Kaplanların öyle muazzam bir cazibesi var ki insanlar onların yanındayken kendilerinden geçiyorlar. Ama bu yakınlığı arzulayan biziz, kaplanlar değil.

SANAT

Kaplan Kral: Cinayet, Kargaşa, Delilik

Salgının sarstığı, allak bullak Mart ayının ortasında, ABD’nin streaming devi Netflix, yeni ‘hit’ dizi belgeselini yayınladı: Tiger King: Murder, Mayhem and Madness. Diziyi, lansmanının yapıldığı aylardan beri bilmeme ve son derece merak etmeme rağmen, göreceklerimin beni ne kadar zorlayacağını tahmin ederek, yakın bir zamana kadar izlemeye cesaret edemedim. Ta ki, internette bir forumda Koruma Biyoloğu Imogene Cancellare’nin şahane flood’ına denk gelene kadar. Cancellare söze şöyle başlıyordu: “Sürekli Tiger King’le ilgili mesajlar alıp duruyorum, ben de artık bu gece izlemeye başlıyorum. Kendinizi bazı ‘uzman görüşleri’ duymaya hazırlayın. Evet, yarım saate filan girişiyorum. Yazacaklarımda yüzde 70 gibi bir profesyonellik seviyesi tutturmaya çalışacağım, çünkü bilin ki, kesinlikle arada avaz avaz bağıran büyük harfler olacak. Flood burada başlıyor. Önce kendime bir içki koyayım.”

 

Ben de kendime bir içki koydum ve Cancellare’nin flood’ını okuyarak, eşzamanlı bir şekilde diziyi izlemeye başladım. Açıkçası, 15 dakikada bir durdurup ya bi sigara içmem ya da sinirimi atmak için Cancellare gibi içki tazelemem gerekti. Öncelikli derdim, tüm olan bitenlerin ortasında en korumasız pozisyondaki hayvanların gördüğü zalim muamele oldu. Ancak aşağıda açıklayacağım gibi, bunun ötesinde, dizi ekibinin dizi boyunca yaptıkları pek çok tercih yaşadığım üzüntü ve öfkeyi tahmin edemeyeceğim ölçüde katladı. Bilmeyenler için evvela, dizinin konusundan biraz bahsedelim. Yazının devamında da çuval çuval spoiler olduğunu ve yer yer duyguların ön plana geçebileceğini de belirtelim. 

 

Tiger King, her ne kadar yayınlanmasından önceki aylarda hem seyircilere hem de belgeselde yer alanlara, ABD’deki evcil olmayan hayvan pazarıyla (İngilizce “wildlife”ı yaban veya vahşi yerine böyle çevirmeyi daha uygun buluyorum) ilgili bilinçlendirmeyi amaçlayan bir belgesel olarak lanse edilmiş olsa da, sonuçta ortaya çıkan ürünün merkezinde bu değil, Joseph Allen Maldonado-Passage, kendine verdiği isimle “Joe Exotic” var. Joe Exotic’in, kurak Oklahoma kırsalında, diğer evcil olmayan hayvanların yanında çoğunluğunu 300 civarında kaplan ve aslanın oluşturduğu G.W. Exotic Animal Park adında bir “büyük kedi” bahçesi (“big cat zoo”) var. Bu bahçede, daha doğrusu bu park-çiftlikte diyelim, bu büyük kediler zorla çiftleştiriliyor (buradaki zorla düzcinsellik sorununa bu yazıda girmeyeceğim ancak – hayvanlarda ‘ne zorla düzcinselliği?’ derseniz, hayvanlarda eşcinsellik ve çiftcinselliğin sanıldığı veya sanılmasını istendiğinden çok daha yaygın olduğunu gösteren metinler için bakınız: Biological Exuberance: Animal Homosexuality and Natural Diversity veya Animal Homosexuality: A Biosocial Perspective

 

Joe Exotic gezegeninin çevresinde dönen dizide, Joe’nun “mentorumdur” dediği Doc “Bhagavan” Antle, Tim Stark, James Garretson ve Jeff Lowe gibi başka büyük kedi fırsatçıları, dolandırıcıları, vurguncuları, kült liderleri, uyuşturucu babaları yer alıyor. Exotic’in arası, Jeff Lowe ve Lowe’un “başyaveri” Allen Glover dışında, hemen hepsiyle şahane. Bu karakterler, yıllarca birbirlerinin kaçak büyük kedi ticaretini izliyor ve devasa büyük kedi tesislerinde “ne kadar şahane bir iş çıkardıklarını” birbirlerine hatırlatıp duruyorlar. Hepsinin baş düşmanı ise: Carole Baskin. Carole Baskin, bir hayvan hakları savunucusu. Big Cat Rescue adında, Uluslararası Hayvan Sığınağı Federasyonu (Global Federation of Animal Sanctuaries) tarafından ruhsatlandırılmış, gönüllü esasına dayanan, kar amacı gütmeyen bir büyük kedi sığınağının (sanctuary) işletmecisi. Baskin uzun yıllardır, PETA gibi birçok örgütle beraber ABD’de büyük kedi sahipliğini yasaklayacak ve koruma programlarını güçlendirecek yasaların oluşturulması için (Big Cat Public Safety Act) uğraşıyor.

 

Pek çok seyirciyi hemen ekrana kitleyecek, bol gerilimli ve “acaba?”lı yan hikayenin yanında, dizi büyük oranda, başta Joe Exotic olmak üzere, bu büyük kedi fırsatçılarının Carole Baskin’le olan azılı mücadelesini anlatıyor. Yıllar süren bu mücadele, Joe Exotic’in kaplan fırsatçılığı kariyerinin düşüşe geçmesiyle birlikte, park-çiftliğinde yeni bir çıkış yakalama maksadıyla Jeff Lowe ve Allen Glover’la anlaşması ve G.W. Exotic Animal Park’ı birlikte işletmeye başlamalarıyla başka bir boyut kazanıyor. Bize anlatılan hikayeye göre, Lowe ve Glover önce Joe Exotic’i giderek park-çiftliğin işletilmesinde ikinci plana atmayı beceriyorlar. Hatta uzun bir mücadelenin ardından nihayetinde park-çiftliğe deyimi yerindeyse ‘çöküyorlar’. Eşzamanlı olarak, Carole Baskin nefretinden faydalanarak kendisini Baskin’i öldürtme konusunda cesaretlendirmeye başlıyorlar ve hatta “bırak biz halledelim, sadece sen bize $’ları ver” diyerek kendisini bir kiralık katil oyununa düşürüyorlar. Ardından Joe’yu polise ihbar ediyorlar ve Joe Exotic “kiralık katil tutma” suçundan hapse giriyor. 

 

Joe Exotic, bu fabrikadan 1999’dan 2018’e kadar müthiş paralar kazanıyor; hem uluslararası kaçak hayvan piyasasından kazandıkları, hem de oldukça popüler olan parkını ziyaret eden insanlardan her gün aldığı ücretler var. Ziyaretçilerin karşısında kaplanlarını “seviyor” ve ziyaretçilerin yavru kaplanlarla oynamasına, onları sevip, onlarla selfie’ler çekmesine müsaade ediyor. Yeni doğmuş, henüz birkaç saatlik bir bebek kaplanla fotoğraf çektirmenin de ekstra bir bedeli var. Joe’nun birincil gelir kaynağı bu yavru kaplanlar, ancak bir kaplandan esas olarak para kazanabileceği dönem doğumdan sonraki 7-8 ay. Bu sürenin ardından kaplanlar artık sevilip oynanacak noktayı geçiyor, hem davranış kalıpları değişiyor hem de haliyle küçük çocukların ellerine alıp sevebilecekleri ebatı geçmiş oluyorlar. Dolayısıyla, Joe’nun kar yapmaya devam etmesi için sürekli yavru kaplan üretmesi şart. Bu yüzden de kaplanları sistematik bir şekilde zorla çiftleştiriyor. Bunu yapan sadece Joe Exotic değil, tüm büyük kedi çiftlikleri bu şekilde hem çiftleştirme yapıyorlar hem de para karşılığında yavrularla oynatıyorlar. Durum öyle bir hal almış ki, bu kaplan patronlarının para kazanmaya devam etmesi için, şu anda ABD’de 5000 civarında kaplan var. Tüm dünyada doğada ise 3500 civarında kalmış durumda. 

 

Yukarıda da söylediğim gibi, dizi, Joe Exotic’in hapse girmesiyle sona eren “kaplancılık” kariyerine, bu endüstrideki dostlarına ve düşmanlarına ve bilhassa da “orospu şeytan” olarak adlandırdığı nemesisi Carole Baskin’e olan düşmanlığına odaklanıyor. Evcil olmayan hayvan sığınağı (wildlife sanctuary) sahibi ve hayvan hakları aktivisti olan Carole Baskin, Joe Exotic’inki gibi büyük kedi bahçelerinden hayvanları kaçırıp, hayatının büyük kısmını habitatından çok çok uzaklarda, kurak Oklahoma topraklarında veya Teksas kırsalında geçirmiş olan bu hayvanlara ömürlerini mümkün mertebe ihtiyaç duydukları doğal koşullara uygun ve azami refah içerisinde geçirmeleri için sığınağına alıyor. Joe, tüm inişlerine çıkışlarına ve bu kaçak büyük kedi zulmü dünyasının iktidar mücadelesinde yıpranmalarına rağmen, yıllarca kendi kurduğu televizyon kanalı üzerinden neredeyse her gün kendi yapımı Carole Baskin kuklaları ya da “şişme bebekleri” kullanarak Baskin’e sesleniyor, tecavüz ve cinayet temalarıyla “dahiyane” tehditler savuruyor, içindeki Carole nefretini kustuğu, kendi bestesi olan bayağı Country şarkılarına çektiği klipleri yayınlıyor ve nihayetinde de, 2019 yılında, Carole Baskin’i öldürmek maksadıyla kiralık katil tutmaktan hapse giriyor. 

 

Diziyle ilgili birçok sorunlu nokta ve konuşulabilecek bir sürü mesele olsa da burada, yazının bütünlüğünü dağıtmamak adına bazılarına sadece değinip bırakacak, en çarpıcı bulduğum üç tanesine yoğunlaşacağım: dizide aslen meselenin merkezinde yer alan hayvanlara zulmün insanların dramatizasyonuna meze edilmesi; Carole Baskin üzerinden dizideki mizojini; alımlı, çalımlı, seksi bir dizi çekeceğim derken Joe Exotic’ten yeni bir halk kahramanı çıkarılması. 

 

Evvela birincisini bir açalım. Tiger King dramatize etmede önceliği insanlara veriyor. Sunum ve sinematografide Joe’nun, bir diğer kaplan parkı sahibi Doc Antle’ın veya Carole’ın derdini çekmeye davet ediliyoruz; arada bir gördüğümüz ‘hüzünçlü bakıyor gibi gözüken kaplan kardeş” sekansları dışında da hayvanların yaşamak zorunda bırakıldığı durumun ayrıntılarını göremiyoruz. Bu ayrıntılar gösterildiğinde de ancak, mümkün olduğunca “objektif” ve “nötr” olmaya çalışılarak, dramatizasyondan kaçınmak için özel çaba sarf edildiği göze çarpıyor. Öte yandan, örneğin, kaplanlar ve insanlar üzerinden kazandıklarıyla bir müzik kariyerine de sahip olmayı amaçlayan Joe Exotic kişisinin, neredeyse her bölümde, Carole Baskin’e nefretinin ve onun ölmesini ne kadar istediğinin ana temalardan birini oluşturduğu, bayağı Country şarkılarına çektiği klipleri baştan sona müşahede etmeye davet ediliyoruz.

 

Joe Exotic, kendisinin düşündüğü gibi egzotik hayvanlar üzerinden kazandığı karizmayla değilse bile, yine de belki gerçek anlamıyla biraz egzotik bir karakter olabilir, özellikle Joe’ya kıyasla dizide daha basmakalıp, klişe patronların da yer aldığı düşünüldüğünde. Mesela, Doc Antle’ı ele alalım, ya da kendine uygun gördüğü isimle, Bhagavan Antle’ı. Kaçak kaplan ticareti ve çiftleştirme işinde Joe’dan da eski olan bu karakter kendine bu Sanksritçe Hindu tanrı ismini uygun görmüş: Bhagavan, ‘evrenin efendisi’. Birçok açıdan Doc Antle, son derece klişe bir tip, sürekli seksten ve vahşi hayvanlardan bahseden, köleleştirdiği ve zorla çeşitli plastik cerrahi müdahalelerine maruz bıraktığı kadınlarla Hinduist semboller üzerinden bir kült kurmuş olan ve sık sık “yerli Amerikalı bilgeliğiyle” derinlikli laflar eden hipimsi bir beyaz orta ABD erkeği. Kendi kendine verdiği ismiyle de uygun bir şekilde kendi evreninin efendisi olan Antle, zor şartlarından sıyrılmaya çalışan genç insanlara “OHA BU HERİF BİLGE GİBİ TANRI GİBİ BİŞEY” dedirtecek kadar ağzı iyi laf yapan bir manipülasyon ustası.

 

Joe Exotic ise, ilk bakışta daha ilginçmiş, daha bir “alternatif”miş gibi gözüken bir kaplan terbiyecisi imajı çiziyor. Neticede, homofobide üst sıraları zorlayacak ABD eyaletlerinden birinde açılmış gey bir adam. Bu zaten başlı başına bi olay ama yaşadığı, keyfini sürdüğü rahat pozisyonu, imtiyazları, işlettiği park-çiftlikteki hayvanlara ve insanlara yaşattıkları, bunları hep kendi dramı üzerinden meşrulaştırışı, hiçbir zaman şaka mı yapıyor ciddi mi anlayamayacağınız şekilde konuşurken çevresindeki herkesin zayıflıklarından faydalanarak manipüle etmek için, kendi işine gidecek şekilde yarattığı gri alanlar. Egzotiklikleri, iflah olmaz kaplanlara sözünü geçirebilmesi, özgür ruhu ve bildiğini okuması, muhafazakar Oklahoma kırsalında açıktan gey, sözünü kimseden sakınmayan bir country yeteneği olması, tüfek koleksiyonu, eş koleksiyonu ve hem kendi davasının hem de mıntıkasının tartışılmaz hakimi olması üzerinden, Joe Exotic, tıpkı kendi kurduğu Joe Exotic TV’de yıllarca yapmaya çalıştığı gibi, Tiger King yapımcılarının elinde bir kez daha bir “All-American halk kahramanı” olup çıkıyor. Üstelik bu kez, Americana’nın tüm klişelerine ek olarak bir de, o ‘geri kafalı Oklahoma kırsalı’nda açıktan bir gey kral olarak, tıpkı İsrail’in bir LGBT+ kurtarılmış bölgesi, yani bir demokrasi sığınağı olarak lanse edilmesindeki ‘pinkwashing’ stratejisinde olduğu gibi ve çevresinde himayesine aldığı insanların kurtarıcısı olmasıyla gerçek bir “ilerici (progressive) All-American halk kahramanı” olmuş oluyor.

 

Joe Exotic’in çevresindekilerden bahsetmişken, sahi, bu devasa kaplan park-çiftliklerinde, hadi ismini koyalım, endüstriyel kaplan tesislerinde kimler, ne şartlarda çalışıyor? 

 

Bu hayvan köleliği gemilerinin mürettebatını büyük oranda Joe Exotic ve Doc Antle gibileri tarafından şehirlerarası otobüs duraklarından toplanan 18 yaşında gençler oluşturuyor. Amerikan toplumunun sürekli ürettiği, genç yaşta aile evinden atılıp evsiz kalmış, çulsuz işçi çocuğu, korumasız gençleri, bilhassa bulundukları yer olan otogarlardan, oldukça programlı bir şekilde seçip, alıp, ‘GEL BAK BEN SANA İŞ VERİCEM, METH DE VERİRİM, BAK KAPLAN YAVRUSU SEVERSİN, NERDE BULCAN KAPLAN’ diye kandırıyor ve ardından üç kuruşa (günde 18$) bu insanları burada köle edip (parktan çıkmalarına izin yok, her gün ve günde 18 saat çalışanlar, kolunu işte kaybetmiş olanlar var), park-çiftliğin diğer kölelerinin, yani hayvanların işkencesinde kullanıyor. Yani bu endüstriyel kaplan park-çiftliği bir tarafından baktığımızda, Exotic’in hakimiyetinde, yasalardan ve şehirlerden uzak, nerdeyse Guantanamo’yu veya Mezopotamya’nın ilk proto-devletlerini andırır şekilde bir köle adası Neyse ki, dizinin yapımcıları herhalde “yine insandır ^.^” deyip bu üst rütbeli kölelerin hayatlarının ayrıntılarını, her ne kadar yine hep Joe Exotic, Doc Antle ve benzerlerinin çevresinde döndürse de, seyretmemize olanak tanıyor. 

 

Ama dizi, ne hayvanlara ne de bu kölelik tesislerindeki zulme, bunun sistematik sebeplerine eğiliyor. Aksine, ABD’nin kaplan fetişizmi ve endüstrisindeki gücü elinde bulunduran insan aktörlerin sansasyonel ahlaksızlığına, bu karakterlerin yaşadığı çeşitli ikilemleri düşünmeye öncelik veriyor. Örneğin, koca dizide, en son bölümün sonuncu dakikasına kadar, bir tane bile evcil olmayan hayvan koruması uzmanıyla görüşülmüyor; görüşülseydi hayvanların tüm bu süreçte gerçekten ne yaşadığıyla ilgili belki bir şeyler öğrenebilirdik ve Joe Exotic’in yıllarca parkın içine kurduğu kendi TV stüdyosunda Reality Show’uyla yapmaya çalıştığını bu dizide, bu kez bir de Netflix prestijiyle tekrarlamamış olabilirdik. 

 

Dizi, bir kaplan yavrusunun bayıltılarak 1200 km boyunca bir kamyonda, ufacık bi kafes içinde yol gitmesinin o kaplana neler yapabileceğiyle ilgili tek bir soru sormuyor. Tam olarak bunlar yaşanırken örneğin, dizi bize Joe Exotic’in, yıllardır zulme zulüm kattığı parkının iktidarını başka bir kaplan fırsatçısına kaptırdıktan sonra şoför koltuğunda akıttığı gözyaşlarını yakın plan izletiyor, Joe’nun paramparça olan hayatını düşünmeye çağırıyor. Tam o anla ilgili, başta bahsettiğim Imogene Cancellare, flood’ında şöyle diyor: “Joe Exotic orada kaplanları bayıltmak için ne kullandı bilmiyoruz ama ortamda, satılmak üzere, muhtemelen ketaminle, bayıltılmış olan hayvanın kalp atışını izlemek için bir stetoskop görmüyorum. Ben kaplan sığınağında çalışırken, anestezi uzmanımız kalp durması ihtimaline karşı hep çok temkinli davranırdı. Genel anestezide düşük kalp atış hızı ve düşük kan basıncı büyük risk. Tıbbi gereksinimler dışında, bunu öfkeyle söylüyorum, kaplanları bayıltmak çok tehlikeli ve adi bir hareket.”

 

Bütün bunların ışığında, Tiger King için “e iyi de dizinin konusu bu insanlar zaten, buradan eleştirmek doğru değil” diyenler, sizleri duyuyorum ve daha diyeceklerim var. Tiger King, birçok yerde, bir kaplanın Güney Asya ormanlarında annesinden koparılıp, Oklahoma’da bir kafese konmasının bu hayvanlarda yarattığı travma veya buradaki vicdansız ve tamamen etik dışı, neo-sömürgeci davranış kalıplarını, muameleleri sorgulamaya çağırma şansına sahipken, örneğin, Joe’nun kocalarının meth bağımlılıklarının dramını dakikalar süren duygu sömürüleriyle göstermeyi veya Exotic’in Baskin’e ettiği tüm mizojinik küfürleri baştan sonra izletmeyi tercih ediyor. Yani mesele, yer veya zaman olmaması değil, dizi bir tercih yapıyor: hayvanların haklarını, refahını göz ardı edip, gücü elinde bulunduran fırsatçıların gündelik iktidar kavgalarının en ince ayrıntılarını didik didik ediyor. Çünkü, bunun satacağını biliyor. Çünkü neredeyse kimsenin, 35 tane kaplanın geceyi 50 metrekarelik bir kafeste nasıl korku ve panik içerisinde geçirdiğini veya annesinin elinden doğduğu an yerlerde sürüklenerek alınan bir yavru kaplanın çığlıklarını izlemek istemiyor. Netflix ve yapımcılar o kadar iyi biliyor ki, kimse ne yediği ne sevdiği hayvanın çektiği işkenceyi izlemeyi bırakın, düşünmek dahi istemiyor. Bunlar seksi değil. 

 

Yönetmenler ve prodüktörlerin yaşanan çoklu ve katmanlı dramların sahiciliğiyle ilgilenmemiş oldukları çok açık. Bunun en iyi kanıtı ise geçtiğimiz ay, haftalardır Oklahoma’daki koronavirüs önlemleri sebebiyle kapalı olan tesisin, dizide gördüğümüz, Joe Exotic’i Carole Baskin’i öldürtme konusunda ayartmış gibi görünen ikili Lowe ve Glover’ın yeni patronluğunda, dizinin popülerliği düşünüldüğünde çekim gücünün arşa değeceği garanti gibi olan yeni adı Tiger King’le yeniden açılmış olması. Çiftliğin popülerliği, Netflix’teki belgeselin seksi cazibesiyle inanılmaz artmış olacak ki, ilk gününde müthiş bir izdiham yaşanmış. Cancellare’nin bahsettiğim flood’ında dediği gibi: “Kaplanların öyle muazzam bir cazibesi var ki insanlar onların yanındayken kendilerinden geçiyorlar. Ama bu yakınlığı arzulayan biziz, kaplanlar değil.. Ama bu yakınlığı arzulayan biziz, kaplanlar değil.”


Açıkçası yukarıda değindiğim gibi dizinin tüm bunları, yani başroldeki karakterlerin dramını verirken diğer yandan çeşitli hayvanların ve başka insanların sömürüldüğü yapıyı ifşa etme işini bir arada götürebilirdi diye düşünüyorum. Tabii, yine de bu, sinema ve belgesel etiğine uygun düşer miydi emin değilim. Sömürülmüş hayvanları ve insanları bir kez daha sanat yoluyla sömürmek ve milyonlarca seyirciye sömürtmek ne denli kabul edilebilir gerçekten? Üstelik, ortada sadece kaplanlar değil, onlarca başka hayvan türü de var. Arada bir gördüğümüz ufak tefek boz ayı, kapuçin maymunu, kuş, yılan sekansları, yani araya serpiştirilen başka egzotik hayvan cazibeleri dışında olay sadece kaplanlarla sınırlı tutuluyor. Bu hayvanlar kaplanların merkezde olduğu bir tesiste “yan atraksiyon” muamelesi görüyor. Bu park-çiftlikler hayvanlara nasıl muamele etmeyi tercih ediyorsa, dizi de bu tercihi benimsiyor ve hikayeyi dünyanın dört bir yanında milyonlarca izleyiciye bu şekilde veriyor.

 

Dizideki bir başka dev mesele ise kadınların hikayeleri ve temsilleri. Örneğin, dizideki düşman karakter, kaplan-dostu, çok fakir bir aileden gelen Carole Baskin’in 14 yaşında evinin önünde 3 bıçaklı erkek tarafından tecavüze uğramış olmasının yaratacağı ömürlük travmaya, dolayısıyla kendisinin kaplanlarla ilişkisinde, kocalarıyla ilişkisinde yaşamak durumunda kalacağı çeşitli manyaklıklara totalde 5 saniye ayrılmış dizide.

 

Dizinin bizi, Joe-Carole gerilimi üzerinden, düzenli olarak içine çekmeye çalışıp sorunsallaştırdığı bir diğer mesele de sanctuary-zoo (sığınak-park) farkı. Tiger King, hem yaptığı röportajlarla hem de kullandığı videolarla sıkça şu noktayı vurguluyor: “ikisinde de hayvanlar KAFESTE, evet, Carole belki ‘hayırsever cici kız’ rolünü oynuyor ama neticede o da zalimce kaplanları kafeslere tıkıyor.” Ancak gerçekte, iş hiç o kadar basit olmadığı gibi, aslında bu tesislerden biri diğerinin sonucu olarak var. Evvela, bu ikisinin arasında en az iki çok önemli fark var: Birincisi, sığınaklarda hiçbir zaman hayvanlar ticari amaçlı yavru üretmek için zorla çiftleştirilmiyor; ikincisi, bu sığınaklar gönüllülük esasına dayalı işliyor ve kimse buradan ticari kazanç elde etmiyor. Carole’ınki (Big Cat Rescue) gibi büyük kedigil sığınaklarının amacı bu hayvanların ticaretini durdurmak ve bu büyük kedi bahçelerini ortadan kaldırıp, park-çiftlik endüstrisinden dolayı artık doğal hayatlarına döndürülemeyecek olan bu hayvanlara, uzman koruma biyologlarının kılavuzluğunda ihtiyaçları olan refahı sunmak. 

 

Dizi boyunca Carole Baskin’e edilen küfürler, (Joe Exotic ve diğer patronların iddialarına göre) eski kocasını öldürmüş, malvarlığının üstüne yatmış sinsi bir kadın olarak temsili, diziyi başarıya kavuşturan büyük bir Amerikan kültürü havuzuna oynuyor. Kaplan seksiliği, “doğasından” gelen tehlikeli varlığı ve kadınlar arasındaki bağın uzun bir geçmişi var. En basitinden “cat eyes” kedi gözlü kadın, femme fatale, sinsi, manipülatif, entrikacı kadın tipolojilerini hatırlatmak yeterli olacaktır. Bu tek taraflı işleyen bir formül değil. ABD popüler kültürü bakımından diyebiliriz ki, kaplanın zaptedilemez ve özgür bir orman savaşçısı, yakışıklı bir avcı olması etrafında dönen güç, seksilik, mertlik, gizemli bir bilgelik, ve errrkeksi bir karizma olarak görülmesi ve kullanılması da bir başka boyutu. (En basitinden, dating uygulamalarında kaplanla poz veren erkeklerle ilgili şu kısa yazıyı tavsiye edebilirim.) Bu da kaplan tesislerinin çiftlik hayvan endüstrisinden farklı tür bir sömürü mekanizmasını işlettiğini açıkça gösteriyor. Factory-farm, yani fabrika çiftliklerdeki gibi etleri sütleri üzerinden değil de, kaplanlar, yavrularının sevimliliği, yetişkinlerinin zaptedilemez özgür ruhları üzerinden sömürülüyor. Daha doğduğu anda annesinin kucağından alınıyor ve viyaklayarak ziyaretçilerin instagram içeriklerine malzeme oluyorlar. Diğer yandansa yukarıda bahsettiğim şekilde, güç, avcılık, seksapel, sinsi tehdit algılanışıyla çeşitli kültürel sembolik değerleri üzerinden tamamiyle kar amaçlı kullanılıyorlar. 

 

Carole Baskin üzerine söylenecek pek çok şey var elbette ancak dizide yer almış, senelerce bu kaplan tesislerinde çalışmış başka kadın karakterlere ve onların maruz kaldığı muameleye dair birkaç örnek daha vermek istiyorum. Dizideki Doc Antle (evrenin efendisi!) karakterinin çalıştırdığı kadınlar arasından, o tesisten “kurtulmuş” bir kadının, Barbara Fisher’ın tanıklığı bize çok önemli ipuçları sunuyor. Doc Antle kadınların hangi kostümleri giyeceğinden, makyajlarına, vücut tiplerinden, çeşitli organlarının fiziki değişimlerine kadar pek çok konuda müdahale hakkına sahip görüyor kendini. Bu parkta çalışacak olanlar, kendisine biçtiği Hindu bilge-tanrı personası (gerçekten bir gurusu da var) etrafında çeşitlenen başka personalara uymak zorundalar. Kadınlar için bu, tipik kaplan seksiliğine bürünmek demek. Rızasız, oldu-bittiye getirilerek memelerini küçük gördüğü Barbara Fisher’a estetik ameliyat dayatılıyor. Fisher, operasyon bittiğinde memelerini düşünecek halde değil; nihayet 3 gün dinlenebilecek, uyuyabilecek olmasına seviniyor. Çünkü “normal bir gün, sürekli çalışmak demekti,” diyor Barbara Fisher. Doc Antle’ın emrindeki kadınların hepsine “sen işe yaramaz birisin, ama eğer beni dinlersen ben seni şahane bir şey yapacağım” dediğini söyleyen Fisher, açıkça Doc Antle ile sevişen kadınların tesiste “yükseldiğini” de söylüyor. 

 

Kaplan sembolizmi ve işkencesinden faydalanan karakterlerden bir diğeri olan ve şu an park-çiftliğin resmi sahibi olan Jeff Lowe ise kaplan yavrularını yasadışı bir şekilde, ta Oklahoma’dan, havasız, aç-susuz, korku içerisinde kaldıkları ufak bavullar içerisinde Las Vegas’a götürüyor, otel suitlerine sokuyor, partiler verip, suitine gelen kadınlara seks ve güç sembolü kaplanlarını sevdirerek fotoğraflar çektiriyor ve bu vesileyle bolca reklam yapmış oluyor. Tüm bunların üzerine yine Cancellare’nin şu nefis teşhislerine bir kulak verelim: ‘Bu dizinin sansasyon yaratma sevdasından ötürü biraz travma yaşamış gibiyim. İyi bir ‘televizyonculuk’ örneği çünkü epik ve gerçeküstü görünen ama gerçek olan insanlarla dolu. Suç var, meme var ve büyük büyük kediler var. […] Ben açıkçası bu karakterlerin bu endüstrinin azınlığını temsil ettiğini düşünmüyorum. Bunlar sadece sesi en gür çıkanlar. Özel ya da otoban kenarı hayvanat bahçelerine gittiğinizde, ya da o ‘sevimli’ kaplanı okşadığınızda, ya da o file bindiğinizde, destek verdiğiniz şey bu. Bir noktada, evet, yaptığınız şey, bu.’

 

Yazının sonlarına yaklaşırken, şunları hep birlikte bir düşünmemiz iyi olur sanırım: bizler, dizide gördüklerimizin ve daha önemlisi bize gösterilenlerin ve gösterilmeyenlerin neresinde duruyoruz ve bulunduğumuz noktada nasıl bir sorumluluğumuz var? Bunun için de, sanırsam, diziyi bize izleten bu ‘seksilikle’ ilişkimizi sorgulamanın ötesinde, bu noktada anlamlı cevaplar verebilmek için, hem çevremizdeki hem ekranlardaki hem de tabaklarımızdaki hayvanlarla genel olarak ilişkimizi ve hayvanlar arasında yaptığımız ‘yabanıl’ (mesela ‘ayı’), ‘özgür ruhlu’ (mesela ‘kaplan’), ‘sevimli’ (mesela ‘tavşan’), veya ‘çeşitli ihtiyacımızı karşılayan’ (‘tavuk’, ‘somon’) gibi ayrımları da bir durup düşünmemiz gerekiyor.

 

Dizinin ilk bölümünde Carole Baskin, “egzotik bir kediyle poz veren herkes bu sorunun bir parçası” diyor. Bunu sanırım arttırmak lazım: hayvanlara (korumasız tüm canlılara) yapılan işkenceyi ve mazur görülen felaketi geri plana atıp, insanları ön plana çıkartan, onların hikayesini daha önemli sayan her belgesel yapımcısı DA bu sorunun bir parçası.


Tüm bunların ışığında, diziyi Tiger King / Kaplan Kral başlığıyla değil de şu şekilde anmayı öneriyorum: Tiger Slaughter: Profiteering, Misogyny and Abuse – Kaplan Katliamı: Vurgunculuk, Kadın Düşmanlığı ve Zulüm.

 

 

 

Ana görsel: Steve Winter, National Geographic.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Feminizmin Edebiyattaki Dip Dalgası: Duygu Çayırcıoğlu ile Söyleşi
Perdesine Dolandığımız Büyülü Sahne: “Oraya Kendimi Koydum”
Katliamların Çıktığı Yol Hikayeleri

Pin It on Pinterest