“Eğer bilim insanları koronavirüs aşısını yakın bir gelecekte geliştirmezse, anneler geliştirecek,” diyerek kadınların içinde bulunduğu durumun altını çizen koronavirüs görselleri çıkıyor internette karşımıza. Her ne kadar bu konu henüz gündemin ilk sıralarında yer alamasa da, Korona krizinin cinsiyetçi etkisini en kısa zamanda ele almaya başlamamız şart. Virüsün yayılmasını durdurmak amacıyla birçok ülke farklı seviyelerde sokağa çıkma kısıtı uygulamakta. Bu kısıtlamalar sebebiyle de, dünya nüfusunun yarısından fazlası bir süredir hayatını evde geçiriyor . Evden çıkamama durumunun kadın ve erkek üzerindeki etkileri ise oldukça asimetrik. Bu asimetri, ne yazık ki toplumsal, psikolojik ve ekonomik bir çok alanda kadının aleyhine işlemekte. Bu yazıda virüs sebebiyle sokağa çıkamamanın kadın üzerinde yaratması muhtemel bu asimetriyi istihdam açısından ele almayı amaçlıyorum.
OECD’nin 2019 tarihli Sosyal Kurumlar ve Toplumsal Cinsiyet Endeksi Raporu’na göre, dünya genelinde kadınlar, ev işleri ve bakıcılığa erkeklere oranla iki ila on kat daha fazla zaman harcamakta. Uygulanmakta olan koronavirüs önlemlerinin evde geçirilen zamanı ve dolayısıyla da evdeki iş yükünü artırdığını göz önünde bulundurduğumuzda, bu ekstra yükün çoğunlukla kadınların omuzlarına bineceği yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, birçok ülkede çocuk bakımı halen daha kadının görevi olarak görülüyor (OECD, 2019). Virüs nedeniyle okulların ve yuvaların kapanması ile artan ev işi yüküne bir de evde kapalı kalan çocukların ağır sorumluluğunu ekliyor. Sonuç itibariyle, sokağa çıkma kısıtlamalarının, kadına biçilen bakıcı rolünü daha da pekiştirme riski taşıdığını söyleyebiliriz. Kadının ailedeki rolünün gelenekselliği ne yazık ki daha büyük toplumsal istihdam sorunlarını da beraberinde getiriyor. Önceki çalışmalarda gözler önüne serildiği üzere, kadınlar toplumsal cinsiyet rollerini bilinçsiz bir şekilde kendilerine dayatarak, erkek egemen algılanan konularda kendilerini geri plana itiyor (Coffman, 2014). Ailelerdeki geleneksel kadın erkek rolleri kız çocukların matematik derslerindeki performansını ve dolayısıyla sonraki olası STEM alanı seçimlerini etkiliyor (Nollenberger, Rodriguez-Planas, Sevilla, 2016) ve güçlü kadın liderlerin azlığı cinsiyetçiliğin önüne geçmemizi zorlaştırıyor (Beaman, Chattopadhyay, Duflo, Pande, Topalova, 2009).
Cinsiyet rollerinin pekişmesine yanı sıra, karşılaşabileceğimiz ikinci olumsuz etki ise evdeki adaletsizliklerin çalışan kadının iş hayatındaki yansımaları. Kaldı ki, bu adaletsizlikler sadece ek ev işi ve bakım yüküyle de sınırlı kalmayacağa benziyor. Dünya genelinde, sokağa çıkma kısıtlamalarıyla beraber, ev içi şiddet çok ciddi ölçüde artarak, kadınları hem fiziksel hem de psikolojik olarak tehdit ediyor. Tüm kadınları her anlamda zor durumda bırakan bu koşulların, çalışan kadınların iş performansına etki etmesi de kaçınılmaz. İçinde bulunduğumuz koşullar altında, kadınlara ve erkeklere evden eşit çalışma haklarının tanınmış olması, malesef kadın erkek eşitliği sağlanması anlamına gelmiyor. Tam tersine, evden çalışmada eşit haklar sunulduğu düşünülen kadınlardan eski performanslarını beklemek, yukarıda bahsedilen sebepler dolayısıyla, performans kaynaklı terfi, işten çıkarma ve benzeri birçok istihdam sorununa gebe. OECD’nin (2017) kadın erkek eşitliği ve toplumsal cinsiyet rollerine yönelik sunduğu tedbir önerilerinin büyük bir kısmı da evde kapalı olduğumuz bu dönemde ne yazık ki uygulanabilir değil. Ancak, çeşitli farkındalık kampanyaları, bilgilendirme ve eğitim programları, kadına karşı şiddet araştırmaları, yardım hatları ve uzaktan sağlanabilecek diğer her türlü maddi ve manevi destek gibi uygulanabilir çözümlerin tüm devletler ve şirketler tarafından devreye sokulması hayati önem taşıyor.
Korona krizinin kadın istihdamı üzerindeki etkisini bir de Claudia Goldin’in 2014 tarihli makalesinde bahsettiği esneklik maliyeti açısından değerlendirmek ve krizi bir fırsata çevirmek de mümkün. Goldin’e göre, kadın erkek arasındaki ücret farkının kapanmasının önündeki en büyük engel, fazla ve katı çalışma saatlerinin iş verenler tarafından orantısızca ödüllendirilmesi. Bu teoriye göre, özellikle çocuk sahibi olan kadınlar, işverenlerin çalışma saati beklentilerini karşılayamadıkları için cezalandırılıyor. Korona Krizi ise bu noktada dünya çapında yarattığı dijitalleşme ve uzaktan çalışma dalgasıyla devreye giriyor. Kriz dolayısıyla evlerine kapanan halk birçok sorununu çevrimiçi hallediyor; virüs öncesi fiziken katılması beklenen etkinliklere mecburen dijital olarak katılıyor. Dolayısıyla da Korona krizi bize, özellikle uzun vadede ebeveynlerin çok işine yarayacak olan, uzaktan çalışma ve daha esnek bir çalışma hayatı yaratma fırsatı da sunuyor (Alon, Doepke, Olmstead-Rumsey & Tertilt, 2020). Dijitalleşmenin iş yaşamında esneklik sağlayabileceği ve bizlere uzun mesaileri değil de ortaya konulan işi ödüllendirecek bir performans sistemi sunabileceği aşikar. Ancak, bu tamamen yukarıda bahsedilen ev içi kadın erkek eşitsizliğine doğru müdahale edip etmeyeceğimize bağlı. Dengesiz ve sıkıntılı ev şartları kadınlar lehine düzeltilmediği takdirde, dijitalleşme erkeklerin daha fazla çalışıp kadınların daha fazla bakıcılık yaptığı bir düzeni beraberinde getirip, hali hazırda kadın erkek arasında var olan ücret farkını daha da derinleştirebilir.
Korona krizinin dünyada yaratacağı genel işsizlik ve resesyon sorunu hepimizi ilgilendiriyor. Ancak, bu ekonomik sıkıntının beraberinde daha da fazla zorluk getirmemesi için, kadın erkek arasındaki dengesizlikleri tüm detaylarıyla incelememiz ve kriz sona ermeden alınacak tedbirleri buna göre şekillendirmemiz gerekiyor. Toplumdaki farklı katmanlara bir çok farklı şekilde etki edecek bu krizi sadece toplam işsizlik rakamlarından yola çıkan politikalarla bertaraf etmeye çalışmamız, asimetrilerden doğan muhtemel problemleri gölgeleme ve kriz sonrası dönemde daha da fazla eşitsizliğe sebep olma riski taşımaktadır.
KAYNAKLAR
Alon, T., Doepke, M., Olmstead-Rumsey, J., & Tertilt, M. (2020). The Impact of COVID-19 on Gender Equality (No. crctr224_2020_163). University of Bonn and University of Mannheim, Germany.
Beaman, L., Chattopadhyay, R., Duflo, E., Pande, R., & Topalova, P. (2009). Powerful women: does exposure reduce bias?. The Quarterly Journal of Economics, 124(4), 1497-1540. https://doi.org/10.1162/qjec.2009.124.4.1497
Coffman, K. B. (2014). Evidence on self-stereotyping and the contribution of ideas. The Quarterly Journal of Economics, 129(4), 1625-1660. https://doi.org/10.1093/qje/qju023
Goldin, C. (2014). A grand gender convergence: Its last chapter. American Economic Review, 104(4), 1091-1119. http://dx.doi.org/10.1257/aer.104.4.1091
Nollenberger, N., Rodríguez-Planas, N., & Sevilla, A. (2016). The math gender gap: The role of culture. American Economic Review, 106(5), 257-61.
Organisation for Economic Co-operation and Development. (2017). The Pursuit of Gender Equality: An Uphill Battle, OECD Publishing. http://dx.doi.org/10.1787/9789264281318-en
Organisation for Economic Co-operation and Development. (2019). SIGI 2019 Global Report: Transforming Challenges into Opportunities, Social Institutions and Gender Index, OECD Publishing. https://doi.org/10.1787/bc56d212-en
Görsel: Mary Pickford, prodüktörlüğünü de kendisinin yaptığı My Best Girl (1927) filminden.