Bir kaç gün önce oldu, muhtemelen de görmüşsünüzdür. Kristen Stewart Cannes’da katıldığı bir gösterimde topuklu pabuçlarını şak diye çıkardı, kırmızı halıyı çıplak ayak arşınladı. Kendisi zaten nicedir fırsat buldu mu ayakkabılarını çıkarmasıyla biliniyor.
Esasında burada haber değeri taşıyan Stewart’ın ayakkabılarını çıkarması değil, Cannes’da hala kadınlara düz ayakkabıyı yasaklayan bir kıyafet yönetmeliğinin uygulanıyor olması. Tam bir “hala bu saçmalığı protesto etmek zorunda olduğumuza inanamıyorum” durumu söz konusu. Sadece Cannes da değil, neredeyse tüm uluslararası ödül törenlerinde bu kural mevcut, üstelik de yazılı olmayan ama yaptırımlarla uygulanan bir kural. 2015’te çeşitli tıbbi rahatsızlıklardan dolayı topuklu ayakkabı giyemeyen bir grup kadın “Carol”ın gösterimine alınmamış, ertesi sene Julia Roberts da kırmızı halıya çıplak ayak çıkmıştı. Yine aynı yıl festival yönetimi katı bir kıyafet politikaları olduğunu ancak topuklu ayakkabının bir zorunluluk olmadığını söylemişti. Erkekler için kural basit, smokin ve siyah kravat-papyon. Kadınların ne giyebildiği, daha doğrusu babet giyip giyemediği ise muğlak.
İster protesto amacıyla ister “aman sıktı be” diyerek (ki ikisi arasındaki çizgi hakikaten çok ince) pabuçları fırlatan pek çok ünlü gördük geçtiğimiz senelerde. 2014’te Emmy’de Sarah Silverman, Glamour Yılın Kadınları ödül töreninde Lena Dunham topukluları çıkarmıştı. Aynı yıl Altın Küreler’de Emma Thompson, sahneye elinde kırmızı tabanlı Louboutin pabuçları ve bir kadeh martiniyle çıkıp, “bilmenizi isterim ki bu kırmızı, benim kanımdır” demişti.
Ama kıyafet yönetmeliği bana mısın demiyor ve 2018 yılında bunun daha da öfke uyandıran bir tarafı var. Kırmızı halıyı adeta bir miting alanına dönüştüren, sektördeki tacize, ırkçılığa ve ücret eşitsizliğine dair bir laf etme fırsatını asla kaçırmayan kadınların bunu topuklular üzerinde, acı içinde yapmak zorunda olduğu gerçeği insanın suratına tokat gibi çarpıyor. Bir şeyi, hele ki topuklu ayakkabı kadar acı verici bir şeyi giymenin zorunlu olması başlı başına bir beden ihlali. Ödül törenlerini hayranlıkla izlerken, öyle görünmenin ne kadar zahmetli olduğunu, kaç saat hazırlandıklarını az çok tahmin edebiliyoruz; gazeteciler bu “tören öncesi tatlı telaşlara” dair sorular sorarken, gözümüzün önüne yarı ağlamaklı, panik içerisinde koşturan bir Sandra Bullock geliyor.
Kırmızı halı gerçekliğine dair son söz, törenlerin gediklisi Jane Fonda’dan gelsin. Bu senenin başında Fonda, Los Angeles Modern Sanatlar Müzesi’nin açılışının sabahında tüm dünyayı gerçeklerle yüzleştirmekten çekinmemişti.
(İşte ertesi sabah ben. Fermuarını açamayınca elbiseyle uyudum… Hiç hayatta bir kocam olsun istememiştim, şimdiye kadar)