"Seküler toplumumuz annelik çilesine dair söylem geliştirememiş tek uygarlık mı olacak acaba?"

MEYDAN

ECİNNİLİK

Julia Kristeva: “Çiçekler için teşekkürler ama nedir anne dediğimiz?”

Sonunda 8 Mart için sırf anneliğe odaklanan bir yazıya rastladım. Görünürde ıstırapsız, trajedisiz, dümdüz anneliğe üstelik. Edebiyat kuramcısı, yazar, psikanalist ve felsefeci Julia Kristeva der ki: «Özgür kadın daha doğmadı,” diye yazmıştı Beauvoir. Özgür anne hiç doğmadı, ve anneler söz hakkına kavuşmadan yeni bir hümanizma olmayacak.”

 

 

Beauvoir’ın annelik fikrini fersah fersah öteye taşımış. Kadının kürtaj hakkı kadar doğurma hakkı da olduğunu unutanlara…

 

 

Kadınlar her şeyi istiyor: Kürtajı da istiyorlar, anneliği de, “kadim” ecza laboratuvarları durumun farkında! Kürtajın yalnızca sıkıntıyı giderme olarak değil, her kadının vücuduna sahip çıkma hakkı olarak uygulanması için IVG (Hamileliğin Gönüllü Olarak Durdurulması) mücadelesini desteklerken, bu özgürlüğün anneliğin seçilmesinden ve tecrübe edilmesinden ayrı düşünülemeyeceğini de biliyoruz. Yine de 8 Mart’ta, “25 Mayıs Anneler Günü”nün –ticari– kutlamalarına kapılandırdığımız anneleri unutma eğilimindeyiz. Çiçekler için teşekkürler ama nedir anne dediğimiz?

 

Yahudi bir anne nedir biliyoruz, Bakire Meryem örneğiyle Katolik bir annenin ne olduğunu da… Seküler toplumumuz annelik çilesine dair söylem geliştirememiş tek uygarlık mı olacak acaba? Feminizm kadınsal haz üzerinde çok durdu, psikanaliz ise âşık kadının psiko-cinselliği ile doğuran ve yeni-doğan arasındaki ilk kültürel bağı yaratan annenin psiko-cinselliği arasındaki ayrım üzerinde duruyor şimdilerde. Annenin kendi gibi ama kendinden başka biri olarak seveceği, kopacağı, özgür bırakacağı ilk “öteki” olarak çocuk, daha ilk elde empati ve reddetmenin dayanılmaz simyasını koyuyor ortaya. Bu husustaki fiyaskolar, dondurulan yumurtalar, evlât katilliği vakaları sürekli gündemde tutuluyor. Yine de annelerin büyük çoğunluğu her yeni dünyaya gelenle duyarlı bir kod, çocuğu dahil ettiği “ana”dil denen sistemi önceleyen bir “öndil” oluşturmayı başarıyor. Annelikteki karşılıklı ilişki, kültürü harekete geçiren o ilk erotizmdir, ve orada zaman hep yeniden başlamak demektir, yaşam boyu süren bir yaratıcılık gibi…

 

Bir kadının, üstelik bir sevgili olan ve profesyonel sorumlulukları gün be gün daha da artan bir kadının, annelik çilesi dediğim o dönemeçte tutunması nasıl mümkün olabilir? Dinler ya unutuyorlar bizi ya da tanrıça yerine koyuyorlar, şefkatlerimizi, inceliklerimizi, kurnazlıklarımızı, tutkularımızı gözden kaçırıyorlar. Üçüncü binyılın annelik ilişkisini baştan yaratmak bize düşüyor: Dünyaya yeni gelmiş o yabancıları durmaksızın benimseme sürecini, bedenlerimizin ve ruhlarımızın çocuklarımızla, torunlarımızla sürekli yenilenişini biz yaratacağız. «Özgür kadın daha doğmadı,” diye yazmıştı Beauvoir. Özgür anne hiç doğmadı, ve anneler söz hakkına kavuşmadan yeni bir hümanizma olmayacak.

 

Kaynak

Görsel: 15. Yüzyıl Fransa’sından, alışılmadık bir ayrıntıyla işlenmiş Sezaryen doğum tasviri.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YDraper’ın Betonlaşmış Gülümsemesi ve Hemen Her Şeyin Kulbu Olarak Edebiyat
Draper’ın Betonlaşmış Gülümsemesi ve Hemen Her Şeyin Kulbu Olarak Edebiyat

Hüdai nabit ot gibi Madison’ın reklam aleminde bitivermiş Don Draper neden öyle gülüyordu hep?

YAZI

YBir Gün Hepimiz CEO Olacağız
Bir Gün Hepimiz CEO Olacağız

Kazanmak nedir? Başarının tanımı bizim için nedir ve bu tanım sağlıklı ise yine sağlıklı bir biçimde nasıl elde edilebilir?

SANAT

YID:LA, Bir Kent Stüdyosundan Fotoğraflar
ID:LA, Bir Kent Stüdyosundan Fotoğraflar

Ayşe Ulay’ın ID:LA serisi, kent tarihçesine, kentin birikimine, kentin değişen ya da değişmeye yargılı görünümlerine bakarken, öncelikle böylesi karşılaştırmalı bir bakış açısından muaf ve insansız bir yaklaşım benimsiyor.

TARİH

YIssızlığın Ortasında, Yıldız Moran
Issızlığın Ortasında, Yıldız Moran

Moran’ın Türk fotoğrafındaki benzersiz konumu yalnızca kadın olmasıyla değil, belge fotoğraflarının ve nesnel estetiğin altın devrinde, çektiği fotoğraflarda düz gerçeği sanatının arkasına yerleştirmeyi yeğlemiş olmasıyla açıklanmalı.

Bir de bunlar var

İstanbul Sözleşmesi bizim neyimiz olur?
Bazen öyle yoruluyorum ki…
Ben de kürtaj ‘olabildim’

Pin It on Pinterest