Uyarı: Aşağıdaki yazı çocuklukta yaşanmış cinsel istismarla ilgilidir. Bu tür yazıları okurken daha önce yaşamış olduğunuz olayı/olayları zihninizde tekrar yaşayabilirsiniz, korku ve kaygılarınız yüzeye çıkabilir. Böyle durumlarda okumayı bırakmak, ihtiyaç duyduğunuzda, gücünüzü topladığınızda tekrar okumaya dönmek isteyebilirsiniz.
Önceki yazılar: İstismar Günlüğü
“Dilara Sert ile mi görüşüyorum?”
“Evet, benim?”
“Altınoluk Polis Merkezi’nden arıyorum…”
Polis beni neden arasın ki? Politik nedenlerle açılmış birçok dosyam var ama hepsi zaman aşımına uğradı. Eski dosyalarla ilgili yeni davalar mı açıldı acaba? İyi de neden Altınoluk? Altınoluk’ta hiç bulunmadım ki?
“Babanız…”
Babam… Babama ne oldu? Yine bir kavgaya mı karıştı? Annemle boşandıktan sonra pavyonlardan çıkmaz olmuştu. En son girdiği pavyon kavgasında ağır yaralanmıştı. Büyük ihtimal yine ağır yaralanmıştı, hastanedeydi.
“Söylemesi zor…”
Bir polisin söylemekte zorlanacağı ne olabilir ki? Olamaz! Hayır olamaz! Olmadığını söyleyin.
“Babanız vefat etti…”
İşyerindeyim, çığlık çığlığa dışarı atıyorum kendimi. Koşuyorum çığlıklar atarak. Peşimden işyerinden arkadaşlar koşuyor. Kısa bir kesit ama hatırlamıyorum. “Babam Öldüğünde Ağlamadım”ı okuduktan sonra hep düşünmüştüm, babam öldüğünde ağlayabilecek miydim? Bense babam öldüğünde aklımı kaçıracaktım. Neden bu şok? Kaybetmek mi? Neyi kaybetmek? Bir babayı mı, bir davayı mı, bir çocukluğu mu?
Arkadaşım kardeşlerimi aradı, annemi, babamın kardeşlerini. Ölümüne kimsenin üzülmediği bir adam. Ne acı… Kardeşlerim inanmadı ölümüne, kurgudur dediler. Senin davayı açacağını öğrendiyse davadan kurtulmak için kurgulamıştır. Her türlü işi yapacak bir çevresi de var. Ne tuhaf, Atlıkarınca filminde de düzmece bir cenaze töreni yapılıyordu. Anne tecavüzü öğrenince kocasını evden kovuyor ve çocuklarına da babanız kazada öldü diyerek düzmece bir cenaze hazırlıyor. Babam nasıl korkutmuşsa kardeşlerimi, inanmıyorlar ölüme. Adli Tıp’tan teyit ettiriyoruz ölümü.
Kendime gelmeye başlayınca nasıl öldüğünü öğrenmek istiyorum. Arkadaşım beni arayan polisle konuşmuş anlattıklarını aktarıyor. “İntihar. Kendini vurmuş.” Masama kapanıp, tekrar ağlamaya başlıyorum. Benim yüzümden, benim yüzümden öldürdü kendini. Sevinmeli miyim üzülmeli miyim? Seviniyorum, demek babam beni seviyordu, bana değer veriyordu ve sonunda pişman oldu. Yıllardır beklediklerimden biri de buydu. Babam intihar etmeliydi çünkü babam iyi bir adamdı ve beni seviyordu.
Kesin benim yüzümden, kesin bir mektup da bırakmıştı bana. O yüzden polis beni aramıştı. Yoksa niye yıllardır görmediğim babamın ölüm haberini sadece bana haber versinler. Birkaç saat sonra öğreniyorum ki, kendisiyle birlikte sevgilisini de öldürmüş. Ölümün benimle ilgisi yok mu yani? Belki de sevgilisiyle ilgili? Artık ne düşüneceğimi ne hissedeceğimi bilmiyorum.
Arkadaşım internet haberlerinden öğrenmiş ölümün detaylarını. Google’da babamın adını aratıyorum, bazı fotoğraflar çıkıyor. Polislerin taşıdığı siyah bir ceset torbası. Hikayem siyah ceset torbasında taşınıyor sanki. Ve o torbayla birlikte karanlığa gömülecek.
Benim hikayem üçüncü sayfa haberiyle mi bitecekti? Başlıklar, “Aşk Cinayeti”. Babamla kadının vesikalık fotoğrafı. Büyük ihtimal kimliğindeki fotoğraf. İlk aklımdan geçen, babam yakışıklıymış. Ve tebessüm etmiş halbuki babam hiç gülmezdi. Kadına bakıyorum… Babam bu kadın için mi öldürdü kendini? Neden? Amcam kadının fuhuş yaparak yaşadığını söylemişti. Hatta babamın bir gece kadını onu satan adamın yatağından alıp getirdiğini. Meğer benim babam nasıl biriymiş… Cenazeden sonra eve girdiklerinde buldukları her yerde içki şişesi ve cinsel güçlendiriciler.
Ve ben bu satırları yazarken ona hala baba diyorum. Ona ne diyeceğimi, onu nereye koyacağımı bilmiyorum. Babamın yaptıklarını başka birinin babası yapmış gibi okusam, sanırım Adli Tıp Raporumdaki gibi korkunç bir fotoğraf göreceğim. Ama ben onun hala yakışıklı olduğunu düşünüyorum, arkasından ağlayan olmadığı için üzülüyorum.
Sanırım beni parçalayan şey buydu; babamı hayatımda bir yere oturtamamak. Böylece hayatımda hiç kimseyi, hiçbir deneyimi doğru bir yere oturtamamak. Bütün hayat boyunca annemden babamdan alamadığım bakımı, sevgiyi ve güveni her yerde aramak, önüme gelen herkesten –bir belediye otobüsü şoföründen bile- bunu beklemek. Ve bu sevgiyi, güveni, değeri göremediğinde büyük bir hayal kırıklığı yaşamak. Annen baban tarafından reddedilmiş olmanın hayal kırıklığı.
***
Bu yazı dizisiyle ilgili yazara ulaşmak isterseniz dilarasert40@gmail.com adresine yazabilirsiniz.
Görsel: Francesca Woodman