Bu yazıyı yazmak için yaklaşık kırk dakikam var çünkü kafamda boya var ve vaktini geçirirsem Doktor Bilalesk bir renk tutması çok mümkün. Aslında bugüne İngiliz yazar Hilary Mantel’in Kate Middleton ve kraliyet ailesi hakkındaki bomba sözlerini çevirmeye başlamıştım ama Mantel de maşallah benim gibi sazı eline alınca bir türlü susmamış, ben de işimde çok ciddi olduğumdan çevirmeye başlarken uzunluğuna bakmamışım, sonu gelmedi. Hadi Hilary diyorum, bir paragraf daha, toparla, sağlı gel, laf bitmiyor. (Sağ olsun Oşu’yla beraber girişince, bitirdik yayına bile soktuk) Ben de dedim ki, madem iş yapmaya çalışırken saç boyasından zehirleneceğim, layıkıyla kıyafet bakarken ölürüm. Arkamdan “Ne biçim Terazi’ydi, son saatlerini anlamlı şeylere harcadı” demesinler.
Bu esnada sormadınız ama, iyi moda yazısının temelinde tab yönetimi olduğuna karar verdim. Bir noktada internet tarayıcımda o kadar çok pencere açıktı ve oradan oraya giderken kafam öyle bir karıştı ki, banka hesap özetimi style.com’a, arkadaşıma yazdığım mail’i buraya, köşede nereden çıktıysa -entelektüel seviyeyi averajda tutmak için- açık duran belgesel penceresini Google’a paste etmeye çalıştım. Moda haberciliği çok zor. (Burada “Giyinirken evsizlerden ilham alıyorum, bence acayip şıklar” diyen model Erin Wasson’ı analım)
Ben şimdi Helmut Lang’den başlıyorum, artık nerede noktalarız Allah Kerim. Helmut Lang 2013 kışında bekleneni vermiş. Çünkü beklenen bu ceketti:
Yakası ya deri, ya plastik ama ben plastik olduğundan şüpheleniyorum. Bu sezon herkes malzemeden kaçıp plastiği, PVC’yi yapıştırmış. Birazdan göreceksiniz, buruk koyu maviden bordoya uğrayıp, sabahı morda gören epey çok koleksiyon da var. Mor ve tonları her yerde. Peki bu durum en çok kimi sevindirecek dersiniz?
Helmut Lang demiştik, Kuzey prensesi demiştik, devamı aşağıda:
(Ya peki bu kaşların rengini açma olayı hakkında ne düşünüyosunuz? Demode mi? Bana iyi gibi geliyor. Açıkçası deneyeceğim ama suratım aydedeye benzer diye korkuyorum. Evde kapatıcıyla denedim, dürüst konuşmam gerekirse Lara Stone’a giderken bulgurdan olup şöyle bir görünüm yakaladım:
Bunda kapatıcının dokulu dokulu “ben bir şey kapatıyorum” faktörünün etkisi büyüktü diye düşünmek istiyorum. Kaşlarının rengini açıp suratı aydedeye benzemeyen okurlarımız süreci paylaşabilir mi? Çok teşekkürler)
Erdem Moralıoğlu’nda ise yarı açık yarı kapalı, tüllü sözler veren ince işlenmiş kıyafetler var:
Renkler de hep uzaktan, hep katmanlar arasında söndürülmüş. Çok hoşuma gitti. Mesela şuradaki lacivert vaadi harika değil mi?
Bordo da çok var:
Mesela aynı tonların çevresinde, Fendi’den Punk Kokarca:
MM Martin Margiela:
Reed Krakoff:
Fakkkaaaaat. Asıl hadiseyi Rodarte yarattı. Bir sürü dokuyu kocaman hacimlerle birleştirip, etrafını dikenli telle çevirmişler:
Bir de detay:
Alexander Wang’de ise durum böyle:
Kaşıntı yapar, vesvese verir. Bazısı sıcak sever.
Bir tavuskuşunun kuyruğundan sevgilerle:
Veya alüminyum kazak:
Bottega Veneta dükkanı dünya güzeli Raquel Zimmerman ile açmış:
…ve tüylü Faye Dunaway saçıyla devam ettirmiş:
Bottega Veneta’da aynı zamanda biraz da Titian renkleri vardı:
Son olarak Lanvin’den şunu gördüm, aynı anda o kadar şaşırdım ve beğendim ki ne yapacağımı bilemeyip İstiklal Marşı’nı söylemeye başladım:
Arkadaşlar bu kadar saçma ve güzel bir şey daha olabilir mi? Kafasındaki Art Deco yarım güneş bir tarafa… Kolyelerdeki “Happy” ne? O alttaki “Help” ne? Gangsta intihar mektubu gibi. 24 saat açık ve kafayı bozmuş bir tekel büfesi gibi. Boynunuzda şunlarla dolaştığınızı düşünsenize, fıtıkların en mutlusu. Aranızda kaynak filan bilen var mı, bir el atın da beni sevindirin. (Birinde el yazısıyla “Acil” diğerinde “Elveda” yazacak) Hadi bu kadarı bana yetti arttı, gidip saçımı yıkamam lazım. Behlül’ünüz kaçar. Behlül out.
Ben geldim (Nigar). Bugün biraz fotoğraftaki gibiyim. Tam hava 16 derece ve çiçekliyken 67 tane sonbahar/kış defilesi inceledim ve içimi siyahlar kapladı. Evvela bu moda haftalarının artık her hafta olmasından kaynaklanan huysuzluğumu şuraya bırakacağım. Hani kriz vardı? Hadi harcayarak ve edinerek moral bulacak insanlar diyelim, neden Bitmeyen Karanlık diye bir moda var? Çağla da “senin zevkin daha neşelidir” diyor. Neşeli bir şey bulamadım. Neşe ÖLMÜŞ arkadaşlar. Desen göreyim renk göreyim diye Marni’yi açtım, karşıma şu çıktı:
Kız kanınızı emmeye geliyor, benden söylemesi. Mankenlerdeki zombilerin şafağı makyaj ve yüz ifadelerine daha sonra değineceğiz (ama galiba değindik bile).
Band of Outsiders makyajı ve başlıkları. Beni de kukuletalı kuzgun gibi giydirseler benim de yüzüm asılırdı.
Allahtan Diane von Furstanberg (ki aslında kendisinin tam bir PARTİ KIZI olduğunu okumaktan gına geldi) var da ay nenen ölsün/sarı gelin aman şeklinde yürüyen modellerden biraz kaçabiliyoruz. Podyumda resmen gülümseyen kadınlar var imiş:
Giyilebilir şeylerden devam edeyim dedim, Philip Lim yine olmuş (sen öyle diyorsan tamam). Biraz DEV sevdiğim Dries van Noten Sonbahar Kış 2010 sezonuna benziyor. Benim moda vizyonum da bu kadar işte. Bu evde de yapılır mı? Yapılırsa bizimla.
Geçerken MaxMara’ya uğradım, her şey bildiğiniz gibi. Yine tek renk festivali ve tabi ki aşırı doz deve tüyü yüklemesi var. Hatta deve temasında genel bir aşırılıktan da söz edilebilir.
John Galliano’nun yerin dibine girmesinin ardından davet edildiği Oscar de la Renta’nın şovu üç ayrı defile gibiydi, bana soran olursa Galliano’lu kısımlar kalsın, bildiğimiz Oskar gelsin derim. Şöyle açıklayayım:
Biraz daha klasik de la Renta.
Etro kadını düşünceli. Giydiğim eteğin sırf deseni güzel diye 2 bin dolar olması akla ve vicdana sığar mı diye düşünüyor olmalı. Kesin onu düşünüyor. İSTESEK bunu dikeriz ama o ayakkabıları dikemeyebiliriz. O ayakkabılar çok güzel.
Giorgio Armani içinizdeki erkek çocuğa hitap edecek diyerek tam dergi diline entegre olacaktım ki adam zaten defilesinin adını “Garçonne” koymuş. Kutu kutu pense ceketler, bol/kısa pantolonlar, diğer her yerdeki pullar ve tüller ve kadifelerle erkeksi dediysek tam onu demedik diyecek şekilde birleşmiş.
Neyse ben bunlarla cebelleşirken Dries van Noten defilesi oldu. Hissiyatım şöyle özetlenebilir:
Ay adam yine yapacağını yapmış. Senin maskülenle femineni karıştırışına kurban. Sen istesen insana pantolon üstüne saçaklı elbise de giydirirsin. Titredim.
Aslında daha Valentino’daki çiçeklere iç geçirecek, Louis Vuitton’daki pijama temasıyla dalga geçecek, Dolce and Gabbana‘yla ilgili başarısız olacağı daha yapılmadan garantili bir Vatileaks espirisi deneyecektim ama Dries van Noten altına fotoğraf kopyalamanın barbarlık olacağına kani oldum. İzninizle bir süre gördüklerimi düşüneceğim. Daha fazla dantel, siyah ve barok için tüm defilelerin geri kalanına şuradan ulaşabilirsiniz.