Hukuk teorisyeni Kimberlé Crenshaw “intersectionality/kesişimsellik” terimini 30 sene evvel ortaya attı ve hızla pek çok adaletsizliğin ve ayrımcılığın kökenlerinin anlaşılması için sıkça başvurulan bir kavram haline geldi. “Mapping the margins: Intersectionality, identity politics, and violence against women of color” (Çeperleri haritalandırmak: Kesişimsellik, kimlik politikaları ve beyaz olmayan kadınlara yönelik şiddet) adlı makalesinde bu terimi, “siyah kadınların… deneyimlerini şekillendirirken, ırk ve cinsiyetin birbiriyle etkileşime girdiği türlü yollar” diye tarif ediyor. Hkubra’ya göre, “bugün daha genelleyici şekilde tanımlarsak, “intersectionality” veya Türkçe bir karşılığı olarak “kesişimsellik”, çeşitli ayrımcılık ve sömürü sistemleri ve süreçlerinin kesişimlerinin irdelenmesi ve göz önünde bulundurulmasıdır diyebiliriz.”
Terimin ortaya çıkmasından 30 sene sonra Eylül 2015’te Kimberlé Crenshaw kesişimselliğin ne ifade ettiğini ve ırkçılık tartışmalarının çatışmaya dönüştüğü ABD’de bugün kesişimselliği anlamanın ne kadar hayatî olduğunu Washington Post’ta yayımlanan “Why Intersectionality Can’t Wait” adlı makalesinde ele alıyor. Okuyacağınız yazı Gizdem Akdur tarafından çevrilmiştir.
Kesişimsellik (intersectionality) bir terim haline getirilmeden önce yaşanmakta olan bir gerçeklikti.
Bugün, bu kavrama bir isim vermemden yaklaşık 30 yıl sonra, kesişimsellik her yerde görünür olmuş durumda. Fakat eğer beyaz olmayan[1] kadınlar ve kızlar hala arka plana atılmaya devam ediliyorsa, kesişimselliğin anlamına dair önemli bir şeyi yitirmişizdir.
1976’da Emma DeGraffenreid ile birlikte birçok siyah kadın General Motors şirketini ayrımcılıktan dolayı mahkemeye vermişlerdi[2]. İddia ettiklerine göre şirket işgücünü ırk ve cinsiyete göre ayırıyordu: Siyahlar ve beyazların yaptığı işler ayrıydı. Davacılar, kadınların sadece belli işlere başvurabilirken bazı işlere ise sadece erkeklerin alındığını iddia ediyorlardı. Bu tabii ki başlı başına bir problemdi, fakat mevzu siyah kadınlar için daha da karışık görünüyordu. Şirkette siyahlara verilen işlerin hepsi erkek işiyken, kadınlara verilen işlerin hepsi sadece beyazlar içindi. Fabrikada çalışmak üzere işe alınan siyah insanların tümü erkekti; bu da siyah bir kadının başvurusu dikkate alınmayacak demek oluyordu. Aynı şekilde, bir kadın beyaz ise sekreterlik görevi için işe alınabilirdi, fakat siyah bir kadın için bu mümkün değildi. Bu durumda, erkek veya beyaz olmadıklarından ötürü ne ‘siyah işleri’ ne de ‘kadın işleri’ siyah kadınlar için uygundu. Her ne kadar bazı siyahlar ve bazı kadınlar işe alınıyor olsalar da, bu düpedüz ayrımcılık değil miydi?
Ne yazık ki DeGraffenreid ve başka milyonlarca siyah kadının iddialarını mahkeme reddetmişti. Neden mi? Çünkü mahkeme siyah kadınların ırk ve cinsiyet iddialarını bir arada sunmasına izin verilmemesi gerektiğini savunuyordu. Ve sonuç olarak, kendilerine yapılanın herhangi beyaz bir kadına veya siyah bir adama yapılandan farklılığını kanıtlayamadıklarından, siyah kadınlara uygulanan ayrımcılık gereken ilgiyi göremedi.
Kesişimselliğin doğuşu, ayrımcılık karşıtı yasaların karmaşık yapısı içerisinde böylesine büyük bir ‘ıskanın’ neden gerçekleştiği sorusunun düşünüldüğü zamana denk gelmektedir. O zamanlar genç bir hukuk öğretim üyesiyken, bu derin görünmezliği hukukla ilişkili bir yerden tanımlamak istemiştim. Irk ve cinsiyet ayrımcılığı sadece iş yerlerinde değil, aynı zamanda hayatın pek çok alanında da örtüşme gösteriyordu; fakat bu sorumluluk ne feminist ne de ırkçılık karşıtı gruplarca sahiplenilmişti. Böylece kesişimselliği, feminist, ırkçılık karşıtı aktivizm ve ayrımcılık karşıtı hukukun uygulaması gereken şekilde tanımlamaya giriştim; problemlerin daha kolay tartışılır ve anlaşılır duruma gelebilmesi için ırkçı ve cinsiyetçi tahakkümün ortaya çıkarılmasını mümkün kılan yöntemlere dikkat çekmek gibi.
Kesişimsellik analitik bir duyarlılıktır; kimlikler ve kimliklerin iktidarla olan ilişkisi üzerine düşünme biçimidir. Başlangıçta siyah kadınlar yararına ifade edilmiş olsa da kesişimsellik politik grupları oluşturan üyelerin bazılarının görünmezliği, ve uygun şekilde temsil edilememeleri konularına dikkatleri çekmiştir. Kesişimsel silinmişlikler/görünmezlikler sadece siyah kadınlara özgü değildir. LGBTQ hareketi içerisinde bulunan beyaz olmayan insanlar; okul-hapishane düzenine karşı mücadele veren beyaz olmayan kızlar; göçmen hareketi içindeki kadınlar; feminist hareket içindeki trans kadınlar; polis tacizine karşı koyan engelli insanlar… Bu örneklerin hepsi ırkçılık, cinsiyetçilik, sınıfçılık, transfobi, engellilere karşı ayrımcılık (able-ism) vb. kapsamında kesişim noktalarındaki hassaslıkları yansıtmaktadır. Kesişimsellik birçok hak savunucusu için görünmezliğe karşı mücadele verip belli hakları kazanmayı mümkün kılan bir çerçeve yaratmıştır.
Kesişimsellik, kapsayıcılık taleplerinin sembolü haline gelmiş olmasına rağmen bu terimin yapabilecekleri terimi kullanan kişilerin talep etme gücüyle sınırlıdır. Şaşırtıcı olmayan bir biçimde, kesişimsellik birçok tartışma ve uyuşmazlığa neden olmuştur.
Muhafazakarlar kesişimselliği pratikte uygulayan insanları ‘kimlik politikalarına saplantılı’ olarak betimlemişlerdir. DeGraffenreid vakasıyla birlikte kesişimselliğin sadece kimlikleri kapsamadığını, aynı zamanda dışlamak ve ayrıcalık tanımak için kimlikleri kullanan kurumlarla da alakalı olduğunu görürüz. Değişik bağlamlar içinde kimlik ile iktidarın birlikte nasıl çalıştıklarını ne kadar iyi anlarsak, değişim hareketi içerisindeki kırılmalar da bir o kadar az olacaktır.
Bazı çevrelerde kesişimselliğin çok teorik olduğundan (“laf var, icraat yok”) yakınılıyor. Buna karşı şunu söylüyorum: Hepimiz kölelik döneminden bu yana sürekli ırk eşitliği üzerine konuşmaktayız; bunun gerçekleşmesine ise bir o kadar uzağız. Problemlere dikkat çeken sesleri suçlamak yerine değişmemek için direnen iktidar yapılarını eleştirmeliyiz.
Bazı çevreler ise kesişimsellikle gelen anlayışın zorbalık ve “imtiyaz kontrolü”nün öne çıkacağı bir ortam yaratacağına inanıyor. İmtiyazları tanımak ve kabul etmek zordur; özelikle bir yandan ayrımcılığa uğrayan ve dışlanan insanlar için. Beyaz kadınlar ve beyaz olmayan erkekler de ayrımcılığa uğruyorlar, fakat bu grupların deneyimleri tek çıkış noktası olarak görülüp bütün ayrımcılık tartışmalarını dikte etmektedir. Irkçılık veya cinsiyetçilik tartışmalarının ön sırasında ve tam ortasında yer almak da genelde dikkatlerden kaçan karmaşık yapıda bir imtiyazdır.
ABD Başkanı’nın siyah kadınların desteklenmesi için yaptığı çağrı[3] övgüye değer olsa da, kesişimsel çalışmaları üstlenmek ABD toplumundaki beyaz olmayan kadın ve kız çocukların önündeki eşitlik engellerinin somut eylemlerle sürekli ele alınmasını gerektirmektedir.
Kesişimsellik tek başına görünmez bedenleri ortaya çıkaramaz. Sözler, bazı insanların – daha az görünür olan seçmen bölgesi halkının – mücadelelerini görünür kılabilmek için politik liderleri, karar mercilerini ve diğerlerini beklemek zorunda oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Hala ülkemizi istila etmekte olan ırksal eşitsizlikler ile mücadele etme bağlamında, aktivist ve tüm paydaşların beyaz olmayan gençlerin hayatlarını iyileştirmek için ırksal adaletsizliklerin kesişimsel yönleri hakkında farkındalık yaratmalarına ihtiyaç vardır.
Bu yüzdendir ki #WhyWeCantWait (#DahaFazlaBekleyemeyiz)[4] kampanyasını devam ettirmekte ve ırksal adalet için bütüncül ve kapsayıcı yaklaşımlar için çağrıda bulunmaktayız. Aynı şekilde “Say Her Name” (“Kadının Adını Söyle”) hareketi, öldüren polis şiddeti karşısında korunmasız olan kadınlar olduğu gerçeğine dikkatleri çekmeye devam etmektedir. Ve yine bu yüzdendir ki, South Carolina’nın Charleston şehrindeki trajediden sonra ırkçılık, cinsiyetçilik ve başka eşitsizliklerin bir arada bize zarar verdiğini teşhis edebilen bir sosyal adalet vizyonunun gerekliliği konusunda binlerce insan hemfikir olmuştur[5]. Kesişimsel olmayan toplumsal hareketler inşa etmek gibi bir lüksümüz olamayacağı gibi salt sözlerle kesişimsel çalışma yapabileceğimize de inanamayız.
[1] Beyaz olmayan insanlar kavramı “People of Colour (PoC)”ın Türkçe’ye kazandırılan varyasyonlarından biridir. Beyazlar dışındaki insanlar için kullanılır.
[2] DeGraffenreid v. General Motors Assembly DIV., ETC.
[3] Obama’s call to lift up black women gets applause, but some want specific plan
[5] The Charleston Imperative: Why Feminism & Antiracism Must Be Linked
Ana görsel: Frances Bodomo’nun Afronauts filminden.