Eda Gecikmez'in Galeri Nev'deki sergisini gördünüz mü?

SANAT

Kapsül Manzara

Manzaraya bakan insanların çoğunda bir kapsül oluşur derler.
Bu kapsül sanıldığı kadar küçük değildir.
Bu kapsül manzara ile seyirci arasındaki medyumdur.
Şayet manzaraya bakan bu kapsülü koparıp alabilse, ölçülemeyecek kadar
mutlu olurdu
Ve yeryüzü üzerinde cenneti fethederdi
” Henri Michaux

 

 

Uzak Manzara… Çam ağaçlarının gökyüzüyle birleştiği çalışmalar görmek, sabah karşı pencereden çam ağaçlarına bakıp güzelliklerine hayran kaldığımda bileklerime onları çizmeye çalışmamı hatırlattı. Ve Eda Gecikmez’in Galeri Nev’deki “Kapsül Manzara” sergisinde yer alan şiirde geçen “kapsülü koparıp almak” ifadesi üzerinde daha derin düşünmeme neden oldu. İnsanlığın anları, manzaraları, korkuları kaydetme yönelimi üzerine düşündüm. Bazı anlardan o kadar etkileniyoruz ki saklamak, geçmişin ve geleceğin dolayısıyla pişmanlığın ya da kaygının olmadığı o “an” ları içimiz her daraldığına hatırlamak, görmek istiyoruz. Manzaraya bakan kapsülü koparıp alabilse, bütün mutlu olmasına engel olanlardan da sıyrılacak. Bu yüzden tahayyül edemediğimiz mutluluk o asla koparamayacağımız kapsüllerde saklı.

 

Uzak Manzara Dizisinin bana anımsattığı mısralar ise Luciano de Giovanni’nin “Kuşlar masum oldukları için uçar” adlı şiirinden:

 

Mekan ve mekan arasındaki boşluğa
Nefes ve nefes arasındaki sessizliğe

 

Uzak Manzara 2

 

Sanki sonsuza dek izlemek istediğim o manzaralar ile aramdaki boşlukta yaşam yok.. Bundan mıdır ki bileklerime çam ağaçları çizmem? Bedenlerini o manzaralar ile mühürleyen kişilerin o mutluluğu yaşadığını düşünmek isterdim ancak yeryüzü üzerinde anları saklamanın kesin bir yolu olduğundan hâlâ emin değilim.

 

Sergideki Kabuksuz serisine dair: Kabuğundan çıkan bedenler özgürleşmeyi anımsattı fakat üstünde düşünebileceğim birçok soru bıraktı kafamda. Sanki aklıma gelen her yorum dallanıp budaklanıp boşlukta asla kesişmeyecekleri yerlere uzanıyor.

 

Beni bir diğer çok etkileyen kısım “An ve Hâl” dizisi içinde yer alan mumlar ve sigaralar oldu. Erimekte olan, dik duruşlarını zamanın yavaş yavaş büktüğü mumlar. An ve an eriyen ve insan gibi hiçbir anı bir olmayan mumlar. Yakıldıkları andan itibaren tükenen ama nefes olma fırsatı yakalayan izmaritler. Sıradan varlıklarken ciddiye bile alınmayacak bir kıvılcımla hayat buluyorlar. Tükenseler de nefes olmayı, her an farklı bir formda olmayı tercih ediyorlar sanki. Bütün bunlar bana Cansız varlıklara atfettiğimiz canlanma arzusunu sorgulattı. İnsan olmayı, yaşlanmayı, erimeyi içten içe seviyoruz ki bütün cansız varlıkların arzusu da bu olur sanıyoruz.

 

An ve hal -1

 

Sergi boyunca kafamda arka planda bir de şarkı dönüp durdu. Onu da şuraya bırakayım:

 

 

Eda Gecikmez’in sergisini 8 Aralık’a kadar Galeri Nev‘de görebilir, bu manzaraya siz de bakabilirsiniz.

 
 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Andrew Solomon: İntihar, Bir Yalnızlık Suçu
Bedenin Kuvvetleri, Maddenin Halleri
Jagoda Buić’in Dokuma Heykelleri

Pin It on Pinterest