“Bu çocuk aç, doymamış” lafının bendeki yansıması: ben yetersiz bir anneyim, benim sütüm yetmiyor, ben bu çocuğu doyuramıyorum, benim tek görevim bu çocuğu doyurup, susmasını sağlamak. Peki bir bebek sadece açken mi ağlar? Bir bebeğin babası ne yapar?

MEYDAN

Kadınlarımız, Analarımız, Memeleri Süt Dolu Kısraklarımız

 

İzniniz olursa eğer, lohusalık hormonlarımın bana verdiği yetkiyle iki kelam etmek isterim…

 

Bir bebeği doğurmak, yeni anne olmak maalesef sadece yeni annede bazı psikolojik reaksiyonları tetikleyen bir deneyim olmakla kalmıyor, bütün bir aileyi, ailedeki tüm kadınları, hatta abartırsak bütün toplumu tetikliyor. Özellikle de bir bebeğin ağlaması, annelik müessesesinin bir eksikliği olduğu her defasında annenin suratına çarpılıyor.

 

Bebeğim doğalı iki hafta olmuştu. Sürekli benzer saatlerde gelen ağlama atakları ve gaz sancısı gibi birtakım başka semptomları ile “kolik bebek” tanısı konmuştu. Neredeyse gün aşırı üç saate varan ağlamalara neden oluyordu. İşte bu ağlamalar, toplumdaki her bebeğin ve annesinin yerine söz hakkına sahip olduğunu düşünen, ailedeki annelik deneyimini yaşamış tüm kadınları tetiklemeye başladı. Ve sosyalleşmeye çalıştığımız her anda, toplumun her kesimini…

 

Annemin ve eşimin annesinin her ağlama sesi duyduklarında tahammüllerinin sınırlarında dolaşarak, onları tetikleyen eksik annelik deneyimiyle ve artık kocaman olan çocuklarının onlara verdiği “başarılı anne” olma iktidarıyla “Aç bu çocuk, ağlıyor. DOYUR!!” demesi, aynı anda beynimde şimşeklerin çakmasına, beynime kadar sinirle alev alev yanmama sebep oluyordu. Doymak, doyurmak. Bebeğime ağız dolusu meme sokuşturmak. Al, doy, sus. Sus ki bu koca anaları tetikleme, sus ki bu koca analar bir ohh çeksin.

 

“Bu çocuk aç, doymamış” lafının bendeki yansıması: ben yetersiz bir anneyim, benim sütüm yetmiyor, ben bu çocuğu doyuramıyorum, benim tek görevim bu çocuğu doyurup, susmasını sağlamak. Peki bir bebek sadece açken mi ağlar? Bir bebeğin babası ne yapar? Babası bebeğini doyuramaz mı? Anne sütü iyi güzel de benim feministliğime zeval mi getiriyor? Neden bebeğim sadece bana bağlı? Anne sütü yüzünden mi? Neden bebeğimin susmasından, doymasından sadece ben sorumluyum? Formül mama versem daha mı feminist olurum? Kim bebeğimin annesi? Bebeğim herkesin malı mı? Neden bebeğimin iyilik hali eşittir tüm toplumun iyiliği? Böyle böyle sorular. Kan, ter, göz yaşları ve ağız dolusu süt dolmuş memeler. Öyle ki her “bu çocuk aç, doyur” dediklerinde Bihter Ziyagil geliyor aklıma, ağızlarına memelerimi tıkmak istiyorum. “Tabii siz anneleri tarafından size emanet dahi edilmeyen bebeklere her bakımdan yetersiz gördüğünüz bir annenin annelik etmesine şiddetle karşısınız ama” alın, sizin yetersiz analığınızı doyurayım. Analık iktidarınıza tazyikli süt fışkırdatayım.

 

Bebeğimin kamunun malı olduğunu her fırsatta beyan edenler, benim eve kapanmama, hatta aile meclisine dahi çıkmama sebep olmaya başlıyordu. Kolik sancısına iyi gelmesi nedeniyle fırsat buldukça bazen ben, bazen eşim bebeğimizi üzerimize giyip dışarı çıkmaya başladık. Apartmanda ağlayan bebeğime rastlayan bir analık yanındaki ablaya dönüp: “Bu çocuk aç. Aç ağlaması bu” diyor. Toplumca bir bebeği doyurmaya ne meraklısınız. Ne kadar da profesyonel bebek ağlama uzmanlarısınız. Şimşekler geliyor beynime, susuyorum. Neyse diyorum, kendi yetersizliğini üzerime iktidar kurmaya çalışarak tatmin eden bir analık daha. Bir de bu kadar önem verdiğiniz emzirme için toplumunuz memelerimi görmeye hazır olsa bari. Yok, görmek istemiyorsanız da kamusal alanda emzirme ve bebek bakım alanlarının yetersizliğine kafa yorsanız.

 

Sonra eve geliyorum, anneannem arıyor: “Sütün var mı? Yetiyor mu? Ne bulursan ye, süt yapsın.” Sonra sehpada duran, eşimin annesinin bana doğum sonrası bahşettiği eşsiz hediye gözüme çarpıyor: “Emzirme Sanatı” adlı kitap. Bakın analıklar, bana en sonunda meme vermeyi kestireceksiniz. Sanatınızı gidin kendiniz icra edin. Memelerimi, bebeğimi ve beni bana bırakın lütfen. Veyahut bir bardak su için. Analık susuzluğunuzu ben doyuramam, benim memeler bebeğime anca yetiyor.

 

İşin kötüsü ise bir feminist olarak, geçmişte anneliği yetersiz hissettirilmiş kadınlarla empati kurma yeteneğimin gitgide azalmaya başlaması. Ve bu, beni feministliğimin yetersiz olduğu algısına iterek üzüyor. Lohusa halimle empati kuramıyorum analar, hormonlarım el vermiyor. Hazır sizinkiler çalışırken bir el atın bu yeni anneye, biraz susup anne şefkati gösterin. O anne olmaya çalıştıkça tek isteğinin, birinin ona annelik etmesi olduğunu bilin. Alın sevin, ne bileyim öpün yanağından.

 

 

Ana görsel: Stanisław Wyspiański, Annelik, 1905

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YKadınlarımız, Analarımız, Memeleri Süt Dolu Kısraklarımız 2
Kadınlarımız, Analarımız, Memeleri Süt Dolu Kısraklarımız 2

Kıyamam bu babalıklara. Hemen de kıskanmaya başlıyorlar, hemencecik itil hissediveriyorlar. Bebeğimin ağlamasından ve doyurulmasından olduğu gibi, hissedilen itme-çekme kuvvetinden de ben sorumluyum, anlaşılan.

Bir de bunlar var

Women on Waves ve Women on Web’in kurucusu Dr. Rebecca Gomperts ile röportaj
Afsaneh Najmabadi’yle İran’da Trans Hakları ve Çeviri Belası Üzerine
Hindistan ve Sri Lanka: Müslüman Feministlerin Boşanma Hakkı

Pin It on Pinterest