Tek bildiğim, her toplumda kuralların ille de “yarışmak” üzerinden belirlenmediğini faktüel olarak bilmemiz. Zaten konu bu değil. Konu belirli zamanlarda popüler olanın neden popüler olduğu, bu durumun bize ne anlattığı ve bizim bununla ne yaptığımız.

ECİNNİLİK

İtiraz’a İtiraz: Seni Unutmayı Hatırlayamıyorum veya Bir Otopsi Denemesi*

Şarkının adının İtiraz [Objection] olması, benim şarkıya, klibine ve bize anlattıklarına itirazımı kolaylaştırdı. Bu sebeple Shakira’ya bu mükemmel seçimi için teşekkür ederek başlamak istiyorum söze. Ben bunun gibi pop şarkılarıyla ergenliğe giriş kartımı bastım. Bunun için de MTV’ye ve hatta o zamanlar evdeki kabloludan çeken tek MTV olan MTV İsrail’in bize cam keskinliğinde gibi gelen görüntüsüyle karşılaştırıldığında bir ya da iki pikselle yayın yapabiliyor gibi görünen Number One’a teşekkür ederek devam etmek istiyorum. Yaptığım sofistike matematik hesaplarına göre, bu şarkı ortalıklarda gezinmeye başladığında ben 13 yaşımdaymışım. Ergenliğe ve ergenliğin makyaj gibi yan etkilerine roketle fırlatılmış bir hızla giren benim için, şarkının mp3 oynatıcımda başköşeye yerleşmiş olduğunu söyleyebilirim. Objection ve benzeri şarkıları, okul çıkışlarında ev dışında her yere giderek annemi endişelendirdiğim bu senelerden bilinçaltıma yerleşenlerin ayırdına varabilmek için düşünüyorum: Cinsiyetimi keşfettiğim düşünülen bu senelerde bu şarkıdan bir şey öğrenmemiş olabilir miyim?

 

Objection’la dans etmemenin imkânsızlığını inkar edecek değilim, benim gibi partilerde dans edenleri gözlemlemeyi onlarla dans etmeye tercih eden biri için bile bu böyle (diğer sözümona “tuhaf”lara göz kırpıyorum tabii.) Hafızaları tazeleyip yaşı yetişmeyenler için anneannelik anılarımdan bir kuple sunayım: Şarkının klibinde saçma şekilde iyi dans eden Shakira, içinde tangonun da olduğu dans rutinin arasında, rekabette olduğu diğer hanımefendiyle bir çeşit âşık atışması içinde; rakîbemize dair bildiğimiz tek şeyse sarışın ve büyük memeli olduğu. Klip boyunca kendisi tek bir kelime etmiyor, bakmalık olarak yerleştirilmiş. Sadece, bir barda parlak zırhlı şövalyemiz ile konuşturuluyor; bir çeşit kukla gibi ama tam da değil. Etki eden değil de etkiye maruz kalan biri. Şarkı bu meselelere maruz kalan şahsiyetle ilgili olduğu için kendisi hakkında hiçbir şey bilmiyor olmamız şaşırtıcı. Bu karakterin edilgenliğinin zirve yaptığı, şu yaşımda bile aklımdan çıkmayan görüntü ise klibin 1. dakika 52. saniyesinde bir çizgi karaktere dönüştürülen Shakira’nın rakîbemizin silikonlarını ince uzun parmaklarıyla “psst”diye patlatıp söndürdüğü sahne. “Bom” diye patlatılmıyor, “pat”diye patlatılmıyorlar —dikkat— “psst”diye söndürülüyorlar. Zarafetle ve müziğe uyumlu biçimde bir de. Midemin uzun program yıkayan bir çamaşır makinesiymişçesine şarkı bitinceye kadar, hatta sonrasında da döndüğünü hiç unutmuyorum. Shakira’nın neden bu sahnede çizgi film karakteri olduğunu tam anlayamasam da, aklıma iki fikir geliyor: Birincisi karakteri seyirciye yabancılaştırmak, ikincisi ise klip çekilmeden önce birilerinin, moodboard’a satacak şeyler listesinden tango, oryantal, süperkahraman ve son olarak da anime yazmış olması, sonunda da yemeği tüm bu baharatlarla yapmak zorunda kalmışlar mecburen.

 

Bir kolu anime, bir bacağı tangocu, kapüşonu süperkahraman bu popüler kültür canavarıyla karşılaşan 13 yaşındaki aklım, patlamanın veya söndürülmenin bağlamlarını silikondan önce buluyor, silikonuysa sonra arıyor. Kavramları hiçbir zaman birleştirebilecek mi bilmiyor ama yine de arıyor. O zamanlar çok sayıda magazin programı var, arada bir “zap yaparken”(hatırladınız mı bu kelimeyi, tesadüfen iyi şeylerle karşılaşma olanağı sunardı) karşılaşır ve silikonu bu adreslerden tanırdım. “Silikon taktırdı,”denirdi o zamanlar, “hiç doğal değil.”

 

Silikon, karşı cinsin beğenmesi için (çünkü beğeninin karşı cinsten gelmesinden başka bir ihtimal asla konuşulmazdı bile) “sağlık” ikinci plana atılarak ekstrem bir prosedürden geçilmiş gibi imaları beraberinde getirirdi: “Rezalet.” Doğal olmayan kadınlar iyi değildir, tabii. Herkes yataktan aktrisler gibi ve o zamanların —hey gidi— Hey Girl dergisindeki 90-60-90 çocuk modeller gibi kalkıyordu. Ben de diyet yapmaya 12 yaşında başladım tabii, Hey Girl dergisi ve benzerlerine buradan sevgilerimi sunuyorum. Ve ne kadar diyet yaparsam yapayım genetik vergisi basenlerim de küçülmedi. Sonra Kim Kardashian popüler oldu da bir derin nefes alabildim, “rezalet.”

 

Silikonlara geri dönüyorum. Paparazzi programlarında, gazetelerin magazin ekleri çöpe atılmadan önce gözüme ilişen ‘‘ismi-neyse’nin yeni imajı” haberlerinden silikonun hafızamdaki yerini belirleyebiliyorum. Ama onları balon gibi patlatmak? Hem de ne için? Bu zorbalık kafamda kendine hiçbir yer bulamıyor. Beynimin tam ortasında asılı vaziyette uzunca bir süre kalıyor.

 

Buraya kadar gelebilseydiniz sahne dekoru tamama yakın, bu dört dakika yirmi dört saniye uzunluğundaki “kadınlar kadınlarla erkekler için rekabet ederler” temalı, galibi önceden belirli müzikal catfight’ı masaya yatırıyorum artık. Masaya yatırıyorum evet, çünkü kadınların hayattaki tek amacının, erkekler için rekabet etmek olduğu ekran ve benzerlerinde pompalanan türden bir ataerkilliğin, sanırım, umarım, nabzının artık pek atmadığına inanmak istiyorum. Ölü olabilir mi? Tam ölü olmasa bile hiç değilse biraz ölü olabilir mi? Yazı bu nedenle bir otopsi denemesi olsun istedim.

 

Shakira’nın şarkı sözlerinde “itiraz”ının “zavallı, küçümseyen, sadistik ve psikotik” olduğunu itiraf ettiği sekansı tekrar oynatmamız gerekirse: Sarışın rakîbemizle  aralarında galiba Shakira’nın artık terk etmeye karar verdiği beyaz atlı prensimizin konu edildiği bir catfight gerçekleşiyor. Hemen sonrasında prens ve rakîbe Shakira tarafından bağlanıp arabanın bagajına atılıyorlar. Biraz pasaklı portrelenmiş prens ve diğer kadının, bu hadisenin ardından Shakira tarafından dev metal çarklarda döndürüldüğü (?), sonra da uzayın derinliklerine fırlatılıp atıldığı klipte, Shakira’nın çaldığı (veya çalar gibi yaptığı) gitarın üzerinde sprey boyayla “love” yazılı. Gerçek aşkın ne olduğunu bir bilen bir de bilmeyen pişman olduğu için, bu kısmın ayarlarıyla çok oynamak istemiyorum ama böyle bir grafik tasarım öğesinin manidar olduğunu söyleyebiliriz sanıyorum. “Aşk” bu klibin neresinde olabilir diye aradığımızda catfight sekansının detaylarında bir yerde saklanmış olduğunu görebiliyoruz: Üçgeninde.

 

Catfight diyip duruyorum, ancak bu tam anlamıyla bir catfight bile değil, çünkü kavga edenler kediler değil. Dolayısıyla Objection catfight’tan ziyade, Shakira’nın, beyaz atlı prensimizin ve 2 erkek süper kahramanımızın —daha detaylı anlatacağım— ve rakîbemizin birbirlerine girdiği bir çoklu sataşma partisi. Shakira’mız 2:18’de prensimize kıskançlıktan olduğunu anladığımız bir sebepten ötürü vuruyor. Prensimiz galiba pek de centilmen olmadığından bu tokata cevap veriyor. Bu sırada silikonlu rakîbemiz, çok iyi dans etmesi dışında pek bir özelliğini görmediğimiz ve şarkı boyunca itiraz ettiğimiz esas adam Shakira’mızı tutarken suratına sigara dumanı üflüyor. Kabul edilemez bir davranış, elbette!

 

Derken mükemmel bir şey oluyor: Bu hikâyede hiçbir kahraman olmadığı fark edilmiş olacak ki, klibe bir değil iki kahraman birden enjekte ediliyor. Bi’milyoncudan alındıklarını tahmin ettiğim süperkahraman kostümlerini çekmiş bu iki beyefendi, Shakira’yı kurtarmakla kalmıyor, pislik prensimizi de iyice bir benzetiyor. Shakira onlara teşekkür ediyor ve barda ikisi de tek bir (1) kızla takılırlarken onlarla yumruk tokuşturduktan sonra işinin başına geri dönüyor: İşkence. İşkenceye geri döneceğim ama bu yoktan beliren kahramanlara tüm olanlardan sonra gülümseyip müteşekkir olan Shakira’nın bir hayli kafamı karıştırdığını anımsıyorum. Sanki Shakira tek derdi “en çok ben önemseneyim” olan görünmez bir ordunun başında, sopa ve taşlarla gerekenler yapılarak, silikonlar patlatılarak, dev metal çarklar yörüngelerinden çıkana kadar sonsuzluğa döndürülerek adalete yeri buldurtulacak. Gerçek işkence işte tam da burada başlıyor. Doğada hangi türlerin dişileri erkekler, hangi türlerin erkekleri dişiler için yarışıyor; veya hepsi yarışıyor mu; bütün bunları“yarışmak” olarak özetlemek ne kadar doğru —bunun tartışmasını biyolog ve psikologlara, onlar da olmadı filozoflara bırakmayı yeğliyorum. Tek bildiğim, her toplumda kuralların ille de “yarışmak” üzerinden belirlenmediğini faktüel olarak bilmemiz. Zaten konu bu değil. Konu belirli zamanlarda popüler olanın neden popüler olduğu, bu durumun bize ne anlattığı ve bizim bununla ne yaptığımız.

 

O vakitlerde neyin popüler olduğuna dair bir manzara daha: Objection’dan bir sene önce Lady Marmalade müzik listelerine çılgın bir giriş yapıyor. Moulin Rouge kabaresine Emily In Paris benzeri bir kalp kırıcılıkta  referans veren; Christina Aguilera, Lil’ Kim, Mya, Pink gibi her müzik genre’ının popüler isimlerinin ve ten renkleriyle uyumlu jartiyerlerinin bir blender’da vanilyalı milkshake’e dönüştürüldüğü bu şarkı, ülkemizde önce ortalığı yıkıyor, sonra yasaklanıyor. Bir Michael Jackson klibinden bir tık aşağı uzunlukta sayılabilecek rekor dört buçuk dakikalık klip, izleyenleri baştan çıkarmak üzerine ilmek ilmek kurgulanmış. Sözleri para karşılığı yaşanan bir ilişkiye dair; Seks satar’dan başka herhangi bir konusu olduğunu söyleyemeyeceğim. Bolca sandalye devriliyor ve “Voulez-vous coucher avec moi? (All my sistas, yeah)”diye soruluyor, böylece klip kendini kendi içinde özetlemiş oluyor.

 

Objection’a kontrast olarak, bu klipte kadınların vücutlarına dair doğal olan tam anlamıyla hiçbir şey yok, kirpiklerden peruklara her şey yapay veya yapma. Ve ekran, bu kabul edilebilir mesajıyla doğalın makbulünü bir şekilde kabare performansları için geçerli saymamış oluyor. Sanki mesele baştan çıkarmaysa doğal kabul edilmeyen vücutlara, boyalara, vücut eklerine, kostümlere izin var ve bütün bunlar buralara ait, günlük hayata değil. Öyle mi gerçekten? Kim diyor? Neden diyor? İnanalım mı? Baştan çıkaranlar nasıl hem bu kadar yapay hem de günlük hayattaki kadar doğal olabilmelidirler? Doğal boyasız mıdır? Boya doğal değil midir? Kim diyor? Neden diyor? İnanalım mı? “İmkânsız güzellik standartları” dedikleri kavramdaki imkânsızlık biraz burayı da kapsıyor olabilir mi? Klibin 2. dakika 52. saniyesinde Christina Aguilera’nın attığı “More! More! More!” (Daha! Daha! Daha!) çığlıklarına kulak verip devam ediyorum.

 

Lady Marmalade’den biraz sonra (2005): More ladiesin ‘marmalade’, ya da The Girls of the Playboy Mansion isimli, evin içerisinde bir takım kadınların Playboy’un yaratıcısı Hugh Hefner’la birlikte yaşadığı reality show programı dehşet sükse yapıyor. Bu programda üç ya da benzeri sayıda “girlfriend” ve Hefner birlikte bir malikanede yaşıyor ve bir malikanede yaşamanın gerekliliklerini yerine getiriyorlar. Kimin kim olduğunu anlamak için programı bir süre izlemek gerekiyor çünkü herkes platin sarışın, botokslu ve silikonlu. Böyle bir sahneyle ilk karşılaşmam. O zamanlar Adnan Oktar’ın kedicikleriyle henüz tanışmamışız. Direksiyonu kediciklerden kendilerine “girlfriend” ismini vermiş playmate’lere doğru hızla kırıyorum, zira oralardaki yolları hiç bilmiyorum, oralara gidersek kayboluruz. Malikanemize dönelim, evdeki sarışınların günlük hayatlarında çıplak poz vermeleri dışında neler yaşadıkları konusunda hiçbir bilgimiz yok, ilgilenmiyoruz da. Bu hikâyede çok küçük bir bölümün altını çizmek istiyorum; mesleklerinin playgirl’lük olduğunu bildiğimiz bu hanımlar da doğal olarak tanımlanmış güzellik tanımlarından çok uzakta portreleniyor. Kabare performansçılığını ve playmate’liği gruplayacak olsak aynı kümeye yerleşebilecekleri için, güzellik standartları bakımından ilişkili olabileceklerini düşünerek bu şovdan da bahsetmek istedim. Çok da yanılmadığımı gösterilen kadınıların “yapma”lık bakımından benzer ortalamalara sahip olmaları üzerinden ölçebileceğimize inanıyorum. “Yapma”lığın sadece kabarelere ve tuhaf ilişkilerin yaşandığı malikanelere ait olduğunu pompalayan ekrana yıkılmış vaziyette bakmaya devam ediyorum.

 

Objection’a geri dönüyorum. Doğru ve yanlışın sınırlarının tangoyla ve gitar sololarıyla bulanıklaştırıldığı bu üçgen geometrisinde, kimin kimi niye sevdiğini veya sevmediğini anlamak çok güç olduğu için hiçbir karakterle empati kurmayı başaramıyorum. Hikâyedeki tüm karakterleri üzerine sprey boyayla “love” yazılmış bir gitar gibi çalan bu tangocu müsveddesi yerine, diğer hanımefendiyi silikonları ve sigara dumanıyla beraber kabul edip anlamayı, sevmeyi seçmeyen Shakira’ya biraz dargınım açıkçası. Shakira diyor ki:

 

Next to her cheap silicone I look minimal / Onun ucuz silikonuyla kıyaslandığımda minik görünüyorum

That’s why in front of your eyes, I’m invisible / Bu yüzden senin için görünmezim

 

Artık silikon-utandırmaya hiç gerek yok diyebilecek kadar iyi hissediyorum kendimi. Zaten sözlerden anladığım kadarıyla Shakira’nın görünmez hissetmesinin sebebi iddia ettiği gibi diğer hanımın silikonlarından ziyade başka bir konuyla ilişkili gibi görünüyor. Geri kalan sözler içinse merceğimle geldim:

 

All the damage she’s caused isn’t fixable / Verdiği zarar tamir edilemez

[Bir zarar var, ama kimin kime verdiğini tartışırım Shakira.]

 

Every twenty seconds you repeat her name / 20 saniyede bir onun ismini tekrar ediyorsun

[Zor bir duruma benziyor, bunları bir kenara bırakalım istersen?]

 

But when it comes to me you don’t care if I’m alive or dead / Ama ben öldüm mü kaldım mı sallamıyorsun

[Bırakalım demiş miydim?]

So objection, I don’t wanna the be the exception to get a bit of your attention / İtiraz ediyorum, ilgini çekmek için istisna olamam

[?]

 

 

I love you for free and I’m not your mother but you don’t even bother / Seni annen olmamama rağmen karşılıksız seviyorum ama umrunda değil

[Karşılıksız seviyorsan zaten öldün mü kaldın mı umursamayan adama itiraz etme hakkını kapıda teslim etmiş olmuyor musun? Bilmem ki? ]

[Gerçekten beklentisiz sevebilmek bilhassa şu delirmelerle kıyaslandığında ne güzel şey değil mi?]

 

 

No way, I’ve got to get away. / Asla olmaz, uzaklaşmak zorundayım.

[Ben de Shakira. Sür atları. Yalnız, uzak neresiydi?]

 

 

Kapak görseli: E S Kibele Yarman

 

*https://www.youtube.com/watch?v=o3mP3mJDL2k

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ECİNNİLİK

YHoşçakal Son Aslan Terbiyecisi
Hoşçakal Son Aslan Terbiyecisi

Ben kafesin içinde ağlarken, “Çıkmayacağım!” çığlıklarıma rağmen beni oradan sevgi ve sabırla çıkmaya ikna edenlere sevgiyle

Bir de bunlar var

Hindistan’ın Tarihi Mars Misyonu
Erişilmesi İmkansız Vücudun Peşinde
Bir Yastıkta Kocamaklar

Pin It on Pinterest