Tricontinental’da yayınlanan 5 Kasım 2020 tarihli “CoronaShock and Patriarchy” başlıklı çalışmanın çevirisidir. Salgının çeşitli topluluklar üzerindeki etkisini 4 ana başlıkta inceleyen bu kapsamlı araştırmayı 5 bölümde yayınlayacağız. Önsözünü Arjantin’in Kadın, Toplumsal Cinsiyet ve Çeşitlilik Bakanı Eli Gómez Alcorta’nın yazdığı ilk bölüme buradan ulaşabilirsiniz.
Bakım Emeği ve Korona Şoku
Bakım emeği iştir. Toplum olarak temel ihtiyaçlarımızı karşılamamız ve insani gelişim gösterebilmemiz için gerekli maddi ve psikolojik koşulları sağlayan iştir. Çevreyi, bedeni, varlığı korumak ve bakımını sağlamak için sürekli yerine getirilen görevleri, hayatı ve hayatın üretkenliğini destekleyecek karmaşık ağı kurmak için gerekli olan her şeyi kapsar. Bu görevlerin arasında yemek, çamaşır ve temizlik gibi ev işlerinin yanı sıra, çocukların, yaşlıların ve zihinsel ya da fiziksel hastalığı/engeli olan kişilerin bakımını sağlamak da vardır. Bu işler, sermayenin temeli olan işgücünün üretkenliği için zaruriyken karşılığında yapılan ödeme çoğunlukla yeterli değildir ya da ödeme yapılmaz bile ve neredeyse hiçbir zaman değerli görülmez.
Yakın zamanda yayınlanan bir Oxfam raporu (2020), dünyada ücretsiz verilen tüm bakım emeğinin %75’inden kadınların sorumlu olduğunu gösteriyor. Bu da, dünya çapında kadınların ve kız çocuklarının her yıl bu tür işler için 12.5 milyar saatten fazla zaman harcadığını gösteriyor. Rapora göre bu rakam, küresel ekonomiye katkı sağlayan yaklaşık 10.8 trilyon dolara (küresel teknoloji endüstrisinin üç katı) eşdeğer ücretsiz bakım emeğine tekabül ediyor.
Kırsal toplumlarda ve düşük gelirli ülkelerde, kadınlar her gün 14 saate kadar bakım emeği veriyor. Bu rakam erkeklerin verdiği bakım emeğinin 5 katı. Güney Afrika’da kadınlar, evde erkeklerden ortalama 3 kat daha fazla bakım emeği veriyor. Brezilya’da bakım işlerinin %90’ı evde yapılıyor ve bunun %85’ini kadınlar üstleniyor. 2019 yılında, kadınlar haftada ortalama 21.4 saatini bakım emeğine ayırırken erkekler haftada sadece 11 saatini bu tür işlere ayırdı. Ev dışında çalışan kadınlar, ev dışında çalışan erkeklere göre ev işlerine haftada ortalama 8.2 saat daha fazla zaman harcadılar.
Salgın sırasında verilecek bakım veyapılacak ev işleri daha da arttı. Karantina ve fiziksel mesafe önlemleri uygulanırken insanlar evde daha çok vakit geçiriyor, sadece evlerine değil aynı zamanda kendilerine, ailelerine, sevdiklerine, komşularına ve hatta topluluklarına bakıyorlar. Bu sayede bakım emeğinin önemi her geçen gün daha çok görünür hale geliyor. COVID-19 ile mücadelede önerilen temizlik yönergelerini uygulamak ekstra çaba gerektiriyor: Eşyaları ve yüzeyleri sürekli temizlemek ve silmek, eve gelince üzerindeki kıyafetleri yıkamak, okula gitmeyen çocuklara bakmak ve onlara geçici öğretmenlik yapmak, hasta olan ve (sağlıklı olsa da) evde kalan kişilere bakmak, yemek yapmak, dağıldıkça evi toplamak ve kiliseler, parklar, barlar, halk meydanları ve işletmeler gibi eğlence yerlerine ve kamusal alanlara kısıtlı olarak erişim sağlayabilmek ya da bunlara hiç erişememek. Bütün bu bakım işleri katlanarak artarken ekstra yük kadınların omzuna binmeye devam ediyor.
Gênero e Número ve Sempreviva Organização Feminista tarafındansalgın sırasında Brezilya’daki kadınların özel ve iş hayatı üzerine yapılan ankete göre, salgının başlangıcından beri Brezilyalı kadınların yaklaşık %50’si birinin bakımını üstlenmek zorunda kalmış. Bu kadınların %72’si, yaptıkları bakım işlerinin genelde çocuklar, yaşlılar ve ağır hastalığı ya da engeli olan kişilerin yoğun bakımı ve yakından izlenmesi olduğunu belirtmiş. Ayrıca kadınların %40’ı, salgın, karantina ve evde kalma önlemlerinin kendi hayatlarını ve ev halkınınkini de riske attığını ifade etmiş. Bu durum siyah kadınlar için daha vahim. Siyah kadınların %55’i kendi hayatının ve ev halkının hayatının risk altında olduğunu belirtmiş. Çalışmaya ve ücret almaya devam eden kadınların %41’i ise karantina sırasında daha uzun saatler çalıştıklarını ancak ek ödeme almadıklarını ifade etmiş.
Evden çalışabilen kadınlar bile meslekleri ve ev işleri üst üste binip bitmek bilmeyen bir görev zinciri halini aldığından insanın gözünü korkutan zorluklarla karşı karşıya kalıyorlar. Ev toplama, temizlik, çamaşır ve yemek için harcadıkları zaman, onlardan yapmaları beklenen diğer işlere ekleniyor. Ev ve iş arasındaki ayrım ortadan kalktıkça anneler evde çocuklarının eğitimini takip ediyor, kız evlatlar hasta ve/veya yaşlı ebeveynlerinin bakımını üstleniyor, normalde kreş, okul ve diğer kurumlarla paylaştıkları rolleri tek başlarına yükleniyorlar. Örneğin yüksek odaklanma gerektiren işler, evde sürekli rahatsız edilirken iyi yürütülemiyor. Bilimsel yayınların editör ekipleri, dünyanın çeşitli bölgelerinde karantina önlemleri uygulanmaya başladıktan sonra, kadın akademisyenler tarafından gönderilen makalelerin sayısında dünya çapında keskin bir düşüş yaşandığını, erkek akademisyenlerinse gönderdiği makale sayısında %50’ye yakın artış görüldüğünü belirtti.
Evde bakım işleri hem hiç bitmiyor hem de başka şeyleri de dikkate almayı gerektiriyor. Bakım verenler, çevrelerindeki diğer insanların hareketlerini de düşünmek zorunda kalıyorlar. Sadece bakımını üstlendikleri kişileri düşünmekle kalmıyor, aynı zamanda gürültüye ve dikkat dağıtan şeylere katlanmak, onlardan ilgi isteyenlere de ilgi göstermek durumunda kalıyorlar. Özel hayatlarında kadınlara yüklenen roller arasında, sevgi ve duygusal bakım emeğinin zihinsel yükü de var. Kadınlar salgından önce yaptıkları görevleri ve verdikleri duygusal emeği aynı şekilde devam ettiriyorlar ancak bu iş onlar için daha yorucu bir hale geldi.
Ev sadece özel ilişkilerin alanı değil, aynı zamanda toplumsal davranışların, kuralların ve değerlerin yanında hiyerarşinin ve cinsiyetlendirilmiş işbölümünün üretimi ve üretkenliğinin de gerçekleştiği yer. Evde verilen bakım emeğinin kadının görevi olduğunu söyleyen bu kurallar, kadınların ücretli işini, ekonomik özgürlüğünü ve erkeklere kıyasla mesleki gelişim şansını tehlikeye atıyor.
Ezrena Marwan (Malezya), Başlıksız, 2020
Kadınların gayriresmî işgücünün büyük bir bölümünü oluşturması tesadüf değil, çünkü ücretsiz işlerin ve ev işlerinin ekstra yükünü de üstlenmek zorundalar. Bir Oxfam raporuna göre, dünyada kadınların yaklaşık %42’si bütün vaktini bakım emeği ve ev işlerine ayırdığı için iş bulamazken aynı sorunu yaşayan erkeklerin oranı sadece %6.
Bununla birlikte, tarih boyunca süregelen kadınların toplumsal rolünün bakım emeğiyle ilişkili olduğu düşüncesi, Brezilyalı sosyolog Heleieth Saffioti’nin ilk baskısı 1967’de yayımlananSınıf Toplumunda Kadınlar kitabında yazdığı gibi, işçi sınıfı ve alt orta sınıf kadınları, prestijli olmayan ve toplumsal açıdan değerli görülmeyen “ikinci sınıf, düşük ücretli ve gelişme potansiyeli olmayan işlere” itti (Saffioti, 1978, syf. 64). Saffioti’nin çıkarımına göre, “meslekleri kadınların hayatında ikinci planda olduğu için, sendikalaşarak işgücü piyasasındaki yerlerini güçlendirmeye etkili bir şekilde konsantre olacak zamanları ya da motivasyonları yoktur.”(Saffioti, 1978, syf. 66).
Brezilya Coğrafya ve İstatistik Enstitüsü’ne (IBGE) göre, Brezilya’da 2050 yılına kadar yaklaşık 77 milyon çocuk ve yaşlı (ülke nüfusunun üçte birinden fazlası) bakıma muhtaç olacak. Toplumun tamamı bu sorumluluğu kimin üstleneceğiyle ilgilenmeli çünkü karar tarihin seyrine kalırsa bu işi kadınlar üstlenecek. Dünyanın farklı yerlerinde de aynı senaryo yaşanıyor.
Krize acil çözümler bulmak zor değil. Oxfam’e göre, dünya nüfusunun en zengin %1’i, gelecek 10 yılda %0.5 daha fazla varlık vergisi öderse bu para eğitim, sağlık ve yaşlı bakımı sektörlerinde 117 milyon kişiye iş imkânı yaratabilir. Ancak, sınıf hegemonyasının olduğu gerçeklik düşünüldüğünde, böyle bir şeyin yakın gelecekte olması imkânsız. Aksine, kapitalist devletler salgın boyunca büyük bankalara ve şirketlere muazzam miktarlarda finansal yardım yaptı. Arjantin ve Şili gibi, varlık vergisini gündeme getiren hükümetler, bu zamana kadar böyle bir verginin alınmasına engel olan en güçlü zenginlerin şiddetli direnişiyle karşılaştı.
Bütün bu olanlardan sonra Alexandra Kollontai gibi feministlerin neredeyse yüz yıl önce açıklık getirdiği bir şeyi artık anlamaya başlıyoruz: “Kapitalizm kadınların ozmuna ezici bir yük bindirdi, ev işlerini ya da anne olarak yaptıkları işi azaltmadan onları ücretli çalışanlar haline getirdi.”
“Kadın İşinin” Toplumsal İnşası
Bizi aksine ikna etmeye çalışsalar da kadınların bu sorumlulukları üstlenmesi “doğal” değil. Sınıf toplumunda kadınların bugünkü durumu, doğal ve toplumsal düzen olarak dayatılan iki farklı değer sisteminin bir sonucudur. Biyolojik faktörlere dayanan doğal düzende toplum, gebe kalabildiği ve emzirebildiği için anneliğe yakın olduğu gerekçesiyle, (emeklerini kontrol edebilmek adına) bakım emeğini kadınlara atar. Ancak Saffioti’nin Sınıf Toplumunda Kadınlar’da belirttiği üzere, “Toplumun devamı pek tabii yeni nesillerin doğumuna ve bakımına bağlı olduğu için, toplum anneliğin bedelinin hiç değilse bir kısmını ödemeli ya da anne olmanın kadınlar için yarattığı mesleki problemlere tatmin edici çözümler bulmalıdır.” (Saffioti 1978, p. 59).
1970’lerde “Ev İşine Ücret” (Wages for Housework) kampanyasını destekleyen küresel bir feminist toplumsal hareket ortaya çıktı. Bu kampanya, eşit işe eşit ücret ve ebeveyn izni hakkını da savunuyordu. Avrupa’da filizlenen hareket Selma James, Silvia Federici, Leopoldina Fortunati ve diğerlerinin öncülüğünde ABD, İtalya, İngiltere ile Avrupa ve Küresel Güney’deki diğer ülkere de yayıldı. Kampanya cinsiyetlendirilmiş işbölümüne ve üretici emeğinin değerinin azalmasına sebep olan, bazı görevlere daha çok önem ve hiyerarşi atanmasına da karşı çıkıyordu. Üretici emek, insan hayatının üretimi ve üretkenliği için çok önemli olmasına rağmen bu işler uzun zamandır verimsiz görülüyor, değersizleştiriliyor ve tanınmıyor. Dolayısıyla bu emeğin bir karşılığı olmuyor. Bütün alışverişin para ile yapıldığı bir toplumda, kadınların bazı mallara ve hizmetlere erişimi büyük ölçüde kısıtlanıyor ve güçleri sistematik olarak baltalanıyor. Kadının yeri çoğunlukla ücreti verilmeyen evişleri olmaya devam ettikçe kadınlar ekonomik olarak erkeklerin gerisinde kalacaklar.
Friedrich Engels’in Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni isimli kitabında yaptığı analize paralel olarak Angela Davis Kadınlar, Irk ve Sınıf kitabında bu konuyu biraz daha açarak emeğin hiyerarşik olarak sınıflandırılmasının kapitalizm ve özel mülkiyetin gelişmesinden sonra ortaya çıktığından bahsediyor:
Gelişmiş kapitalist toplumlarda … ev kadınlarının, çoğu zaman yaptıkları işin somut bir kanıtını üretmeyen ev hizmet odaklı ev içi emekleri, genel anlamda kadınların sosyal statüsünü düşürür. Nihayetinde ev kadını, burjuva ideolojisine göre, kocasının ömür boyu hizmetçisidir sadece.
Öyleyse kadınların, kökleşmiş bir şekilde ve yapısal olarak ikincil konuma itilmesi, kârını ve üretim maliyetini (çoğunlukla kadınların verdiği) ücretsiz üretici emekle desteklemek isteyen kapitalistin doymak bilmeyen açgözlülüğünün ve kapitalist üretim şeklinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Cinsiyetlendirilmiş işbölümü, tarih boyunca erkeklere ve kadınlara farklı görevlerin verildiği, genel işbölümü kategorisi altındaki bir toplumsal inşadır. Kapitalizmde bazı roller maskülen (örneğin siyasi, dini ve askeri alanlarda), bazı roller feminen (üreme, hizmet işleri, hanenin ve ailenin bakımı ile ilgili roller) görülürken bu ayrımın eşit yapılmadığı su götürmez bir gerçektir. İşgücünün bu eşit olmayan dağılımını kontrol edebilmek için, erkekler tarafından yerine getirilen görevlere prestij ve ücret bakımından daha çok değer atfedilir. Dolayısıyla cinsiyetlendirilmiş işbölümünün dağılımı iki prensibe dayanır: Birincisi neyin “erkek işi” ve neyin “kadın işi” olduğunu belirleyen şeyler arasındaki ayrım, ikincisi ise “erkek işlerine” daha çok değer atfeden hiyerarşidir. Bu yapı, cinsiyet eşitisizliğini devam ettirirken toplumdaki emeği ve rolü aracılığıyla kadınları aşırı sömürüye maruz bırakır ve üzerlerinde tahakküm kurar.
Toplumun emeğe olan bakış açısına işleyen bu cinsiyetçi dağılımın bir sonucu olarak, ev ve bakım işleri sürekli değersizleştirilir ve görünmez kılınır. Bu işlerin neredeyse sorgusuz sualsiz olarak ücretli bir karşılığının olmaması kapitalizmin işine gelirken kadınların toplumsal kaderinin “biyolojik cinsiyetleri” ve toplumun buna dayanarak yapmalarına izin verdiği ve onlardan beklediği şeyler tarafından belirlendiğini kadınlara düşündüren psikolojik etkilerinden de beslenir.
Korona Şoku, bakım emeğinin temel doğasını küresel çapta tartışmaya açmak için bir fırsat yaratır. Bakım emeği, ücretsiz iş olarak görülmesinden çıkar sağlayanlar ve bu sömürgeci yapıyı devam ettirenler tarafından uzun zamandır görülmüyor; yani burjuvazi tarafından. Burjuvazi, cinsiyetlendirilmiş işbölümünü sorgulamayı ve üretici emek için toplumsal, kolektif bir sorumluluk yaratmayı hiçbir zaman istemedi. Burjuvazi, ücretsiz üretici emekten her yıl milyarlarca dolar kâr elde ediyor ve devleti bakım emeği için sorumluluk almaktan kurtarıyor. Burjuva sınıfı, hizmetleri özelleştirmeye ve sosyal yatırımları kesmeye yönelik politik bir gündem izliyor ve bu rolleri hanelere ve kadınlara yüklüyor.
Bu yükün etkilerini en çok hissedenler beyaz olmayan, yoksul ve göçmen kadınlar. Temizlik yapıyor, çamaşır yıkıyor, şefkat gösteriyor, herkesin ve her şeyin bakımını üstleniyorlar. İnsanlığın üretkenliğini sağlayan rollerden de sorumlular. Yaptıkları işe hak ettiği değeri vermemek sermayenin işine yarıyor. Dünya nüfusunun %1’i ile %99’u arasındaki savaşın bir sınırı yok gibi —ancak görünmezliğin bir sınırı var.
%99’a karşı %1
ILO’ya göre, dünyada işçilerin çoğu (yaklaşık %93’ü) ekonomik kriz ya da işsizliğin olduğu ülkelerde yaşıyor. En büyük kesintileri yaşayanlarsa Küresel Güney’deki ülkeler. Salgın süresince devlet müdahalesi olmadan karantinayı geçirecek birikimi olmadığı için evden çıkıp para kazanmanın bir yolunu bulmaya ya da gelir kapısını kaybetmemeye çalışanlar en kötüsünü yaşıyor. Küba, Venezüela, Kerala (Hindistan) ve Vietnam gibi istisnai bölgeler hariç olmak üzere dünyada çoğu devletin temel gelir ya da acil yardım sağlayamaması, insanlığın hayatta kalma çabasından çok neoliberal sistemin kâr etme çabasını gözler önüne serdi.
Toplumdaki en kazançlı sektörler salgın sırasında, DSÖ fiziksel mesafe ve karantina önlemleri alınmasını tavsiye ettiğinde bile çalışanlarına ücretli izin vermedi. Ev içinde çalışanlar ve hizmet çalışanları gibi birçok işçi, zenginlerin evi, sağlığı ve refahı için çalışmaya devam etmek zorunda kaldı. İşçiler risk altında çalışmaya zorlanırken, işverenler DSÖ’nün tavsiyelerine uyup güvenli bir şekilde evlerinde kaldılar.
Yoksulların ve işçi sınıfının hastalık ve ölüm riskini arttıran başka birçok faktör var. Kömür santrallerinin neden olduğu astım, “Benim Arka Bahçemde Olmaz” (Not In My Backyard) gibi hareketlerle zengin muhitlerden uzak tutulan kirlilik ve kötü çalışma koşullarının neden olduğu kronik rahatsızlıklar gibi yoksullara ve işçi sınıfına yöneltilen yapısal saldırılar sonucu halihazırda var olan risk faktörleri olasılığının yüksek olması ve kaliteli sağlık hizmetlerine erişememek bu faktörlerden bazıları. Brezilya’nın Rio de Janeiro eyaletinde COVID-19 nedeniyle ölen ilk kişinin 63 yaşında ev işçisi bir kadın olması tesadüf değildi. Kadının işvereni İtalya tatilinden yeni dönmüştü ve ona enfekte olmuş olabileceğinden bahsetmedi. İşveren kendini karantinaya alırken ev işçisi kadının evine dönmesine izin vermedi. Kadın, işverenin ülkedeki en pahalı muhitlerden birinde bulunan evinde çalışmaya devam etti. İşveren COVID-19’a yakalanmıştı ve kadını da enfekte ederek ölümüne sebep oldu.
Leyla Tonak (ABD), Akciğerler I, 2020
İşçilerin işe gidip gelirken uzun saatlerini toplu taşımada, aşırı kalabalık otobüslerde ve trenlerde geçirmelerine rağmen işverenlerin onlara ücretli izin vermediği başka birçok örnek var. Ayrıca enfekte olduklarını bilmelerine rağmen ev işçilerini çalıştırmaya devam eden işverenlerin olduğu örnekler de mevcut. İşverenlerin evi temiz tutmanın, eviçi emeğin ve bakım emeğinin gerekliliğini kavradığı aşikarken işçi hayatlarının değeri onları için görünmez kaldı. Bu durum toplumsal eşitsizliğe dair bize bir fikir veriyor: bazıları kendi hayatlarının, onlar için çalışan ve çoğunlukla kadın olan işçilerin hayatlarından daha değerli olduğunda ısrarcılar. Bu mantık, kapitalist toplumlar tarafından desteklenip teşvik ediliyor.
COVID-19 krizi, emeğe verilen değerin ve toplumumuzun üretkenliği ve korunması için emek veren kadınların hayatına verilen değerin yeniden anlamlandırılması için alan açtı. Herkesin bakım görme hakkı olduğunu göz önünde bulundurarak bu görünmez emeği tanımalı ve karşılığını vermeliyiz. Yani aile ağları bünyesinde yapılan ve parayla satın alınan bakım emeğinin dışında bir bakıma erişim sağlamalıyız. Bu tür bir bakım, azınlığın ayrıcalığı olmaktan çıkıp insan hakkı olmalıdır.
Uruguay ve Arjantin’de olduğu gibi bazı ülkeler ve bölgeler, bu sorunlara bir çözüm bulma amacıyla federal bakım sistemlerinin geliştirilmesine öncelik verdi. Arjantin’de Kadın, Toplumsal Cinsiyet ve Çeşitlilik bakanlığı kurularak bakım emeğinin dağılımı tartışmasında bir adım atıldı. Bakanlık, bakım emeğinin mevcut toplumsal dağılımında gizli kalmış olan cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmaya yönelik kamu politikaları planlamak için bu yılın başından beri Federal Bakım Haritası (Mapa Federal de Cuidados) üzerinde çalışıyor.