçalarındaki kadınların ve queer insanların tarihsel deneyim mirasından da yararlanıyoruz. Kürt şehitlerinin cenazelerinde geleneksel olarak haykırılan “Jin-Jiyan-Azadî” sloganı bugün şehidimiz, Jina Amini’nin cenazesinde yankılanıyor. Ve bu, ölüm ve köleleştirmeye dayalı patriarkal güçlere karşı olan mücadelemizde, biz kadınların gücünü, öznelliklerini ve cesaretini konuşmamızı sağlamaktadır.
Devletin kadın-kırımının bir örneği olan Jina’nın katledilmesini takiben son günlerde yaşanan ayaklanma, kısa zamanda özellikle zorunlu başörtüsüne karşı ve de genel olarak rejimin devrilmesi lehine bir harekete dönüştü. Mevcut hareket, Kürt kadınlarını ve İran’daki diğer etnik topluluklardan kadınları tasvir eden anlatı ve imgelere iki temel açıdan meydan okumayı ve hatta yapı bozuma uğratmayı başardı. İlk olarak, milliyetçilerin etnik azınlık topluluklardan gelen kadınları ırkçı bir şekilde, kendi iradeleri olmayan, siyasi partilerin elindeki kuklalar olarak tanıtması. İkinci olarak, batılı oryantalistlerin Ortadoğulu kadın algısı.
Rejimin baskıları ve uyguladığı vahşet kimse için yeni bir durum değil. 1979 Devrimi sonrası zor gücüyle kurulmasından bu yana, İslam Cumhuriyeti’nin tüm sosyal çatışmalara yanıtı hep baskı olmuştur – yani, protestocuların hapsedilmesi ve öldürülmesi. İran’daki diğer birçok insan gibi, son iki hafta içerisinde binlerce kadın ve feminist aktivist gözaltına alınıp hapishanelere atıldılar. Kadınlar ve queer insanlar, her şeye rağmen, bir kez daha gösterdi ki, korku bu insanları toplumda gün be gün büyüyen farklı hareketlere katılmaktan artık alıkoyamaz. Bu insanlar çoktan eril diktatörlerin ve bir bütün olarak bölgedeki oligarkların devrilmesine öncülük etmektedirler.
Şu anda İran’da yaşananlar, şiddete, köktendinciliğe ve yaşam hakkından yoksun bırakılmaya karşı mücadelede yeni bir tarihsel dönemin başlangıcını vaat ediyor. Bizler de kendimizi bu hareketin bir parçası olarak tanımlıyor, bölge genelindeki solcuları, feminist/queer grupları ve Küresel Güney’i bu savaşta bize katılmaya davet ediyoruz. Kürt, Türk, Arap ve Beluc feministleri, hepimize dayatılan çeşitli tahakküm biçimlerinin kesişimselliğini ilerici bir şekilde, yani etnik baskının patriarkal tanımlamalarının ötesinde, yeniden tanımlamak için bize katılmaya çağırıyoruz. Ayrıca Batı ve dünyanın diğer bölgelerindeki anti-kapitalist ve ırkçılık karşıtı feministleri davamızı desteklemeye ve yanımızda durmaya çağırıyoruz. Özgürlük ve kurtuluş idealleri, yaşam hakkımızı geri kazanmadan gerçekleştirilemez; Jin-Jiyan-Azadî’de de tam olarak yankılanan budur. Feminist devrimimiz bu şiarı ciddiyetle takip ediyor, böylece bu devrimin pratikte gerçekleşmesi için küresel bir dayanışma çağırısı yapıyor