Tricontinental’da yayınlanan 7 Mart 2021 tarihli “Uncovering the Crisis: Care Work in the Time of Coronavirus” başlıklı çalışmanın çevirisidir. Salgının bakım emeğini ve yeniden üretim faaliyetlerini nasıl dönüştürdüğünü taban örgütlenmelerinde yer alan kadınların ve transların deneyimlerine kulak vererek 4 ana başlıkta inceleyen bu araştırmayı 4 bölümde yayınlayacağız. Tricontinental’in algının sınıfsalsal ve toplumsal cinsiyet eksenindeki etkilerine yoğunlaşan araştırmalarına 5Harfliler’de yer vermeye devam edeceğiz. Bundan önceki Korona Şoku ve Patriyarka araştırmasının çevirisine buradan ulaşabilirsiniz.
Halihazırda var olan eşitsizliklerin daha da derinleşmesine ve dönüşmesine neden olan salgın, hayatın devamlılığını sağlayan süreçleri de değiştirdi. İşçi sınıfı mahallelerinde kurulan bakım emeği ağları ve bu ağları sürdüren kişiler, her ne kadar hak ettikleri sosyal ve ekonomik karşılığı alamasalar da bu bağlamda önemli bir rol oynuyorlar. Bütün dünyada, insan yaşamının devamını sağlayacak süreçlerin yeniden tanımlanmasını ve yaratılmasını sağlayacak yeni örgütlenme biçimleri doğuyor.
Salgının açığa çıkardığı gerçeklikleri politik bir bağlamda ele almak gerektiğinin farkında olan Tricontinental: Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü ve Mapeos Feministas (Feminist Haritalandırma) kolektifi bir araya gelerek, salgının farklı bireyler ve mekanlar üzerindeki farklı etkilerini feminist bir bakış açısıyla irdeleyen Uncovering the Crisis podcastini başlattı. Yeni ağlar kuran ve var olanları destekleyen, taban altyapıları inşa eden, birbirimize ve çevremize olan bağlılığımızı daha görünür kılmak için mücadele eden, toplumun marjinlerinde yer alan taban örgütlerinden gelen feministlerinin gözünden salgını masaya yatırma amacıyla yola çıktık. Çalışmalarımızı bu dosyada derledik ve çok çeşitli deneyim ve gerçekliklerin ortaya çıkardığı direnişleri araştırdık. Günümüzde bu gerçeklikler sömürü, yağmacılık ve şiddetin artmasının yanı sıra ekonomi, sağlık sistemi ve gıda güvenliğinin çöküşüyle de karşı karşıya. Araştırmamızı topluluklar, evler/haneler, ev içi emek ve bakım emeği olmak üzere üç ana başlıkta yürüttük. Bakım emeğinin metalaştırılması, özelleştirilmesi, güvencesizliği ve kadın işi olarak görülmesi bu başlıklar altında farklı şekillerde tezahür ediyor.
Bu çalışmayla ilgili fikirlerimiz, anlayışımız ve motivasyonumuz, dinleyerek ve diyalog kurarak işbirliğine dayalı öğrenmeye olan bağlılığımızdan geliyor. Halk ve halkın sorunları için mücadele eden, deneyimlerini ve gerçekliklerini paylaşmamıza ilham veren kadınlar olmasa bunların hiçbiri mümkün olmazdı.
1. Bölüm: Toplum Temelli Bakım Emeği Temel İştir
İş gücü, Neoliberalizm ve Direnişin Yeni Haritası
2017’de Arjantin’deki uluslararası feminist eylemler sırasında halk ekonomisinin[1] kadın işçileri “Madem hayatımız sizin için değersiz, o halde biz olmadan üretim yapın” sloganıyla tepkilerini gösterdiler. Toplumdaki görünmez iş gücü ile ilgili 1960’lı ve 70’li yıllarda yapılan feminist tartışmaları bu sloganla yeniden canlandırdılar. Bu iş gücünü oluşturan faaliyetler, insan hayatının üretimi ve üretkenliği için vazgeçilmez olsa da her zaman hak ettiği değeri ve karşılığı görmüyor. [2]
Ancak 1970’lerden bu yana çok şey değişti. Ücretli işler az bulunur hale geldi, kadınlar ve LGBTQ+’lar ailelerini geçindirebilmek için ekonomik hayatta kalma stratejileri geliştirdiler. Bakıma muhtaç olanların (bebekler ve yaşlılar) bakımını sağlamaktan, kırsal ve kentsel bölgelerin geçimini ve kentleşmesini sağlayan gıda, giysi, ev ve hatta su gibi temel hizmetlere kadar bu stratejilerin çoğu, işçi sınıfı mahallelerin ihtiyaçlarına ve oradaki hayatın üretkenliğine yönelikti.[3] Santiago del Estero Çiftçi Hareketi’nden (MOCASE) Deolinda Carrizo yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
Çocuklarımızı peşimize takıp işe gitmek zorunda kalıyor, çöp poşetlerini karıştırırken aşağılayıcı bakışlara maruz kalıyorduk. Mahallenin çocukları bir şeyler atıştırabilsin diye onlara kapımızı açıyorduk. Aş ocakları (ollas populares) kurmak zorunda kaldık.[4]
Kendi mahallelerimizde gerçekleşen örgütlenmelerden doğan bu stratejiler toplumun altyapısını kurmayı amaçlıyor.
Bu deneyimler, kadınların sırtına daha ağır yük bindiren neoliberal mülksüzleştirmeye karşı bir tepki olarak ortaya çıkıyor. Sosyal hizmetler ve korumalar devlet tarafından kesildiğinde, devletin yapması gerekenleri üstlenen yine kadınlar oluyor. Toplumsal dayanışma ağları işle ilgili taleplerimizi, şiddetten uzak ve temiz bir çevreye sahip olma hakkını, sağlık, eğitim, barınma, gıda ve tarıma elverişli arazi hakkını bir arada savunabileceğimiz bir platform sağlıyor.
Toplumu Merkeze Almak
Kadınları evden koparan şey zorunluluklar olsa da ihtiyaçlarının politik hale gelmesi onları evi toplumun içinde yeniden yaratmaya itti. Toplum ekonomik, politik ve bakım stratejilerinin geliştirildiği alandır. Bu feminist ve halk ekonomileri gıda üretiyor, yollar yapıyor, sokakları döşüyor, kanalizasyon sistemi kuruyor ve evler inşa ediyor. Ancak bütün bunların yanında mücadeleler veriyor, hayaller kuruyor ve hayatta kalabilmek için duygusal emek ağları kuruyorlar. Arjantinli İşçiler Merkez Sendikası’ndan (CTA) Janet Mendieta’nın sözleriyle:
Bakım emeğini organize eden ve sürdüren, ailemize sayısız şekilde destek olan biz, kadınlarız. Evdekilere yiyecek almak, yemek pişirmek ve önlerine koymakla kalmıyor birbirimize ve başkalarına da destek oluyoruz. Bütün sorunlara çözüm arıyoruz.
Trans topluluğu tarafından, ayrımcılığa ve ötekileştirmeye karşı kurulan ağlar da bu toplumsal emeğin bir parçası. Arjantin Trans Hareketi’nden (Movimiento Transexual Argentino) Luz Bejerano’ya göre onları hayatta tutan şey dayanışma:
Trans bir yoldaşımız, cinsiyete dayalı ve machista (maço) şiddetin en çok görüldüğü tutucu kasabalardan birinde kendi açık hava restoranını açtı. Maruz kaldığı ayrımcılığa ve başa çıkmak zorunda kaldığı daha birçok şeye rağmen translara ve çocuklara yardım edebilmek için, onların karınlarını doyurabilmek için bütün zorluklara göğüs gerdi.
Toplumsal Emeğin Temel Doğası ve Kadın İşi Olarak Görülmesi
Cinsiyete dayalı iş bölümünün başından beri ayrılmaz bir parçası olan eşitsizlikler, hem neoliberalizmin bir sonucu olarak hem de ona karşı bir tepki olarak ortaya çıkan iş bölümünün mekana göre yeniden düzenlenmesi tarafından yeniden üretiliyor. Cinsiyete dayalı iş bölümü derken yetenekler, beceriler, değer ve/ya emeğin belli bir cinsiyete aitmiş gibi görülen biyolojik özelliklere göre atandığı tarihsel, toplumsal ve politik süreçten bahsediyoruz. Bu anlayışa göre, toplumsal örgütlenmenin ana direği olan iş bölümü biyolojik özelliklere göre yapılıyor.
Bu eşitsiz iş bölümünün bir sonucu olarak modern kapitalist toplumlarda bazı işlere daha çok değer biçiliyor ve bu işler daha çok takdir ediliyor. Bu da bazı bireylerin diğerlerine göre daha çok güce sahip olmasına yol açıyor. Bu sürece göre metaların üretimi ve hayatın yeniden üretimi hiyerarşik bir düzene göre ayrılarak yeniden üretim daha aşağıda görülüyor. Yeniden üretimin her aşamasının bütün sorumluluğu “resmen” kadınlara yükleniyor. Erkeklerse üretim emeğinin, çalışmalarının, politikalarının ve yasalarının “dış dünyasından” sorumlu tutuluyorlar. İş bölümünün “dışarıdaki erkekler ve evdeki kadınlar” arasında paylaştırılması zaman içinde kanıksandı. İş bölümündeki bu dinamik, kadının sosyal gücünün modern kapitalist toplumlarda nasıl ikinci plana atıldığının anlaşılmasında önemli bir rol oynuyor.
Kadınların ve LGBTQ+’ların emekleriyle, ev hayatının bir uzantısı olan toplumun devamı sağlanıyor. Onur İçin Halk Hareketi’nden (Movimiento Popular La Dignidad) Shirly Britchez konuyla ilgili şöyle diyor:
Ezici çoğunluğumuz kadın… ve birçoğumuz çalışmıyor. Nam-ı diğer ev kadınlarıyız. Verdiğimiz emekler iş olarak görülmüyor ama biz de çalışıyoruz. O yüzden resmi bir işte çalışmıyoruz demek daha doğru olur. Kendimizi politik açıdan eğitme ve geliştirme fırsatı bulduk. Önce hafta sonları bir araya gelerek başladık çünkü hafta içi sokakta satıcılık yapmakla veya ev işi yapmakla meşgul olduğumuzdan pek zamanımız olmuyordu. Her yıl kendimizi daha da eğittik ve geliştirdik. Artık kendi mahallemizde çalışıyoruz, işimiz var, hepimiz kadınız.
Bu topluluklarda yeniden üretim emeği kolektif bir şekilde gerçekleştiriliyor. Bu emeğin politikleşmesiyle birlikte bu görevler yeni bir anlam kazanarak toplumsal açıdan elzem işler olarak görülmeye başladı. Ancak iş bölümü hala eşit bir şekilde yapılmıyor ve işlerin çoğunu kadınlar üstleniyor. Janet Mendieta’nın belirttiği gibi, “Ataerkil bir sistemde yaşadığımız için, hatta daha çok işçi sınıfı mahallelerde yaşadığımız için bu işler böyle yürüyor. Emek harcayanlar hep kadınlar oluyor. Nasıl yemek yapılacağını, nasıl temizlik yapılacağını bilmek hep bizim sorumluluğumuzda.” Mülksüzleştirilen bölgelerde hayatının yeniden üretiminin sağlanması için bu faaliyetlere, süreçlere ve toplumsal ağlara ihtiyaç var. Britchez konuyla ilgili şöyle diyor: “Yaptığımız işler elzem çünkü bu mahallede yaşayanlar biziz, neye ihtiyaç olduğunu bilen, sorunların ne olduğunu bilen, her gün komşularla yan yana yaşayan biziz … ihtiyacı olanlara biz bakıyoruz.”
Bu taban ağları ve altyapıları olmazsa hayat da olmaz, marketler de, evde yemek de olmaz, aşı da, maske ve sosyal mesafe de. Encuentro de Organizaciones’den (bir araya gelen çok sayıda sosyal örgüt anlamına geliyor) Silvia Campo, “Bu işleri kimse yapmasaydı sıfırdan başlamak zorunda kalırdık. Mahallede temizlik yapılmazdı, her şey karman çorman olurdu, akşam komşuların ve çocukların önüne yemek koyacak ya da öğleden sonra süt içirecek birileri olmazdı. Her gün bir öğün eksik kalırdı.”
Bu kolektif çalışma, sürecin bir parçası olan herkes için güçlü bir dönüşümü tetikliyor. Hayatın yeniden üretimi için gerekli şartları sağlamak açısından elzem olan bu işler, üzerine bu sistemin inşa edildiği temelleri sorgulayan ve dönüştüren direniş stratejileri de doğuruyor. Bu kolektif süreçlerde bakım emeğinden çok daha fazlası üretiliyor. La Enramada’dan (birbiri etrafına dolaşmış dallar anlamına geliyor) Analia Jara, “Buralar yaşadığımız hayatı derinden sorguladığımız alanlar … halk ve mahalleli bu tahakküm, baskı ve ataerki sistemini buralarda sorguluyor. Burada geniş, herkese açık bir alanımız var,” diyor.
Takdir Edilmek ve Emeğinin Karşılığını Almak
Feminist halk ekonomilerinin verdiği emekler toplum için elzem olsa da ve emeklerine sürekli ihtiyaç ve talep olsa da her zaman hak ettikleri takdiri görmüyorlar. Toplumun yapıtaşlarından olmalarına rağmen çoğu zaman emeklerinin karşılığını alamıyorlar. Yaptıkları işin sosyal ve ekonomik açıdan karşılığını alabilmek için yıllardır mücadele ediyorlar. Janet Mendieta şöyle anlatıyor:
Öncelikle bizim temel işçiler olduğumuzu anlamaları lazım. Daha sonra yaptığımız işin ücret olarak karşılığını vermeleri lazım çünkü üzerimize düşenden çok daha fazlasını yapıyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliğine ve sağlığın önemine dikkat çekmek için emek veriyoruz. Kantinlerde ve restoranlarda aşçı olarak çalışıyoruz. Bunların hiçbiri takdir edilmiyor, görülmüyor. Verdiğimiz emekler görünür hale gelmezse ne takdir ediliriz ne de emeklerimizin karşılığını alabiliriz.
Uluslararası feminist protestolar sırasında Arjantin’in her yerinde duvarlarda gördüğümüz “sevgi dedikleri şey ücretsiz emek” sloganına bu kadınlar yeni bir anlam kazandırıyor. Federación de Organizaciones de Base’dan (Taban Örgütleri Federasyonu) María Benitez, “Biz ücretsiz emek veriyoruz. Kadınlar olarak verdiğimiz emeğe değer verilmiyor. Onlar bizim hiçbir şey yapmadığımızı söyleseler de verdiğimiz emekler benim için çok önemli. Söyledikleri şeyler doğru değil,” diyor.
Toplum Temelli Bakım Emeğini Yeniden Tanımlamak
Toplumun büyük çoğunluğu için eşitsizliklerin ve güvencesizliğin birer gerçeklik olduğunu bu salgın bize daha önce hiç olmadığı kadar açık bir şekilde gösterdi. Bireysel izolasyon yerine “toplu izolasyonu” tercih eden işçi sınıfı mahalleler, kolektif bir şekilde stratejiler geliştirerek ve ağlar kurarak somut eşitsizliklerin üstesinden gelmeye ve haklarını garanti altına almaya çalıştılar. Mesela ön saflarda yer alan kadınlar ve LGBTQ+’lar aş ocakları işletiyor. Ancak bu bile salgın nedeniyle hızla artan ihtiyaçları karşılamaya yeterli olmuyor. Bu bağlamda üzerinde durulan esas sorunlardan biri açlık. Luz Bejerano şöyle diyor:
Önceden aş ocağına kayıtlı 200 trans yoldaşımız vardı … birden bire, salgınla birlikte gelir kaynağını kaybeden ve yiyeceğe ihtiyacı olduğu için bizi arayan bölgedeki yoldaşlarımızın sayısı 500’ü geçti. Belediye bu insanlara gıda yardımı ya da başka bir destek sağlamıyor, karantina bunu gözler önüne serdi.
Yiyecek için malzemeleri alıyor, yemek hazırlıyor ve pişirdikleri yemekleri dağıtıyorlar. Bir yandan da karantina önlemlerine uymaya çalışıyorlar. Onur İçin Halk Hareketi’nden Lucero Ayala, çok çeşitli işlerin ucundan tutmaları ve kendi protokollerini uygulamaları gerektiğini ve ‘birbirimize sahip çıkıyoruz’ söylemini nasıl harekete geçirdiklerini anlatıyor: “Mahallede toplum sağlığı savunucusuyum. Hem sokakları temizliyorum hem de paketlenen yemeklerin dağıtılmasında yoldaşlara yardım ederek, protokollere nasıl uymamız gerektiğini anlatarak ve onları bilgilendirerek aş ocaklarına destek oluyorum.”
Yüzlerce sağlık savunucusu evlere giderek virüs tespiti yapıyor, karantinada tek başına kalan yaşlılara yardım ediyor, mahallelerde kampanyalar düzenleyerek insanlara dikkat etmeleri gereken şeyleri anlatıyor, hastanelere ve sağlık merkezlerine rapor veriyorlar. Silvia Campo şöyle anlatıyor:
Yakınımızda nerelerde COVID vakası bulunduğunu da öğrenmeye çalışıyoruz … Virüse yakalanmamak için ne gibi önlemler alınması gerektiğini. Sağlık kliniklerinin hangi günlerde halka açık olduğunu, hangi günler süt dağıtıldığını, hangi günler çocuklara aşı yapıldığını, semptom göstermeye başlarlarsa nereye gitmeleri gerektiğini, tıbbi yardım için arayabileceklerini ve nereden bilgi edinebileceklerini insanlara anlatıyoruz.
Zaten kıt kanaat geçinmeye çalışırken yeni zorluklarla ve azalan iş olanakları ile karşı karşıya kalan ve bu sebeple kirasını ödeyemeyen komşuların evden çıkarılmasını engelleyen de yine bu kadınlar. Britchez bu konudaki uğraşlarını şöyle anlatıyor:
Biz mahalledeyken komşular kirayı ödeyemedikleri için evden atılacaklarını söylediler. Biz iş olmadığını gayet iyi biliyoruz; kirayı ödeyememişler, ev sahipleri de kirayı ödemelerini, aksi halde onları evden atacağını ve kalacak başka bir yer bulmalarını söylemiş. Hal böyle olunca biz de bu sorun etrafında bir araya geldik. Ev sahiplerine gidip salgının ortasında aileleri evden atamayacaklarını söyledik.
Yüzlerce kadın hakları savunucusu ve feminist ağların üyeleri, salgın sırasında şiddete maruz kalan kadınların ve LGBTQ+’ların yanında oldu. Onlar için toplantılar düzenlediler ve güvenli alanlar oluşturdular. Soldati Feminist İttifakı’ndan (Asamblea Feminista de Soldati) Lourdes Durán, “Feminist ağlar, cinsiyete dayalı şiddet vakalarına nasıl müdahale edileceğini planlıyor, cinsiyete dayalı şiddete maruz kalan kadınları koruyabilmek için mahalle genelinde ortak bir protokol oluşturuyor. Bu tip durumlarda kapsamlı bir yaklaşım izlemek gerekiyor,” diyor.
Salgının derinleştirdiği krizle başa çıkarken bütün bu ağların, emeklerin ve örgütsel süreçlerin ne kadar elzem olduğunu bugün görüyoruz. Toplumsal destek ağlarıyla topluma sahip çıkanlar, zaman içinde geliştirdikleri toplumsal pratiklerin de desteğiyle, hayatın yeniden üretimi için toplumsal bağımlılık ve dayanışmanın ne kadar gerekli olduğunu gösterdi. Kadınların ve LGBTQ+’ların başı çektiği, her zaman görünürlüğü olmayan ve emek verenlerin neredeyse hiç karşılığını alamadığı toplum temelli bakımın önemini de görmüş olduk böylece.
Serinin gelecek bölümünde: Mücadele Alanı Olarak Ev
Ana görseldeki duvar yazısı: Ailén Possamay, Sevgi dedikleri şey ücretsiz emek, Buenos Aires, 2019
[1] ‘Halk ekonomisi’ terimi, resmi iş gücü piyasasının dışında bırakılan yoksul işçilerin geçimlerini sürdürebilmek için sokakta satıcılık yapmak, geri dönüşüm malzemeleri ve çöp toplamak, kentsel tarım yapmak gibi izlediği stratejileri ifade etmektedir.
[2] Federici ve Austen, Wages for Housework; James ve Dalla Costa, The Power of Women and the Subversion of the Community; Larguía ve Doumolin, Towards a Science of Women’s Liberation; Federici, Revolution at Point Zero.
[3] Gago, La potencia feminista (Feminist Devrim).
[4] MOCASE’den Deolinda Carrizo’nun Halk Ekonomisi İşçileri Sendikası’nın Kadın ve Çeşitlilik Sekreterliği (UTEP) açılış konuşmasından alınmıştır, 8 Mart 2020. Olla popular genelde parklarda ya da meydanlarda insanlara yiyecek dağıtmak için kullanılan büyük kazanlara verilen isimdir.
[1] ‘Halk ekonomisi’ terimi, resmi iş gücü piyasasının dışında bırakılan yoksul işçilerin geçimlerini sürdürebilmek için sokakta satıcılık yapmak, geri dönüşüm malzemeleri ve çöp toplamak, kentsel tarım yapmak gibi izlediği stratejileri ifade etmektedir.
[2] Federici ve Austen, Wages for Housework; James ve Dalla Costa, The Power of Women and the Subversion of the Community; Larguía ve Doumolin, Towards a Science of Women’s Liberation; Federici, Revolution at Point Zero.
[3] Gago, La potencia feminista (Feminist Devrim).