Kaşınıyor, akıyor, acıyor, renk değiştirerek tanınmaz hale geliyor ve bazen de kokuyordu.

ECİNNİLİK

Karbonatlı Havanda Vajina Kurban Etmek

Hiçbir şeyi hatırlamam beklenilen şekli ile hatırlayamam. Geçenlerde bir arkadaşımla kafası en az 1 yıldır karışık gezen vajinam hakkında konuşuyordum. Vajinam kullanılmadığı halde durduğu yerde sürekli sorun çıkaran ve para yakan bir otomobil gibi davranmaya başladı. Ailem, bilimin sunduğu teşhis ve tedavi yöntemlerine hiçbir zaman inanmayan insanlardan oluşuyor. Onlar sorun çıkaran uzvu kendi haline bırakmak gerektiğine inanan insanlar. Ben de bir üyeleriyim sonuç olarak, yapacak bir şey yok. Vajinamın tıpkı denizler gibi kendini iyileştirme yeteneği olduğuna inanmak istedim uzun bir süre. Cinsel organımın verdiği tek yanıt “Geçici olarak dükkanı kapattık, görmüyor musun, işin gücün yok mu kardeşim senin? Her gün buradasın!” demesi oldu.

 

Tabii her pozitivist birey gibi ben de bunun burada kalmayacağını, bu işin peşine düşeceğimi işaret parmağımın tehdit savurma yeteneğini kullanarak söyledim ve bir plan yapmak için hızlı adımlarla oradan ayrıldım. Cinsel yollarla bulaşmış bir durum mu vardı, neydi anlamaya çalışırken sayısız testin sonucu tarafıma negatif olarak bildirildi. Kulak çubukları ile kurduğum koalisyonlar sonuç vermedi. Ne bilimden, ne atalarımın kronik umarsızlığından bir yarar sağlayamamış bir halde sağa sola haber salmıştım. Bu esnada vajinam, evde yalnız kalmaktan depresifleşmiş bir kedi gibi saldırıya geçmiş ve ilgi görme şansını tamamen yok etmişti. Kaşınıyor, akıyor, acıyor, renk değiştirerek tanınmaz hale geliyor ve hmm bazen de kokuyordu.

 

Pandemi döneminde doktor görmek öyle kolay iş değildi, saatler geçen telefon trafiği sonucunda, 1.5 ay sonrasına bir telefon randevusu alabilmiştim. O telefon görüşmesinin tek kazanımı doktorun beni muayene etmesini sağlamak olacaktı ve zor da olsa kadını beni görmeye ikna etmiştim. Daha önceki pratiklerimden öğrenmiştim ki, öyle kolay kolay tam olarak kaynaşmadığın bir kültürün, bir dilin ve sağlık sisteminin çalışanının gözünün içine bakıp, sen üzerine gitmesen de orada bir sorun var diyemiyorsun. “Bir sorun görünmüyor” dendiğinde, akla en uygun cevap “Harika, bunu duyduğuma sevindim” oluyor. 

 

Vajinamda yaşayan kötü bakterilerin sevinç çığlıkları attığını duyarak, bir kere daha yeniliyorum. Tedavi olmak için gidiyor, tedavi olamıyor, yine kaşınıyor yine kaşınıyorum. Artık bu kısır döngüyü kırmak benim için bir zorunluluk halini almış ve kadın doktora “Siz umursamazsanız da bu sorun 1.5 yıldır tüm hayatımı etkiliyor ve sağlık sistemi beni sürekli olarak hayal kırıklığına uğratıyor.” dedim. Bunu duyan kadın doktor beni çok iyi anladığını gözleriyle belli edip, kafasını salladı. Kendisi de çok çekmişçesine beni anlayışla karşıladı. Demek onun da kimse etrafta yokken sorun çıkaran bir organı ya da aparatı olmuştu. Profesyonelliği(?) elden bırakmadan benim için artık klişeleşmiş tavsiyeleri sıralamaya koyulmuştu. Böylelikle yapabileceklerimin sonuna geldiğime, vajinama son kulak çubuğunun da daldırıldığına ikna oldum.

 

Neyse ki haber saldığım arkadaşlarımdan biri elinde kırmızı bayrakla koşup geldi. Ona da aynı şeyler olmuştu ve o verdiği savaşı kazanmış ve sonunda güler yüzlü bir vajinaya kavuşmuştu. Kendi deneme yanılma hikayelerini de hesaba katarak bana en uygun tedavi yöntemini belirledi: Vajinanı karbonatla marine edip bir gece boyunca çözülmeye bırakacaksın. Kötü bakteriler bu sayede adayı terk edecek ve oranın dengesi böyle böyle düzelecek.

 

Tabii ki bunu duyduktan uzun bir süre sonraya kadar bu yönde bir girişimde bulunmaya ikna olmadım. Bu resmi bir savaş ilanı demekti ve vajinamın kendisine işkence etmeye karar verdiğimi anlamasıyla ortalık kan gölüne dönebilirdi. Buna cesaret edemezdim. Ama bir gece, artan rahatsızlıklarım, akıntı, kaşıntı ve acı üçlüsü beni Amazon’da bir tura çıkarmaya yetti. Tampon ve karbonat alacaktım, ne kadar zor olabilirdi? Çok daha zorlu alışverişler yapmış biri olarak işim kolaydı ve gözü dönmüş bir şekilde en çok satanları incelemeye başladım.

 

ARM&HAMMER- America’s #1 Trusted Baking Soda Brand. Ambalajında mikrodalga, çelik tencere ve kahve fincanı resmi var. Hemen yanında Hundreds of uses like: Scratchless Cleaning yazıyor. Scratch kelime anlamı, bir yüzeyi ya da cildini kesmek ya da ciddi zarar vermek demek. ‘-less’ takısı da Allahsız anlamındaki ‘-sız’a denk gelmekte olduğuna göre… Ana dili İngilizce olmayanların aklında bir soru. ‘-less’ daha az demek değil miydi? Kesecek ama az mı kesecek acaba? Hay Allah. Neyse. Halihazırda çok kaşınıyorum. Bunu sepete ekleyeyim, Amerikalılar bu kadar memnunsa kesin iyidir.

 

Ucuz diye sepete attığım tampon için de aplikatör diyor. Dışında lacivert bir plastik var tamponun, pek sevimli bir tampona da benzemiyor ama ne kadar erken gelirse o kadar iyi. Hem hemen yarın geliyor, hem de diğerlerinden ucuz. Açıkçası gecenin 2’sinde vajinama testereyle girmek isteyecek kadar çok kaşınıyorken plastik görünümlü bir tampon fikri çok kötü gelmiyor şu an.

 

Ertesi sabah güne kaşıntısız bir şekilde uyanıp çok daha sakin bir şekilde arkadaşıma nihayet önerisini hayata geçirmek üzerine verdiğim siparişlerden bahsediyorum. Gururlu bir an. Diyor ki “Aaa, olmamış bunlar. Karbonatın yemek için olanını alacaksın. Tamponun da küçük ve yumuşak olması gerekiyor canını çok acıtmaması için.”

 

Buraya zihnimin arka planında çalan müziği aktarıyorum, alınız. Girl, you will be a woman soon, Soon you’ll need a man. (Tatlım, çok yakında kadın olacaksın. Çok yakında bir erkeğe ihtiyaç duyacaksın.) Bir anda savaştığım cepheler artıyor ve “Evlilikten önce cinsellik yasak” denilerek büyütülmüş kadınlardan biri olarak bozulasım tutuyor düzene. Konuşmak istediğim konuların hepsi bir narın içine dikili taneler gibi. Biriyle ilgili iki cümle ederken, diğeri çekiştiriyor beni kendi alemine.  Ama her neyse, ilk önce bu kaşıntıyı durdurmalıyım. Arkadaşımın yardımıyla siparişlerimi jet hızında iptal ediyorum. Fakat bir dakika içinde fark ediyorum ki, yemek için olanla temizlik için olan sodyum karbonat aynıymış. Başka bir satıcı da aynı ambalajın üzerine kurabiye koymuş ve yemeklerde de kullanılabileceğini belirtmiş. Eeee tatlım, elinden her iş gelen karbonatın dünyasına bu kadar geç katılmayacaktın. Ürün çok yönlü, satıcısı ne yapsın?

 

Yine de hazır iptal etmişken Türkçesi kol ve çekiç olan bir markayla acılı kukum üzerinden iş birliği yapmamaya karar veriyorum. Belki de insanların çok da satın almadıkları daha butik bir marka bulmalıyım. İsmi daha barışçıl olabilir, Whole Food Earth mesela. Ve tam olarak bu isimle bir karbonat buluyorum. Üstelik 1 kg sipariş ediyorum. Hayatın her alanında kullanılabilecek bir şey bulmuşum, 50 gr alacak değilim. Nihayetinde siparişlerim gelmiş ve ben arkadaşımın tarifini uygulamak için banyoya girmiştim. Karbonatı 3/1 oranda temiz suyla karıştırdım. İçine küçük boy bir tampon attım ve yeterince şiştiğinden emin olduğumda içime yerleştirme çalışması yaptım. Sorun şu ki tampon kesinlikle içime girmiyordu ve bu karşılaşmanın başlangıcı bile ortalığı yangın yerine döndürmüştü. O anın telaşıyla arkadaşıma durumu anlattım. “Kayganlaştırıcısız mümkün değil ki onu içeri sokman” dedi. Kayganlaştırıcım olduğunu varsaymış. O tampon karbonat taneleriyle şimdi testere gibi bir şey. İçime zar zor soktuğum tamponu 5 dakika daha dayanıp çıkardığımda bir minik kan tanesiyle karşılaştım. Yararsız bakterileri ele geçirmeye niyetliyken elimi kana boyamıştım. Arkadaşıma, “Acaba ben küveti doldursam içine de bu hem tırnaklara, hem vajinaya, hem dişlere, hem çamaşırlara/bulaşıklara, hem yüzey temizliğine, hem de pişirmeye yarayan bu kutsalı koysam içine girip yıkansam olur mu?” dedim. “Pire için yorgan yakmış olmuyor musun?” dedi. Hızını alamadı, “pireyi deve yapmış olmaz mısın?” dedi. Atağı durdurmaya çalışarak, “Havanda tuz dövmüş gibi olurum bunu yapsam değil mi?” dedim. Güldü. “Öyle bir deyim yok beee”, dedi. “Havanda su dövmek o.”

 

Amaaan havanda su dövülmediğine inandın da, havanda tuz dövülmediğine niçin inanmazsın? Ne demiştim yazının başında, hiçbir şeyi hatırlamam beklenilen şekli ile hatırlayamam. Küvet de büyük beyaz bir havan benim için bundan sonra. Sonuçta içindeki suyun içine türlü tuzlar ve mineraller atarak kendimi marine edebilirim. İşin garibi havanın Vedik Hinduizm’deki anlamı ‘ritüel’ demekmiş. Hindu rahiplerince ev sahibi için gerçekleştirilen bir ritüelin adı çıktı havan iyi mi… Biz de kukumla ev arkadaşıyız, ev bizim semt bizim. Google’da görsellerde bir ritüel tasviri görüyorum, yanan bir boşluk çevresinde yapılan ayin olarak gösterilmiş. Havanın içini sodyum bikarbonat ile doldurursam adak olarak kendimi yakar, yeni bir kuku dilerim belki. Küveti doldurmaya gidiyorum.

 

Ana görsel: Sarah Eisenlohr

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Manzaraya da Hayran Kaldılar
Zora Partizanka!: Saraybosna’dan Bir Şafak Türküsü
Tanıştırayım: Karga. Arkadaşları ona Einstein diyor (Hakaret babında)

Pin It on Pinterest