Aşağıdakı, Azerbaycanlı genç yazar Nermin Kemal’in kultura.az sitesinde yayınlanan yazısının, Azerbaycancasına çok fazla dokunmadığım çevirisi. Bazı yerlerde parantez içinde açıklamalar ekledim.
Bu günlerde Azerbaycan polisi yeniden, bu defa NİDA vatandaş hareketi gençlerinin cebinde, evinde narkotik madde ve başka nimetler “buldu”. Tıpkı KGB’nin Sovyet muhaliflerinin üst-başında arama yaptığında orada dolar “bulması” gibi, bu o demek idi ki, sen Batıyla işbirliği ediyorsun. Cezası 10 yıl hapis idi.
Polisin cebe narkotik madde atması bir sosyal hadise olarak başka üçüncü dünya ülkelerinde de var. Aynı yerlerde bu anlayış kendisini nasıl gösterir? Diyelim, Kosta Rika ile Panama sınırıdır, sen ise turistsin. Polis, bilmiyorum onun riskini nasıl göze alır, senin cebinde narkotik madde “bulur” ve onu sana gösterip para ister. Sen de yad yerdesin, kanunlarını bilmiyorsun, laf dalaşına girmek istemiyorsun, – yüz dolar verirsin ki, canını kurtarıp bu tarafa geçesin. Maksat senden para koparmaktır.
Ancak Rusya’da olduğu gibi, bizde de bu fenomen daha geniş sosyo-kültürel ve siyasi katmanlarda kendini gösteriyor. Azerbaycan dilinin en yağlı, en kendine özgü beş cümlesindən biri budur: “Cebine beş gram esrar attırıp yakalatırım seni!”
Ben bu cümleyi ilk defa 4 yaşında duydum. Bunu taraflar neye göre birbirlerine diyorlardı, mevzu ne idi, hatırlamıyorum. Bülbüle ile Emircanın arası. Erkekler artık ne üstüneyse kavga ediyorlar. Yirmi-otuz erkek. Bıçak, küfür, bağırtı, gazap. Hiç bir taraf hiç bir şeyden korkmuyor. Benim içinde oturduğum “Moskviç”in de sürücüsü de inmiş katılmış onlara. Birden bu meşum cümle birinin dilinden sesleniyor. Öylesine keskin kavganın havası bu cümlenin birinin dilinden seslenmesiyle derhal sönüyor. Sürücümüz gelip oturuyor yerine, hızlıca sürüp uzaklaşıyor oradan…
Ondan sonraki sefer bu cümleyi işittiğimde artık mektebe gidiyordum. Alfabe muallimemin (birinci sınıf öğretmeni) güzel bir kızı vardı, dayım oğlu onun kızına şöyle bir söz atmıştı: “Ya tebya lublyu, kolbasa kuplyu” (Rusça bir tekerleme: ilk cümlesi seni seviyorum, ikincisi onunla kafiyeli alakasız bir şey). Birden kapımız dank diye açıldı. İçeri alfabe muallimem girip “Hani Elekber? Nerede Elekber?” – bağırmaya başladı. O, sadece benim değil, neslimizdeki çok kişinin alfabe muallimesi olmuştu. Elekber kaçtı çardağa çıktı. Öğretmen öyle bir sinirlendi ki, nefesi yetmiyor, elbisesinin yakasından tutup sertçe çekiyor, yırtmak istiyor. Ama trikotaj pamuk değil, yırtılmaz. “Gidiyorum 31-e! (31 numaralı polis karakolu) Yüzüğümü çıkarıp takacağım amirin parmağına, beş gram esrarın icabına baksın” – Alfabe muallimesi böyle deyip gitti…
Ondan sonra bu cümle benim karşıma Nizami metrosunun yanındaki 8 numaralı okulda okurken çıktı (Sovyetler Birliği’nde ve devamında, okul, hastane, karakol vb devlet kurumları isimle değil numarayladır). Hiç işte, üst senelerin oğlanları on altı tane sınıf defterini okuldan çalıp kaçırmışlardı. Buna karşılık tahsil sistemi çerçevesinde onların bir takım cezaları var idi. Ancak meseleyi daha da ciddileştirmek için mektebe polis çağırdılar və bizim hepimizi konferans salonuna topladılar. Önce sahneye müdür çıkıp konuştu. Sonra polis sahneye çıkmadan, sıraların önünde durup sordu ki, bizden kim onları tanıyor, kim nerede olduklarını biliyor, kim defterleri nerede sakladıklarını biliyor, eğer onları seviyorsak, söylesin; yoksa onlar narkoman adıyla hapsedilecekler…
Onlarla hatırladıklarım böyle. Büyüdükten sonra ise Azerbaycan’da bu cümle benim karşıma daha çok gazetecilerle birlikte çıkmaya başladı. 1998’den bu güne kadar yazdığı yazı yüzünden cebinde narkotik madde “bulunan”, bu yolla susturulan “n” kadar gazeteci gördük (“n kadar,” tahmin edeceğiniz üzere matematikten alınmış, “sayısı bilinmeyecek kadar çok” anlamında bir deyim).
Asıl narkoman olan, daima evinde, cebinde esrar, haşhaş gezdirenler ise işin başka tarafını gösteriyorlar. “Üstümde 23 gram eroinle yakalandım”, – diyor onlardan biri. “Üstümdekinin ağırlığı tam 23 gram idi. Kesin biliyorum, çünkü 46 yarım-gramlık dozlara ayrılmıştı. Ama mahkeme kağıtlarım geldiğinde gördüm ki, orada 5,5 gram yazılmış. İtiraz etmedim! Benim işime geliyordu. Bildim ki, kalan miktarı beni ilk yakalayan polis kendisi için almış.”
Polis narkotik maddelerle böyle çalışıyor. Kimde varsa, onun adından siliyor, kimde yoksa onun adına yazıyor.
Şimdi de NİDA vatandaş hareketi üyeleri aynı metodla hapsedildiler. Genç oğlanlardır, İnternette makaleler yazıyor, etraflarına taraftar topluyor, meydana çıkıp rüşvete, asker ölümüne, sahte seçimlere, sahte televizyona, ona, buna itiraz ediyorlar, bu sırada da onların cebinde narkotik maddenin bulunması için bereketli iklim şekilleniyor. Demek istediğim, esas meseleye şimdi geldim.
O gece gerçekten de alfabe muallimesinin 15 yaşındaki kızına söz atan 17 yaşındaki Elekberi gelip aldılar. Elekberin ardından polis şubesine ne babası gitti, ne dayısı gitti, ne de başka bir erkek. Çünkü oraya neden gittiğinden bağımsız olarak, erkeklerin polis idaresine gitmesinin riskleri var. Her erkek cebine esrar atılıp tutuklanabilir. Alim misin, hekim misin, mızıkacı mısın, farkı yoktur. Azerbaycan’da erkekler genelde bu sebepten polisten uzak gezmeye meyleder. Azerbaycan’da erkekler genelde bu sebepten polisten korkarlar. Erkekler polisle yüzyüze gelseler, onların da cebinden narkotik madde çıkabilir. Kadınlarsa ayrı mesele.
Elekberin arkasından neslin kadınları gittiler. Rusya’da ne olduğunu bilemem, bizim ülkede kadınların cebine esrar atmazlar. Polisler kadınlara kadın oldukları için sanki “güzeşt” ederler (Başkasının hayrına bir şeyden veya kendi fikrinden el çekmek, razılaşmak). Son yıllarda mitinglerde bir kaç kadının dayak yemesi gibi birbirinden bağımsız durumlar bu sebeple toplumda dehşetle karşılandı.
Elinin hamuruyla polis karakolunda müzakereler yürütüp herhangi bir erkeği kurtarmaya hep kadınlar giderler. Malum meseledir, yaşlılar, kadınlar, çocuklar.
Bu ülkedeki erkekler gözlerini açıp bunu gördüklerine göre, cebindeki namalum obje onların adetten a priori cezası olduğuna göre, o cezadan kaçınmanın yollarını da ananelerde arayalım mı? Bugün NİDA hareketinde en faal kızlar en faal oğlanlardan defalarca çok olsalar, onları ananevi usüllerle hapsetmek polis için hiç kolay olmaz.
Oğlanları televizyondan millete gösterip, ceplerinden haşhaş çıktığını söyleyip insanları inandırmak mümkündür, bu çok kolaydır. Kızlar, sizin cebinizden ise haşhaş çıktığına kimse inanmaz! En azından bu, çetindir. Bu, modernizmdir. Bizim ülkemizde yaşlılardan, kadınlardan ve çocuklardan kimse tehlike beklemiyor. Onun için de tehlikeyi onlara -cebe esrar atanlara- beklemedikleri yerden vurun. Yirmi talebe kızın birlikte bir defa üniversite karşısında herhangi bir eyleme çıkmasının etkisi aynı sayıda oğlanın bu işi yapmasından daha güçlüdür. Çünkü kızların, bir eliyle saçını kulağının arkasına çekerek konuşan bizim sade güzel talebe kızlarımızın cebinde esrar bulmak onların işine gelmiyor. Sizin cebinizden haşhaş “çıkaramazlar”. Siz onların mentalitesi, siz onların milli-manevi değerisiniz.
Şahıslar tarafından zimmete geçirilen devlet paralarına, milletvekilliliğinin parayla satılmasına, asker ölümlerine, sizi rahatsız eden her bir şeye oğlanlardan daha çok itiraz edin. Şimdi, yalnız bu alanda siz daha özgürsünüz.
(Görsel, Eldar Babazade‘nin bir portresi.)