Fransız yazar Colette Fransız aktrist Marguerite Moreno’ya aşağıdaki mektubu yazdığında, iki kadın 30 yıllık arkadaşlar. Yıl 1924. Colette 51, Moreno 53 yaşında. Mektuplarında birbirlerine kalbim, ikizim, hatta “sevgili diğer ben” diye hitap eden bu iki kadının arkadaşlığının en büyüleyici tarafı aynı zamanda birbirlerinin en acımasız eleştirmeni olmaları.
Eylül 1924, Rozven Fransa
…Les Annales yazınla ilgili senle samimi konuşmaktan keyif almalıyım. Doğru dokunuşu hala yakalayamamışsın. Metne “günlük” etkisini veren görünürdeki umursamazlık eksik. Büyük bölümünde erkek karakterlere -gerçi sayıca çoklar- sınıfta verilmiş ödevler gibi yaklaşmışsın. (…) Erkek portrelerinde Jarry olmuş, diğer ikisi, Proust ve Iturri olmamış. Yeterince canlı değiller.
Senle, kendi kendime yaptığım gibi açık açık konuşuyorum. Sözlü hikaye anlatımında büyünün ta kendisi olan sen, yazmaya başladığında etkinin büyük kısmını yitiriyorsun. Rengi dışarıda bırakıyorsun. Mesela 3., 4., 5. sayfalardaki Prosut kısımları. Eğer benle konuşuyor olsaydın bu sahne baş döndürücü olurdu. Peki yazılı versiyonunda ne buluyorum? “Madam A.’nın eleştirel bir zihni vardı ve kaldırması zor acımasız yargılarda bulunurdu … uzlaşan dalkavuklar korosu … sohbet acı bir hal aldı … alaycı ünlemler, gülünç ihtarlar,” vs. Bütün bunların içinde bahsettiğin şeyleri benim görmemi ya da duymamı sağlayan tek bir kelime bile olmadığının farkında mısın? Bunu bana yüz yüze anlatıyor olsaydın, Madame A.’yı ve kocasını, Papa Anatole France’ı ve bütün ekibi 15 satırda betimlerdin. “Zincirinden boşanmış arabozuculuk” lafını tek satır bir diyaloga, kulak kabartılmış bir konuşmaya dönüştürürdün ve herşey hayat bulurdu. Allaşkına, sırf hikaye ederek değil! Somut detaylar ve renkler! Ve özete gerek yok! Onu yanlış anladığın için Proust’tan özür dileyip dilememen umrumda değil. Ya da Sardou’nun “çağdaş sahnenin krallarından biri” olup olmaması! Anlıyor musun? Aynısı Iturri için de geçerli. “Albenili ve nefis bir akşam yemeği partisi”-“bir konudan diğerine savrulan bir sohbet” böyle laflarla bana ne gösteriyorsun? Hiç bir şey. Bana bir dekor resmet, içinde gerçek misafirlerin yediği gerçek yiyecekler olsun! Yoksa, herşe ölü! Kendine rağmen, Madam Brisson’ı düşünüyorsun. Sana bunu yasaklıyorum! Kendini özgürleştir! Ve canım kalbim, dene, lütfen yazmaktan nefret ettiğin gerçeğini bizden gizlemeyi dene. Ve lütfen bütün bunları kağıda bu kadar aceleci döktüğüm için beni mazur gör. Acele etmeliyim. Bana Blvd. Suchet adresinden yaz. Seni seviyorum, sana sarılıyorum, ve senin harikulade şeyler yazman gerektiği konusunda kararlıyım. Duyuyor musun? Pierre’e selamlar.
Moreno nasıl karşıladı acaba bu mektubu? Muhtemelen sevgili diğer ben’inin eleştirilerine az da olsa üzülmüştür. Aksi mümkün mü? Olmamış, yazamamışsın deniliyor yüzüne. Üstelik sevgili ikizi, öyle alalade biri değil, ömrünü yazmanın sanatına vermiş Colette. Yine de üzüntüyle birlikte minnet hissi de dolmamış mıdır içine? Kırmaktan, üzmekten çekinmeden, onu dürüstlükle eleştiren bir arkadaşı olduğu için? Arkadaşı eleştiriyi, sevginin ve yakınlığın kaçınılmaz sorumluluğu olarak yüklendiği, eleştirip can sıkan kişi olmaktan yüksünmediği için?
Allah herkese eleştirmeyi ben’inden bilen “diğer ben”ler nasip etsin.
ÖNEMLİ NOT: Eleştiri aldığınızda ne yapmanız gerektiğini şurada işlemiştik. O da gözlerden kaçmasın.)
Mektubun İngilizcesi şurada